bugün

çok yağmurlu bir akşamdır ayrılık.
şimşekler düşer kalbine.
yıldırım olur dünya'n.
çıldırım saatler geçirirsin ardından.
(bkz: )http://www.cuneytbehluluz...&id=834&Itemid=53
her ayrılık sonrası biraz daha akıllanıyoruz, adam oluyoruz belki. adımımızı daha dikkatli atıyoruz. sevginin kucağına atmak varken kendimizi hep geri çekiyoruz. ya yine canım yanarsa? bencilleşiyoruz. canımız yanmıyor belki ama can yakıyoruz. bile bile, canımızdan can gide gide, sevdiğimizi bile bile. ihanet ediyoruz sevgilere. en önemlisi kendimize. aşk sıcaktır. dokunsam yanarım diyebiliyoruz ayrılık sonrası. etrafımızı hendeklerle donatıyoruz, ruhumuzu tel örgülerle kaplıyoruz. kimse dokunmasın, ulaşmasın istiyoruz. her aşkta, her ayrılıkta biraz daha karışıyoruz. karıştıkça akıllanıyoruz. dikenli tellerimizi sökmek isterken kanıyoruz. ama bir şekilde akıllanıyoruz. sevgiden uzak kalacağımızı bile bile hapsolmayı seçiyoruz. sırf yeniden kanamamak için. seviyoruz ama ayrılıyoruz. hayal etmekten korkuyoruz. seviyoruz ama söyleyemiyoruz. seviyoruz ama ayrılıyoruz. kolayı seçiyoruz ama kanamıyoruz. içimizde çırpınan kuşu öldürüyoruz ama ölüden farksız yaşıyoruz. kanamıyoruz akıllanıyoruz.
mutluluğa ve huzura sebebiyet veren.*
sevipte söyleyemediğim şarkılar var,
bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler,
keşke, keşke o ben olsaydım dediğim
hikaye kadınları,
düşlerim var
uyandığımda yanlızca başını hatırladıgım
ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim,
bir adam var düşümde, tam dokunacakken uyandırıldığım
bir adam.
sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemediğim
düşümde bir adam var. benim mi bilemediğim
bir adam var diyorum, düşünüp düşümden ayrı kaldıgım...
önce çok ağır gelir.felç olur sol tarafınız,uyku uyku değildir o akşam,ölüm gibi gelir gözler kapanmaz kapansa bile açılır aniden akla gelen bir anı ile.o akşam üzerinizdeki yorgan değil,100000 tonluk bir hayattır.ağlayamazsınız,mimikleriniz yoktur.hep aynı düşünceler,söylenen son sözler..

sabahtır kurtarıcı,size inat güneş...yanınızda size hayatını veren biri *nefes alıyorsunuzdur,hayatınızın en zor dakikaları geçmiştir zira.yeni bir hayat bekliyordur.korkulur,her akşam böyle mi geçecek diye...geçmez...aksine..siz onu değil...o sizi kaybetmiştir zira,üzülmekte yersizdir,sadece siz üzülürsünüz... 'o' tek ümittir,gün gelecektir sizi bulacaktır,hakettiğiniz mutluluğu o size verecek,değil yalan söylemek,ağlatmak yüzünüze bakmaya kıyamayacaktır,elinize bir şey battığında kalbinde hissedecektir acıyı...günden güne içiniz taşlaşacaktır,düşüncelereden kaçılmaya çalışılır.işe yararsa ne iyidir,zira düşünmek kalbe ve beyne zarardır...

