bugün

(bkz: endüstriyel futbola hayır)

(bkz: forza livorno)
insanların sevincini, hislerini ticari kaygılar haline getirerek, futbolun bir pazar haline gelmesi. endüstriyel futbol pazarında futbol, para karşılığı bir aktivitedir. bu pazarda, gerçekler pazarda yeri olanlar doğrultusunda oluşur.
Eski yunanda sporda kazanana zeytin dallarıyla örülü bir taç verilirdi. oysa günümüzde futbolda kazanan milyon dolarlar alıyor, kaybeden ise çok şey yitiriyor. futbol artık sadece sportif heyecan olsun diye yapılan bir spor dalı, aktivite olmaktan çıkmış, oluk oluk para getiren bir sektöre dönüşmüş. bugün yeryüzünün en bilindik markası olan coca cola’yı bile geride bırakan, milyarların izlediği bu show artık günümüzde bir show business
Günümüzde futbolun kanayan yarasıdır, vebasıdır Endüstriyel futbol.Bu denli kalitesiz olmasının en büyük sebebidir. artık günümüzde futbolcular aldıkları milyonlarca doların yanına birde sponsor gelirlerini ekleyip servetine servet katarken, futbolseverler standart bir maç izlemek şifreli kanallar sayesinde kahvelerin yolunu tutuyor. belki çok basit bir örnek ama globalleşmenin bir etkisi daha burda ortaya çıkıyor. yılların kahve kültürü gidiyor, yerine cine5 kahvesi, digiturk kahvesi gibi kavramlar geliyor. işin kötü yanı futbolcuların aldığı astronomik paralar beklentiyi arttırıyor, çok basit bir paslaşmada spikerlerin ronaldinho show tarzı insanı enayi yerine koyan tepkilerine neden oluyor. bu da yetmiyormuş gibi cartelin başındaki kurum yani fifa servetine servet katıyor. endüstriyel futbolun bu kadar yol almasında kestiği cezalarla ve yaptığı 2-3 tane sponsor kaynaklı organizasyonla kasasını dolduran fifanın katkısı çok büyük yer tutuyor. hal böyle olup yeni yetneklerin önü açılmayınca biraz standardın üzerinde olan futbolculara tanrı gözüyle bakılıyor. ve o gözünüzde büyüttüğünüz futbolcular sponsorlarının, sermayedarlarının direktifinde oynuyor. "acaba topa vursam saçım bozulurmu?", " tey tey nasıl çıktım kimbilir" derken olan bize oluyor ve tek tutkumuz futboldan oluyoruz...alın anasını satim daha nerenize reklam alıcaksanız.Şortun, formanın her yanını sarmış reklamlar hatta bi maçta gördüm futbolcunun tam götünün üzerinde de reklam.. yazık.
cristiano ronaldo nun real madrid'e 94 milyon euroya transferi bu dönemin miladı olmuştur.

ha zamanında zidane da 70 milyon'a geldi real madrid'e ama o zamanlar sadece real madrid vardı parayı basıp alan.

şimdi sonradan görme araplar aldıkları takımlara yıldız dedikleri balonları doldurarak sağa sola para saçıyor.

önüne gelen her topçu 40 milyon euro gibi rakamlarla anılıyor.

haliyle bu durum da en çok porto gibi fabrika takımlara yarıyor.

insanları futboldan soğutacak akdar fahiş bir döneme henüz girmesek de rahatsız ediciliği artmıştır.
''futbol borsada değil arsada güzel..''

