bugün

Maddiyat anlamında sınıf atlayan bir kadının zerre materyalistlik sergilemeden ve elde ettiği maddi güce bakmadan sezgisel arayışlar içerisinde olmaya devam etmesini konu alan film.
Ana TEMAsı tabi ki insan bireyselliğinin hiçbir konum ve kıyasla sabit kalmadığı, arayışın ve farkındalığın ömür boyu devam etmesi...
saü fen edebiyat c blok. fen edebiyatın en iyi binasına selamlar.
benim kaldıgım devlet yurdunda sadece kızların kaldıgı tek bloktu. 1600 erkege 800 kız. tam bir meydan muharebesi ortamıydı lakin ülkücü teskilat tarafından onune 100 metre cizgisi cizilmisti. cizgiyi gecen erkek tayfası feci dayak yerdi.
buram buram 90'lar kokan bir zeki demirkubuz filmi. öyle çok ahım şahım bir film olmamakla beraber kendini bir şekilde izletmektedir.
Fena filmdir iyi seyirler zekinin ilk filmlerinden.
görsel
Zeki Demirkubuz'un en iyi filmidir.
1994 yılında çekilmiş, zeki Demirkubuz’un ilk uzun metraj filmi. Drama konusunu işlemiştir. Zeki demirkubuz’un pişman olduğu filmidir.

Filmden bir replik;

Hüzünlü bir şiir gibiydi her şey. Artık yavaş yavaş anımsıyordum.
Günler geçiyordu. Bildiğim tek gerçek buydu. Şairin dediği gibi, kendimi ağır ve müşfik akan bir suyun koynuna bırakmış, gidiyordum...
Fikret kuşkan'ın devleştiği zeki demirkubuz filmi. Sıkar, boğar, en sonunda bir sigara yaktırır. öyle bir film.
Hem Türk filmi hem yönetmenin ilk filmi öylemi adını bile duymamıştım. Vaktimi ayırmayada değmez. Neyseki hintler ve çekikler varda dünya sinemasının en kötüsü değiliz.
yarın c blokta dersim var.
izledikten sonra entrylerini okudum da konusu güzelmiş aslında.

zeki demirkubuz'un henüz ilk filmi olmasından mütevellit birtakım kopukluklar ve sıkıcılık baş gösteriyor ama sonuna kadar izledim en azından.
biraz önce izlemiş olduğum internette günlerce araştırma yaptıktan sonra zor bulduğum realist bir şekilde olayların, hayatın gerçek bir şekilde işlenmesiyle birlikte izlerken kalp krizi geçirebileceğiniz tarzda bir zeki demirkubuz filmidir. zeki demirkubuz'un ilk filmi olmasıyla filmdeki birazcık kalite yoksunluğu göze çarpabilir.
1994 yapımlı zeki demirkubuz'un ilk uzun metraj filmi. ilk olmasına rağmen bence kötü sayılmaz. Genel itibari ile garip bir filmdir. Katil olayını anlamış değilim. Acaba film kesilmiş mi diye de düşünmeden edemedim, o arada ciddi kopukluk vardı. Her şeye rağmen bence izlenilesi bir film.
film iyi değildir, kötü de değildir. birisiyle izlenebilecek bir film hiç değildir. asansörde geçen bir sahne vardı, çok sevmiştim. tam da hatırlamıyorum aslında.

(bkz: bir film vardı neydi onun adı)
etrafta sürekli gezinen brodway arabalar, dışardan tüpçü kamyonetinden gelen "aygaz" soundtrackı ile 90'lı yılların havasını özellikle çocukluğun belli bir kısmını 90'larda geçirmiş bir nesil için keyif verebilecek bir yapıt.

ama yine de zeki demirkubuz ya da nuri bilge ceylan kökenli filmleri baştan sona bir göz gezdirdiğimizde bu sefer gerçekten sıkıcı denebilir. bunaltması doğal. bu filmlerin hepsi bunaltır ama bunda eksik bir şeyler vardı sanki. hani sıkıyor ama sürükleyiciliği yok. kapatıp bırakası geliyor insanın.

