bugün

(bkz: MetroCity Millenium)'un 2 residence binasından bir tanesinin adı.
oldukça kötü bir zeki demirkubuz filmi.
insanı bunaltan, uzun sessizlikler ve durağanlıklarla ilerlemeye çalışan, fakat mesnetsizliği dolayısıyla o durağanlıkta üzerine düşünecek zerre kadar birşey vermediği, izlenmese de olur film.
abdi ipekçi yurdunun abloğa nispeten manzarası daha kötü olan bölümüdür.*
1994 yapimi filmdir. hersey cok yavas ve yapboz gibi ilerler bu yuzden insan arasira "ulan biraksammi acaba" der.
film hakkinda goze batan seyler atakoy turkuaz sitesinde cekilmis olmasi, serap aksoy'un cok guzelligi, fikret kuskan'in en bi gencligi ve tuhaf halleri, selcuk yontem'in se daha tek bir ak bile dusmemis sirma saclaridir. nerde aslan amca nerde bu bohem ruhlu umursamaz koca, degil mi efendim.

ozet olarak film sinema adina acikcasi cok fazla bir sey ifade etmiyor. ancak 14 sene sonrasinda izlemis olan biri icin "vay be zaman nasilda gecivermis" dedirterek bir yonuyle takdiri hak ediyor cok ufakta olsa.

turkmax'te izlenebilir.
henüz birkaç kitabı piyasada olan, yeni bir yayınevi.
bilkent üniversitesinde bir katın ismi. evet baya kat. yarın birgün ders\konferans c blokta gibi bir laf işitirseniz bilkentte, kastedilen T binasının * en üst katıdır. okula yeni gelenler genelde pek bir arar.
zeki demirkubuz'un ilk filmi olduğu da düşünülürse, fazla sert eleştirilmemesi gereken filmdir. tamam, kötü diyenler bir yerde anlaşılabilir. fakat şu da gerçektir ki kötü derken bu film, kader ile, yazgı ile, masumiyet vb. ile karşılaştırılmaktadır. yani ferrari'den daha yavaş olmak yavaş olmak manasına gelmez her zaman.
zeki demirkubuz'un alp zeki heper'e ithaf ettiği bir filmi. istanbul / ataköy mekan olarak seçilmiştir. fikret abimiz* bu filmde pek hatta hiç konuşmaz, bolca sevişir. filmde yer alan oyunculardan ajlan aktuğ, ülkü duru, feridun koç, ayşegül gökçe, güler ökten ve olgun şimşek muhakkak belirtilmelidir.
herkesin sallantida oldugu tam bir bosluk filmi. sikintili atmosfer, cozumsuz buhranlar.. serap aksoy un mahvoldum deyisi hala kulaklarimda.
kastamonu eğitim fakültesinde * küçük bahçesinde barındırdığı toplam üç bloktan sadece biri . * * *
ankara üniversitesi tandoğan kampüsünde olmayan blok. a,b,d,e ve f vardır fakat c yoktur.
zeki demirkubuz'un gişeciye, yer göstericiye, patlayıkçıya, salonarkasıyiyişen çiftlere , kıyısından köşesinden takılanlara, izleri izleyenlere, ben para vermem sinemaya minemaya birader evde izlerim diyenlere vb. merhaba dediği filmdir, belki de selamın aleyküm ağalar, belki de açılın bilin bakalım kim geldi ya da galiba en mantıklısı, şşş ne bu gürültü ya, iki dakka sessiz olun dediği filmdir.

ilk kasvet dumanı üflendiğinde sene dokuzyüzdoksandört'müş. o gün, o yaşta izleseymişim bu filmi bi siktir çekerdim toroslar yıkılırdı, evet ovaların en çukurundaydım. şimdi eeh dedim, yine çok beğenmedim ama üstadlara küfür mü edilirmiş lan diye payladım bizim veleti. o değil de zaman hızlı, zaman zalım, zaman yalan, zaman amaaaan...
Selçuk Yöntem'in aynı filmde hem eşine hem hizmetçiye tecavüz ettiği ilginç bir film.
müziklerini serdar keskin'in yaptığı ilginç film. klasik zeki demirkubuz filmlerindeki hastalıklı adam ve kadın başrollerde, hatta yardımcı oyuncularda öyle diyebiliriz.
Zeki Demirkubuz'un Türk orta - sınıf kadının cinsel içgüdülerine yürekli biçimde değinen ve anlatım açısından kimi yenilikler sergileyen ilgi çekici filmi.
fenerbahçe stadı telsim* tribününde grup ck ve 1907ünifeb taraftar gruplarının yer aldığı blok.
ilk zeki demirkubuz filmi. bir nevi başlangıç. film kopuklukların göze battığı yer yer sıkan bir çalışma. fikret kuşkan'ın iyi sayılabilecek oyunculuğu ruhlu çekim tekniği falan derken bu başarısız sayılabilecek film dahi bir ışık veriyor ilerisi için. yani demirkubuz külliyatının en kötüsü olarak görülebilecek c blokta dahi zeki demirkubuz'un çok geçmeden iyi ve özgün filmler ortaya çıkarabileceğini görmek mümkün.
kötü film diye geçilemeyecek bir film c blok. ilerisi için umut veriyor kopukluklarına rağmen. zaten çok geçmeden 3 yıl sonra türk sinemasının yeni döneminin en başarılılarından biri çıkıyor. masumiyet! sadece üç yıl sonra. c blok, bence vasatın altında bir giriştir fakat olumlu izler taşıyor geleceğe dair. * *
bir olgu kötüyken dahi olumlu özellikler taşıyabilir bunun yansıması belki de bu film.
10 üzerinden 6.5!
1994 yılında gösterime giren zeki demirkubuz'un ilk filmidir. sadece demirkubuz ismi geçmesi bile yeterli görülebilir, lakin film için yapılan olumsuz eleştiriler, yönetmenin bu film sonrasında çektiği filmlerin başarısıyla ilişkilendirilmekte.

