bugün

(bkz: türkçe edebiyat)
görsel

Geldigi son nokta bu.
kıtlıktadır. birbirinin aynısı olan konular, birbirinin aynısı olan tekniklerde anlatılmaktadır. bu konular genelde köy sıkıntıları, apartman sıkıntıları gibi sıkıntılardır. ana karakterlerini haklı çıkartmak için diğer karakterlerini tokatlayan yazarlar, giriş-gelişme-sonuç üçlemesinde yapılan yavan ve mesaj kaygısının edebi zevki katlettiği kurgular olduğu sürece bu iş yürümez. benim gözlediğim kadarıyla yusuf atılgan, sait faik abasıyanık ve oğuz atay ve birazcık ucundan peyami safa dışında bunları aşabilen yazar olmadı.
Günümüzde öyle kaliteli Doğu-Batı sentezi postmodern romanlar yazılıyor ki bu romanların kalitesi edebiyatımızı en az Avrupa edebiyatı seviyesine çekiyor. Fakat “Türk klasikleri” dediğimiz eserlere öyle odaklanmışız ki bu kıyıda köşede kalmış eserleri çok az insan okuyor maalesef.
Arap ve farstan etkilenmiştir? Türk edebiyatını sadece divan edebiyatından sanan, hiç türk halk ozanlarını bilmeyem bir cahilin söylemi.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı favorimdir okurken hiç zorlanmazsınız, dili sadedir.
Son zamanlarda biraz durgunlaşan edebiyattır.

Sürü sürü çıkan watpad kitaplarını türk edebiyatı olarak değerlendirmiyorum.
ne kadar ipsiz sapsız mal varsa içinde bulunan gereksiz oluşum.

kürt edebiyatının yanında tırttır.
abdülhak şinasi hisar – fahim bey ve biz
adalet ağaoğlu – ölmeye yatmak
ahmet hamdi tanpınar– bütün eserleri
ahmet haşim – göl saatleri
ahmet muhip dıranas – şiirler
akşit göktürk – okuma uğraşı
asaf halet çelebi – bütün şiirler
atilla ilhan – ben sana mecburum
behçet necatigil – sevgilerde
berna moran – türk romanına eleştirel bir bakış
bilge karasu – kılavuz
can yücel – bir siyasinin şiirleri
cemal süreyya – sevda sözleri
ece ayhan - bütün yort savullar
edip cansever – ben ruhi bey nasılım
enis batur – doğu-batı divanı
fazıl hüsnü dağlarca – çocuk ve allah
ferit edgü – hakkari'de bir mevsim
füruzan – parasız yatılı
gülten akın – bütün şiirleri
haldun taner – kızıl saçlı amazon
halit ziya uşaklıgil – aşk-ı memnu
haydar ergülen – nar
hece dergisi – türk öykücülüğü özel sayısı
hece dergisi – türk şiiri özel sayısı
hilmi yavuz – bedreddin üstüne şiirler
ibrahim yıldırım –bıçkın ve orta halli
ilhan berk – aşk tahtı
ismet özel – evet isyan
jale parla – don kişot'tan bugüne roman
kemal tahir – devlet ana
küçük iskender – papağana silah çekme
lale müldür – anemon
leyla erbil – karanlığın günü
mehmet açar – siyah hatıralar denizi
melih cevdet anday – rahatı kaçan ağaç
memduh şevket esendal – ayaşlı ile kiracıları
mithat cemal kuntay – üç istanbul
murat belge – edebiyat üstüne yazılar
murat gülsoy – bu filmin kötü adamı benim
murathan mungan – cenk hikayeleri
nahid sırrı örik – kıskanmak
nazım hikmet – memleketimden insan manzaraları
nursel duruel – geyikler annem ve almanya
oğuz atay – bütün eserleri
oktay rıfat – bütün şiirleri
onat kutlar – ishak
orhan kemal – bereketli topraklar üzerinde
orhan pamuk – kara kitap
orhan veli – bütün şiirleri
ömer seyfettin – gizli mabet
peyami safa – yalnızız
refik halid karay – memleket hikayeleri
reşat nuri güntekin – anadolu notları
sabahattin ali – kuyucaklı yusuf
sadık yalsızuçanlar – sırlı tuğlalar
sait faik abasıyanık – bütün öyküleri
sevgi soysal – yenişehir'de bir öğle vakti
sevim burak – yanık saraylar
tahsin yücel – yalan
tarık buğra – küçük ağa
tevfik fikret – bütün şiirleri
tezer özlü – çocukluğun soğuk geceleri
tomris uyar – dizboyu papatyalar
turgut uyar – büyük saat
vüsat o. bener – bay muannit sahtegi'nin notları
yahya kemal – kendi gök kubbemiz
yakup kadri – yaban
yaşar kemal – ince memed
yekta kopan – içimde kim var
yusuf atılgan – aylak adam
ziya osman saba – bıraktığım istanbul
dünyanın en iyi edebiyatına sahibiz diyebilirim.
necip fazılından tut cemal süreyya'sına oğuz atayından namık kemaline sait faik ten recaizade mahmut ekremine yaşar kemalin'den say say bitmeyecek yazarımız var.
Hiçkimsenin umurunda olmayan konularda fırtına yaratmaya çalışanlarla doludur bu ülke... türk edebiyatı içinde bile yapılır.

