bugün

benden kim bilir kaç sene sonra üniversiteye girenler götleriyle gülüyor artık; allah seni inandırsın yüzlerce öğrenci mezun ettim, tam tamına beş hoca emekli ettim, bir allah'ın kulunu tanımıyorum, ördek gibi gidip gelmece. bir kişi de gelip sormuyor "abi sen kimsin, şu yaşta burada olma sebebin nedir, bizi mi çalacaksın ne bok yiyeceksin sinsi sinsi dolaşıyorsun buralarda" diye.

insanlarla tanışmak gibi bir beklentim olmadı hiçbir zaman, arkadaş konusunda da seçiciyim, konuşmak isteyen olursa gelir, hep böyle olmuştur, fakat bu tek tabancalık ve uzunca bir süre hala orada olacağını bilmek inceden tüketiyor insanı. derse girdiğim amfinin hemen yanında bir merdiven vardır, ders öncesinde bütün öğrenciler orada toplanır kendimi bildim bileli, inanılmaz bir kalabalık. millet toplanmadan dersin yirmi dakika öncesi o merdivene oturup beklemeye karar verdim, birileri gelir "amcacığım merdivenlerden inemediniz galiba, hehheh yaşlılık tabii, dur koluna girelim de indirelim seni sevabına" der de, belki birileriyle de tanışırız hesabına. öğrenciler yavaş yavaş toplanmaya başladı, kalabalık arttıkça arttı, sınıfın tüm kadrosu hazır oldu. yıllar yılı kalabalıktan çökecek gibi duran merdivene kimse gelmedi arkadaş, herkes başka bir yerde toplandı. koca merdivende tek başıma sik gibi selam duruyorum ve merak ediyorum alnımızda bilgilerden bir çelenk, "sanmıyorum ki şu yaydığım kokuya tahammül edebilesiniz" falan mı yazıyor..

okulda kendimi en iyi hissettiğim yer tuvalet. helanın taşında saatlerce yatıp protesto ediyorum insanları. kapıyı kilitlemezsem sanırım daha büyük kitlelere ulaşabilirim. kaçtım okuldan.

bunaldım.

eve geldikten sonra eski kız arkadaşlarımdan biriyle konuştuk:

- eniscim napıyosun?
- napim ya, hastayım geberiyorum. arkadaştan geçti herhalde ağzıma ağzıma öksürdü..
- sevgilin mi var?
- hahah ya sanane?
- öyle diyosan kesin vardır. var mı doğru söyle?
- ya sanane sananeee?
- bence sen hala beni seviyosun..

sevmek. ne kadar da eğreti durmuştu ağzında. bir orospunun para karşılığında her verdiğine "kocacım" diye seslenmesi gibi basitti hatta. senin için ölebilir miyim? hayatta tek aşık olduğum, tek sevdiğim kadına "yaşlandığında da seni dudaklarından öpeceğim" dedim, sana tahammül edebilir miyim? yıllar sonra karşılaşıp, ağlayarak sarılabilmeyi hayalleyebilir miyim? içimizden mütemadi şiirler geçerken, yüreğimizde bir hüzün şarkısı, parmaklarımızda hep sana dair mektuplar olur mu?

- bence sen hala beni seviyosun..
- seviyo muyum? bi de "hala?"
- iyi bi kızdı, güzel kızdı diyosun..
- hala öylesin bişey mi dedik?
- ben diyorum.
- ne diyosun?
- iyi çocuktu, yakışıklıydı, güzel de öpüşüyodu diyorum.
- tamam hadi kapat.
- ya..
- eyvallah.

boğuluyorum.

çökme baba hemen. heheh bi dinle bak hakan taşıyan ne diyo:

- kendimize gelelim lütfen... napıyoruz biz ki? biz napıyoz ki? ben çok doluyum bak bu.. sizi ben çok seviyorum da... abime saygı duyuyorum.. söz saza düştüğü an, akla ilk gelen fatih kısaparmak vardır bu türkiye'de.. ellerinden öpüyorum, bizi izliyodur herhalde.. (gülümseyerek)hadi.. öyle bişey yapalım kafamıza göre... (tehdit eder tonda) gönül yolculuğu yapalım.. gönül yolculuğu.. kardeş yolculuğu yapalım.

sarhoşlar ve çocuklar yalan söylemez hesabı. yorgunum. hep söylerim ya, yorulmadan yaşamanın yolunu aramaktan yoruldum belki de.

aşklarım, ümitlerim, beklentilerim, dostluklarım ve kavgalarım, hepsi geleceğimde toplanmış. ve ben doldur boşalt oynuyorum artık.

yaşamakla,
sevmekle,
ve gerçek şu ki aziz dostum:
asla gidemeyecek olmakla;

hepimiz çok doluyuz, hepimiz çok boşuz.