''Defalarca daha büyük takımlar tarafından istenmesine rağmen gitmeyen ve futbolu Roma’da bırakan büyük kaptan Totti ya da Juventus küme düşürüldüğünde “bir takım küme düşerse futbolcular gider adamlar kalır diyen” Nedved veya kariyerimde hiç 2. lig şampiyonluğu yok diyerek ayrılmayan Buffon gibi futbolcuları belki bir daha artık hiç göremeyeceğiz. Milyon Euro’ların, egoların ve kupaların, aidiyet duygusuna ve romantizme karşı mutlak zaferinin olduğu yıllardayız..''
-Küçük bir servet nasıl yapılır ?
-Büyük bir servetle işe başla ve bir futbol kulübü satın al!

diyalogu ile baslayan mukemmel bir Atilla Gökçe yazisiyla ifade edilen seydir.

http://www.milliyet.com.t...thorID=113&b=Transfer cikmazi&a=Atilla Gokce

--spoiler--
-Küçük bir servet nasıl yapılır ?
-Büyük bir servetle işe başla ve bir futbol kulübü satın al!

Son yıllarda ingiltere'de iş alemiyle futbol piyasasında yaşananlar, yukarıdaki espriyi o kadar çok hayata taşımış ki, dilden dile dolaşan bu soru yanıtın sahibi kim, bilinmiyor. Anonim bir söylem olarak kabul ediliyor.
Yine de bu duruma somut bir örnek vererek biraz açıklık getirelim.

ingiltere'nin başarılı işadamlarından Amrad Elektronik Şirketi'nin kurucusu Alan Michael Sugar, "Futbolda oyuna giren para inanılmaz. Fakat bu sadece kurutulmuş erik suyu (prune juice) etkisi yapıyor ve anında gidiyor". 1991'de 800 milyon poundluk servetininin bir bölümüyle kar etmek için Tottenham Hotspur kulübünün hisselerini satın almıştı. Ancak kısa sürede anladı ki futbolda kar elde etmek olanaksızdır. Hisselerin büyük bölümünü 2001'de elden çıkardı. 2007'de ise elinde kalan son bölümü (yüzde 13) de satarak futbol piyasasından tamamen çekildi.

ingiltere'de ve Kıta Avrupası'nda ortaya çıkan temel gerçek, sektörel yapısı bakımından kulüplerin futbol etkinliklerinden ciddi karlar elde edememesidir. Futbola giren para, doğrudan oyuncu ücretlerine yansımakta ve gelir artışından yararlanan kulüpler değil, her zaman için oyuncular ve menajerleri olmaktadır.
Spor araştırmacısı Tolga Şenel'in değerlendirmelerine göre ingiltere'de şirketleşme beklendiği gibi başarılı ve parlak sonuçlar yaratamamış ve son yıllarda kayyuma (emanetçiye) düşen kulüplerin varlığı dikkat çekmeye başlamıştır. Bunun yanı sıra Manchester City, Chelsea, Arsenal ve Portsmouth kulüplerinin Tayland eski başbakanı ve Rus işadamlarının kontroluna geçtiği görülmektedir. Bu kişilerin servetlerini nasıl edindikleri ve futbol yatırımından neyi amaçladıkları tüm dünyada tartışma konusudur.

Manchester United, Liverpool, Arsenal (Usmanov öncesi) ve Aston Villa'ya yatırım yapanlar ise Amerikalı işadamlarıdır. Bunların basketbol, Amerikan futbolu ve hokeydeki başarılı ve karlı işlerini Kıta Avrupası'nda futbolu dönüştürerek tekrarlamaya çalıştıkları açıktır. Ancak tüm bu global endüstriyel hamlelerden futbolun ve futbol kültürünün (olumlu/olumsuz) nasıl etkileneceği de merak konusudur.

Futbol ekonomisi ve futbolun yönetimiyle ilgili dikkat çekici başarılı araştırmaları ve kitapları yayınlanan Tuğrul Akşar da transferde harcanan çılgın paralara değiniyor. Akşar'ın derlediği rakamlara göre endüstriyel futbol ülkelerinde (ingiltere, ispanya, italya, Almanya, Fransa) geçen yıl toplam 2 milyar 178 milyon euroluk transfer harcaması yapılmış. Bu yıl transfer henüz sonuçlanmasa da büyük krizin etkisiyle toplam harcama rakamı 967 milyon euroya düşmüş görünüyor. (Düşünün bu piyasanın yüzde onu tek futbolcu Cristiano Ronaldo için yapıldı)
Türkiye'de transfer bu yıl da çılgın bir koşu olarak yaşanıyor. isimler, milyon milyon eurolar havada uçuşuyor. Turkcell Süper Lig kulüplerinin bugüne kadar harcadığı toplam para (şimdilik) 31 milyon euro. Ancak bizim canavarlar(!) sofradan henüz kalkmış değil. Harcamalar krize rağmen 50 milyon euroyu aşarsa, hiç şaşmayalım.
Ama şu gerçeğe de bir bakalım: Turkcell Süper Lig kulüpleri son beş yılda transfere toplam 310 milyon 791 bin euro harcamış. Buna karşılık dış satımdan elde ettikleri toplam para 84 milyon euro.
Aradaki fark, 226 milyon euro zarar olarak futbolumuzun sırtına yapışmış durumda.

Bu rakamların gelirler (TV yayını, bahislerde isim hakkı, sponsorluklar, bilet satışı ve reklam gelirleri) ne kadar artarsa artsın, değişmesi beklenmemeli. Futbolun gelirleri arttıkça, bizimkilerin de harcamaları daha gözü kara, daha cesur ve daha çılgın biçimde artıyor. bu yolun sonu iyi değil. Harcanan paralar karşılığında elde edilen bir uluslar arası başarı da henüz yaşanmadı. (Hala UEFA Kupası ile avunuyoruz.)
Bilançonun düzelmesi için öncelikle zihinsel bir devrim yapmamız gerekiyor.
Satınalma, kiralama kültürü yerine üretme, yetiştirme ve satma kültürü.
Ama o kültür öncelikle sabır ister. Cesaret ister. Ciddi planlamalar ve eylem birliği ister.
Türkiye'de geçerli olan ise sadece sezonluk başarıdır.
Şampiyonluğu kazan da ne harcarsan harca!
Yolun sonu karanlıktır, maalesef!

Futbol ve kara para

Merkezi Paris'te bulunan Financial Action Task Force (fatf), son yıllarda futbol endüstrisinde, özellikle transferde yapılan harcamaların dikkat çektiğini belirterek vergi kaçakçılığı ve yasa dışı bahis konularında tüm otoriteleri uyardı.
FATF'nin raporuna göre Belçika, italya ve Arjantin'de finansal bakımdan sabıkalı kişiler kulüplere ve futbolcu transferlerine kirli paralar aktarıyorlar. Vergi kaçakçılığı da alınan tüm önlemlere rağmen transferde başvurulan yöntremlerden biri. Raporda adı açıklanmadan ingiltere’den bir transfer uygulaması anlatılıyor. Buna göre futbolcunun alacağının 300 bin poundluk bölümü kendisine yurtdışında elden ödeniyor. Bu yolla kulübün de 38 bin poundluk vergi yükünden göz göre göre kurtulduğu anlaşılıyor. Asıl vergi kaçakçılığı ise sözleşmede "imaj hakkı" olarak adlandırılan bölümle ilgili. Futbolcuya ödenecek ücretinin büyük bir yüzdesi "imaj hakları" olarak gösteriliyor. imaj hakkı otomatik olarak vergi cenneti olarak tanımlanan ülkelerden birinde etkinlik gösteren bir şirkete devrediliyor. Ödemeler o şirket üzerinden yapılıyor.

FATF, Asya'da kayıtlı bahis şirketlerinin de şike maç organizasyonları ve genç futbolcu transfer trafiğinde oldukça etkili olduğunu saptamış. FATF ayrıca, yasa dışı etkinliklerin kriket, rugby, at yarışı, motor sporları, buz hokeyi, basketbol ve voleybolu da tehdit ettiğini, bu spor dallarının suça karşı korunması gerektiğini bildiriyor.

