bugün

danimarkalı ünlü yönetmen lars von trierin sinemaya yeni bir soluk getiren mükemmel filmi.
filmin tamamı bir tiyatro sahnesinde çekilmiş olup bütün tiyatro sahnesiyle canlandırılmış dogville kasabasında geçen bir öyküyü anlatmaktadır.filmde evlerin duvarları kapıları tamamiyle hayali olarak orda bulunmaktadır.anlatması zor bir durum izleyin en iyisi kendiniz görün..
sinemayla gerçekten ilgilenen herkes tarafından kesinlikle izlenmesi gereken bir filmdir...
kesilmemiş, dvd versiyonu 3 saati bulan film..
grace'in o masumiyeti, iyi niyeti kimi zaman insanı zıvanadan çıkarıyor.
ama hayretle ve hayranlıkla izlettiriyor kendini.
üçlemenin ilk ayağıdır:
2-manderlay
3-washington
devamı manderlay isimli filmde anlatılan sosyolojik bir eserdir. film en basit öğelerle insanı anlatmaktadır. filmde tecavüz sahnesi dışında fazla bir hareket yoktur. tarzınız değilse ya da herhangi bir tarzınız yoksa, size fast and furious izlemeniz önerilir, buna da ayar denir.
Lars von Trier'ın fırsatlar ülkesi-abd üçlemesinin ilk filmi.breaking the waves ve dancer in the dark'ı izlememiş olanlar farklı bulup beğenebilirler ama izleyenler yeni birşey bulamayacaklardır.zavallı bir kadının toplum tarafından sömürülüp bir kenara atılması teması sıkmaya başladı sanki.
siyah bir zemin üzerinde geçen bir sinema eseri. kasabanın halkının evleri , bir köpek , ağaçlar hepsi sadece siyah zemin üzerine çizilmiş sınırlar dahilindedir. sahne üzerine kroki çıkarılmış ama evlerin duvarları olmayan sadece neyin nerde olduğunu anlamak için sahne üzerinde çizilmiş şekillerden ibaret güzel bir filmdir. sanırım anlatılamıyor ,yaşanması gereken film. sosyal açıdan değişimi belki de gelişimi ** anlatan güzel , kimilerinin sıkıcı bulduğu ama bir kısım insanın da eğlenceli ve değişik bulduğu izlenmesi gereken filmlerden.
devam filmi manderlay olan ve süper bir kurgu ile çekilmiş çok güzel ve yalın bir anlatım tarzı olan düşündürücü film.
gerçekten çok orjinalce düşünülmüş film. değişik bir şeyler izlemek isteyenler için birebir.

--spoiler--

tiyatro tadındaki sahneleri çok güzel düşünülmüş, böylece köydeki herkesin yaşayışı daha saydam ve objektif bir şekilde aktarılabilmiş.

--spoiler--
nicole kidman'a tapılabilecek bir film. bir yerlerden tanıdık mısınız bu filme yaşananlara? ülkemizde kadına yapılan muamele ile aralarında bir benzerlik mi sezdiniz yoksa? *
(bkz: teatral sinema)
lars von trier izleyiciye ayar vermeye devam eder bu filmde de.
henüz izlememiş ve bir ihtimalle de izleyemeyecek olmanın verdiği rahatlıkla
"isa'nın çilesinin avrupai hali" gibi adi bir tanımı yapılabileceğim filmdir. grace de kimseden intikam almayacaktır aslında. yönetmene biraz daha semavi din eğitimi almasını tavsiye ederim (tevrattan değil).

isimleri, çoğunluğun aksine metafor olarak görmüyorum: kolaylaştırıcı. geçici değişkeninize "mustafa" değil de, "temp" ya da ağzı düz "gecici" yazmak gibi. okumayı ve izlemeyi kolaylaştırıcı güzel bir kullanım.

fazla iddialı şeyler var. hepimiz en derin anlamında sıradan ve aynıyız. ancak yaşanmışlıklarımız bizi farklı kılabilir. yoksa, anlık olarak, ne nuri efendi; ne de ali bey birbirinden çok farklılar.

büyük trenin istikâmeti belli değil mi? mezardan çıkıp birbirimize sarılamayacaksak eninde sonunda-- mutlu bir şekilde, sevgiyle, sevişmek lazım.
(bkz: manderlay)
sinirden gebererek izlediğim ama filmin sonunda nikol hatunun numarasını ayakta alkışladığım film. ''geberin ikiyüzlü pislikler''.
(içeriğe dair bilgi ihtiva ediyor, okuma. git izle..)

