bugün

bir orhan pamuk romanı
orhan pamuk 'un eski edebiyata göndermeler yaparak, eskinin ışığında yeni bir form ve tarzda yazdığı romanıdır.

--spoiler--
romanda baş karakter galip'in kendisini bırakıp giden karısı rüya 'yı ve ortadan kaybolan amcasının oğlu * celal 'i aramakla başlayıp kendini aramaya dönen macerası anlatılır. galip, kendisini kelimelerin arasında bulduğu zaman, yazar galip 'i bırakmış ve romanı sonlandırmıştır.
--spoiler--
romanda istanbul boğazının sularının çekilmesi ve kuruyan denizde yeni yaşam alanları oluşmasını anlatan fantastik bir hikaye vardır ki şahanedir.
Konusu: Galip, çocukluk aşkı, arkadaşı, amcasının kızı, sevgilisi ve kayıp karısı Rüya'yı karlı bir kış günü istanbul'da aramaya başlar. Çocukluğundan beri yazılarını hayranlıkla okuduğu yakın akrabası gazeteci Celal'in köşe yazıları, bu arayışta ona işaretler yollayacak ve eşlik edecektir. Okuyucu, bir yandan her bacası, her sokağı, her insanı başka bir esrarlı alemin işaretine dönüşen istanbul'da Galip'in araştırmalarını ve karşılaştığı kişileri izlerken, bir yandan da bu araştırmaları değişik işaretler ve tuhaf hikayelerle tamamlayan Celal'in köşe yazılarıyla karşılaştır. Eski cellatların hikayelerinden Boğaz'ın sularının çekileceği felaket günlerine, kılık değiştiren paşalardan kültür tarihimizden kalmış esrarlı cinayetlere, karlı gecenin aşk hikayelerinden yüzlerimizin üzerindeki anlamın sırlarına, istanbul'un ücra ve karanlık köşelerinde gülünç ve tuhat kişilerine, yakın tarihimizden günlük hayatımızın unutulmuş ve şaşırtıcı ayrıntılarına kadar uzanan bu araştırma, Galip'i hem kayıp karısına, hem de hayatımızın içine gömüldüğü kayıp esrara doğru çekecektir.
akıcıdır, bir solukta okunur, farklı farklı diyarlara götürür insanı, okunmalıdır, hem de birkaç kere.
bölümler arası bağlantının ne olduğu anlaşılamayan bir sır ile kurulmaya çalışıldığı, her bir bölümü ayrı bir hikaye olarak varsayıp okumanın daha keyifli olduğu kitap.kimliğin sorgulandığı öykünmenin anlatıldığı bölüm etkileyicidir.
ikinci kez okuduğum kitaptır. Bu adam bu Nobel'i hak etti mi, yoksa hak_i yeksan mı eyledi gibi bir sorunsal hasıl olmuştur içimde.
iyidir kitap. Çok katmanlıdır, ama arkadan rastlantıyla okuduğum " Bourges"ten fena halde iz bulmuşumdur.( Alçaklığın Evrensel Tarihi)Günahını almiym şimdi.
" eigentlich lernen wir nur aus Büchern, die wir nicht beurteilen können. der autor eines buches, das wir beurteilen können, müsste von uns lernen." j.w. von goethe
cevirirsek; " işin açıgı, bizler yalnızca degerlendiremedigimiz kitaplardan ögreniriz. degerlendirebildigimiz kitabın yazarı bizden birseyler ögrenmeliydi."

bu savın kılavuzlugunda kara kitap pervasızca, hesapsız, sorgusuz ve sualsizce ve gördügünüz gibi kanınıza girecek derecede ögrenilen ve ögrenmekle birlikte goethe'nin ögrenmek eylemiyle gönderme yaptıgı, edebiyat, felsefe,bilim ve sanata bulasmıs tüm eylemlere sahip olma haz ve onuruna ve karmasasına ulastıran bir kitap.