FATF, kirli ve kara paranın spor alanlarından arındırılması için şu önlemleri öneriyor:
Sorunların kamuoyu ile paylaşılması, farkındalığın arttırılması, finansal şeffaflık, suçla savaşta yoğun işbirliği, yasal düzenlemelerle bütün ülkelerin aynı çizgide buluşması.
Bu raporda adı geçen vergi cenneti ülkeler hangisi bilmiyoruz. Ancak şu kesin ki futbolcu gelirlerine yıllardır teşvik olsun diye yüzde 15 gibi küçük bir oran uygulayan Türkiye, yasal cennet!
Bir de şu var : Bugüne kadar hiçbir futbolcunun sözleşmesi kamuoyuna açıklanmadı. Kulüp kasalarında duran sözleşme ile maliyeye ve federasyona verilen sözleşmeler birbirini tutuyor mu, bilmiyoruz.
Özgener Federasyonu bunları kamuoyuna açıklayabilir mi?
Yoksa Troisi transferinde olduğu gibi avukatlar ve yöneticilerin ağızdan açıklamaları ile mi yetineceğiz?
Ne dersiniz ?
--spoiler--
tribün ve taraftarlık kültürü olmadan futbol profesyonel bir spor branşı olamazdı. buna rağmen endüstriyel futbolun varlığı ile birlikte taraftarlık terörism ile aynı kefeye konuluyor. bugün seyirci diye tanımladığımız -çiğdemini çitlerken maçını seyreden- insanlar futbol keyfini ve heyecanını yaşabiliyorsa bu o terörist olarak lansa ettikleri taraftarlar sayesinde yani bizim sayemizdedir...

(bkz: no al calcio moderno)
(bkz: çünkü tribün çok terso)
yurt dışında her ülkede normal olan ama türkiye'deki taraftarları futboldan soğutan para kapısı. son olarak emre belozoglu'nun fenerbahce'ye transfer olmasıyla tekrar gündeme gelmiştir. öncelikle şunu söylemek isterim ki emre belözoğlu ve fatih terim karakterleri açısından kesinlikle galatasaray'da görmek istemediğim iki kişidir. düşünüyorum eğer ki fenerbahçe'li olsaydım bu adamı nasıl içime sindirebilirim diye ama bir cevap bulamıyorum, tuncay şanlı'yı galatasaray'da görmek gibime geliyor ki allah korusun... gerçek taraftarlar takımlarında hakan şükür gibi, aykut kocaman gibi, metin oktay gibi takımlarına gönülden bağlı futbolcuları izlemek istiyorlar. bazı durumlarda profosyonel olamayan futbolcuları görmek istiyorlar...
taraftarı müşteri gibi gören, bir çok takımın sponsor bulamadığı için alt liglerde ve başka adlarla yeniden kurulmasına * hatta kapanmasına neden olan futboldur. son yıllarda maçları televizyondan izlesek zorunda kalsam de stadın yerini kimse tutamıyor arkadaş.
futboldan pek haz etmiyorum hele ki kocaman bir endüstri haline gelmiş versiyonu midemi bulandırıyor. hal böyle iken alternatifini oluşturma çabalarına kulak vermek lazım:

http://forzalivorno.org/solacik/

http://www.solacik.net/main.php
(bkz: kapital futbol)
(bkz: endüstriyel futbola karşı tribun kültürü)
Galatasaray Kulübünün, taraftarların bilinçaltına aidiyet duygusunu işleyerek onlara 13 farklı renkte forma almaya zorlamasıdır.

Yeri gelmişken GS'nin forma renkleri: Sarı, kırmızı, siyah, beyaz, gri, turuncu, pembe, mor, somon rengi, turkuaz, mercan rengi, yeşil(kaleci forması)
as livorno calcio'yu asla pençesine alamamıştır.
küçük sanayi sitelerinde çalışan emekçi abilerimizin, 1 saatlik yemek paydoslarında, 2 taş ve bir topla oynadıkları pratik futbol.
(bkz: Futbol A Ş)