bugün

joker

peşin tanım : şahane bir film.

peşin not : uzun bir entry olabilir.

değinilesi çok nokta var, nereden başlasam bilemiyorum aslında. farklı dallardan girip dallanıp budaklanacağım gibi duruyor ama sanırım bir joker filmi söz konusu olduğunda artık konuşulması farz haline gelen "heath ledger kıyaslaması" ile başlamak güzel olur.

(küçük not : doğrudan spoiler vermeyi düşünmüyorum ama farkına varmadan yazabileceğim bir detay keyfinizi kaçırabileceği için şimdiden spoiler uyarılarını ekleyeyim.)

--spoiler--

--spoiler--

oyunculuğun kalitesini karakterin hikayesinden bağımsız düşünebilecek olursak eğer -ki nasıl mümkün olur bilemiyorum- joaquin phoenix ile heath ledger arasında tartışmaya değer bir fark yok diyebilirim kendi beğenim açısından, zira ikisi de mükemmeldi. ne var ki karakterleri karşılaştırmak, "biri öbüründen daha iyi bir joker olmuş" demek yanlış olacaktır zira the dark knight'ta (ki bir batman filmidir, hatırlatmakta fayda var) joker'i gördüğümüz ilk saniyeden itibaren çoktan kim (daha doğrusu "ne" ) olduğunu kestirmiş, şehrin suç ağında tepeye oturmuş, ürkütücü bir suç baronuna tanıklık etmişken bu filmde izlediğimiz joker'ın ilk saniyelerinde geçim sıkıntısı çeken ve bir dükkanın satış tabelasını tutarak müşteri çekmeye çalışan içe kapanık, fazlasıyla sıradan bir adamı gördük. dahası, az önce belirttiğim gibi ledger'ın joker'i bir filmin villain' i olarak kadrodaydı. haliyle ekranda gözüktüğü hemen her saniye parlayabildi, karakterin en çarpıcı anlarını izledik. phoenix'in joker'ini ise iki saat boyunca nefes molası bile vermeden izledik desek yanılmış olmayız. haliyle her anını gördük; inişlerine çıkışlarına tanık olduk. bu yüzden birinin diğerinden daha "dramatik" anlar yaratmış olması, teknik olarak amaçlanmış bir şeydi zaten. bu sebepler yüzünden, bana kalırsa bu iki isim arasındaki (nispeten) doğru karşılaştırma ancak ve ancak joaquin phoenix 'in joker'inin devam filmleri çekilirse (umarım çekilmez ama) ve joker'i, yarattığı kaos ortamının zirvesindeki sembol isim; suç dünyasının korkunç maskesi olarak izlenirse yapılabilir diye düşünüyorum.

umarım devam filmleri çekilmez dedim, çünkü bu filmi (yine bana göre) güzel yapan şey, çizgi roman evreninden kopabildiği kadar kopmaya çalışması idi. tabii ki köklerinin nereden geldiği belli, referans verilen karakterler ortada. yine de bu "breaking bad" tarzı denilen, yani bir karakterin ya da olgunun amacından saparak amiyane tabirle "kötü bir yola" girmesi esasına dayalı bir film olarak, bir çizgi roman uyarlaması olarak çıkabileceğinden çok daha yukarılara çıkmış diye düşünüyorum. bir kere bu film katıksız, filtresiz, tertemiz bir dram/gerilim filmi. türün sevenlerini mest edecek kadar başarılı bir örnek bile diyebilirim hatta. zaten filmi yaparken de, yaratıcı ekibin kafasından "bir çizgi roman karakterinin çıkış hikayesini uyarlayalım, biraz da karanlık bir ton katalım" yerine "bir metamorfoz filmi çekelim. sıradan sayılabilecek bir yaşam süren, travmatik geçmişe sahip bir insanın nasıl değişebileceğine dikkat çekelim ama bunu bilinen bir isim etrafında yapalım ki etkileyiciliği artsın" gibi bir düşünce geçmiş diye düşünüyorum. çünkü bu film dc evrenine sadece teknik detaylarla ve görsel arka planı aracılığıyla bağlı. ha, ana karakter joker değil de sıradan bir insan olsa, şehir gotham değil de new york falan olsa bu kadar etkileyici olur muydu, sanmıyorum. yine de, bir devam filmi gelirse mecburen senaryoyu çizgi roman köklerine yaklaştırmak zorunda kalırlar ve bu da ilk filmin duru anlatımını yakalamalarını çok zor hale getirir diye düşündüğümden umarım bu film tek joker orijin filmi olarak kalır diyorum.

senaryonun ve oyunculuğun etkileyiciliği aşikar, herkes tarafından yazılıp çiziliyor zaten ama ben bir de filmin sinematografisine parantez açmak istiyorum. filmde her detay, her ışık, her renk özel olarak seçilmiş ve bunu belli ediyor. geçen her dakika, phoenix'in yüzünü farklı bir formda görmeye başlıyorsunuz mesela. aynı insan, aynı surat ama joker olmaya yaklaştığı her saniye daha keskin hatlara sahip bir yüz, daha korkutucu bir atmosfer gösteriliyor size ve bu tamamen görsel detaycılığın ürünü. Lawrence Sher imiş görüntü yönetmeninin adı, buradan kendisine tebrik ve sevgilerimi gönderiyorum. büyüksünüz *

müzikleri ise bambaşka bir olay olmuş. filmden çıkar çıkmaz müziklerini bulup dinlemeye başladım ve ilginç bir şekilde filmdeki her müziğin, eşlik ettiği sahne ile ne kadar uyumlu olduğunu daha iyi idrak ettim. filmi izlerken çayın, kahvenin yanındaki güzel bir atıştırmalık gibi geliyor, sadece orada olması "hoş olmuş" gibi; fakat dinledikçe anladım ki o müzikler o sahnelerde bir "tamamlayıcı"dan çok daha büyük rol oynamış. görsel detaylar gibi müzikler de karakterimiz geliştikçe değişiyor, tıpkı arthur'un kendisi gibi seyircinin de farklı ruh hali evrelerine geçişini kolaylaştırıyor. böyle detaylara bu kadar özenildiğini görünce de kamera arkasındaki ekibe saygınız bir kat daha artıyor tabii.

--spoiler--

--spoiler--

sonuç : peşin tanımdan farklı bir sonuç yok, hala şahane bir film. vizyonda iken gidin izleyin. son birkaç yıl içinde vizyona giren ve paranızı da zamanınızı da hak edecek ender filmlerden diyebilirim.