(biraz nefes. harbiden...)
atılmayan mesajlara mesaj atarak cevap veren yazar.

mesaj butonu parlar. vaudeville for vendetta dan mesaj gelmiştir.

-teşekkür ederim. elbetteki siz okudukca bende yazacagım.
+iyi de, ben daha yeni geldim, kimsin bilmem ki. hem daha hic mesaj atmadım.
-yakında sen de hayranım olursun. cevap vermeyince aglarsın, bu mesajımı da ararsın.
kusura bakmasın başlığını işgal ediyorum ama onun başlığından birilerine seslenmek istiyorum.

sözlükte gerek özel mesajlarla, gerek başka alanlarla iki çift lafın belini kırdığımız insanlar öncelikli olarak şunu bildiler; vaudeville for vendetta nam yazar(ki gerçek adım enis'tir, memnun oldum) hayatta korkunun gerçek manasını hiçbir şeyden duymuyorsa yalnızca kalp kırmaktan duyar.

kırgınım. kızgın değilim. kızgın olsam ana bacı komam, yaldır yaldır söverim. kırgınlığıma sebep, bir süredir girdiğim herhangi bir entry'nin girildiği saniye itibariyle eksilenmesi. cidden önemsemiyorum artı eksi, bulunuş sebebim belli, ortak eğlencemizi katkılamak, belki maksimize etmek, birkaç da muhabbet ehli edindik ki, işin ekstrasının onlar olacağını düşünürken, asıl kazancın onlar olduğunu öğrendik. dolayısıyla artı eksi, değil garnitür, baharat tadı yakalayamaz şu birbirimize dokunuşumuzda.. okunmadan eksilendiğini nereden biliyorsun diyeceksin.. şöyle ki muhterem 15.10'da girilen yirmi paragraflık bir entry 15.10'da eksileniyorsa, cidden sıkıntı var demektir. hiçbir şeyin savunmasını yapacak değilim, sadece önceliklerimi hesaba katarak, nickimizi gördüğü an engellenemez refleksini devreye sokan muhtereme seslenmek istiyorum. kimsenin kalbini kırmadım, ayar alıp verme derdim olmadı, salt eğlence amaçlı buradayım, eğer ki bilmeden seni kırıp üzdüysem, özel mesaj at bana, buton orada. hayvan değiliz olum, halden anlarız. eninde sonunda hepimiz sözlükten bir şekilde s.ktir olup gitmeyecek miyiz? neden hiç yoktan, hiç tanımadığın bir adamın gelişigüzel sözleri, iki klavye tıkırdatması kalbini kırsın, sen de içten içe hırs yapasın. yazdıklarımı yine eksile, bekle, oku, iki dakika sonra eksile. hatta sana şu şu konudan kırıldım ibne pezevenk at katır de, entry'i girmemin salisesinde yine eksile, ama varsa böyle bir şey, dur bi açıklayalım, gönlünü alalım.

her neyse, dinlenelim biraz, ikimize de iyi gelir. belki bu entry de bikaç güne götünü verir, kendini jiletler, banyodan sonra elini prize sokar ve sair(kendi kendini imha etmenin alternatif yolları)

kimse de yanlış anlamasın, sevgi pıtırcığı falan olduğum yok, aksine asabi, lafını esirgemeyen de bi adamım, fakat kalbin tamiri cidden zor, aklı olmayana bir yerde akıl da olsun bu.