Elif Şafak'ın bir romanı vardı hani çalıntı mıymış değil miymiş diye yaygaralar kopmuştu...

o zamanlar gözyaşlarına garkolsa da son tahlilde bu gürültü Elif Hanım'ın da işine geldiğinden ("reklamın kötüsü olmaz" ilkesi), alan memnundu satan memnundu...

Çünkü yazarının erkek kılığına girerek kapak resmi çektirdiği bir roman söz konusuydu, ve burada temel amaç "mal satmak" idi...

bu sabah bir kadın gördüm elinde "elif şafak" okuyor, aklıma geldi eski teraneleri...

Boğaziçi Üniversitesi'nden bir kızcağız elif, roman yazmaya heves etmiş de okulun bahçesinden balonla göklere mi yükselmişti ne, onun gibi bir şey.

neyse, elif şafak hakkında paragraf paragraf entry girecek kadar kafa yemedim henüz yazmak istediğim şu;

Eskiden ayıp karşılanırdı.

Moruk ağzı yapmıyorum, herkesin herşeyi "paraya tahvil etme" tutkusu, Türkiye'yi de değiştirdi, Türk edebiyatını da tabii. Aşklar da paraya çeviriliyor. ("Lan çekmeyin lan" ikiyüzlülüğü.)

Gelgeç okuyucu da bu tuzaklara gönüllü olarak düşünce... (Balzac okumadan Umberto Eco okuyanlar, yahya kemal okumadan Orhan Pamuk okuyanlar...)

Yeni Türk edebiyatını fazla ciddiye almıyorum efendim.

Yok, yaşı ilerleyince insan "fiction" okuyamaz oluyor, ancak tarih ve biyografi ilgisini çekiyor ama ondan değil... Sanatta esnaflık sevmiyorum!

Son yıllarda öne çıkan yazarlarımızın bir "varoluş sorunsalı" yok. (Entel kaçtı ama tanım budur.)

Çetrefil insan gerçeğini, "dar yerde" sıkışıp kalmış insan örneklerini incelemek değil dertleri. Unutulmaz "roman kahramanları" da yaratmıyorlar, sosyoloji ve tarih "etüdleri" yapmaya da hiç yanaşmıyorlar.

Batı'da ilgi uyandırmak, bu arada "ihracat fazlasını" da iç pazara vermek, Allah Nobel nasip ettiyse almak, ya da sırasını kollamak...

Orhan aldı, bir başka türk yazarı da alır mı?

Niçin olmasın? "Önemli bir siyasi gelişme" olursa alabilir tabii...

Çünkü ya Türkiye'ye küfür ederek alınıyor, ya da Türkiye beklenmedik bir başarı kazanınca. O zaman, Türk okuruna değil, yabancı tüketiciye yönelik iş yapılıyor.

