bugün

normal insan elinin en ince ve narin parmağıdır. bağlama eğitiminde 4. parmak diye geçer ve az kullanılsa bile diğer parmakların serilik kazanmasında çok etkilidir.
burun karıştırmak için en ideal olan parmak. *
kapının arasında asla kalmayan parmaktır.*
hem ayağımızın hem de elimizin sahip olduğu parmaktır.kimse serçe parmak deyince ayak serçeparmağını düşünmez.
ing:eldekine : little finger
ing:ayaktakine: little toe
denir.
(bkz: serceparmak)
bir kadının en estetik yerlerinden birisi.narin,zarif ve aynı zamanda sempatik.
sağlıklı ve normal bir insanda iki tane olmasından kıllanmaktayım.
bebişlerin ayak parmaklarında var ile yok arası bişey olan parmaktır.
1 cm gibi bir şeydir. * *
serçe hayvanın da bulunan parmak.

insanlarda bulunanı için;

(bkz: serçe parmak)
gökhan Özcan, Hiçbişey -den yirmi yıl sonra yayınladığı ikinci kitabı Serçe Parmağında, lirik, şiirsel bir dille, modern insanın yaşadığı açmazlara eğilir. ironiden melankoliye, başkaldırıdan tevekküle kadar pek çok kanalda akan öykü dünyalarında dolaşır. Bazen masalların büyülü dünyasına eğilir, bazen resmin, görüntünün simgesel imkânlarına; Çarpıcı cümleler ve etkileyici aforizmalarla özellikle çağrışım ve göndermelere yaslı bir dil tutumu içerisinde olur.

Anlatıcı, hayatın karmaşasında, telaşında, nasıl bir hayat yaşadıklarının farkında olmayan insanlara parmak kaldırıp, bir saniyelerini rica eden bir uyarıcı gibidir. Onlara hayatta neler kaçırdıklarını, sonunda ölüm olduğunu hatırlatmak için bu kaosta söz almaya çalışır. Yalan, ziyan yaşamları bir bir ortaya döker. Böylece hayatın yanlış rutinlerini bozarak, Herkesin mütemadiyen konuştuğu ve aslında kimsenin kimseyi dinlemediği bir yerde çaresiz meramını anlatmaya uğraşır. Birbirlerini yiyen, birbirlerini görmeyen, saçak altında iç çekenleri duymayan modern insana eleştiriler getirir.

kendisiyle yüzleşen modern insan

Gökhan Özcan öykülerinde, düşsel, simgesel, çağrışıma yaslı bir anlatımı tercih eder. Masallardan fantastiğe, büyülü gerçekçilikten şiirsel melankoliye pek çok anlatı alanlarında gezinir. Fantastik mizah, ironi tercih ettiği anlatım türleridir. Amaç bizzat gerçeğin kendisi olmakla birlikte olağanüstüye, gerçeküstüye başvurur. Sanki her şey doğal akışı içinde cereyan ediyor gibidir. Hayatın dışına çıkılmaz, bizzat hayatın içine girilir. Onun anlatımında öne çıkan en önemli özelliklerden biri, en duygusal, olağanüstü ve tuhaf olayların bile, serinkanlılıkla anlatılmasıdır. Öyküler, Kafka ile Oğuz Atay duyarlığı, yazınsal tutumları arasında gidip gelir.

Özcan dili ustalıkla kullanırken, muziplikle derin melankoli arasında kurar öykülerini. Geçekle düş, zaman ile zamansızlık, bugünle sonsuz yan yana yer alırken öyküler gerçeği sembolik bir dille dışlaştırır. Etrafındaki her şeyi konuşturur, onlara mikrofon uzatır. Bazen bir saat gongu, bazen bir solucan, insanoğlunun acınası hâline bakar ve böylece modern insanı kendi kendisiyle yüzleştirir. Onun öykülerinde, eller, ayaklar, ceket, saat, baş, kibrit bağımsız bir kişilik olarak var olur. Ayak boş konserve kutusuna tekmeyi basar; Kibrit patlayarak sigarayı tutuşturur; mektup, bizzat yazarına yeni bir mektup yazar.

Kitabın son öyküleri tümüyle içsel bir derinliği yansıtır. Delilik, yalnızlık sınırlarında gezinir öykü kişileri. Kendi kendine konuşan Dostoyevski nin kahramanları gibidirler. Bu bölümlerde modern insanın dışlanmışlığı, yenilgileri iyice netleşir. Anlatıcı, sevgisiz, hoyrat, faniliği fark edemeyen ve hayatı yaşanmaz hâle getiren tüm kurguları eleştirir. Bu öyküler, tümüyle ölüm merkezli, insanın ölüme kayıtsızlığını işleyen, ironinin gücünden, kelime çağrışımlarından ve aforizmalardan güç alan, tahkiyeden çok deneme türüne yaklaşan metinlerdir.

lirizme yaslanan bir anlatım

Gökhan Özcan öykülerinin büyük bir çoğunluğu lirizmin gücüne yaslanır. Lirik, şiirsel metinlerde, yaşama coşkusu, aşk, fanilik, yalnızlık duygusu dile getirilir. Özellikle Yağmursun, canan, Sensiz Benli öyküsü şiirin imkânlarından yararlanır. Zaten modern insanın yalnızlığı dile getirilmek istendiğinde, öykücüler, lirizmin kapısını çalarlar. Çünkü içsel gerilim yansıtılmaya çalışılırken düzyazının mevcut olanakları yetersiz kalır. Metinde dışsal dünyayla bağları kopuk içsel bir derinlik hedeflenirken ritimle yoğunlaştırılmış bir anlatı kurulmaya çalışılır.