düşünmeyiniz efenim,bırakın gitsin...hoşça kal bile demeyiniz,kalmasın..siz nasıl kalamıyorsanız...* *
"ayrılık ateşten bir ok"
kaçınılmaz olan son.
beraberinde yalnızlığı getirir..
ve
hep yalnızlık yavrum,
yalnızlık ömür boyu.
güzel de bir şarkı olmasına rağmen yaşarken pek de hoş olmayan hede.
Bir gidişin sonucunda oluşan acı.
mutlaka bir giden vardır, geride kalan da vardır, şehir,insan ,acıtır.
--spoiler--
gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın
gittiğin yer bir uçurum kadar uzak

herkes yeniden yazgısına kanacak
gittiğin yer kalbimde hep kan kadar sıcak

gittiğin yeri anlamak
gittiğin yeri ağlamak

bir çerçevede yarım bir gülüş
ve yalnız bir fotoğraf bırakarak
--spoiler--
Yaşamda bütün birlikteliklerin sonlu olduğunu hatırlatan sözcüktür. Aşk, evlilik, yaşamak gibi. Bilinçaltında insan ayrılığı geç bir tarihe erteler hep. Sanki bir sırası varmış gibi. En zoru yaşamın içindeyken ayrılığı tatmak zorunda kalmaktır. Bir şehirden ayrılmak, bir kadından ayrılmak gibi.
kimi zaman ipekten,kimi zaman demirden bir elbisedir.
birkaç evresi vardır bunun. önce kabullenmeme evresi. insan burda herşeyi reddeder. hayatına önceki gibi devam etmek ister ancak bu mümkün değildir. sonrasında kişinin yalnız kalma dönemi başlar. yalnızlık zaten ayrılığın küçük kardeşi değil midir? bu dönem sadece şaşakınlıkla geçer. kocaman boşluklar yaşanır. hayatla bağlantılar koparmaz umut denen merete tutunur. sonraki evre kabullenme evresidir. yalnızlığın getirdiği duygu ve düşünceler eşliğinde insan ayrlığa kendini alıştırır. burda umuttan eser kalmaz, insan sadece herşeyin boş olduğunu düşünmeye başlar. sonrası kendini avutma evresidir. ayrılığın insanın gözünde hayırlı bir olgu olduğunu düşünür, yaralarına merhem sürmekten başka bişiy değildir elbet. uzun lafın kısası ayrılık sizden çok şey götürür, size çok şey katar.
hani olurya insanın pir parçası kopmuş gibi gelir ama anlatamazsın acını kelimelere dökemezsin ona laf gelir aklına onca söz ama kelime olup çıkamaz iki dudağından .. git diyemezsin gitmede diyemezsin bende gelsem benide götürsen hep beni sevsen hep senle olsamlar düşünceleren hayaller.. uzar gider ama acı her gün daha çok artar kanserli hasta gibisindir kaser bütün vucüda yayılmıştır. çıkartıp atamazsın ölümü beklersin ama gelmez geceler uzar yalnızlık artar çareler tükenir kendine çatarsın yada ona. Ama ne fayda ne çare.
--spoiler--
ayrılık ne biliyor musun? ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte... insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık...

(bkz: sukru erbaş)
--spoiler--
ayrılık vakti gelir, yüreğinde hissedersin saatin tik taklarını, süren doluyordur; inanmak istemezsin, lakin sevdiceğinin zahiri, ölüm meleğiyle yer değişir... çırpınamazsın, itiraz hakkın kabul edilmez, müebbet yersin; sevgisizliğe...

"neden böyle oldu"nun muhasebesini tutarsın vicdan muhakemesinde, "çok mu üzerine gittim" dersin, ya da "hiç mi ilgilenmedim? sevmedim mi, değer vermedim mi, anlamadım, paylaşmadım mı? zorlukları görüp sürmesi için orta yolu bulma konusunda elimden gelen özveri, güven ve sadakati göstermedim mi? yetmedim mi? bütün bunlar; başka birisi için mi?"

hiç birisi değildir aslında neden. elinden gelen herşeyi yapmışsındır, herşeyi; herşeyi... fakat yetmez, yetinmez... "albatros" gibidir aşkının yüreği, "okyanuslar" aşmak ister, sen ise sadece kurak bir "ada"sındır; "dinlenmelik"... zira albatroslar dinlenmeyi sevmez, uçmak isterterler sonsuzun ötekisi; "kaf dağı"nın ardına, özgürlüğün güzel yüzüyle..

söylenecek söz yoktur, gitme denilmez; denilemez... karakterimizde kazılıdır bu, "gitme vakti" geldiğinde, "göçülür"; "orta asyadan" bu yana...

