bugün

ilber ortaylı'nın yakın Türkiye tarihi'nde de bahsi geçen filmdir.
Rum kız arkadaşımla birlikte seyrettiğim film. Kız hüngür hüngür ağladı yanımda. Ben de utancımdan nerelere gireceğimi bilemedim.

Aynı zamanda olayları çok daha hafif göstermiş filmdir.
oyunculuk olarak beren saat, okan yalabık ve tuncel kurtiz'i başarılı bulduğum 6-7 eylül olaylarını anlatan 2009 yapımı tomris giritoğlu filmi.

--spoiler--

filmde 6-7 eylül olaylarını galeyana getirilmiş kitlelerin, istanbul'da az da olsa kalan son rum topluluğunun üzerine salınmasını üzüntüyle izledik. olayları izlerken keşke olmasaymış diye içinden geçiriyor insan. bu başkalarına yaşam hakkı tanımayan grup hiç değişmeyecek sanırım.

beren saat her zamanki gibi yine çok güzeldi. kenan doğulu ben güzelden anlarım derken yalan söylemiyormuş. şimdiden bizim çağın önemli aktrislerinden birisi oldu.

murat yıldırım'ın karakteri behçet çok pasif bir tipti bu yüzden oyunculuğunu da beğenmedim sanırım. yani ne arkadaşını ne sevdiğini kurtarabildi. neredeyse ikisini de kurtarabilme şansı vardı bence.

tuncel kurtiz'de öyle bir oyuncu ki en fazla 3 dakika gözüktü ama oğluyla oynadığı sahnede bütün duygularını hissiyatını yaşattı seyirciye.

--spoiler--
sinemada izledikten sonra, daha da beren saat'in oynadığı filme gelmem dediğim film.

hadi bu kızcağızı dizilerde reklamlarda oynatıyorsunuzda bari sinema keyfimizin içine sokmayın.
zuhal olcay'ın yağmacılık yaptığı sinema filmi. hayalimdeki zuhal olcay silüeti yok oldu. izlerken güldüm ve

- tanrım zuhal olcay yağmacılık yapıyor, dedim. güzeldi*
an itibariyle kanal d'de oynamaktadır.
2009 london film festivalinde yer almis ve beni hayal kirikligina ugratmis filmdir.ayrica beren saat'in aksan yapmaya calisirken bildigin bebek gibi konusmasi.
20 ocak akşamı istinye park'ta galası yapılan bir tomris giritlioğlu filmiydi. başrollerinde murat yıldırım ve beren saat var. hatıralarım dahilinde; galaya gelecek olursak oldukça kalabalık ve sorunsuz bir geceydi. en azından artık görmeye alıştığımız o kavgalı gürültü yoktu. belli bir düzen oturtulmuştu ama her şey bir yana beren saat bir içim suydu. cansu dere'den vasatlık akıyor a dostlar, boşuna canınızı sıkmayın.
(bkz: görmemiş galaya gitmiş)

filme geldiğimizde benim için bir hayal kırıklığı oldu. her şey dali'nin bazı resimlerindeki gibiydi: havada. bizdeki tipik sorun, bu filmde de cereyan etmiş. birçok şeye değinmeye çalışmak ve hiçbir şeye tam anlamı ile değinememek.
6-7 eylül olayları etrafında geçiyor film. 1955'in istanbul'unun beyoğlu'nda. açıkcası ve ne yazık ki o olaylara dair çok fazla bilgi sahibi değildim ve olamadım da. giritlioğlu'nun diğer filmi de buna benzerdi mesela. salkım hanım'ın taneleri, varlık vergisi ile ilgiliydi. o konu hakkında da ne yazık ki bir fikrim, altyapım yoktu ama film bana hem o dönemi, hem o olayı, insanları, hırsları eksiksiz verebilmişti. şimdi güz sancısı'na baktığımızda ise bu durum geçerli değil. inanılmaz paraların harcandığını biliyorum bu proje için. ama işte o güce sahip olmak, izleyene vermek istediğin hissi geçirmek için yeterli olamıyor. birçok şey havada filmde. ne aşk filmi diyebiliyorsun, ne de bir dönem filmi. 6-7 eylül olaylarını bilmeyen bir kişi, olaylar provakasyon mu, sadece istanbul'da mı, ölen kalan var mı ve daha bir sürü benzer soruya yanıt arıyor ama tam anlamı ile bulamıyor. karakterlerin içi de yeteri kadar doldurulmamış mesela. bazı karakterler neden var ya da aslında kimin nesi anlaşılmıyor. oyunculuklara ise kötü demek haksızlık olur. hepsi bence vasatın üzerindeydi. ayrıca film bittiğinde çok güzel fotoğraflar gösterilliyor ama bir yandan da emeği geçen insanların adları sol köşeden akarken keşke okunabilecek kadar büyük olsaydı diyor insan o yazılar için.
son olarak, milliyetçi kesimden olumsuz ve gereksiz tepkiler aldığını düşünüyorum. en son olarak da, bana ve daha birçok kişiye o dönemi hatırlattığı, bir şeyler okuttuğu için ve bir derdi olduğu için izlenmesi gereken bir film. sonrasında adama bir şeyler araştırtma isteği vermesi bile yeter zaten.
bi .oka benzemeyen, oyuncuların söyledikleri anlaşılmayan kötü film.
bi kere kim kimdir ne oluyor hiçbişey anlamadım. bi de eleni isminden başka bi isim kullansınlar lütfen artık. rum kızlarına verilen genel bir isim gibi oldu nerdeyse. karakter analizlerine gelirsek;

