bugün

kısaca açıklamak gerekirse bir etiyopya lının çalışarak 30 günde kazandığını bir amerikalının bir günde kazanmasının nedeni.
bir kısım insanın diğer bir kısım insanın emeğini ve hakkını sömürdüğü ve adına yeni dünya düzeni dediği vahşi, insanlık dışı sistem...
Ekonomik Faaliyetlerin Tam Rekabet Şartlarında Serbestçe Yapılabildiği, Arz Ve Talebin Temel Belirleyici Kabul Edildiği, Ekonomik Sorunların Fiyat Mekanizması ile Çözülmeye Çalışıldığı Ekonomidir.
fiyatların üreticiler ve müteşebbisler tarafından belirlendiği ekonomik sistemdir. arz ve talep temel belirleyicidir ve fiyat mekanizması iyi işlemek zorundadır.
laisze faire laisze passe diye başlamış olan liberal akımın türkçesidir. Ana para sahiplerinin (ya da küçük burjuvanın) devleti arkasına almasıyla sömürünün sonunun olmadığını kanıtlamıştır ve sendikalist hareketlerle bir nebze yavaşlatılmış olsa da sendikal liderlerin satın alınmasıyla sömürü almış başını gitmiştir. Dur denmelidir bir yerden sonra...
adı serbest piyasa ekonomisi olmasına rağmen bazı yasakların olduğu sistemdir. (bkz: cartel)
ingilizcesi free market'tir. fakat bu marketin sadece kendisi "free"dir. geri kalan hersey icin odeme yapmaniz gerekir.
Ekonomik faaliyetlerin tam rekabet şartları içinde serbestçe yapılabildiği, ekonomik sorunların çözümünün devletin ekonomiye müdahalesiyle değil fiyat mekanizması aracılığı ile gerçekleştirildiği ekonomi. Arz ve talebin temel belirleyici olarak kabul edildiği bu tür ekonomilerde fiyat mekanizmasının iyi işlemesi zorunludur.
Fiyatların hükümet tarafından değil de pazarın bizzat kendisi tarafından belirlenen ekonomik model de denebilir. Ekonomik faaliyetlerin tam rekabet şartları içinde serbestçe yapılabildiği, ekonomik sorunların çözümünün devletin ekonomiye müdahalesiyle değil fiyat mekanizması aracılığı ile gerçekleştirildiği ekonomidir.

Serbest piyasa ekonomisinde, bireylerin çalışmaları, üretmeleri ve tüketmeleri için temel motivasyon, özel çıkar veya özel faydadır. Üreticinin, üretimde bulunması için temel motivasyon "kâr"; tüketici için "fayda" dır. Bir üretici için, topluma en yararlı olan mal ve hizmeti üretmek temel gaye olmayabilir. Üretici için, birinci derecede önemli olan en fazla kâr sağlayacak mal ve hizmet üretmek ve satmaktır. Bir emekçi için, temel gaye en yüksek ücret ve fayda sağlayacağı bir işte çalışmaktır. Liberal ekonomik düzende bu şekilde kendi özel çıkarının peşinde koşan ekonomik insan (homo economicus), piyasa ekonomisinin itici güç ve dinamizmi olarak kabul edilir.

"Daha az devlet, daha çok özel girişim" şeklinde formüle edilen yeni liberalist görüştür.

Devlet, serbest piyasa ekonomisinde oyunun kurallarını belirleyen ve oyuna direkt müdahale etmeyen, ancak gerektiğinde sınırlı müdahalelerde bulunan bir konumdadır. Serbest piyasa ekonomisinde, devletin temel görevlerinden biri rekabet hukukunu oluşturmaktır. Oyunun kurallarını ihlal eden, haksız ve yıkıcı rekabete yol açan, bireyin ve toplumun ahlâki değer yargılarını zedeleyen faaliyetler devlet tarafından cezalandırılır.