eyvallah.
bana; felsefi, düşünsel, bilimsel, kültürel, kısacası entelektüel katkı bağlamında bir faydası olmayacağını fark etmemle birlikte televizyon izlemeyi bıraktım, daha doğrusu hayatımda kapladığı yer itibariyle büyük oranda dozu düşürdüm. şimdilerde yeniden, taşak malzemesi edinmek adına evlilik programlarında talip olduğu kadına ortak olan yeni namzetin elini "hoş geldiniz" diyerek sıkabilen geniş meşrepli deyyus ihtiyarları, koca düşkünü geçkin karıları izlemek içün alıyorum kumandayı elime. ve her seferinde midem kaldırmıyor, televizyonun aptal işi olduğuna kanaat getiriyorum. neticede el ele tutuşup "maviğ maviğ maviğ" deyu transa geçip, sıkı sıkı sarılan teletubby bozması gebeşlerin toplandığı, zeka kırıntısı içermeyen, gerizekalı programlarını bilmediğim ve izlemeyi reddettiğim için garipsendiğim oluyor zaman zaman. zaten yarışma programlarının cümlesinden (kim 500 milyar ister'i tenzih ederim) oldum olası hazzetmemişimdir. ha inkar edecek değilim; finalinde melih'in dumanlar içinde sabit bir yere bakarak, eğilip kalkaraktan raks eylediği ilk bbg'yi izledim, hatta eray'ı destekledim, sinsiydi melih. lan onu geç, final gecesi sonuçlar açıklanırken, yarışmacılara birer renk seçtirmişlerdi ve sarı renkli yarışmacı ikinci olmuştu. kafamdan "oh iyi lan, melih'in sarı pijaması vardı, kesin sarı renkli yarışmacı melih'tir" düşüncesi geçtiydi. ulan ne boş işlerle uğraşmışız? emeğimize yazık, eksi rep, üye olmadan linkleri göremem. en nihayetinde, bu yarışma programları; vakti evvel tarkan'a rakip gösterilen popstar abidin'i mesaj tv'nin canlı yayın konuğu olarak o bulanık kamerada görmemle gözümde iyice sıfırladı imajı. herif bi de rocker bilekliği falan takmış, şu çivili olanlardan, hala neyi kovalıyosun lan? gayet haydar baş'ın televizyonundasın?

***

tatilde, otel odasındaki televizyonda da rus, alman, polonya kanalları, bir iki de türk kanalı çekiyodu, türk kanallardan biri de ne alakaysa tv5 (erbakan'ınki). iki dakika televizyona göz gezdireyim derken -mizahçı klasmanında değerlendirmekten hicap ettiğim şahan gökbakar'ın skeciyle hiç alakası yoktur- 'çocukla röportaj yapan muhabirin çilesi'ne şahit oldu bu gözler. cansuyu denen yardım organizasyonunun yolladığı muhabir, yangında evini kaybetmiş olan bir aileye yeni evini gezdiriyor, çocuklarla sevecen bir ses tonuyla konuşmaya yelteniyor büründüğü kıyafet icabı:

- (küçük mikforonu bebenin ağzına sokarak) gel bakalım memduuuh. nasılsın bakalım?
- ...
- heheh, konuşmayı pek sevmiyor galiba. eski evinize her gün tuğla taşıyormuşsun, doğru mu?
- (zırlar tonda) ııııııh. ıııııııh. hıııııııh.
- (iç ses: senin allah belanı versin) eııee. gel bakalım fatiiiiih. kardeşin her gün eski evinize tuğla taşıyormuş, sen ne dersin?
- (ses kısık ve çatlak, bir bok anlaşılmıyor) hhevet.
- heheh. kaça gidiyorsun bakalım?
- (bebe göt kadar) dokuz..
- (herif şaşkına döndü, çaktırmıyor) meaşallah, barekallah. çok güzel.. dokuz.. (dayanamadı) emin misin?
- (anası bebeyi sufle ediyor) ikii, hikii..
- ikiye gidiyom.
- heheh. ben de dokuz deyince. şeyaptım. (iç ses: senin allah belanı versin) heheh.

abi herifin elinde ufak mikrofon, bebeyle öylece bakıştılar beş dakika boyunca, soracak bi bok bulamadı. onu siktir et kamera da hala çekiyo bunları.

***

kadınları severim. bu cümleden abazan olduğum çıkarılmasın; onları estetik bulduğum için severim, karmaşık dünyalarını ve karmaşık duygusal yapılarını çözmek (ya da çözmeye çalışmak) acılı, yine de keyif verici bir süreç olduğu için severim. hiçbir zaman "skor" derdim olmadı misalen, ki seçici ve seçkinci olmamdan mütevellit, in the tabele(1), delik ayırt etmeyen nice hemcinsime nazaran epey gerilerde kaldığım söylenebilir.

(1) in the tabele: fr. isim. skor tabelası.
"dün babam bana in the tabele aldı. in the tabelemizi sevmeliyiz. onları korumalıyız." yaşar nuri güntekin.
kaynak: fatih terimler sözlüğü.

saçma sapan ilişkilerde eskittik kendimizi, kadınlar tanıdık, kadınlarımız oldu, sevdik sevildik icabında, neticede bize kalan tecrübe ve güvenmemek oldu. olur. bir kez aşık oldum, biliyorum ki kat'i surette bir kez daha olacağım. mazideki aşkın zerresini taşımasam da, bir kareyi silemem kafamdan. fazlasıyla yaşanmıştır.

ayrılıktan sonraki ilk buluşma:

- sen parfüm mü sıktın? benimleyken bir gün parfüm kullanmadın sen?
- hıhı.
- senden güzel kokan parfüm mü var, neden sürdün ki?
- senden başka kimse kokumu almasın diye.

arkada üsnü, armandalı üflemekte idi be ya..

