bugün

gerçek olan, açık, net, anlaşılır.
hakk sözcüğünden türeyen arapça bir sözcük
Hakikât

MUAZ KALAYCI
15 NiSAN 2008, 01:06

Hamalı ilan ediyorum kendimi dünyanın,
Koşuyorum, taşıyorum, yoruluyorum.
Nefes almak neden bu kadar zor ki?
Susuyorum, duruyorum, anlamıyorum...

Yıldızlar gelmiyor üzerime bu defa.
Kucağımı açmışım, bekliyorum.
Gözlerim bir ışık arıyor,
Arıyorum, bakıyorum, çıkamıyorum...

Oda sessizliği kurban olmuş,
Sessizliğe kurban olmak istiyorum.
Bir kurtuluş yaratılmalı yeniden!
Diliyorum, bekliyorum, kurtulamıyorum...

Hakikâte teslim oluyorum.
Yalan olmasın içinde, korkuyorum.
Bir yanımda yıldızlar, bir yanımda kurban,
Tutuyorum, sarıyorum…
Hakikâte teslim edilmeliyim,
Bekliyorum!

***
güzelde olabilir acıda.fakat hakikat kesindir ve bunun eğilir bükülür bir yanı yoktur.
(bkz: #3944669)
var olmaktır. (madde için)
Var olmanın farkına varabilmektir. (madde ve ruh için)
Var edebilmektir (tanrı için)
Eskişehir'in en ucuz kırtasiyesi olarak bilinir. Bazı malzemelerde geçerli olsa da bazıları aksine olduğundan pahalıdır. Bir de alışverişten sonra mutlaka fiş alın, zira hatırlatmazsanız vermiyorlar.
tüm verenin anlamıdır ve o bütündür. onun bilgisi tamdır ve eksiksizdir. tüm devrimler onun için yapılır ve ancak sürekli devinim halindeki, kendi koyduğu veya toplumun koyduğu duvarlardan sınırlardan özgür onu arayan devrimci bir zihin hakikatı bulabilir. hakikatı bulmak büyük bir sevgi, şefkat ve erdem gerektirir. ona asla erişilemez çünkü bilgi sonsuzdur... ancak ona atılan her adım güzeldir. bu güzellik sevginin güzelliğidir, zaten evren; yani bildiğimiz ve bilmediğimiz her şey bir bütündür. bu bütünlüğe sevgi denir ve oda hakikatı bulmada tek yardımcıdır. hakikata giden tarif edilebilir bir yol yoktur, insan onu kendi aklı ile bulmalıdır. eğer bulamıyor ise bu sevgiyi bilmemesi veya özgür olmamasındandır. bu güzelliklerden mahrum insan kederlerden kurtulamaz ve kalbi kin-öfke-nefret-kıskançlık-haz arzusu ile dolar. böyle bir kalp mutsuz ve umutsuzdur. tek ihtiyacı olan bilgiden uzak dingin bir zihindir ancak bu şekilde hakikata gidebilir.
en güzel olgudur,
yaşanabilecek.
Her zaman doğru ve acı olandır. Gayet tabii
benim şehrimin, yani eskişehir'in ucuz bir kırtasiyesi. her türlü resim malzemesi var. besmele çekmeden girmeyin. ** * zira kabuslara giren palyaaaco bismillah dememiş ve mevsimden dolayı kırtasiye önünde oluşan buzda kayıp yere yapışmıştır. * * *
bu arada o kırtasiyeye büyük resim kağıdı almak için gidecekseniz yanınızda resim çantanızı götürün. çünkü poşetleri çok iğrenç. * *
gerçeğe yüklediğimiz anlamdır.

(bkz: süleyman seyfi öğün)
Görme engelliye anlatılan "kırmızı",
source code,
asıl,
The secret, elmastıraş, ve benzeri quantum fiziği yazınları buradan gelen kokudan, bilince yansımalardan sıçramış kırpıntılar gibi duruyor.
izafidir.
herkes baktığı yerden gördüğü kadarını konuşur. kesin doğrular da dogmatik falan değildir. zarar verici olmadıktan sonra dogmatik olsa ne olur?
' Hakikat boş bir kağıttan ibarettir, yanıverir. '
gerçeeğe giden yolun erdemidir. her hakikat biraz dürüstlüğü biraz da yalanı barındırır içinde. hakikat, tümünü kabullenmektir.
doğrunun özü.
hakikati söyleyen, en azından söylemeye çalışan kişi hiçbir zaman hiçbir toplum tarafından sevilmemiş, sevilmiyor. bu sebeple kişiler, ya kendi sevdiklerinden ya da başkalarının sevdiğini düşündüğü şeylerden bahsetmeye yöneliyor. tahammül sınırlarımız o kadar düşük ki hafif bir gıdıklamaya gelmiyor.
işte meydan da böyle böyle madrabazlara, andavallılara kalıyor.
en önemli düşmanı, devlettir. devlet hakikatle ilgilenmez, kendi çıkarı doğrultusunda gerçeği nasıl dönüştüreceğini düşünür. bu noktada, önce beynimizden, sonra evimizden dışarı boşaltmak gerek. bok gibi.

