bugün

menşeini hatırlamadığım bir atasözü yada bir düşünürün tanımıydı: yürümek, bir ayağın yere basması olduğu kadar, bir ayağın da yerden kalkmasıdır!
insanlara verilen en güzel hediyedir.yürümek huzur verir ayakların yol aldıkca düsüncelerin netlesir .özellikle sahilde veya ormanlık alanda yürümek insana cok ii gelir.tecrübeyle sabittir.
asabiyet halinde * otobüsten inilip;masadan,yataktan,koltuktan kalkılıp da yapılabilecek ve sakinleşme konusunda çok işe yarayacak eylemdir..hele bir de kulağınızda şöyle sertinden bir musiki var ise gideceğiniz yere vardığınızda deşarj olmuş ve pelte kıvamına gelmiş olmamanız işten bile değildir..bir nevi terapi işlevi görebilir..
nazım hikmet şiirdir.

Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..

Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..

Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...

Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...
bir yerden bir yere gitmek için kendini kasmadan yapılan basit eyleme yürümek denir. *
mp 3 playerda güzel bir playlist ile uzunca yapılması gereken meditasyon ve kendinle başbaşa kalma hali. derin mevzuları oturarak düşünemeyen hiperaktif bünyelerin kah hızlanarak kah yavaşlayarak düşünme aracı olarak kullandıkları güzel eylem.
(bkz: tabanvay)
(bkz: en güzeL bir şey)
"yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, yürümek..."
demiş nazım hikmet.
donup kalmış bir sahnenin tam ortasında, insan bedenlerine çarpmamaya ve insan ruhlarına dokunmamaya gayret ederken bundan yorulup, donakalmış bir bedenin gözlerinde yürümeye dair bir ışık aramak için tam karşısında durup bakmak, durağanlığının sahteliğinden ürküp bir adım yana kayarak devam etmektir yürümek... gülümseyerek.
ayakların özgürlüğe kavuşmasıdır yürümek. doya doya saatlerce... eğer bir başınaysa olay, çok güzel fırsattır bedenin fütursuzca konuşması için.
ankara sevilecek bir şehir olmasa da yürümek onu bile güzelleştirir sonu belli olmayan zaman aralığı boyunca. kızılaydan tunalıya tunalıdan dikmene ordan ayrancı tekrar kızılay derken, bir gazla bahçeliye, ha gayret diyerek bakanlıklara ve şunun şurasında ne kaldı sözleriyle çiğdeme kadar yürümek hiç görülmeyen detayları bir bir ortaya çıkarır. şeytan ayrıntıda gizli ise, her zevkin de içinde şeytan bulunduğuna göre çok keyifli dakikalar bekliyor demektir. 3 saatin içine fotoğraflar doldurmak hem kısa molalar sağlar zorlu yolda hem de günü sadece anılarda kalmaktan kurtarır uzun süre boyunca. elbet müzik daim yoldaş olacaktır, havanın da yağmur yağmadan önceki tam kıvam hali istenen duygu yoğunlğunu sağlamaktan başka güneşin yakıcılığından kurtaracaktır.
yürümek; bir yere yetişme çabası olmadan, amaçsızca, delicesine uzun uzun, kafa dinletir insana. başkalarında kurtulmayı sağlayan sayılı zamanlardan biridir. tek bir kişi vardır o da iç sestir. zaten normalde konuşmadan duramayan o geveze, bu sefer fikirlerini kimsecikler karışmadan istediği gibi ve tam yerine oturacağını bilerek dile getirir. iş yorgunu güç yorgunu, memleket yorgunu, düşünme yorgunu, arkadaş yorgunu kısaca hayat yorgunu bünyeye sıkmadan ama hiç susmadan akıl verir de verir, arkadaşlığı pek iyidir, çünkü içerde bir yerlerde neler olduğunu en iyi bilendir. yürümek, bu otomatiğe bağlamışçasına konuşan canlı makineye sonsuz jeton sağlamaktan başka bir şey değildir.
darısı iç sesin istanbul sokaklarına salınacağı günlere...
bünyenin yediklerini eriten, stresi minimuma indiren, vucudu dinç ve sağlıklı tutan aktivitedir.
kötü bir psikolojinin vermiş olduğu negatif enerjiyi atmanın en iyi yolu. bünye tarafından otomatikman gerçekleştirilir. kendinizi yolda bulursunuz.
(bkz: 15 km yürümek)
(bkz: hızlı yürüme hastalığı)
her yaptığımızda 325 kas ve 200 kemiğin çalışmasına vesile olduğumuz eylem.

(bkz: apalamadan yürünmez)
Ali Cengizkan şiiridir.

Aşk da gelir peşimize, biz yürüyüp gideriz
Kumsalın en ince yerlerine basarak

Çünkü hep eklemlerdedir işimiz: sevgi ve nefret,
dostluk ve düşmanlık dayanmak ve
çözülmek.
Dayanırız denizdeki konserve kutusuna,
karpuz kabuklarına, fabrika artıklarına.
Dayanırız falakaya, elektriğe, su işkencesine.
Çünkü ilerde okyanus vardır, bir büyük, bir
geniş, bir ferah.
Ondandır ki goncayı sevişimiz tazeliğine değil
açışına).

Aşk da gelir peşimize, biz yürüyüp gideriz
Kumsalın en ince yerlerine basarak
Kanatarak ayak izlerimizi

(Çünkü kanla kazanılmıştır herşey:
bir çocuğun gülüşü,
akşamları kaşıkladığımız bir tas çorba.
sevgili dudaklara kondurulan bir küçük,
bir küçücük öpücük,
başını güneşe tuttuğumuz oğullarımız,
sevgililerimiz,
Çünkü kanla kazanılmıştır herşey
ve kanla, yitirilir).