ölmeden önce izlenmesi gereken birkaç filmden biri, bir başyapıt. dekorsuzluk filmi izlemeye başladığında rahatsız etse de kısa sürede pek de şahane bir fikir olduğunu anlıyor ve konuya kendini kaptırmış olduğundan farkına bile varmıyorsun. insanın kendiyle yüzleşmesini sağlayan, "kibir nedir?" sorusuna yıllardır verdiğin cevabı yeniden gözden geçirmene neden olan bir film. grace'in (ki isa alegorisidir) gördüğü onca zûl sonrasında babası (evet, tanrı, kutsal ruh) ile yaptığı ve tekrar ve tekrar ve tekrar izlenmesi gereken konuşma, kötülüğün cezalandırılması konusunda insanın beynine çivi gibi çakılacak çıkarımlarla hatırda kalıcı..
kidman'ın performansı olağanüstü, yönetmen olağanüstü, konu ve işleniş biçimi olağanüstü. bu filmle birlikte şeytanın avukatı ve otomatik portakalı da izlemeli.
insan etiğinin, değer yargılarının, zaafının, kibirinin muazzam bir çıplaklıkla anlatıldığı film.

bu kadar açık olması kişide tokat yemiş hissi bırakıyor. şöyle sağlamından bi' tane.

film sonunda anlatıcıdan gelen soru, film bittikten sonra yazıları ve fotoğrafları eblek gözlerle seyretmeye sebep oluyor.* * ama sonra sorunun sorudan bağımsız cevaplarını buldum ben. sanırım, insan insana mahkum bırakıldı. bu konuda gidip tom edison'a danışmam gerek. sonra da kendisiyle beraber grace'i tavandan asıp, yeni muhteşem planımızı tartışabiliriz.
evet onlar basit insanlar. uzaktalar bize. varoşta, gecekonduda, işçi onlar ya da köylü... şimdiye kadarki yaşantımda karşılaştığım en büyük çelişki işte.

--------------spoiler---------------------

filmin başlarında grace'in kendisine tecavüz eden kişiyi bile anlamaya çalıştığını, ona kızmadığını görürüz. sevgilisi, tecavüzcüyle konuşmayı teklif ettiğinde "hayır yapma, kafası karışık onun bu yüzden yaptı" gibi bir açıklama yapar.

her kötü şeyin bir nedeni vardır.

tecavüzcünün eşi de grace'e zarar vermek ister, onun değer verdiği bibloları parçalar. aslında kızması gereken kişi eşidir, ancak ya gücü yetmez ya da eşine aşık olduğu için hatayı eşini baştan çıkaran kadında arar.

kamyonuyla grace'in gitmesine yardımcı olacak olan adam aslında dogville halkından korktuğu için grace'in gitmesine izin vermez. cinsel açlığı olduğu için ve belki parası olmadığı için grace'e tecavüz eder.

grace'in sevgilisi, grace'in diğer tüm erkeklerle birlikte olup da kendisi ile birlikte olamamış olmasından dolayı bir hayal kırıklığı ve eziklik hisseder. grace'den "hayır" yanıtını alınca da öfkesini yine zavallı bir kız olan grace'e yönlendirir ve kızın babasını arar, bu öfkesini bir şekilde yansıtmak için.

-------------spoiler-------------------

filmde grace önceleri bu davranışları anlamaya ve hoşgörü göstermeye çalışır, sabreder. daha sonra o da dayanamaz artık. bizim de hep yaptığımız bu değil mi zaten? kapkaççı çantamızı çalınca ekonomik zorluklardan dolayı bunu yaptığını düşünürüz. bir adam bize laf atsın, mini etek giydiğimiz için suçluluk duyarız. gelinine işkence eden bir kaynananın oğluna olan sevgisini düşünürüz. kızmayız bu kişilere.

mustafa hakkında her şey adlı filmde "onlar toplumun safrasıdır" denir alt tabaka için. dogville'i izlediğimde de aynı tiksintiyi yaşadım içimde. yaptıkları davranışlar için nedenleri olabilir, ama bu yaptıklarının yanlış olmadığını göstermez ki bize.
film , sanki bir kitap okuyormuşsunuz ve olayları kafanızda şekillendiriyormuşsunuz hissine kapılmanızı sağlayacak türdendir. anti-hümanizm duygusunu tema almış bir filmdir. şayet feminist değilseniz, bu filmi izledikten sonra feminist olma ihtimaliniz kuvvetle muhtemeldir.

--spoiler--
zira filmde, erkeklerin, çaresizlik içinde olan bir kadını, hemen kullanma girişiminde bulunmaya çalışmaları çarpıcı şekillerde örneklendirilmiştir.
--spoiler--

biraz uzun olsa da izlenilmeye değer filmlerdendir, şiddetle tavsiye ediyorum efenim..
kendi dönemi içerisinde çığır açan avangart, bana herşeyden çok hak, adalet ve ahlak olgusunu betimler nitelikte gelen, herşeyi ile kendimi bir tiyatro salonundaymışım gibi hissettiğim güzel fimlerden biridir.
yeni bir zynga oyunu.*
modern zamanların baş yapıtı.
tiyatro-sinema karışımı başka, bambaşka bir şey. tekniğinden, felsefesine kadar tarihteki en derin filmlerden biri. kibir denen şey üzerine öpülesi tespitleri ve göndermeleri olan dahiyane bir film. en kısa zamanda tekrardan izlenip adam akıllı bir anlam katmak gerek. bu anlam filmin yanında çok boş kaldı çünkü.
bilmeden rastgele aldığım izlerken ilk başlarda enteresan bir film olsa gerek diye düşünmeme yol açarak bana kendisini sonuna kadar izleten, çok zekice kurgusu ve düzeni ile insanı yormayan, izlerken insana ulaştırdığı metaforlar ile ciddi manada düşünmeye sevkeden, hatta farketmeden akılda kalınası cümleleri, objeleri bulunan, nicole kidman'ın oyunculukta tavan yaptığı tiyatro sahnesinde çekilen bir sinema filmi olması sebebiyle orjinalliğine orjinallik katan film.
izlerken bir ara yaptığım en büyük hatalar biri kendimi filmde grace(nicole kidman) in yerine koymaktı. çünkü ben olsam diye düşünürken filmin esasını kaçırabiliyorsunuz. filmle ilgili hiç bir şey okumadan almış olmama rağmen dediğim gibi izledikten sonra herşeyi yerli yerine oturtabiliyorsunuz. elmalar, musa(köpek) 7 biblo 7 çoçuk, hepsi film içinde insanın içini gıcıklayan soru işaretleri bırakıyor.kasabanın adı bile hatta! tavsiye edinilesi bir film hatta sanatsal film severler için başyapıt niteliğinde.şahsi kanaatimce.
attığı tokat hala acıtıyor. muhteşem.
sanatsal filmlerden pek anlamayan bünyelerde bile "evet işte bu on numara bir sanat filmi" hissi uyandıran şahaser. filmi sadece kadın sorunu üzerinden okumak yönetmene büyük haksızlık olur. kibir nedir sorusu ve insanların zaaflarının gelebileceği noktalar daha çok tartışılır esasında filmde. küçük şehirlerde minik hayatlar kurma özlemiyle yanıp tutuşan, bünyelere cevap da grace'le dogville üzerine konuşan chuck'tan gelir:
--spoiler--
-burayı hiç sevmiyorum, ama anlaşılan sen seviyorsun, dogville'e aşık olmuşsun. ağaçlar, dağlar, mütevazi insnalar.. bunlar daha aklını başından almadıysa eminim tarçınına bayılmışsındır. bektaşi üzümlü keklerin içindeki lanet olasıca tarçına. büyük şehirdeyken hayal ettiğin her şeyi dogville'de buldun değil mi? (...) insanlar her yerde aynı, bunu anladım. hepsi hayvanlar gibi açgözlü. küçük yerdekiler daha az başarılı o kadar..
--spoiler--
ki gerçekten filmin devamı chuck kişisinin ne kadar haklı olduğunun ispatı gibidir. ayrıca filmin sonundaki baba-kız ya da bir nevi tanrı-isa diyalogu da akıllara zarardır. insanın bağışlayarak da kibirli olabileceğini gösterir. her şeyiyle muazzam bir film. lars von trier in ve nicole kidman ın en başarılı filmidir kanımca.
orada bir köy var uzakta, gitmesek de , kalmasak da o köy bizim köyümüzdür köyü.
"insanlar her yerde aynı, bunu anladım. hepsi hayvanlar gibi aç gözlü. küçük yerdekiler daha az başarılı, o kadar!" ilerleyen dakikalarda bir tecavüzcü olacak bir dogville'linin demeçlerini dinlediniz.

gerekli şartlar sağlandığı takdirde, insansoyunun yapamayacağı hiç-bir-şey yok. kötülük ve iyilik hep içeride bir yerlerde. dogville kasabası sakinleri ve grace, kötülüğün sınırlarını pek ala gözümüzün önüne seriyor. böyle böyle böyle. 'nasıl yavşak olunur?', 'nasıl çirkefleşilebilir?', 'nasıl düşünebirtekmedesenvur'cu olunur?' filan. lars von trier yine dersini veriyor çatır çatır. belki de içindeki kötülükleri meşrulaştırımaya çalışıyor. ne bok yemeye çalışıyor bilemem, ama iyi yapıyor. accayip hem de...
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar