bugün

değerli insan,büyük yazar üstelik karadenizli.
hem yusuf , hem züleyhadır kendisi.
--spoiler--

“Sensiz olmuyor” diyen kalbe güvenilmez. Sensizliği denemiştir, bugün değilse yarın, mutlaka başaracaktır.

--spoiler--
ölüme giden kalbe son anda hayat veren yazar.
--spoiler--
ey gelmişin ve geleceğin rabbi! ey isimlerin sahibi! ben ayağımın nerede sürçtüğünü, ben hatamı, ben yanılgımı adımı bilir gibi biliyorum. ben bin kere kabul ettim kabahatimi, sen bir kere affet!
--spoiler--
Bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun.
Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun.
Seni anan beni de ansın, Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın.
Bir "ile" koy aramıza bizi birbirimize bağlasın.
nazan bekiroğlu'nu tez konum olması dolayısıyla keşfettim. hikaye kitapları haricindeki kitaplarını ayrıntılı biçimde inceledim. öncelikle harikulade bir kültür birikimi var. edebiyat ve felsefe adına bir çoklarını bastıracak kadar doygun bir birikim bu. ve en önemlisi doğu/islam dayanaklı bir kalem nazan bekiroğlu. üslupçu bir kadın. elitist. ama bu onu seçkin bir kitlenin okumasını sağlıyor. bir kitabı yayımlandığında belli bir zümre heyecanlanıyor bu yüzden. ne yazık bu kitle de siyasi bir imge olarak doğulu. onların içinde de nurcuların ağırlıkta olduğu bir zümre.

nun masalları bence harika, leziz öykülerle örülmüş iç çekişleriyle okuyucusunu aynı havaya sokabilen bir üslubu bu kitabından alırsınız. sonra deneme kitaplarına saldırırsınız(bir çoğu zaman gazetesinde yazdığı yazılardan oluşur). nun masallarını tekrar okursunuz. o zaman kapılar size açılır. açmayı başarabilirseniz tabi.

en kayda değer kitabı: isimle ateş arasında. baştan aşağı nazan bekiroğludur bu kitap. tam anlamıyla üslup kanıtlamasını gerçekleştirdiği, baskınlaştırdığı kitaptır. edebiyatımızdaki tarihi romanlardan belirgin biçimde farklıdır. postmodernist veya oryantalist değil, ibn-i haldundan yola çıkıp ibn arabi'ye kadar ilerleyen bütün bir doğu determinizmi vardır: kader. tanrı yazdı ve bu sebepten biz yaşıyoruz. devletler kuruldu ve insanlar gibi ölecektirler. ve kendisi: yazıcı, filbahri çiçeği ve nun.

yusuf ile züleyha'daki üslupla, bu sefer de la-sonsuzluk hecesi'yle karşımıza çıktı bekiroğlu. yine leziz bir anlatı bizi bekliyor anlamını taşıyor bu. şiirsellikle örülü, sonsuzlukla coşkun, inançta ayağı kararsız, bazı zaman da agnostik.

nazan'ı okurken dikkatimi en fazla çeken noktalar, onun hala doyurulamamış bir coşkunlukla boğuşuyor olması ve yazıcı olarak kendisine bir metin içi kimlik kazandırarak benci noktasını tatmin etmeye çalışması. nazan bekiroğlu bir şeyi yazıyorsa onu eski kelimelerle örülü üslubu ve kendi icat ettiği kurgu yöntemleri dışında kendi simgeleriyle (nun, yazıcı, filbahri çiçeği vs.) o metnin nazan bekiroğlu tarafından yazıldığını sizin aklınıza çakar. bunları unutamazsınız kitabı kaldırıp elinizden atsanız bile.

ek olarak şunu söyleyebilirim ki: piyasada edebiyatçıyım diye uçan ego budalası isimsiz kalabalığın alayının elli katını cebinden çıkarır, etrafa saçar, bu saçılanlar da gidip diğerlerini devirir. çok da güzel bir kadındır. aşığım ona. feciii aşığım.
türk edebiyatı'na trabzon'dan eser yetiştiren iyi bir yazar... bugüne kadar neden tanımadığım neden okumadığım diye iç çekilebilecek naif bir şahsiyet... *

"Yoktum artık.Âyine-i mücellâda nihan'dım.

Öyle sandım, aldandım." *
“Utanmaktır, duyguların en değerlisi” demiş, ne güzel demiş.
"Bir şeyi, hak edenden esirgemek kadar, hak etmeyene vermek de haksızlık."
“Birkaç masal daha iliştirip yorgun kalbimize yollara düşüyoruz... Tökezleyeceğimizi bile bile...”
görsel
--spoiler--
aşkı taşıyan her kalbin muhkem olduğunu zannediyordum oysa. meğer aşk, indiği kalbi ihya ediyordu ya, ihya edemezse yok ediyordu. kazasız belasız kurtulmanın imkânı yoktu.
--spoiler--
kadın yazarlar arasında aşk kavramına bakış açısıyla diğerlerinden ayrılan severek okuduğum bir yazar. en azından diğer kadın yazarlar gibi ezik kadın imajı üzerine yoğunlaşmayıp kendi dilini ve yazarlığını ortaya koyuyor. yani amiyane tabirle malzeme bizatihi kendisi. diğer kadınlar gibi erkek hegomanyası üzerine bitmeyen nutuklar atıp demogajiye kaçmıyor kolayı seçmiyor. takdir ediyorum kendisini bu bağlamda.
"gecenin sırrına vâkıf olanlar mutlu uyuyanlar değil, mutsuz uyanıklardır." demiştir.
eski sevgilim terketmeden 1 ay önce mavi lale'yi göndermişti. eski sevgilim diyince bir an garibine mi gitti sanki? gitmesin, ara sıra bazı bazı sevgilim oluyor işte. neyse kitabın kapağına baktım elif şafak tarzı sezdim bi anda isminden dolayı heralde, o yüzden elime almadım bir kaç gün, sonra kapağını açtım sevdiceğim şiir yazmış bana!! benim gibi bir adama hemde!! biz erkekler olarak şiir karalamaya alışkınız da bir kadından şiir almak tuhaf oluyor haliyle. neyse, bal böreğim okudum kitabı bir gecede hemde. kitabı övmeyeceğim, zahmet olmaz ise okuyun. neyse o geceden ve ayrılıktan sonra çokça kez okuma fırsatım oldu. en kısa zamanda kitabı ya cami yada kütüphane avlusuna bırakıp kaçmayı düşünüyorum.
--spoiler--
"mülk gibi söz de, ne senin, ne benim.
cümle gibi aşk da, ne senin, ne benim.
söz de, aşk da,
ne senin, ne benim.
bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üstünden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru,
ne kadar allah'tansa;
mülk gibi söz de ve aşk da o'ndan.
'sen' tahtına yazıcı kimi oturtsa da;
beşeri bir sevgili ya da cismani bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol o'ndan özgeye çıkmıyor aslında,
gönül tahtına o'ndan özge sultan olmuyor.
değil mi ki her şey o'ndan;
gidecek yer yok o'ndan başka,
gelinen yer yok o'ndan başka..."
--spoiler--

(bkz: yusuf ile züleyha)