filmdeki karakterlerin tımarhane kaçkını gibi davranarak değişik mesajlar vermesi, o dengesiz ortamın verdiği ince ayar biraz fazla kaçmış bu filmde. bir kadının iç bunalımını direk seks ile bağdaştırmak da ne kadar doğrudur tartışılır ama şimdi yanlıştır da diyemeyeceğim. kapıcı fantezisi güzeldi. tüpçü olsa daha güzel olurdu.
fikret kuşkanın gençliği ve zeki demirkubuzun acemiliği için izlenebilecek bir film.
o değilde adam gençken ne karizmatikmiş ya.
Zaman zaman ufka dalıp, sigara tüttürürken; "bu hayatta beni kimse anlamadı amk" deyip yalnızlığı anlatmaya çalışan entel dantel film tadı veriyor. Senaryodaki kopukluklar insanı yoruyor. Hele ev sahibi ile hizmetçinin film diyalogları var ki çok kötü. Hizmetçi değil, sanki sinema eleştirmeni hanım kızımız. Küçük insanların hayatını gözümüze sokarken, küçük insanın inandırıcılığı kalmıyor.

Orta-üst sınıf bir kadın unuttuğu cinselliği, tutkuyu, şehveti, hizmetçisi ile kapıcının oğluğunu sevişirken görmesiyle hatırlıyor ve kapıcının oğluyla sevişiyor. Ancak o tipte bir kadının "kime versem" listesine kapıcının mal oğlu 94'te de 2012'de giremez.

Yorucu film. itin değil sahibinin hatrına seyredilen film.
zeki demirkubuz'un ilk filmi. oyuncu kadrosu iyi olmasına karşın, filmdeki kopukluklar göze çarpmaktadır. filmin en güzel yanı ise; bizi alıp 90'lara götürmesidir. ayrıca;
--spoiler--
canımı acıtırsan ağzına sıçarım!
--spoiler--
zeki demirkubuz'un ilk ve sanırım en ilginç filmi.
zeki abi çok farklı kafalar yaşamış yaşattırmıştır bu filmle. kasvet dolu bir yaşam kesiti ve bir türlü anlaşılamayan iki insan. yani hani az çok kadını anlamaya çalışıyorum anlıyorum demiyorum çünkğ anlıyorum demek çok cesurca bir yorum olur. içgüdüsel davranışları ve amaçsız bir hayatın rüzgarıyla doldurmuş yelkenini, gittiği yönü kendi de edemiyor, avaremsi bir senaryoyu realiteye bürüyor.

ama hani halet'i* anlamak imkansıza yakın. yani kardeş nedir o kafalar allah aşkına. bu adam ne için yaşıyor? sevişiyor, ihtiyaç gibi ama zevk aldığına dair hiçbir belirti yok, bir görüyorsunuz anlamsız anlamsız gülüyor, bir bakıyorsunuz anadan üryan gecenin bir körü dışarlarda. yok yani zeki abi bu karakteri nasıl oluşturdu çözemedim.

harbiden halet'in halet-i ruhiyesini kavrayabilen varsa bana bi' mesaj atsın da beni de bi' aydınlatma çağına soksun, rönesansı kaçırmayayım.

not: sanırım film ataköy'de çekilmiş, aslında emin gibiyim ama 94 yılında çekildiğinden yüzde yüz konuşamıyorum. zeki abi mekan seçiminde harikalar yaratmış diyebilirim , yani küçükken babamlar kırmızı taksim otobüsüne binerken ataköy'den geçerdim ve tırsardım, ataköy benim için hep bulutlu, hep soğuk, hep kasvetlidir. orada yaşayan insanlara bir yandan acırken bir yandan imrenirim.

bir ayrıntı daha filmin sonundaki delilerden birini zeki abi oynuyor, bu da yönetmen fantazisidir. mesela tabutta röveşata da derviş abinin ilk filmidir o da ufak bir komiser rolünde gözükür. güzel şeyler bunlar.

uzun lafın kısası zeki demirkubuz'u anlamak için önce onu anlamamak gerekiyor sanırım, bunun için en güzel yapıtı da budur. saygılarımla. halet'i anlayıp da mesaj atmayanın ben taa...

ben de c blok'da oturuyom lan o da güzel bir rastlantı.
bu adam* bir bucuk saat boyunca yolun kenarında sıçan adamı çekse oturur izlerim arkadaş ki c blok ta sıçan adam dışında çok şey vardı . beğenerek sonlara dogruda sarsılarak rahatsız olarak izlediğim demirkubuzun çektiği ilk filmi. perşembenin gelişi çarşambadan belliymiş.
1994 yılında gösterime giren zeki demirkubuz'un ilk filmidir. sadece demirkubuz ismi geçmesi bile yeterli görülebilir, lakin film için yapılan olumsuz eleştiriler, yönetmenin bu film sonrasında çektiği filmlerin başarısıyla ilişkilendirilmekte.