***

sözlükte bazı yazarlara "bilgi, birikimini takdir ettiğim yazar" eğilimli entryler girildiğini görüyor ve soruyorum kendime "ulan ben mi körüm de göremiyorum o kültürü, birikimi?" deyu. sonradan işin rengi çıkıyor tabii, kendi politik görüşleriyle örtüşüyor diye, bir ön libero takviyesi, kanat desteği mekanizması çizip dayıyorlarmış önümüze. halbuki sözlükte politikayla ilgilenen yazarların bir çoğu -özellikle nicklerinin altına "klas ve birikimli yazar" ibaresi kondurulan kardeşlerimiz- hamasi söylemlerin ötesine geçmiyorlar. kupkuru, sipsivri hamaset, kazık gibi. done yok, argüman yok, bilimsellik yok. bu insanlara kızıyor değilim, yanlış anlaşılmasın. onlara kızamam, çünkü onlar siyaseti teorisyenlerden değil, politikacılardan öğrenmiş insanlar. ve onlar olmazsa uludağ sözlük, tek vasfı olan "eğlenceli" değerini de kaybeder.

bu refleks, yalnızca politik mevzularda da gözlemlediğim şey değil esasen. örneğin sazan avcıları -ki bu aralar troll diyorlar- bir yerleşik değere baş kaldırdığında, çiğ hamaset giriveriyor devreye yine. örnek başlık "yirmi birinci yüzyılda hala atatürk'ü savunan insan" olsun, başlığın ikinci entry'si "saçma sapan başlıklar açan gerizekalıdan çok daha akıllı insandır."

ve bu entry inanılmaz sükse yapıyor. noldu lan, ayar mı verdin sen şimdi? sağduyulu adamın yapacağı iş, böylesi başlık gördüğünde siktiri çekmektir, opsiyonel olarak eksi vermektir. ha illa diyorsan ki ayar vereceğim, o zaman söyleyeni siktir edip, söylenenle ilgileneceksin, bittabi onunla da yetinmeyeceksin, 21. yüzyılda atatürk'ün hala neden sevilmesi gerektiğini verilerle açıklayacaksın, bir başkası senin eksiklerini eleştirecek, böylece birikimli olarak entelektüel çıta da yukarı çekilmiş olacak. işte o gün "bilgi birikimine hayran olduğum dost kişisi" yazmayı zul addedeceksiniz.

***

sözlükte birtakım gelişmeler oluyor. çift çekirdekli server'dan dört çekirdekliye geçmişiz. bak bak. zall efendi bi de quad core yazmış parantez içinde. o heyecanla youporn'a girip quadcore deyu aratmışım.

yahu arkadaş, yemin olsun çift çekirdekli server varken daha hızlıydı bu sözlük. iki mi büyük dört mü? en son bi matematik sınavında "i kare eşittir eksi bir" ifadesini gördüğümde bu kadar sorguladıydım ilkokul matematik bilgimi.

olum zall, kazıkladılar mı lan yoksa seni, "elimde dört çekirdekli kelepir server var hacı, vallahi taçsız kral pele, biricik bardo, fenerbahçeli cemil, bunlar hep bu server'dan kullanıyor" deyu. elalemin sözlük sahipleri yeni server'ının fotoğraflarını çekip sitesine koyuyor, valla herifin elini neyi de gördük, hangi elle otuzbir çekiyor ezber eyledik. varsa yüreğin sen de çıkar yayınla quadcore resimlerini, elin golun görükmese de olur. sinirden bbg fatih gibi güneş gözlüğümü alnıma takıp, yer beziyle sofrayı sildim kardeşim.

ulan neye bassak mysql server has gone away. ne seyahat aşkıymış be, amma teşneymiş birader orda burda sürtmeye bu mysql? nasıl okunduğunu bilsem oradan bi espri çıkarıcam da. gerçi ben daha zall nasıl okunuyor onu da bilmiyorum.

yeter lan, sana da oluyo mu bilmem, sözlüğe girdiğimde benim bile hareketlerim yavaşlıyo, adapte oluveriyorum hadiseye.

***

yirmi birinci yüzyılda hacı yağı süren bir amcam var yemin olsun. evi mundar eyledi pezevenk.

