bugün

yurt dışında her ülkede normal olan ama türkiye'deki taraftarları futboldan soğutan para kapısı. son olarak emre belozoglu'nun fenerbahce'ye transfer olmasıyla tekrar gündeme gelmiştir. öncelikle şunu söylemek isterim ki emre belözoğlu ve fatih terim karakterleri açısından kesinlikle galatasaray'da görmek istemediğim iki kişidir. düşünüyorum eğer ki fenerbahçe'li olsaydım bu adamı nasıl içime sindirebilirim diye ama bir cevap bulamıyorum, tuncay şanlı'yı galatasaray'da görmek gibime geliyor ki allah korusun... gerçek taraftarlar takımlarında hakan şükür gibi, aykut kocaman gibi, metin oktay gibi takımlarına gönülden bağlı futbolcuları izlemek istiyorlar. bazı durumlarda profosyonel olamayan futbolcuları görmek istiyorlar...
mehmet ayan ın ölümüne savunduğu kapitalizm tabanlı bir futbol görüşüdür. kısaca her şey para olarak açıklanabilir. benim için beşiktaş ımızın maçını normal bir tv kanalından seyredememektir. çok afedersiniz güney amerika nın tamamını dolaşmış bir yazar kardeşiniz olarak hiçbir maçın paralı bir tv den yayınlanmasını görmemişimdir. *
(bkz: endüstriyel futbola hayır)

(bkz: forza livorno)
(bkz: Futbol A Ş)
(bkz: pozitif futbol)
(bkz: total futbol)
futbolun sadece futbol olmadığını, reklam, ürünler, bilet gelirleri gibi bir çok şeyi uygulamadır.
endüstriyel futbola karşı (bkz: metin oktay).
foe'yi yaz günü öldüren, para için doğuştan takım değiştirten, taraftarı müşteri yapan, futbolcuyu mal gibi ordan oraya satan, şampiyonlukları satılık hale getiren, gurur ve şeref düşmanıdır gerçek futbolun.
futbolun katilidir.
(bkz: endüstriyel futbola hayır)
tribün ve taraftarlık kültürü olmadan futbol profesyonel bir spor branşı olamazdı. buna rağmen endüstriyel futbolun varlığı ile birlikte taraftarlık terörism ile aynı kefeye konuluyor. bugün seyirci diye tanımladığımız -çiğdemini çitlerken maçını seyreden- insanlar futbol keyfini ve heyecanını yaşabiliyorsa bu o terörist olarak lansa ettikleri taraftarlar sayesinde yani bizim sayemizdedir...

(bkz: no al calcio moderno)
(bkz: çünkü tribün çok terso)
-Küçük bir servet nasıl yapılır ?
-Büyük bir servetle işe başla ve bir futbol kulübü satın al!

diyalogu ile baslayan mukemmel bir Atilla Gökçe yazisiyla ifade edilen seydir.

http://www.milliyet.com.t...thorID=113&b=Transfer cikmazi&a=Atilla Gokce

--spoiler--
-Küçük bir servet nasıl yapılır ?
-Büyük bir servetle işe başla ve bir futbol kulübü satın al!

Son yıllarda ingiltere'de iş alemiyle futbol piyasasında yaşananlar, yukarıdaki espriyi o kadar çok hayata taşımış ki, dilden dile dolaşan bu soru yanıtın sahibi kim, bilinmiyor. Anonim bir söylem olarak kabul ediliyor.
Yine de bu duruma somut bir örnek vererek biraz açıklık getirelim.

ingiltere'nin başarılı işadamlarından Amrad Elektronik Şirketi'nin kurucusu Alan Michael Sugar, "Futbolda oyuna giren para inanılmaz. Fakat bu sadece kurutulmuş erik suyu (prune juice) etkisi yapıyor ve anında gidiyor". 1991'de 800 milyon poundluk servetininin bir bölümüyle kar etmek için Tottenham Hotspur kulübünün hisselerini satın almıştı. Ancak kısa sürede anladı ki futbolda kar elde etmek olanaksızdır. Hisselerin büyük bölümünü 2001'de elden çıkardı. 2007'de ise elinde kalan son bölümü (yüzde 13) de satarak futbol piyasasından tamamen çekildi.

ingiltere'de ve Kıta Avrupası'nda ortaya çıkan temel gerçek, sektörel yapısı bakımından kulüplerin futbol etkinliklerinden ciddi karlar elde edememesidir. Futbola giren para, doğrudan oyuncu ücretlerine yansımakta ve gelir artışından yararlanan kulüpler değil, her zaman için oyuncular ve menajerleri olmaktadır.
Spor araştırmacısı Tolga Şenel'in değerlendirmelerine göre ingiltere'de şirketleşme beklendiği gibi başarılı ve parlak sonuçlar yaratamamış ve son yıllarda kayyuma (emanetçiye) düşen kulüplerin varlığı dikkat çekmeye başlamıştır. Bunun yanı sıra Manchester City, Chelsea, Arsenal ve Portsmouth kulüplerinin Tayland eski başbakanı ve Rus işadamlarının kontroluna geçtiği görülmektedir. Bu kişilerin servetlerini nasıl edindikleri ve futbol yatırımından neyi amaçladıkları tüm dünyada tartışma konusudur.