(kendi projemden copy paste'dir)
öldürücü bir oyun. tamamen sanal.
Laissez faire, "Bırakınız yapsınlar" şeklinde çevrilen bu kalıp - deyiş kapitalist ekonomide müdahalenin olmaması gerekliliğini savunur. Fransızca “serbest bırakmak” anlamına gelen bir kalıptır. iktisadi anlamda Laissez Faire devletin ekonomi üzerinde olabildiğince az etkisi bulunması gerektiğini, böylece özel sektörün ve piyasa ekonomisinin ticaretin serbest kalmasıyla beraber ekonomik refaha kavuşacağını düşünür. Ekonominin Adam Smith'in de dediği gibi bir Görünmez el yardımı ile dengesini bulacağını ve etkin olarak işleyeceğini savunur. Bu düşünce özellikle Büyük Buhran sonrasında iktisadi çevrelerde popüler olmuştur. Bu popüler ekonomi mottosunun tamamı "Laissez faire, laissez aller, laissez passer" şeklindedir. Bırakınız yapsınlar, bırakınız gitsinler, bırakınız geçsinler anlamındadır.
özgürlük,

öyle ki bir bireyin, ürettiği bir malı "istediği fiyata, istediği yerde, istediği zaman, istediği miktarda, istediği kadar kişiye satma veya satmamama durumu,

burdan bakınca öyle güzel, öyle göz alıcı bir piyasa ki.

teoriyi uygulamayı başaran var mı tarihte?

işin aslı, 1860'dan 1932'ye kadar Britanya -daha önceki yıllarda uyguladığı yüksek ve uzun süren tarife engelleri sayesinde- başarmış, ancak 1932'de yeniden tarife engelleri koymaya başlayınca, serbest piyasa da dışlanmış, ondan sonra da pek gören olmamış.

Amerika?

gelişmekte olan ülkelere IMF aracılığıyla -liberalleşmeleri yönünde- yapılan baskılara rağmen, hiçbir zaman serbest piyasayı uygulayamamış, her zaman ince ayarlara maruz kalmış, hatta öyle ki iktisadi-tarihi gelişimi açısından kendisi bebek sanayi tezinin müdavimlerinden.

özgürlük dedim de, kime özgürlük? nasıl bir özgürlük?
ekonomik faaliyetlerin tam rekabet şartları içinde serbestçe yapılabildiği, ekonomik sorunların çözümünün devletin ekonomiye müdahalesiyle değil fiyat mekanizması aracılığı ile gerçekleştirildiği ekonomi.

kaynak : http://tr.wikipedia.org/w.../Serbest_piyasa_ekonomisi
serbest piyasa ekonomisine eklemlenmiş olan vakıflar, hayır kurumları, stklar... insanlara, topluma "sakin olun lütfen, bakın birileri gereğini yapıyor, yardımlar toplanıyor, yoksullar doyuyor, hastalar iyileşiyor..." mesajını verip sorunun kökenine inmeyen bir nevi değirmene taşıma su taşıyanların örgütlenmeleri işlevini görürler. burjuva ahlakı bunun için kah dini günler ya da ayinlerden, kuruluşlardan yararlanırlar**(ramazan bayramı, kurban bayramı, şükran günü, camiye/kiliseye yardım vb.) kah çeşitli afet, salgın ve savaş hallerini desteklerini artırmak için propaganda unsuru haline getirerek rahatlıkla yapabilirler. medya manipülasyonu da devreye girdiğinde başarıya ulaşmışlar demektir. ancak "yardım" adı altında topladıkları, bilhassa tefeciliğin kurumsallaşmış hali olan bankaların ayakta durmasına katkıda bulunur, ayrıca vijdanlar da rahatlamıştır, oh. ve yine bu bankalar, aynı zamanda borçlandırarak ve polis gücünün de desteğini alarak borçlandırdığı insanların evlerini barklarını elinden alarak yoksullaşmalarına vesile olurlar; silah tüccarlarının gözbebeğidirler, sermayelerine ellerinde bulundururlar ve doğal olarak savaşların çıkma sebebidirler; sağlık sorunlarına da adı çeşitli biçimlerde karışan uygulama* veya şirketlere* sermayedarlık ederler. yani sorunları kendi varoluşunu sürdürmek için kendi yaratan ekonomik sistem, suçlu olduğu alenen görülmemesi için bu tip kurumları maske/perde olarak kullanır; başarılı da olur.
ekmeği 1 liradan sattıran, simidi ise 1.5 liradan sattıracak düzen.
özel teşebbüsün devlet tarafından kısıtlanmadığı ekonomi modeli.