hayatın çıkmazında kendini kaybeden kadının yine kendini arayışını anlatan bir film. zengin bir adamla evlenip varoş bir semtten ayrılıp, yüksek binaların oluşturduğu bir sitede oturan ve hizmetçisi dahil çevresindeki tüm insanlarla olan iletişim kopukluğu yaşayan ve yine bu sebeple mutsuzlukta yüzen bu kadın, kendine dair arayışında toplumun kabul etmediği şeylere yöneliyor. kendisine ait aracı olduğu için, boğulduğu evinden sıkça uzaklaşıp, kocasının ilgisizliği dışarda bastırmaya çalışıyor. bir gün, yine gezmekten geldiğinde, hizmetçisi kapıcının oğluyla kendi yatağında sevişirken yakalıyor. bu olay kadın için bir dönüm noktası gibi. daha önce farkında olmadığı kişi ve dürtüleri birden canlanıyor. kocasını kapıcının oğluyla aldatması, aslında kapıcının oğlunun çekiciliğinden değil. geldiği yeri, ailesinden uzak durarak unutmaya çalışsa da bu davranışı yine varoşlardan gelen hizmetçisiyle kendisini kıyaslamasıdır bir nevi. zaten diyaloglarda çoğunlukla hizmetçiye ettiği hakaret ve küfürler bunun ispatı. velhasıl, kapıcının oğluyla defalarca birlikte oluyor. hatta kapıcının oğlunun tercih yapmak gibi bir duruma sokuyor. böylece hizmetçiden daha çekici ve tercih edilen kadın olduğu kendisine ispat etmiş olur. bu egosal tatmin kadını içine düştüğü çukurdan çıkarmıyor elbet, kuyu daha da derinleşiyor.

fikret Kuşkan'ın canlandırdığı karaktere bakıldığında obsesif davranış bozuklukları ön plana çıkmakta. örneğin, arabalar konusunda obsesif tutumu, yağmur yağmasa bile aracın sileceklerini çalıştırması ve öylece durması şeklinde izleyeni depresif hisselere itebiliyor. fazla konuşmayan bu genç adam, sıkıntıya düştüğü durumlarda tırnaklarını yemesi ile de dikkat çekiyor. zaten filmin sonunda akıl hastanesinde görülüyor.

akıl hastanesi sahnesinde Zeki demirkubuz'u türkü söyleyen bir akıl hastası olarak görüyoruz. zaten demirkubuz, filmlerinin bir karesinde mutlak suretle görülüyor. bu durum da zeki demirkubuz filmlerinin bir özelliği haline gelmiş. diğer özellikler için usta yönetmenin diğer filmlerindeki entrylere göz atabilirsiniz.

film, insanların takıntılarının boyutları ve sonuçları üzerine. psikolojiyle ilgilenlerin bu filmi mutlaka izlemesini tavsiye ediyorum. gerçi diğer demirkubuz filmleri de bu konuda oldukça iyi. psikoloji dedim mi, sinema alanında zeki demirkubuz ismi oldukça etkili.