eleni: rolü nedir amacı nedir ne yapıyor ne istiyor? neden onu pazarlayan ninesini hala bu kadar çok seviyor? neden babanesinin kafasına bi taş atıp ordan siktirolup gitmiyor? kıllı heriflerle para karşılığı takışırken elinden düşürmediği o bebeğe nasıl bir anlam yüklemeliyiz istemeyerek zevk almayarak seviştiğini mi anlamalıyız ?

behçet: sönük, amaçsız, fikirsiz, ispiyoncu salak bi tipleme. saman altından su yürüten ne yapmaya çalıştığını, neyi savunduğunu bir türlü anlayamıyoruz.

oyuncakçı ve nine: filmin sonunda aralarında çok eski bir hikaye olduğunu anlıyoruz ama hiç bilgi vermiyorlar. " anaa o ona mı aşıkmış aa " falan oluyosunuz.

nemika ve adını hatırlayamadığım ölen çocuk (okan yalabık): nemika oğlana halleniyor gibi bir hava seziyoruz ama hiçbi zaman emin olamıyoruz. aralarında ne dönüyor bilemiyoruz ama var bişey.

genel analiz: türkleri nazi subayı, rumları da zavallı masumcuk yahudiler gibi gösteren bir film. her iki milletinde yar aldığını zaten biliyoruz fakat neden tek taraflı kötü gösterilen bir film olmuş bu? ne demeye çalışılıyor yani " bakınız biz ne aşşalık bi milletiz rumları böyle hakladık iğrenciz biz " mi demeye çalışıyor?
eleniyle behçet birden bire sevişmeye başlıyorlar ne gerekiz bir sahne. ha birde uyandığında eleni hanımın üzerinde büyük gelen erkek gömleği de olmazsa olmaz demi.
"türk devleti tarihindeki bu kara lekelerin hesabını nasıl verecek?" diye düşündürten filmdir. hangi toprak parçası insandan daha kıymetlidir; yıllarca bir arada yaşadığın farklı etnik kökenli insanlardan neden bu kadar nefret edilir?

nasıl bir ruh hali önce saldırıyı sonra talanı yaptırabilir insana? modern türk devleti'nin kuruluşundan 1950'li yıllara kadar mesele haline getirmediğin kıbrıs sorunu neden kısa bir süre içerisinde saldırı sebebi olabilir? kıbrıs'ın türk olması ya da yunan olması istanbul'da yaşayan rum bir amcadan/teyzeden daha mı önemlidir?

bunları hissettim nedense filmin sonunda. ben cevaplarını biliyorum ama birçok insan cevapları anlamama konusunda ısrar ediyorlar. yazık...
Tomris Giritlioğlu da olmasa... dediğim Tomris Hanım'a yakışan bir film. Yılmaz Karakoyunlu'nun eserinden beyaz perdeye uyarlanmış, başrollerini Murat Yıldırım ve Beren Saat'in paylaştığı, genel oyuncu kadrosu da aynı mükemmelliğe sahip, üstünde harcanan emeği farkettiren, siyasi bir tarihe de imza atan güzel bir film.

http://i690.photobucket.c...r66/guz-sancisi-afis1.jpg

http://i690.photobucket.c...r66/guz-sancisi-filmi.jpg

http://i690.photobucket.c...irim-guz-sancisi-film.jpg

http://i690.photobucket.c...8Guz_Sancisi_-_Caps_3.png

http://i690.photobucket.c...51806386_30746aa5ab_o.jpg

http://i635.photobucket.c...Yildirim/guzsancisi23.jpg

http://i635.photobucket.c...Yildirim/guzsancisi27.jpg
vizyona girdiği gün, * sinema salonunun dolu olduğu, özellikle ara verilip ışıklar yandığında rum asıllı vatandaşlarla dolu olduğu fark edilen, filmin sonunda özellikle onların çok duygulandığı gözlemlenen, 6-7 eylül olayları temalı film. genel olarak oyuncular asi ve hatırla sevgili dizisindeki ana karakterler. beren saat kendinden beklenmeyecek derecede güzel rol yapmış, adeta yaşamış. şarkı söylerken de gayet başarılı ve tatlı. sanki o hatırla sevgilideki yasemin ya da aşkı'ı memnudaki bihterden bambaşka birisi çıkmış. oyunculuk bu olsa gerek, her kalıba girmek ve yine de beğenilir, izlenilebilir olmak. murat yıldırım zaten sadece gözleriyle bile içindeki pek çok duyguyu ifade edebilen bir aktör. sesi de insanı titretecek kadar duygusal olabiliyor bazen. behçet rolü icabı biraz pasif kalmış ve hayır bunu yapmamalısın, bunu yapacak bir karakter olamazsın diye düşündürtse de kusursuz bir oyunculuk sergilemiş. özellikle suat'ı * dövülme sahnesinde.okan yalabık her zaman olduğu gibi yine mükemmel, ses tonundan, hareketlerinden, mimiklerinden ben burdayım diye bağıran bir tiyatrocu. kendini çoktan kanıtladı. ilker aksum gerçekten kötüyü iyi oynamış. belçim birgin de ortama uyum sağlamış, fakat yine de sanki hatırla sevgilideki defne'den izler var. tabi ki sadece oyuncular değil, filmin ses ve görüntü kalitesi, efektler, çekim tekniği, kostümler son derece yetenekli ellerden çıkmış. sonuçta gerçekten gidilip görülmesi gereken, muhteşem bir tomris giritlioğlu yapımı.**
edit:kimin belli bir yerine dokundu yine acaba?
Nemika' nın gösterdiği cesaretin Behçet' i katladığı filmdir. Ayrıca ilker Aksum çok iyi bir oyunculuk sergilemiştir.
o kadar guzel konu, o kadar guzel oyuncular ortaya çıkan çıtır çerez film. Daha guzeli olabilir di olmalıydıda filmi.
beren saat'in ayrı bir güzel olduğu film.
afm de izledikten sonra yanımızdaki adamın ''bir ermeniden ancak böyle bir film beklenir'' diyerek son noktayı koyduğu yapıt.
--spoiler--

en sonunda ben seni sevdiğimi isimli parça hem türkçe hem de rumca seslendirilerek beni benden almış,başka diyarlara götürmüştür.

--spoiler--
çok daha güzel de çekilebilir ama şu ortamda bu filimlerin çekilebiliyor olması bile yeterince güzel ve takdire şayan. Mesela suat'ın öldürülme emrini veren orospu çocuğunun aynısı devlet kademelerinde bürokratlık yapmıyor mu zannediyorsunuz, künk gibi oturuyor koltuğunda. o Tetikçiler hayal gibi mi geliyor size, birebir yaşıyor ve nefes alıyor mna koduklarım. Canlandırdıkları karakterler görevdeyken çekilmiş bir film. Gözlerim dolmadı dersem yalan söylemiş olurum.

(bkz: ergenekon dan önce son çıkış)
Türkiye'nin özür dilemesi gereken 6-7 eylül olaylarının çok güzel anlatan bir dönem filmidir, yönetmen tomris giritlioğlu hatırla sevgilinin yeni bölümleriyle bu kış ekranda olacaktır.

ağlama, ağlarsan sihir bozulur.
--spoiler--
kıbrıs rum kesimi ve yunanistanda da gösterime girecek olan sinema filmi.
olayların hafifletilerek anlatılmasına rağmen insanı etkileyen ve soydaşlarından biraz da olsa utanmasını sağlayan eserdir.
o dönemde yağmacıların arasında bulunup bugün bu film aracılığıyla yaptıklarını izleyenlere "hayvanmışız ama evcil değilmişiz" dedirtecek eserdir...
6-7 eylül olaylarının anlatıldığı,

--spoiler--
konuk oyuncu olarak, dükkan yağmalayanların arasında zuhal olcay'a, dükkanını yağmadan kurtarmak için kapısına arapça bir yazı asan rum rolünde engin alkan 'a rastladığınız,
film sonunda gösterilen orjinal fotoğrafları görene dek, yağma sonrası sokakların halinin abartılı şekilde aktarıldığını düşünebileceğiniz,
--spoiler--

tomris giritlioğlu filmi.
oldukça etkileyici oyuncuların hakikaten oyunclukta doyuma ulaştığı bir filmdir. sıkıcı değil aksine zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz izlenmesi gereken bir film. özellikle beren saatin mırıldandığı şarkı kulaklar da kalıyor.
konusu güzel, fakat işlenişi sıkıcı olan film. duruma saygımdan kendimi sıkıpta uyumadım. yağmalama sahneleri bile oldukça basit ve heyecandan uzaktı. tomris giritlioğlu'ndan daha duygu veren bi film yapmasını bekledim. hüngür hüngür ağlatmasa bile, gözlerin dolmasını sağlayabilirdi. beren saat tip olarak belki tamam ama oyunculuk olarak filme yakışmamış. geriye kalan herkes oyunculuğunun hakkını fazlasıyla vermiş.