arz-talep dengesi üzerindeki bir fiyatlandırma usulüne göre işler. kişileri zamanla canavarlaştırdığı, sömürü sistemine dönüştüğü söylenebilir fakat insan doğasına daha uygun bir sistem yoktur.
zengini daha çok zengin eden fakiri daha çok fakir eden ekonomidir. kapitalizmin karısıdır.
liberalizmin kalesidir.
büyük balık küçük balığı yesin büyüyen akıl alamayacak kadar büyüsün kazanabildiği kadar kazansın, küçülen dibe batana kadar küçülsün mantığı ile işleyen sistem, bilek gücü ile patrona günde 200 liralık kâr çıkartan işçinin ay sonunda patrona 6000 lira verirken kendisinin 600 lira alması.

bir diğer adı; liberal ekonomi
daha iyisi için; sosyalist ekonomi
Her şey alınıp satılabilir. iktisadi anlamda değeri olan her şey bir değişim değerine sahiptir. Devlet sınırlama getirerek buna engel olmamalı aksine önünü açmalı der liberalizm savunucuları.
dünyada herkesin hayatlarını maksimize etmeye dayalı tek ekonomi düzenidir, bu şahsi düşünceme göre tartışılamayacak kadar gerçek. tabi bunun için doğru örnek türkiye değil çünkü türkiye'de kısmi bir serbest piyasa var ve daha henüz serbest piyasanın temel yapısını oluşturacak olan adil rekabet gelişmemiş durumda. adil rekabet gerçekleştiği takdirde serbest piyasa içinde herkesin kazanması ile beraber düşük gelirli kısım ortadan kalkabilir.

düşük gelirli sınıf nasıl ortadan kalkacak sorusuna gelecek olursak, birincisi genel olarak ülkenin tamamına kimi zaman minik kimi zaman koca dilimlerle dağılan pastanın boyutu maksimum hale gelecek. bunun maksimum hale gelmesinin yolu ise devletin elindeki kurumları kendi vatandaşı üzerine hem kendisinin hem de vatandaşının menfaatleri doğrultusunda olacak şekilde, kamuoyuna açık ve hiçbir soru işaretine gebe olmayacak şekilde elden çıkarmasıyla olabilir. yani bu bir yerde şu demek oluyor; devlet diyelim ki şu anda ülkedeki paralı yolları 50 yıl boyunca özelleştirecek, bunun bakımı, ışıklandırması, buralarda yapılacak herhangi düzenlemeler, ihtiyaçların tedariki özel sektör tarafından karşılanacak ve atıyorum ki devlet yılda bu paralı yollardan 5tl kar ediyor. devlet bu 50 yıllık devri eğer 5tl karşılığında yaparsa devlet pastadaki payını ciddi oranda kaybetmiş olur ve kazandığı 5tl ile hiçbir şey yapamazken vatandaşların üzerine daha ciddi manada vergi yüklenir. şayet devlet bu satışı 25 yıllık geliri karşılığında yaparsa devlet hazinesine sıcak para girişi olur, devlet kurtulduğu giderleri halka vergi indirimi olarak yansıtır ve bu elinde olan sıcak parayı da işleme sokar.

