bugün

milliyet gazetesi köşe yazari. ülkenin az rastlanır aydınlık insanlarından biridir.

(bkz: kıyıdan)
(bkz: bütün kadınların kafası karışıktır)
siyasi konular hakkında yazmadığı zaman yazı kalitesi daha yüksek olan ve siyaseti aşırı duygusal bir açıdan ele alan yazar. piyasadaki diğer köşe yazarlarından daha genç ve modern bir tarzı olduğu için okunabilir. ama çok büyük anlamlar yüklememek lazım.
(bkz: biz burada devrim yapıyoruz sinyorita)
(bkz: can dündar)' ın dişi versiyonu
duygusallığını dengelediğinde tadından yenmeyen, ülkemin güzel, aydınlık kimliklerinden biri.
şu sıralar ermenistan da araştırma gezisinde olan, milliyet te son yılların gündemi ile ilgili yazı dizisi olan *yazar. gazete yazarı.
avukat-yazar
gerçekten beğendiğim bir yazar ama efsane bir ayar almışlığı vardır şöyle ki:
ece temel kuran bir özel üniversite deki panelin sonunda karşılıklı soru cevap kısmında bir öğrencinin kurduğu bir cümle sonrasında tabi böyle düşünüp de özel üniversitede okumakta nası tutarsız bir şeydir cümlesini kurmuştur. aldığı ayar 10 numaradır.sosyalist dünya görüşüne sahip olup doğan medya gurubunda yazmak gibi olsa gerek.
milliyet gazetesi bünyesinde olup da kayda deger işler yapan birkaç gazeteciden biridir..toplumcu görüşleriyle öne cıkmaktadır..
(#329473)***
istediği zaman istediği ülkeye gidip sonra da 2 (yazıyla iki) saate okunacak ( evet ben 2 saatte okudum) kitaplar ( bakınız; biz burda devrim yapıyoruz sinyorita)yazan milliyet köşe yazarı.

bir çay içimlik aynı masayı paylaşmak dışında ( zorunluluktan yahu yer yoktu firuz da) tanışıklığmız yoktur. ama o zaman da dilimi tutamamış o zamanlar kara kuru olan yazar kişisise '' köşenize bilerek mi daha kilolu ve büyük gösteren resminizi koydunuz!?'' diye sormuş bittabi yanıt alamamıştım.

ancak kabak çiçeğinden hisli yazılar çıkarabilecek kadar hem kadın hem yazar hem de etkili olabilen yazar kişimiz, arjantin gezisinde '' yoksulluk bulaşıdır'' deyu en lüks otelde kalmaktan imtina etmemiş ( anlatan kişiyi yani haber kaynağını açıklamam!) olduğu aldığımız haberler için de.

ha bir de tango yapan 70 yaşlarındaki bir çiftten erkek olanın oracıkta düşmesi, öldüğünün anlaşılması üzerine '' foto foto!!'' diye ünlemesi ve hemen akabinde olayı nakleden türk arkadaşımdan sıkı bir ayar aldığı da bilgimiz dahilindedir.

medyanın içli kadın kadrosundandır. yıllar var ki milliyet te yazmaktadır. ben gazetecinin kovulanını sevdiğimden kendisi ilgi alanıma girmemektedir.
yazılarında yansıttığı samimiyeti gerçek hayatında da sergileyen, o kadar kabak arasında çiçek gibi duran okunası köşe yazarıdır.
(bkz: bütün kadınların kafası karışıktır)
biz burada devrim yapıyoruz sinyorita nın yazarı fazlasıyla pesimist derken bi de bakmışsın optimist olan insan perihan mağdenle kavgalıdır bunlar ikisini de ayrı ayrı sevriz o başka.
(bkz: akilli kadin)
kadınım, içliyim, böhü böhü kişisi. modern zamanlar sömürgeni.
biz burada devrim yapiyoruz sinyorita ve ne anlatayim ben sana gibi okunasi kitaplara imza atmis yazar. hos biz burada devrim yapiyoruz sinyorita da buram buram feminizm kokan soylemlerine denk gelip "bunlara ne gerek vardı?" demedim değil...
köşesinde zaman zaman yazdığı yazıları ile insanları 'hayin zaman bana çocukluğumu geri ver!' dedirten bir psikolojiye sokan incelikli, naif, Amelie sever yazar. özellikle çocukluk hakkında yazdığı yazılardan etkilenmeyen insan tanımadım. ayrıca tuba akyol ile bir ara araları limoniydi ama sonra ne oldu bilinmez. hatta tuba akyol köşesinde bu konuya değinmiş, 'evet birbirimizi pek sevmiyoruz' demesede buna yakın cümleler kurmuştur.
bütün kadınların kafası karışıktır,iç kitabı,içeriden-dışarıdan kıyıdan konuşmalar,biz burada devrim yapıyoruz sinyorita ve ne anlatayım ben sana adlı kitapların yazarı..su gibi yazı yazdığını düşündüğümüz,takip etiğimiz,sevdiğimiz,izmirli kişi.
lübnan işgali sırasında yazdığı 'kefiye' başlıklı yazısıyla, ciğerinin ederi hususundaki tartışmalara nihaî noktayı koymuştur:
http://www.milliyet.com.t.../14/yazar/temelkuran.html

ben o gün aforizma bile uydurdum:
"solculuk, sovyetlik, sosyalistlik, cumhuriyetçilik, birlikçilik, zartçılık, zurtçuluk... aydın doğan'ın maaş çekini tahsil ettiğin ana kadar sürer." nuh tufan
ece temelkuran günümüz aydınları içinde bağımsız medyada çalışanlar kadar onurlu
patronların medyalarında çalışanlar kadar kirlidir ancak.
kimse salt iyi ya da kötü; ikiyüzlü ya da dürüst değil.
eğer büyük bir medya kuruluşunda çalışıyor olmasaydı bu denli üzerine konuşulan sesini bu kadar çok insana duyurabilen bir yazar olmayacaktı.
bunun avantajını kullanması kadar doğal bir şey yoktur.
ve insanın dünya görüşü para kazandığı yere göre değişmemektedir.
öyle olsaydı zaten sosyalizm diye bir şey olmazdı herhalde.
işçiler ulan biz patron adına çalışıyoz.
onun daha fazla kazanmasına daha da palazlanmasına yardım etmiyoz mu yavv.
deyip işi bırakması ve işsiz gezmesi gibi bir şey olurdu bu.
keşke çok okunan gazetelerimizde ece temelkuran gibi can dündar gibi muhalif sesler de çıkarabilen isimler daha çok olsa.
bu onlar gibi düşünen aydınların halka daha kolay ulaşmasını sağlardı.
milliyet * alma sebeplerinden ankara hukuk mezunu kişi.
sozde ermeni soykirimina ermeni diasporasinin bakis acisini yansitan yeni yazi dizisi bugun milliyet'te baslamis olan kose yazari. turkce'yi mukemmel kullanan gazeteci. Hos bir bayan. burdan kendisine selam ederim. (bkz: turk genci tanismak ister)* * * * * * * * *
nihat genç'in içine düştüğü paranoyak hezeyanlardan payını alan yazar bayan! halbu ki hiç de nihat genç'in dediği ve anlattığı gibi biri olmayan, bilgi birikimi ve entellektüel bakış açısı ile nihat genç denilen sokak küfürbazının gömlek gömlek üstü olan yazar kişidir! ayrıca, öyle israil savunucusu ve abd yardakçısı falan da değildir, yazdığı yazının paranoyak düşüncenin delirttiği nihat genç tarafından yanlış anlaşılmasından kaynaklanır! bu bayan gereken ayarı sayın genç'e vermiş ve sesini kesmiştir! (bir daha öttüğünü duymadım nihat genç'in, zira haklı olsaydı sky türk'te en az 4 5 hafta hatuna demediğini bırakmazdı, haksız olduğunu anlamış herhalde)
işte bu ve bunun gibi yüz binlerce satırı için sevdiğim güzel insan:

canavarlar

Kimin hayatını yaşıyorsun sen? Kendininkini mi? Öyle mi? Hep mi? Dursan baksan şimdi ne kadar kendin kaldın bu hayatta? Kendinde ne kadar sen varsın? Dursan baksan şimdi, kendini ikna ede ede ne kadar yol gittin kendinden? "Olması gereken bu" diye, "Hayatın zaten pek fazla numarası yok" diye? "Zaten daha ne olacaktı?" diye... "Burası iyi, güvenli" diye diye diye diye...

Ne kadar yol gittin kendinden kendine hikayeler anlata anlata? Düşünsene, o hikâyelerle ne kadar çok zaman oyalandın aslında başkasının olan hayatlarda?
Oysa bir gün...

Kendine geri yürüyeceksin. Bu yüzden dikkat et de fazla uzaklara gidip geri dönüş yolunu kaybetmeyesin.

Dikkat et. Bir gün geri dönüş yolu için kendine küçük, beyaz çakıl taşları bırak mümkünse. Çünkü sonra dönüp geriye baktığında kendine geri giden yolu hiç bulamayabilirsin. Yerini yönünü şaşırıp, ormanda çöküp kalmış bir çocuk gibi etrafında çoğalan seslerden korkabilirsin.

Bir gün, söylüyorum sana, büyük bir sarsıntıyla kendini bir vitrin camında göreceksin. insanlar gelip geçecek arkandan, hayat arkada akmaya devam edecek. Sen donakalacaksın.
Elinde çantan olacak belki, çantana şaşıracaksın. Üzerindeki paltoyu kim yapıştırdı sana, bu atkıyı kim sardı boynuna? Bu yüze bu çizgileri hangi kayıp zamanlar çizdi? Sen orada mıydın o zaman?

"Bütün onlar oldu mu?" diye şaşıp öylece vitrin camında eskidenki bir halini göreceksin. Kendini ne kadar özlemiş olduğunu düşünüp öylece, arkadan insanlar akarken, yollar geçerken arkandan, içinde çekirdeğin burularak, bir gün, söylüyorum sana, kendine geri dönmekten başka bir çaren kalmadığını göreceksin.

"Bedeli neyse ne!" diyeceksin, "Kim üzülürse üzülsün!" diyeceksin "Olacaksa olsun bütün ayıplar". insan ancak yeniden canlanınca anlar ne kadar cansızlaştığını. Yeniden kıpırdamaya başlayınca damarın anlarsın o ana kadar kendini uyuttuğunu. Yaşamaktan başka ne varsa onları yapıyor olduğunu.

işte tam o zaman önünde derin, dibi görünmeyen bir uçurum açılacak. Sen eğer o yardan aşağı atlamazsan en derin karanlıklardan daha karasına gömülecek gibi hissedeceksin kendini.

Artık bu hayat, bu başkasının olan, yakanı paçanı bıraksın, o uçurumun dibinde en beter cehennem olsa da atlayayım isteyeceksin. işte böylece, tuhaf bir yanılsamayla, kendinden binlerce hayat mili uzaklaşmış olsan da, tuhaftır hakikaten bu yanılsama, bir anda kendine geri döneceksin. Kalbin yeniden sana ait olacak o zaman, ellerin sana geri gelecek ve bu çanta, bu palto senin üzerindeki bir şaka gibi duracak.

Hiç korkma, oldu mu? Çünkü hayat, kendini hayattan geri alanın önünde eğilir sadece. Gerisi sadece ödüldür. Ancak kendi kendine kavuşan insan geceleri köpeklerin saldırısına uğramadan uyur.

Yatakların altından canavarlar gider bir anda, evler ferahlar, sokaklar kıvrıla kıvrıla gıdıklar yeryüzünü. Yatakların altından canavarlar temizlenir, bir kere daha söyleyeyim.

Sana ne diyeceğim biliyor musun? Anladım ben bütün o masallarda neden canavarları öldüren bir garibana verdiklerini prensesleri. Çünkü ancak korkuları öldürenler hak ediyor o güzel kızları, kraliyet sofralarını, o sonsuz şölenleri. Ancak canavarları öldürenler ispatlıyor insanlara yeniden, korkuların yenilebileceğini.

Onlar işte, insanlığın aradığında bulacağı geri dönüş yollarındaki, beyaz, parlak, küçük çakıl taşları gibi duruyorlar. Her gün aslında onlar ve her gece, sana, bana, diğerlerine herkesin kendine ait olabileceğini, herkesin sadece kendine ait olduğunu söylüyorlar. Ah! Ne güzel oluyor o zaman. Ne güzel oluyor uyandığın ilk sabah...
naçizâne betimleme denemesine girişirsek;

insan köşe yazarı olmayagörsün sevgili sevenler. kendini kanaat önderi, ülke gündeminin baş tespitçisi, mazlumun savunucusu, zalimin düşmanı, iktidarın canına ot tıkayanı, kelimelerin canavarı, literatürün piri, adorno'nun asistanı, benjamin'in yâveri, jijek'in komşusu sanır. köşe yazarlığı çok önemli bir mevkî ya memleket için. yaşınızdan başınızdan büyük ve dâhi beylik laflar etmenizin halı sahası oluverir orası. hele bir de zemin elverişli ise, sen gör oyunu, çalımı, rövaşatayı, nihayet de golü. yeni başladığınızda sizi özgün kılan şeylerden yavaş yavaş el çekmeye, abilerin-ablaların jargonundan kapmaya, kendinizi yumuşak karınların ölüm vuruşçusu gibi görmeye meyyal sayarsınız. bir sağ, bir sol kroşe ver elini nakavt... ama bu arada bir bakmışsınız ki; sizi öbürlerinden ayıran noktalar giderek silikleşiyor. giderek daha kısa cümleler, daha vurgulu, ünlem işaretiyle bitmiş tespitler yapar görürsünüz kendinizi. aaaaa!!
*temelkuran ablamız, vicdanlı yanını asla elden bırakmasın. ama bunu beylik laflarla da süslemesin. yoksa yalnızca "süslü" olmuş görünüyor. çünkü makro meselelerde her zaman için hedefin yumuşak karnını bulmak kolaydır. hele hele bu hedef şu anki türkiye'nin akp hükümeti [iktidarı değil] ise.

[insan köşe yazarı olmayagörsün sevgili sevenler. oray eğin, hiç olmayagörsün sevgili sevenler.]