"korkma" der, "yaşayacaksın..."
"iyileşip eskisinden daha iyi olacaksın."
"güzel günler göreceksin."
"seni hep seveceğim!"

oysa sen hiç korkmamışsındır yaşamanın verdiği dayanılmaz acıdan, her yere yıkıldığında daha güçlü kalkmışsındır şakaklarının üstüne, güzel günleri de görmüşsündür sevdiğinle, sevmiş sevilmişsindir yeterince...

anlamanı ister, neden gitmesi gerektğini, neden bitmesi gerektiğini... "ayrılalım" der, " terket o zaman, çık kapımdan" dersin, göz yaşların kursağında...

gidene kal, kalana git denmez ya, o hesap işte, ayağı gitmek istemez, kafası zaten hiç seninle olmamıştır...

anlamanı ister, neden bitmesi gerektiğini...
aslında çok da iyi anlayacak kadar seviyorsundur onu, varlığının mucizesini içine çektiğin günden beri, iki "tanrısal ışık" görürsün bir araya geldiğinizde; "tanrı" olduğunu düşünürsün; "tanrıça"nın onuruyla...

anlamanı ister, neden gitmesi gerektiğini. gayet iyi anlıyorsundur.

fakat o anlamaz; farkında bile değildir, "cansız bedeninin"...

(bkz: ayrılık da sevdaya dahil)
Herkes mutsuzken, herkes yalnızken, hayattan umudun yokken onu bulursun. Seni mutlu eder, hiç olamayacağın, hiç olmadığın kadar. Derken bir gün sana âşık olduğunu, hayatının kadını olduğunu söyler, inanamazsın, mest olursun, ayaklarını yerden keser bir bulutun üstüne yerleştirir seni kucağına alıp.
Herkes yarımken sen artık bütünsündür, doğduğunda, anne karnında bilincin kapalıyken bile olmadığın kadar tam, hayatın artık böyle devam edeceğine inanırsın, onsuz yapamayacağına inanırsın, hayatında hep aradığın bilinmeyen kişinin, eşinin, sevgilinin, aşkın o olduğuna emin olursun.
Sonra bir gün gitmen gerekir. Aslında bilirsin geride bıraktığının ne kadar acı çekeceğini, ama yine de göze alman gerekir. Ve korku başlar, geceleri karanlıkta yatmaktan, annenden babandan küçücükken uzakta kalmaktan, ölümden bile bu kadar korkmamışındır hayatın boyunca.
Dönünce aynı adamı bulamama korkusu seni tüketir, gece yatağında, gündüz sokaklarda, gittiğin restoranın tuvaletinde ağlarsın, anlamı kalmamıştır hiçbir şeyin. Hala senindir, hala deliler gibi seni sevmekte seni beklemektedir ama sen korkarsın. Ayrı kalmış olmanın zarar vermesinden korkarsın.
Ve aslında bir anda anlarsın ki ayrılık bir tarafın artık sevmediği için bırakıp gitmesi değil iki tarafın da deli gibi severken kavuşamamaktır. Anlamak sana hiçbir şey kazandırmaz. Ağlamaya devam edersin.
hiç kimse bir aşkı
onarmaya kalkmasın
kaybedilmeye değer
en güzel anında bitirilmişse eğer.
başlangıçlara gebe olandır.
çalan şarkının adı ayrılıktır.
tüm yollar hiçe çıkar.
hayat arabanda o güne dek dinlediğin şarkı değil,
ayrılık çalar artık.
hele bir de sen ve o istemediyse ayrılığı...