2. amcasına pezevenk diyen gerizekalılardan çok daha süper amcamdır. (amcık, 01.01.2009, 00.00 ~ 11.56)

***

defteri sakla.
bu moderatörün entry silme sebeplerine neler yazacağı merak konusudur.

(bkz: silerken güldüren moderatör)

-çok acaiip hatıralarımı depreştirdiğinizden deyu entryniz silinmiştir. yalarım.
siktiri boktan tanım cümlesi ile girmek isterim;

tanımam etmem.

geçen haftanın en beğenilen entrysini yazmış, tebrikler. ben yazıyı körsırı aşağı indirmeye üşenecek kadar uzun bulmama karşın adam üşenmemiş yazmış, helal olsun. benim merak ettiğim onun bunu yazarken ne kadar zaman harcadığı falan değil ha, yanlış bilinmesin. benim derdim bu entryi haftanın en beğenileni yapma konusunda emeği geçen tüm artı oy verici yazarların yüzde kaçının bu entrynin tamamını okuduğu.

kendisine çok hayıflandım şerefsizim. marka değeri olmuş nick böyle bir şey olsa gerek. ben yazsam aynını kaç kişi okur acaba çok merak ediyorum. ben onun yerinde olsam yazılarının aralarında bir yerlerde tüm sözlüğe küfrederdim, böylece kim okuyor, kim okumuyor anlardı.
köstebek diye bir film vardı geçen sene vizyona giren, en iyi film oskarını aldı. bildiniz mi dostlarım? bilmediniz mi? o zaman şöle söyleyeyim; the departed. ingilizcesini yazınca hemen anladınız dimi ibişler. ama türkçesini yazınca neydi lan o diye duraksamalar falan. şekil yapmayın bana..

işte o filmde leonardo dicaprio nasıl bir polisken mafyanın arasına sızıp mafyanın adamı oluyor, matt damon nasıl mafyanın yetiştirdiği bir veletken polis oluyor, jack nicholson nasıl mafya iken polise bilgi sızdırıyormuş, mark wahlberg nasıl nallıyor matt damon'u, matt damon'ın karısını oynayan hatun nasıl hem kocasını aldatıyor hem..hemde..o nasıl taşlık be bilider. çok sağlam hatunmuş. öyle mallar falan çok yerinde yani. filmde böyle yazınca çok karışık geldi bak.

ne anlatıyodum lan ben. işte vendetta böle sızdı bi yerlere ama adam modduda yazarların arasına mı sızdı, yazardı da modların arasına mı sızdı karar veremedim. adam çaktırmadan, belli etmeden yaptı bişiler martin scorsese hesabı. kafam karıştı iyicene. hatun çok sağlamdı ama filmdeki. liv tyler da yeni hulk ta oynayacakmış bu arada. onunda hastasıyım.

lan toplayamıyorum bir türlü. iki bira daha içsem neler anlatırım ben varya. ahanda anafikri verip bitiriyorum. vendetta nın mod oluşu sevindirici ve aynı zamanda umut verici bir gelişmedir. vatana millete hayırlı olsun..şak şak şak şak.(alkış şak şakı değil bunlar. bu saatte alkış şak şakı olmaz. bu saatte olsa olsa)

şimdide günün anlam ve önemini belirtici bir şiir okunması amacıyla kartlaşmış öğrencimiz deatly yi sahneye davet ediyoruz sevgili konuklar, değerli izleyiciler, sayın valim, sayın tuborg genel müdürü.

şiirimin ismi seven kalpler hassas olur.

öhmmm..

vendetta sözlüğe mod oldu,
gözlerim yaşla doldu,
cips yerken gitti dolgu,
yaşasın 5 nisan kararları
abura goyyim...
ben ona inanırım ki; insan evladı, acıyı da sevinci de; ne bileyim kaybetmişliği de elde etmişliği de (bakma kısıtladığıma, buna her şeyi dahil ediyorum) kendi çabasıyla, kendi seçimiyle yaşamalıdır. ötesi el sikiyle gerdeğe girmek olur ki, yanıbaşındaki düşmanından, kendinden başkasına kızma haybeciliğine düşmeyesin. nedir el sikiyle gerdeğe girmek, aç babacım bana hayal dünyanı, iki dakika film oynatalım:

* * *

- abi kız romantik erkeklerden hoşlanıyomuş. napmak lazım, çok heyecanlıyım abi. abim benim, yardım et kurbanın oluyum.
- sen o işi bana bırak fahri. şimdiii, gitmeden bi çiçek alıyosun evvela. muhabbeti koyverdikten sonra, hastasıyım şiirin de hatuna. derse ki "oku bana fahri, oku üfle, şiir üfle fahri mahremime. fahrim", o esnada ben girerim devreye, saklanır arka tarafa ben söylerim, sen tekrar edersin, ben söylerim, sen tekrar edersin. sen bana bi işaret çak yeter fahrim. he mi farrom? olmaz mı fahrettinim?
- büyüksün abim. çıkar abim. taşağını çıkar abim. bırak bi yalayım abim.

