bugün

1972'de aydın'da doğdu. izmirli. üç yıldır istanbul'da yaşıyor. izmir çamdibi devrim ilkokulu'nu, izmir bornova anadolu lisesi'ni bitirdi. dokuz eylül üniversitesi'nde hukuk, ege üniversitesi'nde sanat tarihi eğitimi gördü. her iki fakülteyi de kendi isteğiyle bıraktı. radikal gazetesi dış haberler servisinde ve çeşitli yayınevlerinde çalıştı. kitap çevirileri, gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıları vardır.trockisttir.

(bkz: tol)* *
insanın ruhuna erişeceksen,deliğinden değil,yarasından gireceksin.

huzursuz yazar.sert ve akıcı üslubu vardır.
unutulmuş ihtimalleri , hayatin kadrajına sığamamış ( aslinda sığdırılmamış ) ecüş bücüşleri , uykudaki iblisleri; çok sevdiği rakısina meze , oyunlarinaysa kahraman yapan fezayibeşer.
cicilerini giymiş , kokularini sürünmüş edebiyata bir de papyon bağlamıştık ...şık dursun diye.işte bu kokoş hali edebiyatin ,bunaltmış olmali murat uyurkulak ' ı ki , tol ve har romanlarini yazdi.
fotograftaki parlak ,sivri dişli , tatil dönüşü yanık tenine sürdügü chanel5 parfümün uçucu özgüveniyle gülen adam degilde , o arka sag tarafta sırtına baktigin 'herif' ti kahraman.
aynı kefe degil elbette ama diger okunasi yazarlar için
(bkz: hakan günday)
(bkz: ihsan oktay anar)
kaleminin lezzetini nerde okusanız tanırsınız. kahramanlarını öyle zekice çizer ki, onların yaptığı ince espirilere metroda bile kahkahayı basabilirsiniz, kitabın içinde yaşarsınız. muhteşem kurgusuyla karakterler gibi siz de şaşırırsınız olanlara.
sonra bir bakarsınız kitap bitmiş. artık o hayatın bir parçası olmadığınızdan mı, sonun muhteşemliğinden mi bilinmez ağlarsınız, kafanızı çevirir bakarsınız ve tüm kahramanları görürsünüz, odanızda, yanınızdadırlar. artık onlar yaşamınızın birer parçasıdır.
bir solukta bitirdiğiniz kitap sadece sizi etkilemekle kalmaz, çok şey katar iç dünyanıza ve fikirlerinize. günümüzün en iyi türk roman yazarları hakan günday ve murat uyurkulak'tır kanımca.
(bkz: tol)
(bkz: har)
"gün gelecek, elbet benim de yaralarıma kuru incir basılacaktı, o gün yemekte taze incir vardı... " der, insanın içine, sızlata sızlata bir umut salar inceden.
nice yazısı sansür yediği için milliyet sanat'ta yayınlanmadı. bir tanesi de anneler günüyle ilgili olanıydı. hiç gocunmadım bu güzel adamın milliyet sanat'ta yazmasına, çünkü biliyorum ki yaşamıyor küçük burjuva hayatı ve yazabilmek için para kazanmaya, para kazanabilmek için yazmaya ihtiyacı var.

denen o ki yeni kitabı üzerinde çalışmaktadır.
isterse cern e gidip bütün bilim adamlarını şaşırtacak şeyler bulsun, dostoyevski'nin ölse de tanışsam diyeceği bir yazar olsun, bu soyisimle zor valla.*
her türlü zorluğa, düşmüşlüğe, umutsuzluğa ve çıkar yol bulamama korkusuna rağmen hayata aşkla, heyecanla ve insan yaşamının en umutsuz anlarında kendini vaktiyle çok güzel olan ihtimallerin yakıcı ateşine -umudun ateşine mi demeliyim?- bağlayan hikayelerin, insanların kalemidir murat uyurkulak.
yaptığı meslekler arasında garsonluk ve karanlık odacılık da bulunan yazar.
iki kitabının adındanda nick devşirtmiş yazardır.
kağıttan titanik.
(bkz: http://www.afilifilintalar.com/)
sitesinden takip edilebilir. ayrıca haşhaşi dergisinde de kendisiyle karşılaşmak güzeldi.
ne guzel diyor,

--spoiler--
mazlumun zalim karşısında itirafçı, soytarı, fahişe veya muhasip olmak zorunda kalması beni çok yaralıyo. yaralılık da bir tür soytarılık öte yandan. ‘öte yandan’ ifadesi de zaten bok, tıpkı ‘ama’ gibi…
--spoiler--

afili filintalarin en iyilerinden birisi, dili, uslubuyla hayran olunasi, okunulasi yazar.
sen'dir, ben'dir. söylemleri, "cümlelere oturtamadığımız düşüncelerimiz"dir. halktan biri olmanın tam karşılığıdır. yalın yazar, derin yazar.
ayrıca;
"Burjuvalar ne yaparlarsa yapsınlar, isterlerse Mars'a gitsinler, bizim de "bir ihtimal daha var, o da devrim mi dersin" diye şarkılar söyleyeceğimiz günler olacaktır. Ya biz kazanacağız ya da dünya yok olacak... " sözlerinin sahibir.
afilli filintalarda paylaştığı kısa,öz ve güzel satırları okunmaya değer, tol ve har gibi iki harikulade eserin sahibi sosyalist yazar.

http://www.afilifilintalar.com/index.php/sivil-at
Kürtleri , Diyarbakır Cezaevi ' ni en güzel anlatan yazarlardan , kendisini Kürt sorununa adamış Makedonya göçmeni yazar. Tol, Har adlı harika kitapları yazmış , gerçek üstü diliyle bugün Türk Edebiyatı' nın en bilinir isimlerinden biri olmuştur. Şimdi , Merhume adlı eserini yazmaktaymış.
yeni kitabı bazuka'yı kitapçılarda bulabilirsiniz.
afili filintalar'ın delikanlısı. o bir sentez. herkesin yapamadığını o yapabiliyor. kendini ötekide var edebiliyor. dili çok sağlam.
şu an tol'u okuyorum. büyük bir edebiyatçı olduğunu fark etmek fazla zamanımızı almıyor. her cümlesi farklı bir dil oyunuyla süslü. geç kalınmış bir teselli olmaması sebebiyle acilen okunması gereken birisi diye düşünüyorum.
yeni kitabı ve ilk hikaye kitabı bazuka ile bizlere farklı bir uyurkulak göstermiş iyi yazar, tol'a mükemmel başlamış, har'ı mükemmel bitirmiş, bazuka ile yazarlığının cilasını yapmış ve ne kadar kaliteli bir yazar olduğunu bizlere anlatmıştır.
sınıfımı biliyom şükür, zengin düşmanıyım.
bu hususta vahim kindarım.

sözüne hastayım.
boş iş yazmak.
vatanımızı seviyoruz.
çoçukluğumda hatırlıyorum , babam ,
öldürme derdi o karıncaları
niye öldürüyorsun?
ne bileyim neden öldürdüğümü?
otuz bin karınca öldürmüş müyümdür?
olsun.
vatan ve karınca...
kelimeler mühim değil...
cümleler hele hiç...
ben de öleceğim değil mi paşam?
sizden bana hayat kalır mı hiç?
kimim ben ki?
yazmaya cüret etmiş bir hayvan.
vaktiyle bir ihtimaldi dediği devrimin mezar taşı yazısını yazan adam.
"ciddiye aldığı bir şeyler vardı, zekasının da bir haddi vardı demek ki" cümlesiyle kederlere gark eder
"işkembesi berbattır ama mercimeği hastır. bize bol sarımsaklı, sirkeli iki işkembe" diyerek alay eder
"har" güzeldir ama "tol" hastır. "bazuka" kitaplıkta sırasını beklemektedir..
Önce "Tol", hemen arkasindan "Har"...

Cok degil 2 yil olmus aslinda tanisali, tanismaya baslayali...

"Bazuka"ya daha sira gelemeden, hemen komsu sehirde düzenlenen bir etkinlikte, okuma gecesi icin geldiginin haberini alirsin bir gün. Eve o saatte nasil döneceginin hesaplarini bile yapmadan, son trene yetisip yetisemeyecegini bile düsünmeden Tol'u ve Har'i alip gidersin onu dinlemeye...

Önce baska bir grup cikar sahneye, yeni kitaplarini tanitmak icin. Bu arada sohbet firsati da bulursun Murat Uyurkulak'la. Saci- sakali birbirine karismis, ilk baska ürkütücü gelen ama yine de kara gözleri ice isleyen bir canlilikla parlayan bir adam yerinden kalkip elini uzatir sana. Nasil hitap etmen gerektigini bilemezsin önce, abi desen cok klasik, Murat desen cok laubali, siz desen fazla mesafeli... Murat Hocam olarak cikar agzinizdan kelime, hic fena degil diye düsünürsünüz, begenirsiniz ona yüklediginiz sifati. O da begenmistir anlasilan, tatli tatli gülümser size düzeltme geregi bile görmedigi carpik disleriyle...

Biraz konusursunuz havadan sudan, kitaplarinizi imzalatirsiniz ve yerinize gecip onun programinin baslamasini beklersiniz sonra...

Masaya gecer, oturur ve o etkileyici, tok sesiyle konusmaya baslar... Okumaya nasil basladigini, yazmaya nasil basladigini, yazdigi karakterlerin kendisiyle ne kadar baglantisi oldugunu, kurdugu hayalleri, paylastigi anilari... Öyle dogal, öyle dobradir ki konusurken, neredeyse tamamiyle onun etkisine girmissinizdir artik...

Güzel bir geceden, akilda kalacak bir cok cümle ile ayrilirsiniz salondan...

Eh meraklisi icin tanim geliyor iste;

Murat Uyurkulak budur iste; kendi gibi olan, dogalligin dibine vurmus karizmasi ile sizi etkileyen, Ihsan Oktay Anar tarzi cümleleri ile hayran biraktiran, yeni kitabi ciksin diye gözünün icine bakilan...

Sagda solda benden daha iyisi yok diye gezen onlarca isme inat, Türk Edebiyati'nin son dönemde yetistirdigi en iyi yazarlardan biridir kendisi.