Manchester United, Liverpool, Arsenal (Usmanov öncesi) ve Aston Villa'ya yatırım yapanlar ise Amerikalı işadamlarıdır. Bunların basketbol, Amerikan futbolu ve hokeydeki başarılı ve karlı işlerini Kıta Avrupası'nda futbolu dönüştürerek tekrarlamaya çalıştıkları açıktır. Ancak tüm bu global endüstriyel hamlelerden futbolun ve futbol kültürünün (olumlu/olumsuz) nasıl etkileneceği de merak konusudur.

Futbol ekonomisi ve futbolun yönetimiyle ilgili dikkat çekici başarılı araştırmaları ve kitapları yayınlanan Tuğrul Akşar da transferde harcanan çılgın paralara değiniyor. Akşar'ın derlediği rakamlara göre endüstriyel futbol ülkelerinde (ingiltere, ispanya, italya, Almanya, Fransa) geçen yıl toplam 2 milyar 178 milyon euroluk transfer harcaması yapılmış. Bu yıl transfer henüz sonuçlanmasa da büyük krizin etkisiyle toplam harcama rakamı 967 milyon euroya düşmüş görünüyor. (Düşünün bu piyasanın yüzde onu tek futbolcu Cristiano Ronaldo için yapıldı)
Türkiye'de transfer bu yıl da çılgın bir koşu olarak yaşanıyor. isimler, milyon milyon eurolar havada uçuşuyor. Turkcell Süper Lig kulüplerinin bugüne kadar harcadığı toplam para (şimdilik) 31 milyon euro. Ancak bizim canavarlar(!) sofradan henüz kalkmış değil. Harcamalar krize rağmen 50 milyon euroyu aşarsa, hiç şaşmayalım.
Ama şu gerçeğe de bir bakalım: Turkcell Süper Lig kulüpleri son beş yılda transfere toplam 310 milyon 791 bin euro harcamış. Buna karşılık dış satımdan elde ettikleri toplam para 84 milyon euro.
Aradaki fark, 226 milyon euro zarar olarak futbolumuzun sırtına yapışmış durumda.

Bu rakamların gelirler (TV yayını, bahislerde isim hakkı, sponsorluklar, bilet satışı ve reklam gelirleri) ne kadar artarsa artsın, değişmesi beklenmemeli. Futbolun gelirleri arttıkça, bizimkilerin de harcamaları daha gözü kara, daha cesur ve daha çılgın biçimde artıyor. bu yolun sonu iyi değil. Harcanan paralar karşılığında elde edilen bir uluslar arası başarı da henüz yaşanmadı. (Hala UEFA Kupası ile avunuyoruz.)
Bilançonun düzelmesi için öncelikle zihinsel bir devrim yapmamız gerekiyor.
Satınalma, kiralama kültürü yerine üretme, yetiştirme ve satma kültürü.
Ama o kültür öncelikle sabır ister. Cesaret ister. Ciddi planlamalar ve eylem birliği ister.
Türkiye'de geçerli olan ise sadece sezonluk başarıdır.
Şampiyonluğu kazan da ne harcarsan harca!
Yolun sonu karanlıktır, maalesef!

Futbol ve kara para

Merkezi Paris'te bulunan Financial Action Task Force (fatf), son yıllarda futbol endüstrisinde, özellikle transferde yapılan harcamaların dikkat çektiğini belirterek vergi kaçakçılığı ve yasa dışı bahis konularında tüm otoriteleri uyardı.
FATF'nin raporuna göre Belçika, italya ve Arjantin'de finansal bakımdan sabıkalı kişiler kulüplere ve futbolcu transferlerine kirli paralar aktarıyorlar. Vergi kaçakçılığı da alınan tüm önlemlere rağmen transferde başvurulan yöntremlerden biri. Raporda adı açıklanmadan ingiltere’den bir transfer uygulaması anlatılıyor. Buna göre futbolcunun alacağının 300 bin poundluk bölümü kendisine yurtdışında elden ödeniyor. Bu yolla kulübün de 38 bin poundluk vergi yükünden göz göre göre kurtulduğu anlaşılıyor. Asıl vergi kaçakçılığı ise sözleşmede "imaj hakkı" olarak adlandırılan bölümle ilgili. Futbolcuya ödenecek ücretinin büyük bir yüzdesi "imaj hakları" olarak gösteriliyor. imaj hakkı otomatik olarak vergi cenneti olarak tanımlanan ülkelerden birinde etkinlik gösteren bir şirkete devrediliyor. Ödemeler o şirket üzerinden yapılıyor.