yazdıklarımdan farkettiginiz gibi intihali, intihal yapandan asırmanın verdigi tadı ve buna karsın sonrasında intihal yapıyor diye de eleştirilmenin; ki ben buna gıdıklanmak diyorum, yazarına getirdigi edebi doyumu; insanın kendisi olmaya dayanamamasının iç burkan yanı ve baska birisi oldugunu hissetmenin o anlatılmaz hazzı ve sonrasında "...hayatın en önemli sorununun insanın kendisi olabilmesi ya da olamaması oldugunu..." keşfedenin hikayesini ve basta saydıgım ruh durumlarının nasıl da yer ya da yön ya da anlam degiştirdigini ; mesnevi, binbir gece masalları, hüsn-ü askve "...3.sınıf polisiye romanları..."ndan fırlamıs hikayeleri, "hikayeci degil hikaye" deme duyarlılıgında yazıya aktardıktan sonra, "hikaye anlatamayanların", " sessizlerin, anlatmayı bilmeyenlerin, kendini dinletemeyenlerin, önemli gözükmeyenlerin, dilsizlerin, o iyi cevabı hep olaydan sonra evde düsünenlerin, insanların hikayelerini merak etmeyen o kişilerin yüzleri digerlerinden daha anlamlı, daha dolu degil mi?" diye sorduktan sonra köseyazısında roman kahramanı ve simdiye degin okudugu, dinledigi, kulak misafiri oldugu ve aynen aktardıgı ya da degistirip kendi hikayesiymis gibi yeniden anlattıgı tüm hikayelerin önüne işte bunların, "hikaye anlatamayanların hikayesi"ni koyup "en anlamlı" hikayem dedigini; bastan basa baskalarının isimleri, sözleri ve hikayeleriyle dolu bu kitabın nasıl da bastan basa "sehzadenin hikayesi"ni, sehzadenin son dönemlerinde ulastıgı mevkiyi andırarak yazarı gibi koktugunu, dünyada baska kimse, kitap, hikaye yokmuscasına kendisi gibi koktugunu; "istisnasız" her cümlesinin; hem Thomas mann,tolstoy, dostoyevski hatta - benim fikrimce- "nazım hikmet" ve kafka ve divan edebiyatı ve listesi uzadıkca uzayacak yazarları, sairleri hatırlatırken, yukarıda degindigim gibi hic falso vermeden her cümlenin aslında konusmayı ögrenmemeiş bebek cıglıgı ya da istese de ögrenemeyen, ögrenmeyi zaten isteyemeyen bir deli saflıgında ve elde yazılmıs ne varsa hepsini sanki satırı satırına bilip, özümleyip, bildigini de unutma bilgeliginde yazılabilmis oldugunu; osmanlica kelime kullanma furyasına kapılmadan, öz türkçe( neyse?) yazma iddiasında olmadan nasıl da türkçe bilen herkesin rahatlıkla anlayabilecegi çok açık, eksiz süssüz bir türkçe kullanarak da bugün usta diye andıgımız türk edebiyatcılarının sapka cıkarması gereken kendine özgü, iste benim de yaptıgım gibi (tüm klasikleşmiş ve klasikleşecek yazarların basına geldigi gibi) gayet de güzel taklit edilebilecek, taklit etme istegi doguracak, yetkinligi ve kalitesinden süphe duyulmayacak bir dil olusturdugunu; yazarının ileri görüslülük dedigimiz seyi, ilkokul kitaplarından yuttugumuz haliyle yalnızca 'atatürk'ün özellikleri'nden biri olmaktan cıkarıp, bugün yasanan tüm politik sancıları yıllar öncesinde alay ederek, hepsine gülerek yıllar yıllar öncesinde zaten anlatmıs oldugunu, saskınlık içinde ben bu kitapta gördüm... bu saydıklarımı hem cok sevip, hem de bunlardan, kendimi ve cevremdeki bircok kişiyi, zeki ögrencisinin önünde her hareketiyle ezilen, ezildigini hissettikce hırcınlasan ögretmen gibi hissettirdikleri için nefret ediyorum!

aynı zamanda ben bu kitabı, hayatlarında birkaç kitap okuyup kendilerini edebiyat elestirmeni sanan ukalalar, ukalalıklarından baska ellerinde tutacakları baska sey olmayan "edepsiz eleştiren"ler pervasızlıgında övüyor, göklere cıkartıyor ve yazarının, 'türk edebiyatının yüz akı' edepli edebiyatcılara göre coktan olmus kitabının adını 'kara kitap' koymakla yarattıgı ironiye, hayranlık ve "bunları da mı görecektim?" saskınlıgında, kahkalarla gülüyorum!