Aşk da gelir peşimize, biz yürüyüp gideriz
Kumsalın en ince yerlerine basarak
Kanatarak ayak izlerimizi
Aşk da girer içimize, biz yürüyüp gideriz ...
"yürümenin erdemi üzerine" güzel bir yazı, buyrun;

Tanzimattan beri koşturup duruyoruz. Tabakhaneye yetiştirdiğimiz herzenin hesabını değme matematikçiler tutamaz. Ama hala bir telaş, pür telaş. Neredeyse iki yüz yıl boyunca bizi en iyi tarif edecek kelimedir bu: telaş. Nedir bu koşturmaca? Nereye yetişiyoruz? Birilerinden, bir şeylerden mi kaçıyoruz? Yoksa insanlık aldı başını gitti de bir biz mi kaldık dağlar başında? Oysa, şu telaşı bir yana bırakıp sakin bir yürüyüşe ne kadar muhtacız.

Ağır ağır devam eden bir yürüyüşün yerini hiç bir şey tutamaz. Yürümekle yollar aşınmaz; diyen fütursuz pragmatizmin onursal zeusunu değil de En güzel düşüncelerime yürüyerek ulaştım diyen Kierkegaardı ciddiye alıyorsanız, sakin olun ve güzel bir yürüyüş için hazırlanın. Aranızdan bazıları çıkıp kestirmeden gitsek nasıl olur ya da yoldan taksi çevirelim ne gerek var yürümeye diyebilir. Bir güzel ağzının payını verin ve yürümeye devam edin. Çünkü, pörsümüş bir nostaljiye katık ederek kendimizden uzaklaştırdığımız insanlığımıza ancak yürüyerek ulaşabiliriz.

Yürümenin dışındaki her eylem bizi dünyaya yabancılaştırır. Adımlarımızla kat ettiğimiz yol varlığımızla doğrudan irtibat halinde olduğu için bizden bir parçadır. insanın kendi müziğine eşlik edebilmesinin yegane fırsatıdır. Oysa araya bir aracı girdiğinde her şey flulaşır ve kaybolur. Yürürken tüm varlığımızla dünyaya intibak ederiz ve onun dilini anlarız. Ulaşım araçlarıyla yaptığınız her türlü uzun ya da kısa yolculuk zamandan çalmak ya da dünyadan korumak vaadiyle sizi kendinizden uzaklaştırır. insan dünyaya karşı yürümekle meşhur olur. Çünkü dünyaya karşı yürürken kendinize de yaklaşmış olursunuz.

Hülasası, Patrick Süskindin de dediği gibi Yürümek insanı sağaltır. Yatıştırır, teselli eder. Yürüyün efendim, hem en güzel düşüncelerinize kavuşmak için hem de eşkiyaların kestiği uğursuz yolları aşındırmak için yürüyün.

Selman Bayer
aynı zamanda bir sevgi soysal romanıdır.
akşamın en kızıl vakitleri... konuşmaya gücümüz yetmezken anlaşmak isteyen iki insandık sahilde yürüyen. sık sık yutkunuyordum. ne zaman bi' cümle kuracak olsam düşmekten korkuyordum.

yürüyorduk. sen, elim eline yanlışlıkla değince biraz daha uzağa gidiyordun, bana hissettirmek istemeden; nazik bi' gizlilikle. bi' köpek yavrusu sahibinin yanı sıra yürüyordu. bakıp gülümsüyorduk biz de peşi sıra; ama eski gülümsemelere benzemiyordu bu seferki. birbirimize bakmadan, ufuktaki bi' hayalle konuşuyormuş gibi...

yürüyorduk. bitmiş şeyleri itiraf etmekten kaçınan, korkan iki insan... canım deniz kokusunun ayrılığı anlattığı tek akşamdı. yürüdük, vardığımız yeri güneşin henüz bıraktığı karanlıkta ilk kez görüyorduk. keşfetmenin heyecanı bu kez yoktu nefesimizde. elini uzattın bu sefer akşamın gizliliğini yanına alarak, güç yetiremedim elini tutmaya. çok ağladım. sen sarıldın. geldiğimiz yolu geri yürüdük.

"...yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte
keşke yalnız bunun için sevseydim seni."
saatlerce yapılması tavsiye edilmez, ayaklarımdan dizlerime kadar hissettiğim ağrının tarifi yok. ama ölmek vardı, evden hışımla çıkarken başlattığım yürüme eylemimin amacında. ölüme yürüdüğümü sanarken, ölümden uzaklaşmışım. yürüdükçe açılıyor insan. yürüdükçe yavaş yavaş, sindirilmesi de bir o kadar rahat olan yaşamlar, olaylar çarpıyor gözünüze. beynimizde ne olup bitiyor böyle..? ah ama ağrıyor ya. dizlerim..
artık fazla yürümenin yasaklanmasıyla iç burkan eylem. ***
bazen iyi gelir uzaklaşmaya, kafa dağıtmaya,
bazense iç sıkar tenha bir köşeyi dönerken...
nazım hikmet in eşsiz şiirlerinden bir tanesi,
aşık olduğu kıza ulaşmakta kullanılan yolda canla başla koşar adım gerçekleştirilen ancak
sabahın altısında işe gitmekte kullanılan yolda ise insanı hayattan bezdiren, bedenin nakliyesi işlemidir.
fazla ifa edilince diz kapaklarında eklem ağrısı oluşturan eylemdir.
insanın hergün yaptığı çok basit ve yavan gibi görünen ama insanı çok rahatlatan birşeydir. ve hayatımızın en büyük parçalarından birisidir.
sağlık için mutlaka yapılması gerekendir.