bugün

Bu filmi bugün izledik. Film için satırlar düzebilecek seviyede görmüyorum kendimi. Teknik unsurlar için evet belki ama karakterin psikolojik durumu için bunu yaşamamış insanlar olarak konuşmayın çünkü anlamıyorsunuz, anlamıyorum.

heath ledger efsanedir ve ben hâlâ diğerlerine pek alışamıyorum, bu Phoenix'in başarısız olduğu anlamına gelmez.
Joker gibi bir karakteri nasıl korkutucu buluyorsunuz merak ediyorum, belki de bize aslında çok fazla benzediği içindir.
Film uzun bir film evet film boyunca kahkaha atıyor Joker.
salon ağzına kadar doluydu ve herkes kahkahalar atıyordu. Biz iki kişiydik filmde bir dakikalık bile gülünebilecek bir sahne yokTu, biz bulamadik. Film bittiğinde ise tüm enerjimiz cekilmisti. O kadar belli oluyor ki kimsenin bir b*k düşünmediği.
Neyse son olarak şunu söylemek istiyorum.
günlük hayatınızda suratına bile bakmaya değer görmediğiniz herhangi biri hayatınızı hatta dünyâ denen çöplüğü değiştirebilir.

insanları "ne fark eder?, Anlatsam da Zaten anlamazsın" eşiğine getirmeye hakkınız yok.
Jack nicholsun un jokeri soytarıdır.Healt ledjer in jokeri su katılmamış psikopat

Jack nicholsun un jokerinin elbisesinin içinde türlü ölüm zımbırtıları vardır.healt ledger sadece bıçak.

Jack nicholsun un jokeri batmani * kıskanır.healt ledger in jokerinin herkes kıskanır.

Jack nicholsun un jokeri kadın budalasıdır.healt ledger in jokerine ise kadınlar sadece maşadır.

Jack nicholsun un jokeri katliam için gudik bir gaz kullanır.healt ledger in jokeri bomba ve kibrit.

Jack nicholsun un jokerinin kimlik kartı,sosyal güvenlik numarası vardır.healt ledger in jokerinin kimliğini adresini kimse bilmez.nirvanadır o

Jack nicholsun un jokeri ölüme korkarak gider.healt ledger ise manyakca bir gülüşle.
görsel

Dün izlemiş olduğum film,
Temel olarak değerlendirmek gerekirse ,
Çizgi romanlarındaki joker karakterini biraz değişik bir bakış açısıyla ele almışlar..

Tabi Öncelikle şunu belirtmemde bir fayda var film tam anlamıyla bir dram filmi..

Hikaye özeti olarak basitçe, Mental problemleri olan arthur adlı bir adamın kendine yapılan eziyetler sonucunda iyice zıvanadan çıkması diyebiliriz..

Filmin geçtiği yer ise Güçlünün egemen olduğu , güçsüzleri ezildiği bir şehirde geçiyor..

Batman hayranlarının da bildiği gibi gölgelerde gizli bir suç şehri, gotham şehri bu şehir ..
Ama unutmayın bu film batmanın jokeri değil tam anlamıyla..

Tabi bu filmde bürokrasinin üst tabakasındaki adamlar gününü gün ederken, geçim sıkıntısı çeken halkın ayak sesleri de jokerle geliyor..

Hani derler ya bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış..

Öyle bir şey,
Bahsetmeden geçmek olmaz, Joaquin Phoenix o kadar iyi canlandırmış ki karakteri, delirmenin her katmanını hissediyorsunuz arthurla beraber..
Hatta hemen hemen her anında jokere dönüşen arthura acıyor hatta kimi zaman az da olsa hak veriyor halde buluyorsunuz kendinizi..

Son olarak filmle ilgili şiddete teşvik ediyor, batmanın jokeri olmamış gibi yargıları bir kenara bırakıp bu filmi bir dram filmi gözüyle izlemenizi tavsiye ederim..

Izleyin derim pişman olmayacaksınız..
bahsedildiği gibi bir pazar eğlencesi değil, tam anlamıyla bir sinema filmidir.

Büyüleyici bir sinema filmi hem de.
"All it takes is one bad day to reduce the sanest man alive to lunacy. That's how far the world is from where I am. Just one bad day."