inceden bir keman sesidir; yüreğini burkar.
gözlerin ritim tutar şarkıya;
dudakların titrer.
hıçkırıklar hiç olmadığı kadar yanındadır artık.

beynin sana sormaksızın ölümü düşünür her saniye.
hükmedemezsin...
çevrende yoksa dost diyebileceğin bir kimsen..
koyverirsin kendini ölümün türküsüne.
içten kopan bir ağıt yükselir gökyüzüne.

durun daha ölmedim!
benim bir dostum var!
benim...
1 saat öncesine kadar bir dostum vardı ayrılık acımı hafifletebilecek.
sorun şu ki; ayrılık şarkısı bu sefer dostum için çalıyor.
ve ilk defa...

iyi geceler...
hayatım, kendim, neşem, mizacım..
iyi geceler ben.
iyi geceler..
araya yolların girmesi değildir. uzaktan uzağa yapılan telefon konuşmaları ve uzun mesafeli otobüs yolculukları da değildir. hararetli bir kavganın ardından çekip gitmek veya akıp giden bir kaç damla göz yaşıyla birlikte unutmak hiç değildir...

ayrılık, onun yokluğunu kabul etmektir... tüm umutları yitirmektir. hayallerin yavaş yavaş silikleşmeye başlamasıdır. ayrılık, insanın boş duvarlara bakarken dalıp dalıp gitmesidir biraz. hiç gelmeyecek birisini özlemektir. eski fotoğraflara bakıp ağlamaktır. onun saçlarını tarayıp gelen rüzgarla ölümü hissetmektir bazen...

ayrılık, onun varlığını unutmak değil, yokluğunu unutamamaktır... ve güneşin her sabah bir ceza gibi doğmasıdır dağların arkasından. yine onsuz bir güne uyandırmasıdır sizi; hem de hergün. sonsuza kadar...
bir Birhan Keskin şiiri olarak ;

Ayrılık

kaç gecenin çölüdür bu ayrılık
kaç şiirin dölüdür üstüme
örttüğün bu ince sessizlik
kalbim alış artık, kır kendini
kendi duvarında, sesini
kendi duvarına haykır.

tesadüfen birbirine rastlamış
başka başka aşklarsınız siz artık
geceyle gündüz gibi birbirine
ayrılmış. O ki rüzgar, bir zaman
senin çölünde kumlar uçurmuş,
o ki gece ve esmer, görmüyor
sahrayı, sesi içinde karışmış.

her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer
kendi sabrını deneyen taş,
kendi uykusuzluğunda yatak oldun.
kül koy şimdi yanına korunun
seni kavuran onu da yakmasın.
aşkla besle kendini, gül yetiştir,
sardunya çoğalt.
ki, sen aşktan ve ayrılıktan
başka ne anlıyorsun.
ani gelen, gitmeyen, unutulmayan, insanı çaresizliğe sürükleyen şeydir ayrılık.
saksıdaki çiçeklerimiz gibi büyür.
boyle nefes alamamam, yasayamam, uyuyamam dedigim surecin baslangıcıydı,her yerde sen vardın, hissettigim her seyde, hayatımın bir daha senden onceki haline donebilecegine ihtimal vermiyordum cunku bir kere sevmistim seni, cok sevilmistim, kocaman sarılmıs kokunu icime cekmistim, sana bir daha sarılamayacagımı, goremeyecegimi dusunmek her seferinde kasedi basa alıp acıyı katmerlestirmek, tekrar yasamaktı.
Gececin bir vakti kalbim de kocaman bir acıyla uyandım, yokluktu adı hiclikti artık sen yoktun ve onumde sensiz bir zaman vardı.ilerde bir gun tekrar varolabilme ihtimalini, gelecekte olabilecek bir hayali yasamaya basladım.
Ya bir gun uyanırsam ve hayal kurmaktan vazgecersem o zaman ne sen olursun ne de ben..