Dramatik durum, çatışma, içe yöneliş dille gerilimi artırmış, dışsal dünyanın figürleriyle ilişkiler bu bağlamda kurulmuştur. Artık dış dünyanın olayları anlatılmamakta, sadece yorumları yapılmakta, etkisi aktarılmaktadır. Anlatımın ağırlığı, tümüyle dilin gücüne yaslanmıştır. Duygunun, coşkunun temsili, iç sesin tam olarak yansıtılabilmesi için gerilimin sürdürülmesi gerekir. Burada hikâye geri plandadır, siliktir, duygular daha plandadır. Amaç, bilgi değil, duygu aktarmaktır. Böylece okurun içten bir anlatımla aktarılan duyguyla özdeşleşmesi arzulanmaktadır. Bu öykülerde Özcan dilin imkânlarını sergiler. Onun öykülerinde hikâye/olay tümüyle geride, arka plandadır ve öykü, daha çok düşünce ve bilinç düzleminde ilerlerken, şiirsel düzyazı diyebileceğimiz bir biçimle dışa vurulur. Konuşan somut biri değil, soyut bir iç sestir ve tümüyle bir iç döküştür. Bu şiirsel iç döküş, bir anlamda hayatla hesaplaşma/yüzleşme manifestosu gibidir ve sonuçta hayat, düzen ve çağ üzerine getirilmiş yoğun, derinlikli, çok katmanlı eleştirel bir yapıdadır.

Onun anlatım imkânlarından biri de ironidir. Gökhan Özcan, öykülerinde hayatı yorumlamada, gerçeği aktarmada ironik anlatımın ne denli etkili olduğunun çarpıcı örneklerini verir. ironik yaklaşımla, gerçeğe vurgu yapar ve böylece gözden kaçırılan, atlanan kimi gerçekleri, doğruları ironize ederek gündeme getirir.

Rafineleşme, seçmecilik, tekrardan kaçınma; evet. Ama öyküye yirmi yıl ara; fazla uzun..

(bkz: kitapzamanı)
ayakta bulunanını kanepe, masa ayağı gibi evdeki sert yerlere vurduğunuzda dayanılmaz bir acının yanında, ayakkabı bile giyemez hale gelirsiniz.
en küçük parmak.
avuç içi yere bakar pozizyondayken; sağ elin en sağında ki, sol elin de en solunda ki parmaktır.
ülkücü hareketi simgelenmesine kulak olarak yardımcı olan parmak.
ismi konulurken diğer dört kardeşine göre düşünülmeden adı konmuş parmaktır.

Bu baştaki tombul tıknaz olanın adı belli. En başta o olduğuna göre "baş parmak" olsun bunun adı...

Bu parmak bi yerleri göstermek, işaret etmek için uygun gibi duruyor. "işaret parmağı" diyelim buna da...

Bu uzun boylu en ortada olduğuna göre "orta parmak" koyalım bunun adını. Hareket çekmeye de müsait gibi bu hem...

Bunda yüzük çok güzel duruyor lan. "Yüzük parmağı" bu da...

Hasssktir. Bu ufaklığa ne desek ki? "Son parmak" mı? Yok lan... Serçe diyelim buna serçe... En ufak canlı sanki serçeymiş gibi, anlamsız oldu biraz ama neyse sktir et!!!
Elimizin en küçük parmağı,

iDDiAYA SERÇE PARMAKLA GiRiLMESi, BiR ASYA KÜLTÜRÜDÜR. SERÇE PARMAK GÜNÜMÜZÜN AKSiNE EN ÖNEMLi UZUVDU (SERÇE PARMAKSIZ KILIÇ TUTAMAZSINIZ). iDDiAYI KAYBEDEN TARAF SERÇE PARMAĞINI FEDA ETMiŞ OLURDU VE PARMAK KESiLiRDi. Böylece de "yarım adam" olurdu çünkü kılıç kullanıp savaşlara katılamazdı.
Hacivat ve karagöz filminde sayı saymaya serçe parmağından başlıyor.serçe parmağına pır diyor.

http://http://www.youtube...ture=youtube_gdata_player
Olmasa kulağımız kaşındığında nasıl hızlı hızlı sallayarak kaşırdık.
gökhan özcan kitabıdır.

--spoiler--
“Kalbimi size vermek istiyorum," dedi kalbini uzatarak.
"Buna inanamıyorum," dedi Bay Yalnız uzatılan kalbi alarak.
"Ona iyi bakmazsanız ölürüm," dedi Bayan Fildişi.
"Ölürseniz ben de ölürüm," dedi Bay Yalnız.
"Yoo hayır Bay Yalnız, erkekler kadınlar için ölmezler," dedi Bayan Fildişi.
"Sadece kadınlar öyle zannederler," dedi Bay Yalnız.”
--spoiler--
bazı yörelerde kuş parmağı da denir.

aha dayıya sor.
--spoiler--
Bazen fevkalade küçük bir şey olur ve gelir zihninizin ortasına saplanır kalır. Birkaç dakika sonra nasıl olup da o kadar büyüyebildiğine, bütün zihninizi kapladığına, sizi keskin uçlu tereddütler elinde oyuncak ettiğine şaşırır kalırsınız.
--spoiler--
*
serçe kuşunun ayaklarındakı uzuvların bitanesidir.
işlevi iddiaya girmek, kulak kaşımak, ve bir yerlere çarpmak olan parmaktır.
Çeçene diyorlar bizim orda. Ne demekse.
Bu ibneyi az önce elektri sobanın sivri köşesine öyle bi vurdum ki evin içinde metal solistleri gibi scream attım. Senin gibi parmağın amk. Acı çektirmekten başka bi boka yaramıyorsun.
artık ciddi ciddi sehpayla aralarında biseyler olduģunu düsünüyorum nerde olsa buluyolar birbirlerini
kescem vercem sehpaya en sonunda.