Joker'in ünlü sözünü, hayattaki en aklı başında adamı delirtmek için sadece tek bir kötü gün yeterli, refere eden ve karakterin doğuşunu anlatan fazla aksiyon olmayan ve değişimin psikolojik boyutunu izleyeceğimiz bir film olacak. the killing joke u okuduktan sonra bunun film olmasını istemiştim ve öyle olacak gibi. Ben fragman ve film hakkında olumsuz düşünmüyorum, en değer verdiğim karakterin güzel bir filmi olacak. Tekrar heath ledger'in jokeri gibi joker görmek istesek bile bu imkansız. Bence pesimistik olmamak gerek.
görsel
Adeta parmaklarım kaşınarak geldim başlığa.

Öncelikle, ( #42260000 )

tanımım sabit : şahane bir film.

sonrasında, ( #42300784 )

tavsiye : yazıyı okurken filmin enfes müzikleri eşlik etsin derseniz şuraya alayım sizi

*****

Bugün yeniden izledim ve bu sefer filmin bütününden ziyade içeriğindeki detaylara, anlatılmak istendiğini düşündüğüm noktalara dikkat etmeye çalıştım. Film arasında ve filmin hemen sonrasında ders çalışır gibi küçük notlar tuttum. Film eleştirmenlerinin yakaladıkları detayları bulmanın ve takip etmenin de seyir zevkini arttırdığını fark ettim bir yandan. Tabii onlar ilk izleyişte yakalıyorlar ama benim iki seans yapmam gerekti.* yine de bu inceleme süreci çok keyifliydi diyebilirim, bu çabayı hak edecek daha nice filmin çıkmasını ümit ediyorum.

Bu entry’de joker filminin (ki hakkında ikinci entrysini girdiğim ilk film oldu böylece kendisi) arkasındaki detaycı düşünce yapısını, onu mükemmeliğe bu kadar yaklaştıran bakış açısıyla ilgili şeyler yazacağım.

Uzun bir yazı olabilir. Hatta baya bi uzun olabilir. Hatta büyük ihtimalle sözlük tarihimde girdiğim en uzun entry olacaktır diye tahmin ediyorum. (Ki yakışır, hak etti kerata)

Haliyle “özet geç” tayfasına burada veda ediyoruz. “Uzun muzun, ben her türlü okurum” diyen tayfanın bir kısmını da yarıda kaybedebiliriz. Yazının sonuna kadar direnebilenler, birleşin!

Filmi tek seferde soluksuz anlatmak “şurda şu olmuş, şunu anlatmış” demek yerine madde madde dikkatimi çeken noktaları, arkasındaki yorumları anlatarak ilerlemeyi tercih edeceğim. Söylememe gerek yok ama tabii ki bunlar tamamen kendi yorumlarım, benim algılayabildiğim noktalar ve kendi tahminlerim. Todd Phillips gelip “yoo birader, ben aslında orada şunu kastettim. Sen kime ne anlatıyorsun” ya da “burada bir anlam yoktu lan aslında, ottan boktan yorum kasmayın” (“Sometimes a Cigar is Just a Cigar”) derse sorumlu değilim. Eyvallah abi der başımı bükerim.

Elleri ovuşturup başlayalım :

*******

--spoiler--

--spoiler--

- film Arthur’un çocuklardan yediği dayak ve bu esnada kırılan reklam tabelasının başına bela olmasıyla başlıyor. Çalıştığı mekanın sahibi olan hoyt odasına çağırıp “şu mekanın tabelasını geri götür, başıma bela açma” minvalinde arthur’u azarlarken Joaquin Phoenix’in yüzündeki bakışın korkutuculuğu (gerçekten anlatması zor bir ifade yaratmış burada aktör. Öfke, anlam verememezlik, hayal kırıklığı hepsini ayrı ayrı seçebiliyorsunuz o ürpertici tebessümün altında) filmin geleceği ve arthur’un zihinsel durumu hakkında belirgin bir işaret veriyor.

- bir çeviri dramı ile devam ediyor film. sosyal servis görevlisiyle olan diyalogda gözüken, arthur’un günlüğüne çiziktirdiği “i hope my life makes more cents than my death” cümlesinin aslında filmin geneline bakıldığında önemi büyük olmasına rağmen (ilerde tekrar değineceğim) chicken translate metoduyla “hehehe.. sense yerine cents demiş ya abi.. okunuşu falan benzer.. biz de “mantıklı” yerine “mantılı” yapalım” denmiş ve etkileyici bir cümle, ingilizcesi olmayan izleyicilerimiz için tamamen anlamsız ve gerizekalıca bir espriden ibaret kalmış. Lan bir de ilk izlediğimde dikkat etmemiştim, adamlar özel olarak göstermiş ki arthur önce cümleyi normal şekilde yazmak istemiş ama sense’in “sen” kısmını yazdıktan sonra aklına bu espri gelmiş ve o “sen” kısmını karalayarak cümleye devam etmiş. Yani bunun mantıklı => mantılı tarzı bir yazım hatası orijinli espri olmadığı bu kadar aşikarken yine de gitmiş böyle çevirmişler. Cümlenin bütün dramatik havası kaybolmuş. Neyse, dediğim gibi bu cümle ileride önem kazanacak.

- arthur’un stand up şovuyla ilgili neler yapması gerektiğini öğrenmek için not aldığı akşam bize çok güzel bir detay gösteriliyor. Komedyenin esprilerine düzenli olarak kalabalıktan farklı zamanlarda gülüyor arthur. Bir espriye kalabalık kahkaha atarken o susuyor, öbürüne kimse çıtını çıkarmazken kahkahayı basıyor. Bu sahnede toplumdan ne kadar farklı düşündüğünü, komedi algısının (ilerde kendisinin de belirteceği üzere) subjektif olduğunun ne kadar farkında olduğunu gösteriyorlar ve bence iyi de yapıyorlar.

(ki kahkaha demişken bana göre en ürkütücü joker kahkahası phoenix’in versiyonu olmuş. Salt delilik içermiyor çünkü, acı ve mutsuzluk dolu bir kahkaha. Ne zaman o kahkahayı atsa anlıyoruz ki ciddi bir trajedinin izlerini taşıyor o gülen adam. Gerçekten üzücü bir tınısı var.)

- arthur evde kendi şovu için espri bulmaya çalışırken şöyle bir söz yazıyor :

“The worst part about having a mental illness is people expect you to behave as if you DONT.”
(bir zihinsel hastalığa sahip olmanın en kötü yanı, insanların hasta değilmişsin gibi davranmanı beklemesi)

Bu cümlenin “The worst part about having a mental illness is...” kısmını sağ eliyle, düzgün bir şekilde yazdıktan sonra Arthur, suratında bir gülümseme ile, cümlenin devamını sol eliyle, eğri büğrü bir şekilde yazmaya devam ediyor. Burada, bana göre, “toplumun dayatmaları sonucunda olmadığımız bir şey / olmadığımız bir kişi gibi davranmamız, sağ eliyle yazan birinin bir solakmış gibi davranması kadar absürt, o kadar eğreti” mesajı veriliyor. (ki filmin bütününe bakıldığında da bu ifade defalarca kez desteklenmiş)

- Geliyoruz ilk cinayet(ler)e. Metrodaki 3 züppe tipin bir kadına salça olması ve arthur’a sataşırken “send in the clowns” isimli şarkıyı berbat bir şekilde söylemelerinin ardından arthur’un hoşuna gitmeyen durumlardaki olağan tepkisini göstermesi (kahkaha atması) yine bir arbedeye sebep oluyor ancak artık bir silahı olan arthur 3 elemanı da öldürüyor. Panik halinde ilk bulduğu tuvalete kadar koşup, kapıyı kapattıktan sonra o unutulmaz dans sekansı başlıyor. Bu sahne ile ilgili Todd Phillips’in açıklaması şu şekilde :

“aslında senaryoda arthur tuvalete girip, silahı saklayıp makyajını silecek ve kendisiyle ‘ne yaptım ben’ tarzı bir sorgulamaya girecekti. Ancak daha sonra joaquin’le oturup konuştuk ve arthur’un bu detayları umursayacak bir ruh halinde olmadığına karar verdik. Çekim esnasında sadece ikimiz odadaydık ve müziği çalmaya başladıktan sonra joaquin dans etmeye başladı ve “tamam, işte bu” dedik. Aynı zamanda Arthur’un içindeki müzik ve dans sevdasını göstermesi açısından önemli bir sahne oldu. ”

açıklamayı ve sahneyi izlemek isteyenler için : https://www.youtube.com/watch?v=nTVdN6s3rXY

- Arthur’un müzik ve dans sevdası gerçekten önemli. Zira filmin ilerleyen kısımlarında da gerek “merdiven dansı” sahnesinde gerek polis arabası üstünde destekçilerinin önünde yaptığı dansla bu konudaki arzusunu gösteriyor. Dahası, Murray Franklin show’da metroda öldürdüğü kişiler hakkında konuşurken ne kadar kötü şarkı söylediklerini bir öldürme bahanesi olarak sunarak yarı şaka yarı ciddi bir şekilde cinayet gibi trajik bir olayın bile müziğe olan düşkünlüğünün önüne geçemediğini gösteriyor.

- Gelelim, bana göre, en güzel metaforlardan birine : Asansör.

Benim seçebildiğim 4 ayrı durumda Arthur asansörden farklı birisi olarak çıkıyor (veya asansöre giriyor).

1) kötü geçen bir günün ardından asansörde karşılaştığı ve kendisiyle ufak da olsa şakalaşan komşusunun yarattığı etki. Bu kadar küçük bir olayla bile ruh halinin dramatik bir şekilde iyiye gittiğini gördüğümüz arthur, biz farkında değilken bile, sophie (komşusu) ile olan ilişkisini kafasında oturtmaya başlıyor. Sonuçta hayatında annesinden başka bir kadın yok, bu konudaki “eksiğini” hayal gücü ile dolduruyor. Kendine bir dayanak bulma çabasının; monoton ve her geçen gün daha da kötüye giden hayatında parlak bir nokta yaratma isteğinin, umutsuzluğunun karanlık bir tezahürü oluyor asansör bu sahnede.

2) cinayet gecesi. Tuvaletteki dansı. insanlar tarafından (cinayet yoluyla da olsa) fark edildiğini gören arthur’un inanılmaz özgüveninin yansıdığı sahne. Asansörden havalı bir şekilde çıkışı, cinayet kanıtı olarak sayılabilecek kıyafetlerini koyduğu poşeti bir kenara savuruşu ve komşusunun kapısını çalar çalmaz öpüşmeye başlayacak cürete (en azından zihninde) sahip olması. Cinayetin, veya en azından cinayetin kendisinde yarattığı çarpıcı etkininin, arthur’un özgüvenini ne kadar etkilediğini filmde kan akan her sahnede biraz daha net görüyoruz zaten.

3) gerçekler. Annesi ve kendi geçmişiyle ilgili gerçekleri öğrendiği, travmatik bir günün ardından adımını attığı asansör ve daha önce buluşmalara gittiğini, öpüştüğünü düşündüğü komşusunun evine girip onu korkutmasıyla farkına vardığı bir başka travmatik gelişmeye şahit olan arthur'un arka planını oluşturan bir başka asansör sahnesi. Burada, bilinçli mi bilmiyorum ama, inanılmaz bir şekilde heath ledger’ın joker’ını andırmış phoenix. Yağmurda ıslanmış saçı, ifadesiz ama delilikle çarpılmış gözleri, tepeden vuran ışığın yüzünde yarattığı gölgeler, hatta tam sophie’nin evine girdiği anda çalan müziğin tınısı bile the dark knight’ta joker’in harvey dent’i aradığı balo sahnesindeki gergin müziği anımsattı bana.Her iki izleyişimde de bu durumdan son derece keyif aldığımı söylemem gerekiyor bu arada. Keyifli bir crossover gibi yorumluyorum ben bu sahneyi. Bilinçli yapılmış olsa da olmasa da. *

malum sahne : https://www.youtube.com/watch?v=ZhSqGupieog

4) joker’ın joker olduğu sahne. Çok söze gerek yok. Artık ne olduğunun farkında olan, karizmatik, ürkütücü bir joker’ın doğuşu. Yine meşhur asansör ve o asansörün kapısı kapanırken phoenix’in suratında oluşan korkutucu tebessüm.

- Malum gece. Murray Franklin Show. “i hope my life makes more cents than my death” cümlesinin asıl önemini kazandığı yer. (ama tabi robert de niro şovun ortasında mantı açmıyor, o konuda Türkçe çevirisi hala son derece başarısız)

Arthur’un şova katılmadan önce kendi kendine prova yaptığı sahnelerde de gördüğümüz gibi aslında arthur’un planı şovda intihar etmek. Bunu da malum espriyi söyledikten sonra yaparak ölümünün –gerçekten de- yaşamından daha değerli olacağını göstermek. Sonuçta yaşarken hakkında kimse konuşmadı, ama ölümü en azından bir süre konuşulacak.