kara kitap şöyle bitiyor: "... hiçbir sey hayat kadar sasırtıcı olamaz. yazı hariç. yazı hariç. evet tabii, tek teselli yazı hariç."

işte bu yüzden, ey okur, aslında pek de sasırmıyorum...
kapak tasarımı selim cebeci' ye aittir.
filmi için;
(bkz: zwartboek)
cevdet bey ve oğulları gibi ağır olmasa da, sessiz ev gibi de, sıcak ve de samimi olamayan; buna mukabil orhan pamuk'un okunabilir kitapları arasında her zaman yerini alan kitap..
Carice van Houten, Sebastian Koch, Thom Hoffman, Halina Reijn, Derek de Lint'in oynadığı,II.Dünya Savaşı sonrasını konu alan,geren film...olay daha çok Rachel Stein adlı eski şarkıcı ,Gestapo ya karşı yeni direnişçi güzel bayan etrafında dönmektedir...
...dogu'dan bati'ya ya da bati'dan dogu'ya yürütülmüs eserler efsanesi, bana hep su düsüncemi hatilatir: dünya dedigimiz rüyalar alemi, bir uyurgezerin saskinligi içinde kapisindan giriverdigimiz bir evse eger, edebiyatlar da alismak istedigimiz bu evin odalarina asilmis duvar saatlerine benzerler.simdi:
1. bu düsler evinin odalarindaki tikirtili saatlerin birinin dogru ya da yanlis oldugunu söylemek saçmadir.
2. odalardaki saatlerden birinin öbüründen bes saat ileri oldugunu söylemek de saçmadir, çünkü ayni saatin yedi saat geri oldugu sonucu da ayni mantikla çikarilabilir.
3. saatlerden biri dokuzu otuz bes geçeyi gösterdikten her hangi bir süre sonra, evdeki baska bir saatin dokuzu otuz bes geçeyi göstermesinden, ikinci saatin birincisini taklit ettigi sonucunu çikarmak da saçmadir.

sayisi iki yüzü asan mutasavvifane kitap yazan ibn arabi, ibn rüsd' ün kurtuba' daki cenazesinde bulunmadan bir yil önce fas' taydi ve kuran' in yukarida sözünü ettigim el isra suresi' nde anlatilan, muhammed' in bir gece kudüs' e götürülüp oradan merdivenble göge çikmasi, cenneti, cehennemi iyi bir seyretmesi hikayesinden ilhamla bir kitap yaziyordu.simdi; ibn arabi ' nin rehberi esliginde gögün yedi katini nasil dolastigini, orada gördüklerini, rastladigi peygamberle neler söylestiklerini anlatisina ya da bu kitabi tam 35 yasinda yazisina bakip, nizam adli bu rüyalardan çikma kizin dogru, beatrice' in yanlis; ya da ibn arabi' in dogru, dante' nin yanlis; ya da 'kitab al isra ile makam al asra' nin dogru, 'divina commedia' nin yanlis olduguna hükmetmek, demin sözünü ettigim birinci cins saçmaliga örnektir.....
endülüslü filozof ibn tüfeyli' in adaya düsen bir çocugun dogayi, nesneleri, kendisini emziren bir geyigi, denizi, ölümü, gökleri ve 'ilahi gerçekleri' taniyarak, orada tek basina yillarca yasayisini ta onbirinci yüzyilda kaleme almasina bakip, hayy ibn yakzan' in robinson cruzoe' dan alti yüz yil ileri olduguna karar vermek; ya da ikincisinin esyalari ve araçlari daha ayrintiyla anlatmasina bakip ibn tüfeyl' in daniel de foe' dan alti yüzyil geri oldugunu söylemek de ikinci cins saçmaliga örnektir.
(bkz: gunvald ims)
(bkz: aylin in kalemi de yeşilse ne fark eder): (bkz: Kar dan sonra Kara Kitap ı okumak)
http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=768
bir de bunun defter olanı verdır ki... borcu kendine kamçı yapmış yiğitlerin baş düşmanıdır. (bkz: kara kaplı defter)
orhan pamukun basta istanbul olmak üzere bircok seyi anlattıgı roman. her hikayede farklı tatlar bulunan kitap. insanın hicbir zaman,ne yaparsa yapsın insanın kendisi olamayacagını söyleyen, inandıran duygu yüklü kitap.
"ancak anlatacak hiçbir şeyi kalmadığında insan kendisi olmaya daha da yaklaşmış demektir." k.k.
"harika olanı harika yapan şey, onun sıradanlığı ve sıradan olanı sıradan yapan şey, onun harikalığıdır." k.k