Orhan, romanlarını kötü bir üslup (daha doğrusu üslupsuzlukla), esas olarak Maureen Freely için yazar (arkadaşı ve çevirmeni)... Bu nedenle de, eserlerinin asılları yirmi sayfadan fazla gitmez ama ingilizce çevirileri çok daha akıcıdır.

Akımlar vardır edebiyat tarihinde... Jacques Prevert'in "şiirsel gerçekçilik" akımı gibi (Türkiye mümessili "Garip şiiri" ve özellikle de Orhan Veli...)

Batı uygarlığının insanlığa söyleyecek sözü kalmayınca sımsıkı sarıldığı "fantastik gerçekçilik" akımı gibi... Başta Gabriel Garcia Marquez... Türkiye mümessili Latife Tekin'di ama soyut bir "minimalizme" saptı ve kendini tüketti, karikatürcü kocası da müthiş yeteneğini "siyasi safsatalar" uğruna harcıyor.)

Kusura bakmazsanız, bendeniz de Orhan Pamuk ve Elif Şafak gibi yazarlarımızı "turistik gerçekçilik" akımına sokuyorum. Değerlerini, çabalarını, emeklerini, ülkemize hizmetlerini asla inkar etmiyorum, hayır.

Ama işte "Mavi Jeans", "Güllüoğlu Baklavaları" ya da işte "Mado Dondurması" gibi...
konu bu değil ama bu tamlamayı okuyunca kulağımı tırmalayan rahatsız eden bir olay oluştu; demek oluyor ki dilsiz edebiyat olmaz.
(bkz: yahya kemal beyatlı)
(bkz: ahmet hamdi tanpınar)
bu iki isim en büyük isimleridir türk edebiyatının son yüz yılının. Bir defa kendilerini zamanın ruhundan kurtarıp zamanın kendisi hakkında yazılar yazmışlardır. Ne yazdı la bu mal diyor olabilirsiniz, merak edin biraz. Açın okuyun.

bir de türk edebiyatında bu kadar güzel şiirlere rağmen manzum hep geride kalmıştır. Umarım bir gün onun da şiir seviyesine geldiğini görürüz.
Bünyesinde s*ktir et diye bir kitap bulundurmayan edebiyattır.

(bkz: çeviri)
oğuz atay'dan sonra bitmiştir. modern türk edebiyatı tabii. gerisini bilmem.
islamlaşma sürecinde islam içerisinde türklerin kabûl ve hâkimiyetlerinin meşrûiyetine hizmet etmiştir.divân-ı lugât-it türk ve kutadgu bilig emperyal vizyonu olan bir devlet ürünleridir. battalnâme, danişmendnâme, satuk buğra han destânı vs. yeni din ve medenîyete kendini ispât ve kabûl ettirmenin örnekleridir.

http://www.yeraltitarih.c...amlasma-caginda-turk.html
Lisede eğer az çok birşey bilen öğretmen varsa en eğlenceli geçen ders.
en sıkıcı lise dersi. matematik bile yanında zevkli kalır. o söz sanatları, o gereksiz ayrıntılar, o arapça mı türkçe mi belli olmayan kelimeler falan off. sözlükte çok edebiyatsever var eksiye boğulurum şimdi.
diğer edebiyatlara oranla fazlasıyla şekilci edebiyattır. isterseniz dünyanın sırrını verin, o cümleler biçim ve dil olarak tatminkar değilse kabul görmezsiniz.

biz de biliriz eski tdk sözlüğünü açıp kıyıda köşede kalan kelimeleri kullanarak edebiyat yapmasını ama neyse.
eskilerini anlayamıyorum bazen ama bazı şairleri inanılmaz güzel yazıyormuş. hayran kaldım. türklerin bi tek bu huyu güzel.
türk edebiyatının kuruduğu filan yoktur aslında. sadece dünya edebiyatı ile bağlantılı olarak kökten değişiklikler geçirmektedir. edebiyat gitgide sözden, sözün ağırlığından, sözün biçimlendirdiği bir dünyadan çıkıp hayalgücünü önceden zaten kişinin kafasında var olan resimler ile tetiklemeye çalışan, sinemavari bir şekle bürünmektedir. tasvirlerin ağırlığını diyalogun, tartışmanın yerini kurgunun aldığı bir edebiyat bu. şimdilik insanlara yanlış gelebilir ama zamanla benimsenecektir.