sonra yavaş yavaş, şiir sindirmek gerekir.
hakikat savaşında iki taraf, devlet ve bilimdir. devlet, çıkarı doğrultusunda bilgiyi dönüştürür, değiştirir, gerekirse yalan söyler. amaç günü kurtarmaktır. 50 sene sonra arşivler açılır ve aa bir yanlışlık yapılmış, denir.

bu savaşın sembol isimlerinden biri, galileo galilei. dünya yuvarlak ve güneşin etrafında dönüyor.

herhangi bir devlet memuru size iftira attığında, panik yapmayın. bu kişisel bir şey değil, sizinle ilgili değil.
(bkz: doğru yol)
hakikat öksüz ve yetimdir.(alev alatlı'dan duymuştum)
Hakikat, onu arzu etmeyenin boğazına sarılan bir fahişe değildir. Hatta o kadar çekingen bir güzeldir ki, onun için her şeyini feda etmiş olan bile onun lütufundan emin olamaz.
bütün klişe tasvirleri haklı çıkartacak kadar sağlam bir Ankara günüydü. gri gökyüzünün altında takım elbiseli suratsız insanlar ve onlara rastgele çarpan yağmur damlaları vardı. şehrin gerginliği yetmezmiş gibi insanlar kendilerine temas eden her damla sonrasında daha da çirkinleşiyordu üstelik. anlayacağınız daha önce tanımadığım bir kadınla buluşmak için ne kadar da berbat bir gün olduğunu kimsenin bana söylemesine gerek yoktu.

böyle günlerde insanlar mutlu olmak için kaçacak bir delik arar da bulamaz hani sonrasında hayali bir sitemle bir sokağın ortasında bulur kendini. Bir sokağın ortasındaydım, sitemkar da değildim oysaki. zaten bütün anlam arayışlarını da terk etmiştim o gün. neden vardık, bir şeyleri neden yapıyorduk, bu anlamsız varoluşun sonu ne olacaktı? umrumda değildi. o gün tek yaptığım beklemekti. Vladimir ve Estragon, Godot'yu nasıl beklediyse öyle bekledim o'nu.

Gelmişti gelmesine ama Godot muydu gelen yoksa sadece sıradan bir tanışıklığın ötesine geçemeyecek vasat bir teselli miydi? dedim ya bugün umrumda değildi. selamlaşıp ufak bir iki lakırdıdan sonra bir kafeye oturduk. konuşuyordu sanat diyordu, insan naifliği diyordu, hayatı anlatıyordu; bense insan ürünü sözlerden sıyrılıp kafenin camına sinmiş kadına dalmıştım. yüzünün cama yakın olmasından mütevellit cam, ayna işlevi görüyordu. yeni tanıştığım bir kadının yüzüne dik dik bakıp yüzünü incelemenin absürd olacağını düşünüp o'nun cama hapsolmuş yüzünü seyre daldım. cam, baktıkça güzelleşiyordu.

zahiri bir güzelliği terkedip hakikatlerle yoğrulmuş hayatı yaşamak gerekiyordu biliyordum ama bir sinek gibi cama çarpıp çarpıp masaya düşen gözlerime engel olamıyordum. sonunda sesindeki gerçekliğe çağrıya yenik düştüm ve onun konuşmasıyla birlikte gözlerim gözlerine kilitlendi. hakikat ilk kez bu denli berraktı.

oysaki sartre'ın midesi bulanıyordu, tolstoy insan ne ile yaşar diye soruyordu, kundera yuvarlanan bir melon şapka ile hayatın hafifliğini sınıyordu, kafka bir sabah dev bir böcek oluyordu, camus annesinin ölümüne bile üzülemeyen bir yabancı oluyordu, pelevin obsesif tavukları ile dünya duvarlarına çıkıyordu. tüm bunlar bir kadının gözlerinin ardındaki hakikati anlatmak içindi şimdi daha iyi anlıyorum.

dün ile bugün arasındaki fark ilk kez bu kadar keskin olacak. kayıp zamanların birinde hediye ettiğin bu hakikati bir ömür korumak dileğiyle, cheers darlin'
Bir nesnenin gerçek anlamına ulaşıp yakînen algılamak, mutabakat, muvafakat, kendi zâtına (nefsü'l-emr) uygunluk, inkârı hiçbir zaman doğru ve haklı olmayan gerçek varlık gibi anlamları ifade eden "hakk" kelimesinden türetilen hakikat, so­yut bir isim olarak gerçeklik anlamına ge­lir.
lichtenberg, bir yerlerde "hakikat için, risksiz düşünme özgürlüğü"nden söz ediyor. hiç kuşkusuz, hükümdar tarafından hapse atılma riski olmaksızın hakikati söyleme hakkından bahsediyordur. ancak, virgülü ortadan kaldırdığımızda; "hakikat için risksiz" düşünme özgürlüğü ifadesi çıkıyor ortaya ve her şey daha ilginç hale geliyor: hakikati tehlikeye atmaksızın (hakikatin örtüsünü kaldırma riski olmaksızın) düşünme yetisi. burada, iktidarla kapışarak elde edilen düşünce özgürlüğünün yerini, düşünce özgürlüğüyle kapışan hakikat alıyor. düşünce ile hakikat arasındaki her tür ilişkiden söz ediliyor. hakikati açık etmek isteyen düşünce ile hakikati muhafaza etmek isteyen düşünce arasında büyük fark var. ve unutmayalım ki, insan her ikisini de aynı zamanda gerçekleştirmek isteyebilir.