bu nacizane seçmeleri, "orhan pamuk okuyanlar onun kitaplarından daha sonra hiçbir şey hatırlamıyor, neden? çünkü içi boş!" diyen nihat gençe gönderir, bir kez daha gülerim kendisine.
nedense kitaptan ayri olarak celal salik'in yazilarinin üzerine tekrar okuyup düsündüğüm, kabak kafali asker emeklisi fatih mehmet ücüncü ile galip'in telefon görüşmeleri hosuma giden kitaptir.

haybeden sansosyon cabalarini magazinciliği birakirsak yazar olmak isteyenlerin anlayarak ve üzerine düsünerek iyice hatmetmesi gereken kitaptir.

galip'in celal'in yerine girip anlattiği sehzade hikayesi ise ayri bir güzelliktir.

--spoiler--
rötüslanmiş fotograflarda ki süretlerin bir anlami yok.
--spoiler--
her bölüme güzel sözlerle başlayan, kitapta bir yandan karlı istanbul sokaklarında galip ile maceraya çıkarken bir yandan da celal in yazılarını merakla okutan bir kitaptır. sürekleyicidir, okunasıdır.
"insanlar orhan pamuk denince ermeni meselesini değil bu kitabı konuşmalı" dediğim kitap. tuhaf kurgusu sizi bambaşka bir dünyanın içine sokar. o kadar içine girersiniz ki kitabın adınızı sorsalar "galip, yoksa celal miydi, rüya olmasın sakın?" tereddüdünü yaşamanız muhtemeldir. pamuk'un muhteşem tasvirleriyle gözünüzün önünde duran ama asla göremediğiniz bir istanbul'u görürsünüz.ruh halleri arasında evrilir, şizofreninin de paranoyanın da tadına varırsınız. belki de foucault'nun dediği gibi onların birer patolojik vaka değil, hayatın parçaları olduğunu düşünürsünüz. epigrafları ise basit görünümleri altında müthiş esrarlar taşır, zihninize siz farketmeden kazınıverirler. kara kitap ortaçağ büyücülerinin kara kaplı büyü kitaplarına benzer gerçekten, tılsımı sizi farklı buudlara taşır. ve kitaptaki o meşhur epigrafta ibn-i zerhani'nin dediği gibi:"hiç bir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz, yazı hariç..."
"roman yazmanın benim için iğneyle kuyu kazmak demek olacağını kara kitap'ı yazarken daha iyi anladım. sabırla, ağır ağır yazıyor, yazdıkça da kütüphanelerde, eski kitapçılarda şurdan burdan karşıma çıkan kitaplarda önüme açılan malzemeye heyecanla, sevinçle, mutlulukla sarılıyordum. bir yandan eski gazete-dergi kolleksiyonlarını, ücra şehirlerde yayımlanmış hatıra kitaplarını, rehberleri, ansiklopedileri okurken bir yandan da istanbul'un kargaşasına, renklerine, şiddetine uygun cümleler kurmaya çalışır, yaşayarak gördüğüm, düşlediğim, istanbul hayallerine uygun bir yazı dokusu kurduğuma inandığımda sevinirdim."

(bkz: orhan pamuk)
postmodern edebiyat akımının güzel bir örneğidir.
eserde baştan sona hüsn i aşk yapılmış, kurgusu hayran bırakmıştır. edebi dil açısından ele alındığında klasik orhan pamuk dili öne çıkar. * sırf kurgusu için bile okunmaya değer, değerli bir kitap.

edit: okumadan evvel hüsn i aşk okunmalı, yalayıp yutulmalıdır. çok daha fazla anlaşılır bir hale gelecektir roman.
aynı matrix!