bu tür bir edebiyat, daha hafif ve anlaması daha yüzeysel. ancak çağa göre değerlendirmek gerekir. bir yirmi yıl sonra edebiyat suyu yine kendi yolunu bulup başka bir yola doğru evrildiğinde yine şu cümleleri kuracağız.

son yirmi yıldır hiç adam gibi edebiyatçı çıkmadı.

ayrıca bir otuz yıl sonra insanlar bu dönemi hep sinemaya uyarlanmış kitaplar ile hatırlayacaklar. j.k rowling ya da chuck palahniuk gibi yazarlar bizden sonrakiler tarafından bir dostoyevski ile bir kafka ile eşdeğer tutulacaklardır.
ne zaman tanzimattan sonra divan edebiyatı yavaş yavaş azaldı, edebiyatımız oradan sonra süt içmeden büyümeye çalışan bebeğe döndü. Büyüyemedi, aksine iyice küçüldü.
fantastik edebiyatın yokluğunun varsa da kısıtlı bir alana sahip oluşunun altında daha geniş bir sorun var aslında. şerif mardin, sabri ülgener hakkındaki bir yazısında bu meseleyi "daemon" kelimesinin türkçeye çevrilmesindeki yetersizliklerle açıklıyor. malum daemon insanın hem kahredici, hem de yaratıcı gücünün kaynağı demek. mardin geleneksel değerlerden çağdaş kültüre varana dek türk sanatında bu gücün maskelendiğini iddia ediyor, maskelenmese de kötüyle bir tutulduğunu söylüyor.

oysa batıda bu güç bizatihi uygarlığın kaynağı olarak kabul ediliyor. üstelik şerif mardin bu enerjinin namevcut oluşunun sadece edebiyatta değil görsel sanatlardan psikiyatriye uzanan bir alanda derin etkiler bıraktığını belirtiyor.

kısacası daemon'un türk kültüründeki algılanışı batılılaşma sürecindeki korku ve tedirgin temalarıyla yakından alakalı. eğer geçmişte realizme gösterdiğimiz ilgiyi türkiye halklarının kolektif bilinçdışlarına da gösterebilirsek belki fantastik bahsinde de yeni kapılar açabiliriz. burada önemli olan nokta özgünlük özgünlük diye tutturup yine başka başka kopyalara savrulmamak sanırım.
son 20 senedir kuruduğu düşüncesi yanlış değildir. peki neden kurumuştur? bence burada birçok sorun var, daha önceki entrimde de bahsettiğim gibi uzun uzun tartışılması elzemdir lakin en öne çıkan sorun nitelikli okuyucu sorunudur. belki de internetin bu derece hayatımıza girmiş olması da nitelikli okurun azalması durumunda bırakmıştır bizi. bir de bizde fanatizm gerçeği var, biz sevdiğimiz bir şeyin hemen fanatiği olmaya hazırız, bu da nitelikli eleştirinin olmamasına neden oluyor, hayata bakış açımıza göre yazarları değerlendirmeye alıyoruz orhan pamuk eleştirileri bunun en net örneği. yine de kendi sesini bulabilen yazarlar aradan sıyrılabiliyor örneğin; murat uyurkulak, barış bıçakçı, haydar karataş gibi isimler üsluplarıyla bir adım öne çıkıyorlar. bizde edebiyat tartışmaları hiç bitmez aslında ama şu da bir gerçek ki biz şair şuaradan cahil cühela bir toplum olmaya doğru gidiyoruz ve bu hızlı çakılmayı durdurabilecek, bizi frenleyebilecek şeylerin başında edebiyat geliyor.
son 20 senedir kurumuştur resmen.
arada çıkan su kaynakları ancak çölde vahadır.

(bkz: ihsan oktay anar)
(bkz: şule gürbüz)
(bkz: aslı erdoğan)
(bkz: cemil kavukçu)