hayatın çıkmazında kendini kaybeden kadının yine kendini arayışını anlatan bir film. zengin bir adamla evlenip varoş bir semtten ayrılıp, yüksek binaların oluşturduğu bir sitede oturan ve hizmetçisi dahil çevresindeki tüm insanlarla olan iletişim kopukluğu yaşayan ve yine bu sebeple mutsuzlukta yüzen bu kadın, kendine dair arayışında toplumun kabul etmediği şeylere yöneliyor. kendisine ait aracı olduğu için, boğulduğu evinden sıkça uzaklaşıp, kocasının ilgisizliği dışarda bastırmaya çalışıyor. bir gün, yine gezmekten geldiğinde, hizmetçisi kapıcının oğluyla kendi yatağında sevişirken yakalıyor. bu olay kadın için bir dönüm noktası gibi. daha önce farkında olmadığı kişi ve dürtüleri birden canlanıyor. kocasını kapıcının oğluyla aldatması, aslında kapıcının oğlunun çekiciliğinden değil. geldiği yeri, ailesinden uzak durarak unutmaya çalışsa da bu davranışı yine varoşlardan gelen hizmetçisiyle kendisini kıyaslamasıdır bir nevi. zaten diyaloglarda çoğunlukla hizmetçiye ettiği hakaret ve küfürler bunun ispatı. velhasıl, kapıcının oğluyla defalarca birlikte oluyor. hatta kapıcının oğlunun tercih yapmak gibi bir duruma sokuyor. böylece hizmetçiden daha çekici ve tercih edilen kadın olduğu kendisine ispat etmiş olur. bu egosal tatmin kadını içine düştüğü çukurdan çıkarmıyor elbet, kuyu daha da derinleşiyor.

fikret Kuşkan'ın canlandırdığı karaktere bakıldığında obsesif davranış bozuklukları ön plana çıkmakta. örneğin, arabalar konusunda obsesif tutumu, yağmur yağmasa bile aracın sileceklerini çalıştırması ve öylece durması şeklinde izleyeni depresif hisselere itebiliyor. fazla konuşmayan bu genç adam, sıkıntıya düştüğü durumlarda tırnaklarını yemesi ile de dikkat çekiyor. zaten filmin sonunda akıl hastanesinde görülüyor.

akıl hastanesi sahnesinde Zeki demirkubuz'u türkü söyleyen bir akıl hastası olarak görüyoruz. zaten demirkubuz, filmlerinin bir karesinde mutlak suretle görülüyor. bu durum da zeki demirkubuz filmlerinin bir özelliği haline gelmiş. diğer özellikler için usta yönetmenin diğer filmlerindeki entrylere göz atabilirsiniz.

film, insanların takıntılarının boyutları ve sonuçları üzerine. psikolojiyle ilgilenlerin bu filmi mutlaka izlemesini tavsiye ediyorum. gerçi diğer demirkubuz filmleri de bu konuda oldukça iyi. psikoloji dedim mi, sinema alanında zeki demirkubuz ismi oldukça etkili.

(7/10)
ilk zeki demirkubuz filmi. bir nevi başlangıç. film kopuklukların göze battığı yer yer sıkan bir çalışma. fikret kuşkan'ın iyi sayılabilecek oyunculuğu ruhlu çekim tekniği falan derken bu başarısız sayılabilecek film dahi bir ışık veriyor ilerisi için. yani demirkubuz külliyatının en kötüsü olarak görülebilecek c blokta dahi zeki demirkubuz'un çok geçmeden iyi ve özgün filmler ortaya çıkarabileceğini görmek mümkün.
kötü film diye geçilemeyecek bir film c blok. ilerisi için umut veriyor kopukluklarına rağmen. zaten çok geçmeden 3 yıl sonra türk sinemasının yeni döneminin en başarılılarından biri çıkıyor. masumiyet! sadece üç yıl sonra. c blok, bence vasatın altında bir giriştir fakat olumlu izler taşıyor geleceğe dair. * *
bir olgu kötüyken dahi olumlu özellikler taşıyabilir bunun yansıması belki de bu film.
10 üzerinden 6.5!
fenerbahçe stadı telsim* tribününde grup ck ve 1907ünifeb taraftar gruplarının yer aldığı blok.
Zeki Demirkubuz'un Türk orta - sınıf kadının cinsel içgüdülerine yürekli biçimde değinen ve anlatım açısından kimi yenilikler sergileyen ilgi çekici filmi.