bugün

last night

aldatmak üzerine kurulu izlediğim en vurucu filmlerden.

netten bulduğum bir alıntıda şunları yazmakta,

"sadakatsizlik nedir? sevişmek? flört etmek? aklından geçirmek? new york’lu mükemmel çift joanna ve michael, michael’ın çekici ve işveli bir arkadaşıyla çıktığı iş gezisi sonrası aldatmak, pişmanlık ve arzu üzerine acı bir biçimde kafa yoracaktır. ama bunun sonucunda joanna eşini suçlayacak ve başkasının kollarına itecek, sonra da kendisine hâlâ âşık olan eski erkek arkadaşıyla öylesine buluşacaktır. bu işin sonu nereye varacaktır? iran asıllı amerikalı senarist massy tadjedin’in ilk yönetmenlik denemesi olan bu romantik dram, 2010 toronto film festivali’nin kapanış filmi oldu."

film aslında yavaş gibi görünüyor, ama ne olursa olsun, o siyahla beyazın arasında giden tonlarında içine de çekiveriyor bir şekilde. sam worthington da, keira knightley de iyi iş çıkarmışlar. eva mendes ise, çok pardon şahsı kanaatimce ''gecelik ilişkiler peşinde koşabilecek olan kaşar olabilitesi yüksek abla'' yı oynarken de layığına bürünmüş. alex adlı joanna nın eski sevgilisini oynayan fransız abiyi de herhangi bir filminden hatırlamadığım için, onun değerlendirmesini de başka filmlerini de bilenler yapsın.

--spoiler--
karakterlere ya da ikili ilişkilere de gelirsek, bir kere michael ilk geceki atışmalarında bile 'seni seviyorum' derken dahi, o kadını düşündüğünü belli etmekle kalmayıp, bir taraftan da muhtemelen ki büyük çoğunlukla da öyle sevdiği karısının aklına şüphe düşürmemek için, elinden geleni yapmaya çalışıyor. filmin birçok karesinde, hatta ilerleyen yerlerinde laura ile muhabbet ederken dahi olan bakışları, ''seni arzuluyorum, ama karım var ve onu seviyorum'' dan başkası değil. her konuşmalarında ya da bakışmalarında sürekli ''ne yapsam, yapsam hata eder miyim, onu arzuluyorum ama karımı da seviyorum, o beni aldatmaz, ama yaparsam da bileceğini düşünmüyorum, yalan söylerim, yapacağımdan da geri kalmam, bir kerelikten bir şey çıkmaz'' lara kadar gidiyor havuza indiklerinde, ki zaten sonunda kendini tutamayıp, aslında daha en başından beri yapmış olduğu yanlışın altına imzasını atıyor.

joanna ise, daha çok duygu kadını, her halinden belli aslında. sadık gibi duruyor, fakat eski sevgilisini gördükten sonra, eski duyguları bir anda günışığına çıkıyor, evliyken bile evinde saklamış olduğu fotoğraflardan, eski günlerini yad ediyor, kocasıyla birlikte iken filmin başında gittiği davete hazırlanmadığı kadar, onunla buluşmak için hazırlanıyor. yönetmen abi, iç çamaşırlarını kadraja soktuğunda zannımca, onu aynı zamanda da tutkuladığını da göstermek istemiş. filmin ilerleyen noktalarında - sadık - demiştik, aslında kendisinin de pek sadık kalamadığını görüyoruz. alex'le ilk taksiye bindiklerinde, kocasının telefonunu açmıyor zaten. işin asıl bomba kısmı ise, griffin dunne abinin de araya girdiği yemek yerkenki dönen konuşmalar. çünkü burada evli olduğu anlaşılana kadarki haline bakılırsa, alexin yanında kız arkadaşı gibi görünmekten ya da öyle olduğunu düşünülmesinden gayet memnun joanna. o anda belki de 2 dakikalığına bile olsa kocasını unutuyor, fakat evlilik olayına girildiğinde muhabbet esnasında, ortam buz kesiyor, bir de denk geldiği arkadaşının verdiği falsoyla -michael nerede diye sormuştu- olay, joannanın artık michael in telefonuna bakmak zorunda hissetmesine dönüyor, ki telefonunu sessize alıp hiç de bakmayabilirdi, fakat onu da geçiştirip yalan söylüyor. devamında ise, alex ile sevişmemek istemesi bir nebze de olsa sadakatini gösterir, evli bir bayan olduğunun farkındalığına bir parmak bal çalmak gibi bir şey. fakat evlilik olsun, gerçekten adam gibi bir ilişkide olsun, sadakat in ya da yalan söylemenin, hele ki bu tarz konularda, sadece sevişmekle mi sınırlı olduğu da yadsınamaz bir gerçek tabii ki.

elin oğlu demez mi, eski sevgilini gör, neredeyse adamın içine düş, adam için hazırlan o kadar, kalkıp bir de fotoğraflarını sakla, sonra yemeğe çık, duygularını yeniden ifade et ki yine evliyken, hadi o arada da öpüştüler de, sevişme olayında ''yapamam'' de. bu da bakış açısıyla alakalı, ama yine de sadakat denen olaydan tek beklenti bu değil, olmaması gerek. bir de şöyle düşünmek lazım, kocasının o kadına zaafından emin olduğu için, eski sevgilisini gördükten sonra, muhtemelen onunla olmak istiyor, ama kocasının gömleğinin içine bıraktığı nottan, böyle bir şey düşünmediğini anlıyoruz, ki alex'e de bundan bahsetti zaten.

tabii asıl eşekoğlu eşek olan ''maykıl evaya kaykıl''* var. la itin oğlu, tamam zayıf mayıf ama gül gibi karın var. hem de bak uyumlusunuz da, bence iyi çiftsiniz, tamam eva mendes de gadanallah, ama kapat kardeşim gözlerini, evli barklı adamsın, neyine yetmiyo karın. yapın iki tane de bebe, eviniz de güzel, bakın keyfinize. ondan çok feci kızdım sana, bambulardan yapılmış sopaları götünde hoplatasım var, ama hadi yine döndün karına, o notu aldıktan sonra yediğin bokun farkına vardın, ki karın da ipten döndü, o da yarım ekmek aldattı seni.
--spoiler--

hülasa çok laf demeden, çok şey söyleyen bir film çıktı karşıma. fakat aldatma, sadakat, yalan söylemek konularında insanın içine gerçekten cuk diye oturacak bir film bu, zannımca öyle kolayına hazmedilebilecek bir film değil. yine de izlenmesi bir şey kaybettirmez, aksine üzerine kafa yorarsınız.