Ne var ki yine yukarıda belirttiğim gibi işlediği cinayetler, kim olduğunun farkına varması, özünü kabullenmesi gibi etkenler arthur’a hayatının o kadar da değersiz olmadığını düşündürmeye başlıyor ve ciddi bir özgüven kazandırıyor. Özellikle murray’nin kendisi ile alay etmek için programına çağırması ve üstüne şov esnasında o espri defterini kurcalarken sürekli laf sokması, (hatta direkt bu espriyi okurken duraksadığını görüyoruz) arthur'un intihar etmek yerine murray’i öldürerek çok daha çarpıcı bir etki yaratabileceğini idrak etmesini sağlıyor. Film boyunca insan hayatına olan kayıtsızlığı ile insanlığa olan öfkesi büyüyen arthur, bu coşkulu ruh halinin doruk noktasında şehirdeki kaos ortamını iyice çığrından çıkaracak o hamleyi yapıp murray'i öldürüyor ve gerçek anlamıyla joker olarak televizyon ekranından tüm gotham’a, murray franklin’in jenerik kapanış cümlesiyle (“Good night. And always remember. That’s life!”) seslenerek, affınıza sığınıyorum, “kabul ettiğiniz hayatın a..k..” diyor.

- Unutmadan belirtelim, yine kendi provasında planladığı ürkek, durağan giriş yerine muazzam bir dansla ve coşkun bir şekilde şova atlamasının arkasındaki duygu patlaması da kendisine ihanet eden randall’ı öldürmesi, metroda polislere karşı girdiği mücadelede kazanan taraf olması, oluşumuna ve büyümesine yardım ettiği kaos ortamının kendisine verdiği özgüvenden kaynaklanıyor. Bütün bunlardan; özgüvensiz, durgun bir hayat yaşarken emin olamadığı varlığını tescil eden bu hamlelerden büyük keyif almaya başlıyor.

- Son olarak, yönetmenimiz * Arthur’un yeni hayatını başlatan “Send in the clowns” şarkısını filmin sonunda, isimler gösterilirken çalmaya başlayarak “hadi biz de size bir değişim başlatma gazı veriyoruz. Hemen ilk bindiğiniz metroda birkaç tane hıyarı haklayın” diyor. Şaka şaka. Yok öyle bir şey. Ama bazı gerizekalı eleştirmenler benzer argümanlarla (filmin suçu övdüğü gibi) filmi yerin dibine sokmaya çalışıyorlar; film tam olarak da “akli dengesi yerinde olmayan, toplum tarafından dışlanmış insanlara dikkat edin. Tehlikeli insanlar olma yollarında bir sebep de siz olmayın, bu insanları fark edin. Yardımcı olun” mesajını vermeye çalışırken…

--spoiler--

--spoiler--

***********

son not : buraya kadar okuyarak geldiyseniz ve şu an bu notu da okumaktaysanız teşekkür ederim. Ben yazarken büyük keyif aldım, umarım size de bunları okurken keyifli zaman geçirtebilmişimdir.

teknik not : entry içindeki linkler, bakınızlar, imla hataları zaman içinde yavaş yavaş düzeltilecektir.
şu sıralar hayatımın giderek bu filme benzediğini düşünüyorum.
Batman'e gıcık olma sebebi, dahi kötülerden görsel
''Plan yapan birine benziyor muyum? Ne olduğumu biliyor musun? Arabaları kovalayan bir köpeğim. Arabayı yakalasam ne yapacağımı bilemem. Anladın mı Sadece yaparım. Mafyanın planları olur. Polisin planları olur. Gordon'ın planı olur. Hepsi de komplocudur. Küçük dünyalarını kontrole çalışırlar. Ben komplocu değilim. Komploculara bir şeyleri kontrol etmeye çalışmanın zavallılığını gösteriyorum ''
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
öldürmeyen şeyin güçlendireceğine değil, tuhaflaştıracağına inanan realist karakter..
görsel

--spoiler--
Üstedit; dc evreni, batman ve joker hakkında bilgim hayli sınırlı. yanlış yazdığım bir şey olursa, uyarmaktan cekinmeyin.
--spoiler--

Bir Todd Phillips filmi.