*şiir karesi gelir, çatar*

- işte böyle elif'im. şiir olmasa nabardım, düşününce bile bi titreme geliyo.
- a inanmıorum ya, ben de bayılıyorum şiire. bana okusana bi tane lütfeen..
- tabii elif'im. öhöm öhöm. o zaman ben sana şiir okuyayım elif. öhhö şiir diyorum, okuyayım diyorum.
- aha şiir muhabbetini açtı lan bizimki. hasretinden prangalar eskittim.
- ıeee, öhö. hasretindeen piranadann tiskindiim.
- saçlarına kan gülleri takayım.
- saçlarına yaar, döllerimi akıtayıım.
- aaa bu nasıl şiir be, terbiyesiz!
- ne diyosun kıza ulan ayı?
- vermiyo musuun banaa ulan karıı?
- toparlan gerizekalı!
- domal laan, gerizekaalıı! ulan bu nasıl şiir?
- ben de onu diyorum aptal, bu nasıl şiir, gidiyorum ben, allah belanı versin!
- dur elif'im. elif'im dur, vallaha tiskinmedim piranadan neyden.. vallaha pirana elif..

* * *

fiyaskoyu gördün. işte, bu biraderin de el sikiyle gerdeğe girmiş ve yılbaşı muhabbetine çok da hesapta olmayan bi eskişehir yolculuğuna kalkışmıştır, arkadaşlarının gazıyla. "yılbaşına eskişehir'deyiz baba, pompa var, basınç var, gürz var" diye muhabbete gelince tatlı da, aniden uyanıp gözleri yarım saat tavana dikerek, "kolpa sikişler bir kenara, sana ters olum bu ucuzluklar, gönül adamısın icabında" diyerek sıkıntılı sıkıntılı düşündüğüm sabahın birkaç saat sonrası garda buldum kendimi. ilk kez gidiyorum eskişehir'e ve allah seni inandırsın en son veletken atatürk orman çiftliği'ne gittiğimizde bindiğim trenin karla karışık hüzün çağrışımına selam etmek babında raylara vurduk kendimizi, ucuzcu olduğumuzdan değil.

en yakın sefere bileti aldık fakat ben garip beklentilerimin karşılığını alamadım. bilen bilir yol hikayelerim meşhurdur. en basitinden:

* * *

antalya'dan mı istanbul'dan mı artık nereden dönüyorsam, arka sıraları ve haliyle yanımın da boş olduğu bir otobüste 10-11 yaşlarında bi velet dolanıp döküyordu. kitabımı okurum, müziğimi dinlerim, paşa paşa oh diye tek başına yolculuk ediyor olmama sevinirken bu piç yanıma damlayıp ben tersledikçe muhabbet açmaya çalışıyordu. sonradan,

- abi sen ne içicen?
- ha?
- ne içicen sen?
- o ne demek olm? hem gitsene sen artık ananın yanına.
- muavin abi getiriyo ya, ne içecen o zaman?
- lan ne biliyim ben? kahve.
- yaa kola iiiç.
- la sağane? kahve içecem.
- (ağlar tonda) yaa kola iç yaaa, abi kola iç yaaa..
- (bana geldiler, bebe gibi inatlaşıyorum çocukla) hayır olm banane, kahve içicem.

(bilahare muavin, servis için gelir)

muavin: çay, kahve, kola, fanta, ne alırsınız?
ben: kahve. kahve alıcam. evet. kah. ve.
muavin: sen ne alırsın canım?
velet: kahve.
ben: abaov.

