bugün

lodz sinema okulu ekolünden gelir
(bkz: heaven)
üzerinde bir yıllık bir çalışma sonrası ismini kusursuz bir şekilde telaffuz edebileceğim yönetmen.
(bkz: dekaloglar)
(bkz: mavi)
(bkz: kırmızı)
(bkz: beyaz)
(bkz: aşk üzerine kısa bir film)
(bkz: öldürmek üzerine kısa bir film)
üçlemesi sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir.üç hikayenin kahramanlarınin son filmde bir araya gelmesi nedeniyle bu üçleme sırasıyla izlenmelidir.bu sıraya riayet edilmediğinde -ki ben etmedim- üçlemenin etkileyiciliği bir nebze azalmaktadır.üçlemenin sırasını unutmuş bulunuyorum,öğrenip buraya yazardım ama fazlasıyla entry girmeme rağmen hala çaylak olmam bu zahmete girmemi engellemektedir.
ismi ki$lovski diye okunur.
THE DECALOGUE kisa filmlerinin herbirinde 10 emirin birisi islenmistir. "komsu karisina yan bakmayacaksin"lisi ve "oldurme" uzerine olanlari en begendiklerimdir.
"veronica'nin ikili yasami" goruntulu siir, "no end" filmi de guzeldir izlenebilir.
"Three Colors Trilogy"leri kieslowski baslama rehberidir.
bu, kubrick ve kusturica daha otesi nedir ki?
üçlemesini her izleyen kişinin adını gıpta ve saygıyla andığı, trois couleurs da eşitlik, özgürlük ve kardeşlik konularına bakış açısıyla, sinema dili, renkleri kısacası herşeyiyle sinemanın babalarından biri olmuş polonyalı dahi yönetmen. sinema öğrencilerinin eğitime bu filmleri izleyerek başlamalarını tavsiye ediyorum. sinemayla ilgili ne tavsiyeler yaptım yaw *
ayrıca dekaloglar ve kısa filmleriyle de gönüllerde kurduğu tahtı perçinlemiştir. allah rahmet eylesin.
edit:illa ki bleu
kırmızı illa ki kırmızı...
edebiyatı sinemanın üstünde tutan ve belki de bu yüzden filmleri çok imgesel ve etkileyici olan polonyalı yönetmendir kendisi.. üç renk üçlemesi kesinlikle izlenmelidir.
büyük polonyalı yönetmendir. sinema tarihini mihenk taşlarından birisi olarak da kabul edilir bir çok yönetmenin etkilendiği özellikle. shan penn filmlerinden birisinde, özellikle mavi filminin başlangıcındaki kieslowski'nin kullandığı dairesel tünel görüntülerinnden esinlenmiştir ve bunu da itiraf etmiştir.

filmlerine bakıldığında; bir nevi hayatının yansıması gibidir. filmlerindeki kahramanlarının genellikle babaları yoktur ya da hiç vurgulanmaz bunun yerine geçen karakterler vardır. yani artı bir ''baba imgesi'', bu kırmızı da irene jacob'un dostluğunu geliştirdiği bir yargıç eskisi. ''beyaz''da da karol karol'un yakın arkadaşlarından ''mikolaj''dır bunun yanında camera buff'da ise kahramanımız da yetimler yurdunda yetişmiştir(bunu da karısının neden akşamları yavan ekmek yediği üzerine bu alışkanlığını yetimler yurdunda kazandığını söylemiştir)

bunların yanında ''mavi'' filmi de bir kaza ile başlar.. bu da kieslowski'nin gerçek hayatında geçirdiği bir kaza ile alakalıdır; fikrimce annesini kaybetmiştir bu kazada.

filmerinin siyasi boyutu da önemli yer tutar. zaten üç renk üçlemesi de başlı başına bir siyasi olay olan fransız devriminin(bayraktan ziyade) üç rengini temsil eder. eşitlik, kardeşlik, ve bağımsızlık. beyaz ise fikrimce en siyasi olanıdır, zaten eşitlik konusunda derin bir filmdir. bu noktada polonya'daki komünizme derin vurgu yapar, ve komünizm sonrası yeni kapitalist ülkesindeki yaşananları yansıtır. karol karol'un yaşadıkları da ve fransa da ona davranış şekli de bir nevi aşağılamadır. mahkemede bile doğru dürüst yargılanmamaktadır. fransızca bilmediği için aşağılandığını düşünür. haklıdır da biraz. siyasi vurgulamaları olan bir film de; beyaz kadar fazla olmasa da ''öldürme hakkında kısa bir film'' dir. burada iki ölüm söz konusudur; birisi, kahramanımız jacek'in işlediği; diğeri de devlet tarafından jacek'in öldürülmesi(bu öldürme manevi anlamdadır maddeden ziyade).

filmlerindeki figürlere gelince, kieslowski renkleri çok kullanır. adlarından anlaşılacağı gibi(kabul ediyorum buraya kadar karşımdakini ''uzaylı zanneden bir entry oldu''). daha doğrusu her tarafta vardır renkler arka fonda, karol karol dişşlerini fırçalarken ki kupaların renginde. her ayrıntıda bulunmaktadır. hatta bazı filmlerinde yeşile çok vurgu yapar özellikle ''öldürme hakkında kısa bir filmde'' bu da kameramanı idziak'tan kaynaklanmaktadır.. mavideki yüzme havuzu, kırmızıdaki fotoğraf stüdyosu, ''öldürme hakkındaki kısa bir film''de de idam salonu..

bunlarla birlikte, uyguladığı bir teknik vardır kieslowski'nin. daha doğrusu seyirciyi şaşırtır. mavinin sonu özellikle, julie olivier ile sevişirken sahne değişmeye başlar ve bir el uzanır saate doğru: herkes bu elin julie'ye ait olduğuna inanır. ama onun değildir; kazayı ilk gören gence aittir bu el. ''öldürme hakkında''kısa bir filmde de elindeki ipleri kesmek için yemek artıkları ile dolu bir ''lokanta trolley''inden bıçak aramaktadır(daha doğrusu bunu tahmin etmesi önceki yaptığı davranıştan zordur, çünkü yarım kalmış bir kolayı içmektedir jacek, sonrasında ise pasta bulaşmış bir bıçağı alır -ve kendi adıma söylemeliyim ki jacek'şi burada pastayı yemek için o bıçağı aldığını düşündüm- ve pastayı yemez trolleyin bir kenarına sıyırır ve bıçağı alıp elindeki ipi kesmeye başlar)

bir de simetriye değinmek gerekir. kieslowski simetriyi çok kullanır. daha doğrusu bu simetri karakterleri bölmelerinde de görülebilir film içersindeki ilerleyişlerde de; ama nasıl bir simetridir bu? bana daha çok bazı noktada, antagonizmayı gözlerimizde canlandırır. mesela, beyazın sonundaki iki türlü imkansızlık, karol karol ve julie arasındaki kavuşmanın imkansızlığında olduğu gibi. bunun yanında, yeşil renklerin ''öldürme hakkında kısa bir film''deki idam salonunda bulunan düz bir idam aracını iki tarafındaki yeşil renklerdir. ''veronica'nın ikili yaşamı''n da da karakter bölüktür.

kader noktası da önemlidir, kieslowski sürekli sorgular.. şans özelikle kırmızı da ana nokta gibidir, iki insan(valentine ve auguste) sürekli birbirini teğet geçer. Sonunda bir gemi kazasında karşılaşırlar. ''öldürme hakkında kısa bir film''de ise şans vurgulanır. sürekli es geçen ve iyilik yapmayan bir taksi şöförü sonunda jacek'e rastlar ve bu da ölümünü kolaylaşacaktır.

son olarak; kieslowski sinema açısından düşünüldüğünde erken ölmüştür. neden derseniz kırmızı'nın sonuda gemi kazasından arta yedi kişi kalmıştır. kırmızının kahramanları(valentine ve auguste), mavinin kahramanları(julie ve olivier), ve beyazın kahramanları(karol karol ve dominique) bir de barmen!! bu karakterlerin hepsi görünür ama bir tek barmen seyirciye görünmez. işte kieslowski bu barmenin filmini çekmek istiyordu.. fakat ömrü yetmemiştir. ve projesi yarım kalmıştır..
anlık ileti fasilitesinde bir gülme efekti.

- sonra da demez mi "ansızın leopar duhul etti odama" diye..
- ksrgzyszetof kixeslbnvowski! yok daha neler..
- harbi olm saşlfjaşfjsa...
10 emire bir ahlak dersidir bu yönetmen. dekaloglarını seyretmek her faniye nasip olmalıdır. şimdiye kadar gördüğüm en iyi yönetmendir...
"trois couleurs" serisi ile adını altın harflerle sinema tarihine yazdırmış usta yönetmen.

filmlerinin müziklerini besteleyen zbigniew preisner en yakın dostlarından biriydi. hatta preisner, kieslowski'nin ölümünün ardından onun anısına "requiem for my friend" adlı bir albüm çıkarmıştır.

son yıllarında "trois couleurs - rouge" filminde başrolü verdiği irene jacob ile birlikte yaşamaktaydı.
polonya asıllı yönetmen. polonya halk televizyonunda on emiri anlatan dekaloglar ismi ile on bölümden oluşan bir dizi çekmiştir ayrıca üç renk üçlemesinin sahibidir ve filmlerini izlerken kara kara düşünülmesine neden olur (bu adam nasıl bir yönetmen diye).
çağın önemli yönetmenlerinden biri.özellikle 3 renk üçlemesi ve dekalog adında 10 küçük filmden oluşan eserleri gerçekten mükemmeldir..

çektiği filmlerden bazıları ;

a short film about love (1988)
krótki film o milosci

a short film about killing (1988)
krotki film o zabijaniu

üç renk: mavi (1993)
trois couleurs: bleu

üç renk: kırmızı (1994)
trois couleurs: rouge

üç renk: beyaz (1994)
trois couleurs: blanc
aşkın ne kadar saf olabileceğini ondan öğrendim* ve ölümün ne kadar hayattan bir parça olduğunu*... hayatın, ona şöyle dikkatlice bakınca aslında tesadüf dediğimiz şeyin olmadığı tıkır tıkır işleyen koca bir saat olduğunu kendi gözlerimle göremezken onun kadrajından gördüm.* daha nice film, nice duygudaşlık...

izleyici olarak benim ona tanıdığım maksimum 2-2.5 saatlik zamanların her birinde beni derinden etkiledi bu adamın eserleri. akan fotoğraflar değildi onun sineması adeta akan hayatın ta kendisiydi. ayrı ayrı akan her fotoğrafı anlamla, gerçekle ve duyguyla ince ince işlemiş bir zanaatkardı.huzur içinde yatsın.
16-23 mart tarihleri arasında çsm'de ölüm yıldönümü anısına hayatı ve filmlerini içeren hoş bir sergisi bulunan yönetmen. kendini gerizekalı bulur, ayrıca film yapmaktan sıkıldığını dile getirir. sözlerine değil filmlerine bakılması gereken şahsiyettir. mavi-beyaz-kırmızı üçlemesi, dekalog, amatör, kör talih, veronique'nin ikili yaşamı izlenmesi gereken filmlerindendir. sergi de gidilip görülesi bir güzelliğe sahiptir.
üç renk maviyi izlemeden hakkında yorum yapılmaması elzem olan görüntü yönetmeni(adam ne çığır açmışsa o piyasayı polonyalılar yavaş yavaş kapatıyor).
eğer orijinal dvd'leri edinilip, bir teyzenin yorumları dahilinde izlenirse hayranlığınız kat be kat artacaktır. bu adamın imzası gibi olan bir çekim tekniği de, aynı anda hem odağı (mesela esas oğlan), hem de onun camdaki veya benzer bir yerdeki yansımasını görüntüye almaktır. bir de kapı, pencere arkasından çekimleri vardır, bu da oyuncular hayatlarına devam ediyormuş, biz de gizlice onları izliyormuşuz havası vermek içinmiş. süper adamdır kısaca.
filmlerini izlemeye başladığım zamandan beridir, 3 yıldan beridir ismini hala doğru dürüst yazmayı öğrenememiş olduğum, her filminin izlenişi, ayrı bir filozofun bilinç akışını izlemekten farksız olan büyük yönetmen. filmlerinin müzikleri konusundan hiç bahsetmiyorum ki; zbigniew preisner...

muhakkak her filmi tartışmasız mükemmelliktedir fakat,
la double vie de veronique ile üç renkin mavisi ile beyazı normal değil, tarifsiz...
blind chance diye bir filmi de olan yönetmendir.
sinema tarihinde çok önemli bir yere sahip yönetmen. mavi,beyaz ve kırmızı şahane filmlerindendir. kieslowski, sadece insanın doğasına yönelmiştir. kendisi de bunu sözleriyle ifade etmiştir. "bir insanın komünist yada dayanışma yanlısı olmasından,dinsiz veya dindar olmasından daha önemli şeyler bulunduğunu farkettim:aşk, ölüm, nefret, yalnızlık, kaygı gibi." filmlerinde de hep bunları irdelemiştir. aşkı, ölümü, özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği. görsel dille beraber filmlerinde kullandığı nefis müziklerle insanı bir hayli etkiler.
(bkz: bu adamın filmleri de hep iyi oluyor)
sinema öğrencilerine bütün filmleri izlettirilen, hatta vize-final sorusu olarak sorulabilen yönetmendir. *
filmlerindeki imgeleri anlamak zordur hele ki ilk kez izliyorsa insan. fakat yönetmenin tarzını çözdükten sonra filmler ayrı bir keyif vermeye başlar.

3 renk serisini beyaz gecedüzenleyip şarap eşliğinde izlemenin verdiği haz mükemmeldir. filmin müzikleri alır uçurur götürür daha da bırakmaz.
birçok yönetmenin irdelemek isteyip irdeleyemediği anlatım şeklinin tarifsiz olduğunu düşündüğüm yönetmen. zaman zaman düşünüyorum bunu. insanın böyle sinemasının içerisine girip hep orda kalası geliyor. saatlerce; istasyonda bakışlarında derin mana olan bakmıyormuş edasındaki insanlarıyla,insanın yüzerken /denize dalmışken yüzüne yansıyan rahatlığıyla, komşu dinleme gibi kötü bir davranışı yapıveren insanın yaşamış olduğu geçmişinin yansımalarını betimleyişiyle, ölümün zorluğunu ancak yaşayan ve yaşatanın anlamlandırabilceğini resimleyişiyle en mühimi de kader/ kaygı iskeletini yaşam metaforunda sadece insansal duyguları dibine kadar verişiyle farklıdır kieslowski gözümde.

dekaloglar, üç renk derken usul usul hayatımıza girer. çıkamaz artık. aşk üzerine küçük bir film, aşkın sıradanlığının/ tutkunun yoğunluğunun tasviridir adeta. küçük filmlerden büyük anlamlar çıkarmıştır üstat. olduğu gibi gösterme vardır filmlerinde. çıplaktır her şey. bakıp, iç geçirilir sadece. öldürme üzerine küçük bir film'deki gerçekçi dışavurumun yanında arka plana bakarız. arka plan diyor ki bize. estetizm ve gene estetizm. sinemasal bir düş...

arka planda o görüntüler yok mu sizi de oraya yerleştiriveren! işte, sinemanın görselliği budur!
edit: kırmızı ve öldürme üzerine küçük bir film... bir hafta sonunu ayırıp, huzura ermek... estetizm yüklü realist bir haz kaynağı...