Hazır ortalık durulmuş, joker filmi de türkiye'de vizyonunun son günlerine girerken, ben de bir şeyler yazmak istedim. film, sanıyorum ki bu batman filmlerinin bir spin-off'u. Diğer filmleri izlemedim ama joker'i az çok tanıyorum, giflerine bayılırdım zamanında.

'Bir film ne anlatmak istiyorsa, onunla başlamalı' diyor pek sevgili sinema kuramcıları. hak vermemek imkansız, bir filmin en önemli planı, ilk planıdır. elleri ağzında, yüzüne şekil vermeye çalışırken görüyoruz joker'i ilk sahnede. Ki, filmin sonlarına doğru da, hemen hemen aynı yere bağlıyor olayı. Bu gibi küçük onca detay var, filmi güzel yapan şeylerden bir tanesi bence kesinlikle bu.

Sanat yönetimi, sinematografi, oyunculuklar falan filan kusursuz. Kesinlikle akademi ödülleri'nde 'en iyi erkek oyuncu' ödülü joaquin beye gidecek, not edelim.

Gözüme de batan bir kaç kısım yok değil. her şeyi çok çabuk tüketiyor film. güzel başlıyor, hızlıca ilerliyor. Joker'in adım adım joker oluşunu izliyoruz ve bunu 2 saatte vermek zorunda, farkındayım. Ama es geçilmiş kısımlar 'bence' epeyce fazlaydı.

kendisinin hayal dünyasını izliyoruz neredeyse filmin epey büyük bir bölümünde. bunu bize gösterip 'joker' ile bağ kurmamizi amacladiklari belli olduğu gibi, yer yer bunun da içine etmiş romantik amerikalılar. fazla dram var filmde. Bence dengeyi kurmak lazımdı.

film, finali epey hızlı yaptı. ne olup bittiğini anlamadan olaylar gelişti ve bizim eleman bir halk kahramanı oldu. bütün milleti gazlamak, harekete geçirmek için biraz daha fazla olaya ihtiyacımız yok muydu eeeyyyy dc? Kolaya kaçılmış gibi geldi bana. ayrıca, bize hissettirmemeye çalıştıkları bir çok sahnenin de elemanın hayali olduğunu sezdim nedense.

Neyse, güzel film. gidip bir kaç keyifli vakit geçirmek, sinema'da 'sinema' için yapılmış bir film izlemek isteyenler için ideal.
Superman'in lex luthor'u, yoda'nın palpatine'i, spider-man'in green goblin'i pozisyonundaki karakter. 1988 yapımı filmde tim burton adam west'in batman'i oynadığı seride ölen alan napier'ı anmak amacıyla orjinalinde olmamasına karşın jack napier adını koyuyor. Joker normal halinde batman'le olan kapışmasında asit kazanına düştükten sonra yüzü freddy krueger misali deforme olmuştur. Ve devamlı gülen biri haline gelmiştir. Bu tip vakalara halk dilinde gülcek ne varsa söyle bizde gülelim veya bana gülceğine kıçına gül benzeri tabirler kullanılır. Joker karakteri ne yapacağı belli olmayan sürekli süren tebessümümün arkasında büyük bir psikopat bulunan bir karakter....
Filmi yüklemişsin amk.
medyamızın ve cep telefonu logosu ticareti yapan yasal şirketlerin "behlül'ün telefonundaki resim" olarak adlandırdıkları efsanevi, karizmatik kötü çizgi roman karakteri ve batman'in düşmanıdır.* * ** Yılların efsanesi, gelmiş geçmiş en felsefi ve karizmatik kötü karakter olan Joker'i bile sadece "behlül'ün telefonundaki resim" olarak lanse ettirdiniz ya şu millete, helal olsun gerçekten! Diyecek söz bulamıyorum size! Ha tabi, Joker'in hiçbir ilgi çekiciliği, yaratılış felsefesi, diğer kötü karakterlerden farklı olması vs. gibi bir yanı yok aslında, o tamamen "behlül'ün telefonundaki duvar kağıdı" olma şerefine nail olmasından ötürü ünlü değil mi canlar? Öpüyorum sizi yahu! *