devletin görevi kesinlikle bir yolun çevresindeki ışıklandırmaya bakım yapmak değildir, o neden bu görevi sadece görev olduğu için yapar daha fazla kazanmak için değil. ancak özel sektör devletin getirdiği kıstaslar ile birlikte (ülkemizde maalesef hizmet için alt limit konulmazsa hizmet rezalet durumlara düşebiliyor, keşke buna da ihtiyaç olmasaydı) devletten daha güzel şekilde idare edebilir. çünkü hem devletin, hem de yolu kullanan vatandaşın hukuk ile beraber kurdukları denetim özel sektör girişimcisinin üzerinde olacaktır.

tabi konumuz burada sadece yollar değil zaten öyle olsa bu iş çok daha basit olarak nitelendirilebilirdi. daha komplike hale getirmek gerekirse eğitim konusunu ele alalım. diyelim ki türkiye'deki her eğitim kurumu özelleşti. bugün türkiye'de milli eğitim ve yök'ün ellerinde bulunan bütçeyi, vergi mükelleflerine ödedikleri miktar olarak dağıtsalar hem herkes en lüks yerde olmasa bile rahat bir şekilde okuyabilecek, duruma gelir, hem okullardaki eğitim kalitesi ciddi manada artar, hem de bugün çocuğu olmayan bir birey boş yere kendi cebinde bulunan (ki belki bu insan bir ayı 1300 tl ile geçirmek zorunda) parasını kendisi için daha elzem olan işler için ayırıp hayat standartını daha yükseğe koyabilir. bu aynı zamanda eğitimin yelpazesini de büyütecektir, yani sektör kendisi kendi elemanını yetiştirecek ve bu sayede türkiye'de yetişen hem alt hem üst kademe kalifiye eleman sayısı artacaktır.

sağlık konusu ise çok sakat bir konu, sağlık özel bir konu ve yaşadığımız coğrafyanın ya da devrin insanlara getirdiği sorunları düşünecek olursak sağlık için tam özelleştirme mantığı tamamen benimsediğim bir mantık değildir, çünkü özel sektör için kırsala yönelmek karlı olmayacağından ötürü kırsalda olan sağlık mağduriyetinin altından vicdanlı hemen hiçbir insan kalkamaz, bu durum şu anda tartışılabilecek bir konu değil ancak çok daha küçük bir bölgede yaşayan 80 milyonluk bir halk olunsaydı ve sağlık durumu mağduriyet yaratmayacak olsaydı bu hizmet de devletin çok sıkı kalite denetimleri ve gelir seviyesi hastalığının tedavisini karşılamaya yetmeyecek insanlara geri ödeme olmaksızın verilecek fonlar çerçevesinde bunu da destekleyebilirdim ancak bu şu anın konusu değil.

neyse türkiye'nin sıkıntısına gelecek olursak rekabet demiştik, türkiye'de rekabet genelde iki üç şekilde oluyor. birinci ihtimale göre diyelim ki yan yana iki tane işletme var, bir tanesinde hizmet korkunç kötü olup fiyatlar orta düzey oluyor, diğer işletmede ise hizmet mükemmel olup fiyatlar pahalının üç dört misli fazlası oluyor. iki taraf da belli kitlelere hitap ediyor, ikisi de fiyatları düşürmeyi ya da hizmeti arttırmayı düşünmüyor. ikinci ihtimalde iki tane yan yana işletme oluyor, bunlardan biri diğerine silah çekiyor ve rekabet sonlanıyor. üçüncüsünde ise taşıma kapasitesinin üzerinde olan yerlere genel ihtiyaçları karşılamak için çeşitli yerler açılıyor, bunlar kalite, sağlık ya da hizmet gibi değerlendirmelere tabi tutulmadan insanlar tarafından tüketiliyor.