FATF, Asya'da kayıtlı bahis şirketlerinin de şike maç organizasyonları ve genç futbolcu transfer trafiğinde oldukça etkili olduğunu saptamış. FATF ayrıca, yasa dışı etkinliklerin kriket, rugby, at yarışı, motor sporları, buz hokeyi, basketbol ve voleybolu da tehdit ettiğini, bu spor dallarının suça karşı korunması gerektiğini bildiriyor.

FATF, kirli ve kara paranın spor alanlarından arındırılması için şu önlemleri öneriyor:
Sorunların kamuoyu ile paylaşılması, farkındalığın arttırılması, finansal şeffaflık, suçla savaşta yoğun işbirliği, yasal düzenlemelerle bütün ülkelerin aynı çizgide buluşması.
Bu raporda adı geçen vergi cenneti ülkeler hangisi bilmiyoruz. Ancak şu kesin ki futbolcu gelirlerine yıllardır teşvik olsun diye yüzde 15 gibi küçük bir oran uygulayan Türkiye, yasal cennet!
Bir de şu var : Bugüne kadar hiçbir futbolcunun sözleşmesi kamuoyuna açıklanmadı. Kulüp kasalarında duran sözleşme ile maliyeye ve federasyona verilen sözleşmeler birbirini tutuyor mu, bilmiyoruz.
Özgener Federasyonu bunları kamuoyuna açıklayabilir mi?
Yoksa Troisi transferinde olduğu gibi avukatlar ve yöneticilerin ağızdan açıklamaları ile mi yetineceğiz?
Ne dersiniz ?
--spoiler--
anadolu'dan uzun süredir şampiyon çıkamamasının ve çıkamıyacağı gerçeğinin sebebidir.
(bkz: endüstriyel futbola karşı tribün kültürü)
(bkz: pele vs ronaldo)
endüstriyel metal kadar olmasa da güzeldir.
takımımız gol attığı zaman rahat rahat zıplayamadığımız statlar, koltuklar kırılacak korkusu.
yine gol attığımızda bir oraya bir buraya koşamadığımız statlar, herkesin kombinesi var, herkesin yeri belli, çünkü biz müşteriyiz.
evde maç izlemek, stadyum havasını soluyamamak, ordaki binlerce kişi ile maç izlememek, takımına katkıyı sadece bir dekoder alıp tv başından vermek.
bir çok yetenekli futbolcu, para için semtini, şehrini satacak,büyük takıma transfer olucam diye, maçlara asılmayacak kendini parçalamayacak futbolcular.
sonucu çoktan belirlenmiş 3 takım arasında geçen bir süperlig ve piyon olmuş anadolu takımları.

geçelim arkadaşlar bu işleri. amatör kümeye dönüyoum ben. haftaiçi kasap, haftasonu futbolcu.
küçük sanayi sitelerinde çalışan emekçi abilerimizin, 1 saatlik yemek paydoslarında, 2 taş ve bir topla oynadıkları pratik futbol.
taraftarı müşteri gibi gören, bir çok takımın sponsor bulamadığı için alt liglerde ve başka adlarla yeniden kurulmasına * hatta kapanmasına neden olan futboldur. son yıllarda maçları televizyondan izlesek zorunda kalsam de stadın yerini kimse tutamıyor arkadaş.
futboldan pek haz etmiyorum hele ki kocaman bir endüstri haline gelmiş versiyonu midemi bulandırıyor. hal böyle iken alternatifini oluşturma çabalarına kulak vermek lazım:

http://forzalivorno.org/solacik/

http://www.solacik.net/main.php
(bkz: kapital futbol)
(bkz: endüstriyel futbola karşı tribun kültürü)
bulunduğumuz şartlarda ütopya olan biraz mottolaşmış slogan. nasıl ütopya diyeceksiniz? tam olarak içindeyiz bu sistemin neresinden bakarsak bakalım bir yeri endüstriyelliğe çıkar futbolun. hayalci bakış açılarıyla olayları yargılamaktansa görüşüm; bulunduğumuz gerçeği kabullenip bu sistemi en azından amatör bir tad verme olayına dönüştürebiliriz. bu yolda özgün tribün kültüründen geçer.
futbolun tüm değerlerini alt üst eden yeni akım. bu akımla beraber taraftarlık, takım sevdası hatta futbol zevki de asla eskisi gibi olamayacaktır. para ile yapılan cinsel ilişkiden ne derece bir zevk alınırsa paranın esaretine girmiş bir oyundan da o derece zevk alınabilir.
futbolunda popülerleşmesi ve bununla birlikte başlı başına bir endüstri yaratmasıyla ortaya çıkan sporumsu...
as livorno calcio'yu asla pençesine alamamıştır.