* * *

ve nice benzeri hadisenin merkezindeki adam olarak, yalnızca küçük kardeşine küfür öğreten çingene kızı ve saatler boyu usanmadan "taş-makas-kağıt" denen oyunu oynayabilen (ki bilahare 300 kez aynı üçlüyü tekrarlamanın etkisiyle "taş-kağıt-makas" telaffuz babında "kaş-makat-sakız" gibi bi ucubeye evrilene kadar da devam ettiler) üç karı beklenti ve korkularımın biraz dışında kalıyordu.

netice itibariyle, eskişehir'e vardık. bikaç yerde içip takıldıktan sonra yılbaşı muhabbeti için bi mekana gittik ve yine sabahki "karı marı yok enis. efendi gibi içkini iç sonra da siktir git uyu" düşünceleri arasında, mekana süs için getirilmiş ve sanıyorum mekan sahiplerince çiçek olduğu düşünülen koca bi ağacın arkasında harbiden de paşa paşa içip, kaçtım ortamdan.

mekan çıkışı arkadaşın evinde takıldıktan sonra aynı günün gecesi akıllanmayıp tekrar trene binme eşekliği gösterdik ve şansımızı sikeyim, en baştaki vagonun en ön sırası idi yerlerimiz. o meşhur "köfteci ali"de kendi porsiyonum yetmezmiş gibi milletin yarımını yemem ve acı biber turşularını hesapsız kitapsız yutmam sonucunda, herkes cayır cayır uyurken ben bi sağa bi sola dönerek cehennem azabından hallice topacı oynuyordum boktan bi koltuk üzerinde. sonra bi yazı dikkatimi çekti üst tarafta: "imdat freni. tehlike anında kolu çekiniz. (buraya dikkat baba) lüzumsuz yere kullananlar cezalandırılır"

off. abi cümledeki belirsizliğe ve ürkütücülüğe bakar mısın? lüzumsuz yere kullananlar cezalandırılır. "sigara içmek, ağrılı ve yavaş bir ölüme neden olabilir"den hallice bir tehdit. nasıl bi ceza bu, ne tür bi ceza, napacaksınız lan?

- (vijjjjiyuuuvv. iiiiiii)
- kim çekti onu! kim, hanginiz!
- abi valla ben yangın var dediler. yanıyoruz dediler, ben ondan çektim abi.
- şu an konya'dan bi ordu yola çıktı. buraya doğru geliyor!
- abi.. abi ühü nolur..
- aloov. komutanım, biz yakaladık bunu. elini kolunu güzelce bağladık komutanım, siz hiç şeyapmayın.(kraldan çok kralcı mı arıyon?)
- abi..
- sus! aloov. galiba golum gırıldı gomtağnım onun dışında bi şeyyok, zaiyat yok.(ulen horoz.. otoriteye yaranmak için yalan da söyle, iyice alçal pezevenk..)

uyudum, aniden uyandım. temiz kalmış bir sevgiyi; kolpa yollarda, kolpa kadınların üzerinde kirletmediğim için mutluydum.

(tüm güzel yüzlüler! kaçınız temiz kaldı?)
ekşi sözlük adına katılacağı halde, eziklik duygusu ile burada duyurusu yapılmış yazar.

eziklik içinde duyuru yapacağınıza, bu adam buradan neden gitti onu sorgulasanız daha iyi olmaz mıydı?

nikim yok benim neden gitti? deatly nerede? domaine hasret yumusak g nerede? rapper ninja nerede? yeni bir soluk getiren kombi tamircisi nerede? deep neden soğdu?

şu sözlükte mizahın kralını yapan adamlar yok. başka yerlere yelken açmışlar, terk-i diyar eylemişler sen çık;

"yazarlarımızdan vaudeville for vendetta, trt radyo 1'de 23.45'te canlı olarak yayınlanacak olan 'gecenin içinden' programına katılacaktır. siz de bu keyifli ve sıcak sohbeti dinlemek isterseniz, belirttiğimiz saatte radyolarınızın düğmesini trt 1'e çevirin. iyi dinlenceler."

diye duyuru yap.

kusura bakma, sana lafım yok vodvil.

haklısın amına koyim!
kendisiyle hiçbir muhabbetim olmamasına rağmen nickaltıma yazdığı yazıda bana şerefsiz diyen, özel mesajla sadece şerefsiz kısmını silmesini rica ettiğimde bunu kabul etmeyen biri.

tanımıyorum ben bu yazarı, tanımam mümkün değil zaten. ama o şerefsiz kısmını silseydi ne olucaktı çok merak ediyorum. daha mı az oy alacaktı o entrysi? ordaki şerefsiz kelimesi ne katıyor o yazıya? ben rica ettim, kötü bir söz söylemedim kendisine, zaten söylemem de.

o şerefsiz yazısının onun yazısına ne kattığını bilmiyorum. tıpkı neden silmemekte ısrar ettiğini bilmediğim gibi.

şunu da ekleyeyim, biri istediği kadar iyi yazar olsun, isterse herkesi gülmekten sıçırtsın. tanımadığı bi insana şerefsiz diyorsa birisi ve bunu ağızdan kaçırmadan, kasten diyorsa bu insanın kişiliğini sorgulamamız gerekir. " sen fahişenin tekisin, sana mı kaldı herkesin kişiliği?" diyebilirsiniz, o da sizin kişiliğinizi belli eder zaten.

o şerefsiz yazısı senin entryni şiddetten besleyecek, ajite edecek insanları. o yüzden silmene gerek yok sence, o yüzden iyi bir yazarsındır belki. zirvede de suratıma tükürürsün artık, ama karşıma geçtiğinde " ben öyle demek istemedim" deme lütfen. benden daha şereflisin çünkü, sana yakışmaz.
yaşıtlarım çoluk çocuk, iş güç sahibi oldu, ben hala üniversite kantinlerinde sürtmekteyim.

evleneceğim kız götüme tekmeyi bastı.

okuyorum ama, hala elim bir iş tutmadı, hala baba parası yemelerdeyim.

haftanın yedi günü, günün on saati orada burada sürterim, günde ikinci sigara paketini mutlaka açarım, yine baba parasıyla.

güneş doğarken yatarım, güneş batarken uyanırım.

sevabım yok, günahım çok, boktan bir kul, hayırsız evlat, belki de yetemeyen sevgiliyim.

hayatta hiçbir boku layıkıyla beceremediğim gibi, gitmeyi de beceremedim. tüm beceriksizliğimle tekrar buradayım. nikim yok benim sözlükten ayrılırken, mesajlaşmıştık, ona "yazmak insan vücuduna sirayet etmeyegörsün, mutlaka yazacaksın, mutlaka okuyacağız seni" mealli birkaç kelam etmiştim. derdim yazmak mı aslında ben de bilmiyorum, veda entrysini döşenirken, sıkıntılı bir dönemimde beni oyalayan sözlüğe müteşekkir olduğumu söylemiştim. 15 eylül 2007, hayatımın şoku, atlattım mı, orası onu bunu bağlamaz ama sözlüğün yadsınamaz bir desteği vardı. yine sıkıntılıyım, yine buradayım, özel hayatımda kimin benim için ne söylediği olumlu ya da olumsuz önemli olmadı benim için hiçbir zaman. sessizce veda etmeyi, gidişimi sırf birine ya da birilerine duyurmak için, gözüm kesmedi, haliyle mevzu toplumsallaştı, öyleyse dönüş de öyle olsun dedik, uzatmadan, daha erken, en erken.. hiçbir şeyin kendimi özgürleştirmenin önünde, ötesinde olmadığını anladım. gelene hayhay her daim, kapılar açık. çok mu sövdüm kendime, yoo, az bile.

şimdi, unutalım mı bunları? eğlenceye kaldığımız yerden devam mı? haydi bakalım. kapıyı kilitleyip, anahtarı yutmadıysanız, tekrar aleminizdeyim.

tüm beceriksizliğim ve becerilerimle.
moderatör olmasını doğru bulmadığım yazar -çok subjektif evet-. * * *

bu adamı, vaudeville for vendetta yapan yazıları olmayacak artık, tıpkı salça'yı salca yapan yazıların moderasyona katıldıktan sonra kesildiği gibi.

seviyoruz kendisini, hatta bir imza töreninde "vendettaaaaaa" çığlığı eşliğinde sütyenimi fora etmişliğim bile vardı o derece.

yanlış anlaşılmasın asla "bu adam moderatör olmaya layık değil" demem, hatta moderasyon makamı bi adama dar bile gelir ama sinmedi içime be sözlük. sözlüğü okunabilir kılan adamları moderasyon "our boys" yapıp tırpanlıyor.
atilan mesajlara samimi cevaplar veren yazar.

+ olm çilgin yaziyorsun lan, ne komik adamsin aminakoyim.

- sağol, ben de senin.

not : bu diyalog tamamen hayal mahsuludür. gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur.

edit : bu basliğa benden sonra, benim yazdiğim kalipla entry yazan kişilere sütümü helal etmiyorum. o kadar...
o degil de bu adam madem meshur oldu, sunu soyleyim. bir keresinde bana ozel mesaj atmisti. cok samimiyiz, kufur falan etmisti bana. populerlik hic bozmadi onu, hala eskisi gibi. sevisiyoruz gecelerce.
ulan şu sözlükte beni üzen şeylerin başında, ben okumadan bua damın entrylerinin silinmesi geliyor. cidden bak.

gelişmeler meydanında herkesin önünde g*tümü s*kseler bu kadar üzülmem.

no no, ibne değilim.