bu üç rekabet şekli de aslında yanlış olan tarzlar, gönül ister ki ülkemizin ekonomik yapılanması da bir amerika seviyesine çıksın ancak bu yavaş yavaş oturabilecek bir durum oluğunu düşünüyorum, sonuçta böyle akımlar devletlerin yavaş yavaş benimsediği ve yapabildiği şeyler.

son olarak diyeceğim şudur ki; bu olsun, başkası olsun ama hakkımızda en iyisi ne olacaksa o olsun.
toplumun kaliteli hizmet alabilmesini sağlamak için olması gereken piyasa ortamıdır. özel sektör bu piyasada birbiriyle rekabete girecek ve bu rekabet sonucu daha kaliteli hizmet verecek..bu da hizmeti alan kişiye,yani bize yansıyacaktır.

devletler bu piyasadan olabildiğince elini çekmelidir. çünkü devlet piyasada var olduğunda rekabet ortamı diye bir şey kalmıyor.
ben, ekonomiden de siyasetten de ideolojiden de anlamam. kendimi bildim bileli çalışırım. okumaya, düşünmeye ne fırsatım oldu ne de kapasitem. ama yaş ilerledikçe yanlış da olsa bazı sabit fikirlere kani oluyorsun sanırım. bu konuda da bilgim olmadan ne yazık ki fikir sahibi oldum. şöyle arz edeyim;

bizim genlerimize, serbestlik fazla arkadaşlar. serbestlik bizi bozuyor ne yazık ki. devamlı, daha akıllı, daha donanımlı insanların yahut mekanizmaların denetimine muhtacız.

bakın 61 anayasası -çoğunuz hatırlamazsınız- nefis bir anayasaydı. müthiş serbestlikler, özgürlükler getiriyordu. ama biz ne yaptık? kötüye kullandık ve bizi dış güçlerin de marifetiyle seksenlere getirdi.

tarafsız, vatansever bir mekanizma yahut akıl tarafından denetlenen her sistem bizi çok ileriye götürür.

ekonomi de böyle bence.

orta yolcu olduğumdandır belki ama bize radikallik, uçlar falan olmuyor.

devlet tamamen çöreklensin ekonomiye demiyorum ama serbest piyasa da bizleri yani dar ya da orta gelirlileri ezdikçe eziyor.

kamu ve onun mekanizmalara illa müdahil olmalıdır ekonomiye.

cehaletimi bağışlayın. bu cehaletle değerlendirmelerde bulunduğum için affınıza sığınıyorum. naçizane görüşümdür efendim.
kriz donemlerinde cok serbet olmadigi anlasilan sistem.
insanların özgür iradesi ile kandırıldığı ve bir yerden sonra insanlığa ihanet olduğunu düşündüğüm ekonomik model. Adil değildir.

Kör topal da olsa "adil olmak şartı" ile ekonomik kontrol devlete ait olmalı.
Dün 30 lira eden kiraz bugün 15 liradan satıldı. böyle arz talep dengesi olmaz olsun. insanı bu yaştan sonra komünist yapacaklar.
Tüm dünyada uygulanması gereken ticaret yönetimidir. islama göre de sünnettir. Zira malın değerinin pazarda belirlenmesi esastır. Buna sömürü düzeni diyen tembel baskıcı tiplerdir. Küba çok mu iyi halk sefalet içinde çünkü üretim olmadığı halde ithalât da olmayınca halk yokluk çekiyor. Bunun yerine tüm tüccarları ülkene çağırsan her türlü kazanırsın. Hem kendi tüccarın rekabet nedeniyle daha kaliteli ürünler üretir hem de yabancı yatırımcıdan gümrük vergisi alırsın. Halkını düşünen devletler liberal politikalar yürütür. Kendi üreticisi 10 liraya satıyor yabancı üretici 5 liraya satıyorsa yabancıdan 5 lira gümrük vergisi alır yerli üreticiyi ezdirmez. Akıllı ülkeler böyle yapar günümüze en mantıklı yoldur.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar