bugün

vaudeville for vendetta

benden kim bilir kaç sene sonra üniversiteye girenler götleriyle gülüyor artık; allah seni inandırsın yüzlerce öğrenci mezun ettim, tam tamına beş hoca emekli ettim, bir allah'ın kulunu tanımıyorum, ördek gibi gidip gelmece. bir kişi de gelip sormuyor "abi sen kimsin, şu yaşta burada olma sebebin nedir, bizi mi çalacaksın ne bok yiyeceksin sinsi sinsi dolaşıyorsun buralarda" diye.

insanlarla tanışmak gibi bir beklentim olmadı hiçbir zaman, arkadaş konusunda da seçiciyim, konuşmak isteyen olursa gelir, hep böyle olmuştur, fakat bu tek tabancalık ve uzunca bir süre hala orada olacağını bilmek inceden tüketiyor insanı. derse girdiğim amfinin hemen yanında bir merdiven vardır, ders öncesinde bütün öğrenciler orada toplanır kendimi bildim bileli, inanılmaz bir kalabalık. millet toplanmadan dersin yirmi dakika öncesi o merdivene oturup beklemeye karar verdim, birileri gelir "amcacığım merdivenlerden inemediniz galiba, hehheh yaşlılık tabii, dur koluna girelim de indirelim seni sevabına" der de, belki birileriyle de tanışırız hesabına. öğrenciler yavaş yavaş toplanmaya başladı, kalabalık arttıkça arttı, sınıfın tüm kadrosu hazır oldu. yıllar yılı kalabalıktan çökecek gibi duran merdivene kimse gelmedi arkadaş, herkes başka bir yerde toplandı. koca merdivende tek başıma sik gibi selam duruyorum ve merak ediyorum alnımızda bilgilerden bir çelenk, "sanmıyorum ki şu yaydığım kokuya tahammül edebilesiniz" falan mı yazıyor..

okulda kendimi en iyi hissettiğim yer tuvalet. helanın taşında saatlerce yatıp protesto ediyorum insanları. kapıyı kilitlemezsem sanırım daha büyük kitlelere ulaşabilirim. kaçtım okuldan.

bunaldım.

eve geldikten sonra eski kız arkadaşlarımdan biriyle konuştuk:

- eniscim napıyosun?
- napim ya, hastayım geberiyorum. arkadaştan geçti herhalde ağzıma ağzıma öksürdü..
- sevgilin mi var?
- hahah ya sanane?
- öyle diyosan kesin vardır. var mı doğru söyle?
- ya sanane sananeee?
- bence sen hala beni seviyosun..

sevmek. ne kadar da eğreti durmuştu ağzında. bir orospunun para karşılığında her verdiğine "kocacım" diye seslenmesi gibi basitti hatta. senin için ölebilir miyim? hayatta tek aşık olduğum, tek sevdiğim kadına "yaşlandığında da seni dudaklarından öpeceğim" dedim, sana tahammül edebilir miyim? yıllar sonra karşılaşıp, ağlayarak sarılabilmeyi hayalleyebilir miyim? içimizden mütemadi şiirler geçerken, yüreğimizde bir hüzün şarkısı, parmaklarımızda hep sana dair mektuplar olur mu?

- bence sen hala beni seviyosun..
- seviyo muyum? bi de "hala?"
- iyi bi kızdı, güzel kızdı diyosun..
- hala öylesin bişey mi dedik?
- ben diyorum.
- ne diyosun?
- iyi çocuktu, yakışıklıydı, güzel de öpüşüyodu diyorum.
- tamam hadi kapat.
- ya..
- eyvallah.

boğuluyorum.

çökme baba hemen. heheh bi dinle bak hakan taşıyan ne diyo:

- kendimize gelelim lütfen... napıyoruz biz ki? biz napıyoz ki? ben çok doluyum bak bu.. sizi ben çok seviyorum da... abime saygı duyuyorum.. söz saza düştüğü an, akla ilk gelen fatih kısaparmak vardır bu türkiye'de.. ellerinden öpüyorum, bizi izliyodur herhalde.. (gülümseyerek)hadi.. öyle bişey yapalım kafamıza göre... (tehdit eder tonda) gönül yolculuğu yapalım.. gönül yolculuğu.. kardeş yolculuğu yapalım.

sarhoşlar ve çocuklar yalan söylemez hesabı. yorgunum. hep söylerim ya, yorulmadan yaşamanın yolunu aramaktan yoruldum belki de.

aşklarım, ümitlerim, beklentilerim, dostluklarım ve kavgalarım, hepsi geleceğimde toplanmış. ve ben doldur boşalt oynuyorum artık.

yaşamakla,
sevmekle,
ve gerçek şu ki aziz dostum:
asla gidemeyecek olmakla;

hepimiz çok doluyuz, hepimiz çok boşuz.

(biraz nefes. harbiden...)