(7/10)
bu adam* bir bucuk saat boyunca yolun kenarında sıçan adamı çekse oturur izlerim arkadaş ki c blok ta sıçan adam dışında çok şey vardı . beğenerek sonlara dogruda sarsılarak rahatsız olarak izlediğim demirkubuzun çektiği ilk filmi. perşembenin gelişi çarşambadan belliymiş.
zeki demirkubuz'un ilk ve sanırım en ilginç filmi.
zeki abi çok farklı kafalar yaşamış yaşattırmıştır bu filmle. kasvet dolu bir yaşam kesiti ve bir türlü anlaşılamayan iki insan. yani hani az çok kadını anlamaya çalışıyorum anlıyorum demiyorum çünkğ anlıyorum demek çok cesurca bir yorum olur. içgüdüsel davranışları ve amaçsız bir hayatın rüzgarıyla doldurmuş yelkenini, gittiği yönü kendi de edemiyor, avaremsi bir senaryoyu realiteye bürüyor.

ama hani halet'i* anlamak imkansıza yakın. yani kardeş nedir o kafalar allah aşkına. bu adam ne için yaşıyor? sevişiyor, ihtiyaç gibi ama zevk aldığına dair hiçbir belirti yok, bir görüyorsunuz anlamsız anlamsız gülüyor, bir bakıyorsunuz anadan üryan gecenin bir körü dışarlarda. yok yani zeki abi bu karakteri nasıl oluşturdu çözemedim.

harbiden halet'in halet-i ruhiyesini kavrayabilen varsa bana bi' mesaj atsın da beni de bi' aydınlatma çağına soksun, rönesansı kaçırmayayım.

not: sanırım film ataköy'de çekilmiş, aslında emin gibiyim ama 94 yılında çekildiğinden yüzde yüz konuşamıyorum. zeki abi mekan seçiminde harikalar yaratmış diyebilirim , yani küçükken babamlar kırmızı taksim otobüsüne binerken ataköy'den geçerdim ve tırsardım, ataköy benim için hep bulutlu, hep soğuk, hep kasvetlidir. orada yaşayan insanlara bir yandan acırken bir yandan imrenirim.

bir ayrıntı daha filmin sonundaki delilerden birini zeki abi oynuyor, bu da yönetmen fantazisidir. mesela tabutta röveşata da derviş abinin ilk filmidir o da ufak bir komiser rolünde gözükür. güzel şeyler bunlar.

uzun lafın kısası zeki demirkubuz'u anlamak için önce onu anlamamak gerekiyor sanırım, bunun için en güzel yapıtı da budur. saygılarımla. halet'i anlayıp da mesaj atmayanın ben taa...

ben de c blok'da oturuyom lan o da güzel bir rastlantı.
zeki demirkubuz'un ilk filmi. oyuncu kadrosu iyi olmasına karşın, filmdeki kopukluklar göze çarpmaktadır. filmin en güzel yanı ise; bizi alıp 90'lara götürmesidir. ayrıca;
--spoiler--
canımı acıtırsan ağzına sıçarım!
--spoiler--
Zaman zaman ufka dalıp, sigara tüttürürken; "bu hayatta beni kimse anlamadı amk" deyip yalnızlığı anlatmaya çalışan entel dantel film tadı veriyor. Senaryodaki kopukluklar insanı yoruyor. Hele ev sahibi ile hizmetçinin film diyalogları var ki çok kötü. Hizmetçi değil, sanki sinema eleştirmeni hanım kızımız. Küçük insanların hayatını gözümüze sokarken, küçük insanın inandırıcılığı kalmıyor.

Orta-üst sınıf bir kadın unuttuğu cinselliği, tutkuyu, şehveti, hizmetçisi ile kapıcının oğluğunu sevişirken görmesiyle hatırlıyor ve kapıcının oğluyla sevişiyor. Ancak o tipte bir kadının "kime versem" listesine kapıcının mal oğlu 94'te de 2012'de giremez.

Yorucu film. itin değil sahibinin hatrına seyredilen film.
fikret kuşkanın gençliği ve zeki demirkubuzun acemiliği için izlenebilecek bir film.
o değilde adam gençken ne karizmatikmiş ya.
etrafta sürekli gezinen brodway arabalar, dışardan tüpçü kamyonetinden gelen "aygaz" soundtrackı ile 90'lı yılların havasını özellikle çocukluğun belli bir kısmını 90'larda geçirmiş bir nesil için keyif verebilecek bir yapıt.

ama yine de zeki demirkubuz ya da nuri bilge ceylan kökenli filmleri baştan sona bir göz gezdirdiğimizde bu sefer gerçekten sıkıcı denebilir. bunaltması doğal. bu filmlerin hepsi bunaltır ama bunda eksik bir şeyler vardı sanki. hani sıkıyor ama sürükleyiciliği yok. kapatıp bırakası geliyor insanın.

filmdeki karakterlerin tımarhane kaçkını gibi davranarak değişik mesajlar vermesi, o dengesiz ortamın verdiği ince ayar biraz fazla kaçmış bu filmde. bir kadının iç bunalımını direk seks ile bağdaştırmak da ne kadar doğrudur tartışılır ama şimdi yanlıştır da diyemeyeceğim. kapıcı fantezisi güzeldi. tüpçü olsa daha güzel olurdu.
film iyi değildir, kötü de değildir. birisiyle izlenebilecek bir film hiç değildir. asansörde geçen bir sahne vardı, çok sevmiştim. tam da hatırlamıyorum aslında.

(bkz: bir film vardı neydi onun adı)