bugün

XIII-XIX. yüzyıllar arasında dil,konu,işleniş bakımından Arap,Fars etkisi altında gelişmiş Türk edebiyatı.
saray edebiyatıdır. inceliklidir, işçiliği fazladır ama seçkin(ci) bir çevrenin ancak yazıp okuyabildiği bir edebiyattır, halkın ırağına düşmüştür ama türkçe'ye sahip çıkan da yine halk olmuştur;
(bkz: pir sultan abdal)
(bkz: dadaloğlu)
(bkz: köroğlu)
(bkz: seyrani)
(bkz: serdari)
edebiyat öğrencilerine hayatı zindan eden, üniversitelerin türk dili ve edebiyatı bölümlerinde en fazla araştırma yapılan ve kadro işgal eden edebiyattır. iskender pala'nın değerli çabalarıyla farklı bir duyarlıkla tanınabilir lakin ahmet hamdi tanpınar'ın sözüyle bitirelim; 'bugün artık bitmiştir'.

ayrıca;

(bkz: fuzuli)
(bkz: nedim)
(bkz: nabi)
(bkz: baki)
(bkz: nefi)
(bkz: şeyh galip)
(bkz: ziya paşa)
(bkz: muhibbi) (kanuni sultan süleyman)
(bkz: ahmedi)
batıdaki edebiyat anlayışının tersine,az sözle çok şey anlatmak temel esastır.zira bir kelime,bir cümleyi çok değişik anlamlara sevk eder.aşkı en iyi anlatan edebiyat türüdür kanaatimce.ilgilenilesidir,lisede korkuttuklarına bakılmamalıdır
şiirin sadece duyguya değil hoş kafiyeleri ve ölçülü yazım şekliyle kulağa da hitap ettiği edebiyattır
(bkz: iskender pala)
Dünyevi ve tasavvufi aşkın büyük yer tuttuğu, içeriğinde temadan yoksun günümüz şiirlerine iki dizeyle ders verebilecek kasideler barındıran edebiyat türüdür.
ilahi askı konu alan edebiyattır,fena fillahesas konusudur,ulasılamayan sevgiliye methiyelerle doludur verilen eserler.
develerin ayak sesleriyle temeli atılmış edebiyattır.. farslar'da ve özellikle de araplar'daki kelime zenginliği ile gerçekten muazzam yerlere gelmiştir. islamiyeti kabul etmemizden sonra bize de gelen bu edebiyat pek uzun ömürlü olmuş sayılmaz bizde.. hoca dehhani gibi öncü kişilerle başlayan bu edebiyat türü, 15. ve 16 yüzyıllarda zirveye çıkmış bizde de.. fuzuli, ali şir nevai, nabi gibi isimler pek bir güzel yapmışlar ve de kıvırmışlar bu işi.. ama daha sonra yavaş yavaş gerileme dönemine girmiş bu edebiyat.. 18. yüzyılda şeyh galip, nedim falan gelmişse de bir çare bulamamışlar çöküşüne.. ve de 19. yüzyılda yok olup gitmiş artık..

çöküşünün en büyük sebebini türkçe'nin kelime hazinesinin geniş olmamasına ve de yeni bir soluk kazanamamış olmasına bağlarlar edebiyatçılar. sürekli tekrara düşünce zaten halkın anlamadığı bir dille yazılan bu edebiyat türü yok olmuş gitmiş kendiliğinden.. günümüzde kendi çapında devam ettirmeye çalışanlar olsa da geri gelmeyeceği gün gibi aşikar.. tatlı bir anı olarak kalabilecek ancak..

önemli bir noktası için;
(bkz: aruz vezni)
klasik edebiyat, hâvâs edebiyatı da denir.
divan edebiyatının genel özellikleri:

1. Temelinde islam dininin bulunduğu Türk, Arap ve iran edebiyatlarının karışımı, ortak kültürün bir ürünüdür.
2. Dil, cümle yapısı bakımından Türkçe olmasına rağmen sözcükleri bakımından Arapça, Farsça, Türkçe karışımıdır.
3. Şiirde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
4. Nazım birimi olarak beyit kullanılmıştır; ancak tuyug, şarkı ve rübailerde dörtlük kullanılır.
5. Daha çok tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.
6. Konuya değil konunun işleniş biçimine önem verildiğinden aynı konu değişik dönemlerde birçok şair tarafından işlenmiştir. Bu yüzden Leyla vü Mecnun, Yusuf u Züleyha adını taşıyan birkaç eser vardır.
7. Divan şiirinde Arap ve Fars edebiyatlarından alınan belli semboller vardır. Mazmun adı verilen bu semboller hiç değiştirilmeden kullanılır. Gül deyince sevgili, bülbül deyince aşığın anlaşılması gibi.
Bunlar dışında Türklerin oluşturduğu semboller de vardır.
8. Şiirde bütün güzelliğine değil parça güzelliğine değer verilir. Hatta çoğu şair; Mısra-i berceste adı verilen en güzel dizeyi oluşturmaya çabalar.
9. Divan şiirinde gerçek hayat ya da insan, olduğu gibi değil idealize edilerek anlatılır. Şiirin anlaşılması için sözcüklerin ötesindeki anlamlara dikkat edilmelidir.
10. Gazel, kaside, mesnevi, rübai gibi ortak nazım şekilleri kullanılır.
11. Daha çok aşk, ayrılık, hasret, ölüm, doğa sevgisi gibi kişisel konulara değer verilir.
12. Temelinde din olan Allah aşkını, Peygamber sevgisini anlatan Divan şiirleri Tasavvuf edebiyatı adıyla incelenir.
Hep anlaşılamamakla suçlanmış ama anlamak için de herhangi bir çaba gösterilmemiş edebiyattır. içine daldığınızda binlerce renk bulursunuz. bir gülden bülbül çıkar, bir oktan kirpik ve acı... aşıklar sevgilini eteğindeki gülden bile kıskanırlar sevdiklerini.
Hep ne gerek var bunlara denilir. gereksiz görülür. ama bu bizim edebiyatımızdır. arap ve fars kültürünün etkisinde fazlaca kalınmıştır ama yine de kültürümüzdür. divan edebiyatını inkar etmek 600 yıllık kültürü inkar etmektir. zaten böyle olursa birkaç yüzyıl sonra da şu an ki kültürümüzü inkar etmeliyiz. çünkü şu anda da batı kültüründen etkileniyoruz.
Şu unutulmamalıdır. osmanlı şairleri ilk başlarda doğu kültüründen çok etkilenmişlerdir; ancak 15. yy ve sonrasında doğu kültürünü etkilemişlerdir.
Not: bir ingiliz 17. yy'da sheakespeare'in yazdığı bir metni anlayabiliyor ve bu metinden zevk alıyor ama bizler 17. yy 'da yaşayan şeyh galib'i anlamaktan aciziz. işte bu insanın gücüne gidiyor.
(bkz: divan şiiri)
iskender pala anılmadan geçilmemesi gereken alan.
geniş bir vakitte uzun uzun yazılması gerekenler vardır burada. sevgilinin boyu gibi...
bambaşka bir tadı ve bambaşka bir derinliği olan edebiyat akımıdır. değişik bir ruhu vardır.
Ger derse Fuzuli kim güzellerde vefa var,
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır.

dobra dobra yalanların sahici edebiyatı, içine girdikçe üzerine konuşulması cesaret isteyen disiplin.
edebiyatların en güzelidir. çok süslü ve aruz vezni ile yazılmış mükemmel eserler verilmiştir. özellikle methiyeler ve taşlamalar mutlaka dikkatle okunmalıdır. her ne kadar anlaşılması zor bile olsa, kelimelerin anlamları çıkarılmalı ve benzetmelere hayran kalınmalıdır.
her ne kadar insanlara ilk bakışta doğrudan divan şiirini çağrıştırsa da nazım ve nesrin iki koldan yürüdüğü, derin mânâlara sahip bir edebî anlayışlar bütünüdür. ille de konumlandıralım bunu bir yerlere sıkıştıralım diyenler için islamiyet sonrası türk edebiyatı başlığı altındaki iki koldan birinde inceleyebiliriz divan edebiyatını.

islamiyet sonrası türk edebiyatı'nın diğer kolunda da halk edebiyatı yer almaktadır. bu iki farklı edebiyat, edebiyat tarihlerinde birbirinden çok farklı olarak anlatılsa da aslında aralarındaki en büyük fark hitap ettiği 'zümre'den çok muhtevası ve şeklindedir.

nazım ve nesir olmak üzere iki koldan ilerlediğini daha önce de belirttiğim divan edebiyatında mânânın esrar perdesi söz sanatlarıyla aralanır, aliterasyonlar ve asonanslarla ahenk yakalanır, kimi zaman ilahi, kimi zaman da beşeri aşkla mutlak olan sevgiliye yakarılırdı. her zaman sevgiliden bahsedilmez, kimi zaman memleket meseleleri yatırılırdı sondan başlayan sarı sayfalara... 40 gün 40 gece süren düğünler dernekler anlatılırdı mübalağayla, gezilen dolaşılan şehirlerden bahsedilirdi hayretle karışık hayranlıkla, tarihler düşürülürdü devrin önemli olaylarına, mersiyeler, medhiyeler, peygamberi öven naatlar ve daha neleer neler...

hepsinin damakta kalan kırmızı şarap tortusu gibi bir tadı vardı; hepsi hem rengarenk, hem de siyah beyazdı; hepsi hayattan alındığı kadar aynı zamanda hayatın dışında kalandı...

(bkz: geçmiş zaman olur ki)
liselerde çocukların en çok sıkıntı çektiği konudur. fakat altı yüz yıl hüküm sürmüş imparatorluğun küçümsenmeyecek güzellikteki edebiyatıdır. aşkın, insanlığın, hoşgörünün en güzel ifadesi gene bu edebiyattadır.
" hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen." (bkz: şeyh galip)
iskender pala'nın bir kitabının adıdır. kitap divan edebiyatının kaynaklarından, şekil bilgisinden, tür bilgisinden ve edebi sanatlardan bahseder. divan edebiyatına ilgi duyan fakat nereden başlayacağını bilemeyenler için uygun bir kitaptır.
"divan" ismini sonradan almış edebiyattır. şairler şiirlerini "divan" dedikleri defterlerde sakladıklarından divan edebiyatı olarak adlandırılmıştır.
eskiden liselerde en bayıcı ders konusu olandır.
şiirde zirvedir.
çek-yat ı çağrıştırdığı için edebiyattan farklı şeyleri akla getiren, kalbi fesatlar için çok anlam ifade etmeyen bir edebiyattır.
yüzyıllarca doldurulmuş büyük ve derin bir denizdir. ne yazık ki anlaşılması çok güçtür.