bugün

insan yaşamını,sahnede,izleyiciler önündecanlandırma sanatına tiyaro denir. tiyatro sözcüğü ayrıca,tiyatroda oynanmak için yazılan eser;tiyatro eserinin oynanması için düzenlenmiş yapı veya yer anlamında da kullanılır.
aristoteles'e göre,tanrı dionysos onuruna söylenen şarkıların(dithyrambosların) gelişmesinden çıkmıştır.
Yunanca'da "seyirlik yeri" anlamına gelen theatron'dan türetilmiş, dilimize italyanca'daki teatro sözcüğünden dilimize geçmiş bir hayat biçimidir..
daha fazla bilgi için http://www.tiyatrotarihi.com
'insanı, insana, insanla anlatma sanatı' olarak anılan, sanat türleri içerisinde yeri en büyük olan sanat dalı.
nisan ayının 20-22-24ünde ilk kez çıkacağım sahnede sergilemeye çalışacağımız sanatın adıdır.
tiyatro eserini sergileyen kişinin tek çıkarı ve beklentisi karşısındaki koltuklarda oturanların alkışlarıdır ;)
bünyesinde birçok sanat dalını barındıran hiç de entel olma kaygısı taşımayan insanlar tarafından gerçekleştirilen samimi sanat dalı.
hayat bir oyunsa eğer herkes kendi yazdığı oyununun başrolünü oynar.
Sahnenin tekrarlanma imkanı bulunmadığı için büyük ölçüde performans gerektiren, sanatçı ile izleyiciyi yakınlaştıran ve maalesef ki memleketimde kıymeti bilinemeyen sanat dalı !
sanatın kralı, kraliçesidir. malzeme olarak insanı kullanır. sanatsal yönden diğer sanatlara oranla etkileme gücü daha yüksektir.
yaratıcılığın ve samimiyetin canlı canlı sergilenebildiği büyüleyici ve etkileyici sanat eseri.
tiyatro adı altında bir disiplin olarak incelenmesinden önce de birçok kurama göre kökenini dini ritüellerde bulan ve (bkz: dram sanatı) ile tanım esnasında sıkça karıştırılan bir sanat-bilim dalı.
Kuramların en kalıcı olanına göre mitoloji ve ritüelden gelişmiştir.Ancak bu tiyatronun nasıl doğduğuna ilişkin tek kuram değildir. Bilginlerin bir kısmı tiyatronun kökenini öykü anlatıcılığında aramıştır. Onlara göre öykü anlatmak ve dinlemek temel insani niteliklerdir. Sonuç olarak önce kişileştirme, aksiyon ve diyalogda bir anlatıcının kullanımıyla, daha sonra da her rolü farklı bir kişinin üstlenmesiyle bir olayın, (av, savaş ya da başarının) hatırlanışının özenle işlendiği bir gelişim örüntüsü önerirler.Yine tiyatronun aslında tartımlı danslar ve jimnastikten geliştiğini söyleyen ya da hayvan sesleri ve hareketlerini taklitten evrimleştiğini de kabul ederler. (bkz: oscar g brockett) (bkz: tiyatro tarihi)
oyun sahnelemede kullanılan mekanların tiyatro adını alışını ise terentius'un eserlerinin baskılarında yer alan ve üzerlerinde "teatrum" yazan bazıları galerili, yuvarlak açık hava yapılarını gösteren resimler ile açıklayabiliyoruz.
çağdaşlaşma yolunda etkin olan kurumlardan biridir. bir toplumun asırlık tarihi kökenlerini içinde barındıran, gelişmişlik düzeyini ortaya koyan sanat dalı. işlediği konular, sergilenen diri oyunculuk, ortaya konulan mekan, metin ve sanatla çoklu bir yapı.

mekteptir..
Tiyatro iyi bir uğraş. Çünkü pek sıkılmana olanak vermez. Yani tiyatroyla uğraşanlar genelde mutlu insanlardır.En azından mesleki bir mutsuzluk yaşamazlar. Şu ana kadar işleri yüzünden mutsuz olan pek çok kişi gördüm ama oyuncu olduğu için mutsuz olan birisiyle karşılaşmadım.

Ama zor bir iş, biraz uğraştığım için biliyorum. Kendinde başka bir insanı var edebilmek için çok çalışmak lazım, çok duyarlı olmak lazım. En kötü yanlarından biri de iyi yapılmadığı zaman çekilmez bir iş haline gelmesi. Hayatta iyi bir oyun oynamak kadar keyifli, kötü bir oyun oynamak kadar keyifsiz iki şey daha yoktur herhalde. Aynı şeyi seyretmek içinde söyleyebiliriz.

Pek çok kişide oyuncu olmak ister. Neden? alkış yüzünden. Kimse bakkalı kalkıp çok iyi peynir kesiyorsun diye alkışlamaz ama oyuncu peşin peşin ödülünü alır. Bu da cezbedici bir şey.
bir tiyatro oyunu her seansta farklı sergilenir. sinemadan farklı olmasının sebeplerinden biri de budur. çünkü insandır tiyatro.
tiyatronun (komedya ile tragedyanın) eski yunan'da doğuşuna ilişkin olarak bugüne değin en geçerli varsayım ya da kuram, tanrı "dionissos" için yapılan dinsel törenlerin zamanla oyuna dönüşmesini ileri sürer. "dionissos" ölüp dirilen bereket tanrısıydı. onun ölmesi ile bitkiler soluyor, kuruyor, dirilmesi yeryüzüne bereket getiriyordu. bu kült eskiden çok yaygındı. sümer'de "tammuz" (bizim temmuz dediğimiz ay), hitit'te "telepinu", finike'de "adonis", mısır'da "attis", ölüp dirilen tanrılar olarak saygı görürlerdi. ama bunlar için yapılan dinsel törenlerin nasıl olup da eski yunan'da tragedyaya, komedyaya dönüştüğü, pek akla yatkın biçimde anlatılmış değildir. hep bir boşluk kalır arada. gerçi eski yunan'da bağbozumu bayramlarında tanrı "dionissos" için şiirler okunduğunu, keçi derilerine sarınmış birtakım insanların sıçrayıp döndüklerini biliyoruz. ortada bir kişi durur, halk onun çevresini alırmış. aristo, tragedyanın bu törenlerden yavaş yavaş doğduğunu söylemekle yetinir. 19. yüzyılda inanılan yunan mucizesi, arkeoloji, tarih çalışmaları ilerledikçe, bir mucize olmaktan çıktığını biliyoruz. örneğin yunanlılar heykeli mısır'dan öğrenmişlerdir.
Popüler olmalı mı yoksa olmamalı mı arasında kalan sanat dalı, yani ülkemizde zaten kesin olarak olmamalı çünkü o kadar salon yok.
(#1173457 )
sinemaya gitmek yerine izlenmesi daha sevap olan sanat dalı. nitelikli olanlar bir tarafa- sürekli gözümüze sokulan saçmasapan türk ve amerikan filmleri yerine bize bizi anlatan daha kaliteli tiyatro oyunlarını izlemek bizler için çok daha hayırlı bir çaba.
kültür ve turizm bakanı atilla koç'un sarf ettiği söz olan "devletin operası balesi olur ama tiyatrosu olmaz" ile; akp hükümetinin kültürden en iyi! anlayan milletvekilini kültür ve turizm bakanı yaptığının en açık göstergesi olmuştur. unutulmaya yüz tutmuş tiyatromuza bir darbe de devletin bu konuda en yetkili isminden gelmiştir.
tiyatro yaşam,yaşanılmışlıkların merkezi ve maalesef yaşanılan bir direniştir.
eski yunan'da bağ bozumu tanrısı ''dionysos'' adına yapılan törenlerde başlatılmıştır. dram, entrika ve komedi olarak üç'e ayrılır.
insanı insanca insanla anlatan sanat dalıdır.
(bkz: 2005 tiyatro bildirgesi)
Bir oyuna, bir gün yazdıklarına göre dört, başka bir gün yazdıklarına göre altı ya da sekiz seyirci gelmiş, oynayan tiyatrocu da oturmuş ağlamış... Magazin gazetecisi seyirciyi suçluyor, niçin gitmiyorsunuz, böyle muhterem insanlar ağlatılır mı?

Bu konu, tiyatrodan anlamayan gazeteciler tarafından uzunca bir süre tartışıldı. Ağlayanın Müşfik Kenter olduğu ileri sürüldü, o da topu kardeşine attı: 'Ben değilim, belki Yıldız ağlamıştır!'

Biz de güldük.

Hiçbir tiyatrocunun, oyun tutmadı, seyirci gelmedi diye ağlamaya hakkı yoktur. Ayıptır.

Tiyatronun bazı kurallarını yaşı yetmişi geçmiş ustalara biz öğretecek değiliz: Tutmayan oyun, kaldırılır. Israr edilmez, oturup ağlanmaz.

Onun yerine, tutacak bir oyun konur. Ferhan'ın yaptığı gibi 'benim gişe derdim yok, şu şu şu kişiler gelmesinler zaten' diye efelenmek de saçmadır. Borç gırtlağı aşınca arpacı kumrusu gibi kalırsın.

Gene hiç sekmeyen bir tiyatro kuralı da şudur: Tutan oyun da asla kaldırılmaz! On sene, yirmi sene de oynansa hiçbir tiyatrocu 'yeter, sıkıldık artık' demez. Dönem dönem kadro değişir, oyun sürer. Sırada bekleyen hangi oyun ne kadar daha iyi olursa olsun, bekler, ya da başka bir salon bulur.

Ekmeğini teriyle kazanan özel tiyatrolardan sözediyoruz tabii, devlet ya da belediye arpalıklarından değil.

Hep bilinen örneklerdir: Londra'da Agatha Christie'nin ünlü 'Fare Kapanı' oyunu, Paris'te Eugene Ionesco'nun birer perdelik iki kısa oyunu 'Kel Şarkıcı' ve 'Ders', 1952 yılından beri sürüyor!.. Tam elli üç yıldır! Benimle yaşıt!

Kimbilir kaç kez kadroları değişti ama kaldırmayı düşünmüyorlar. Bu oyunlar ve oynandıkları tiyatrolar, birer ulusal anıt olmuşlar.

Yıllar önce, 'Fare Kapanı'nı benim seyrettiğim gece toplam on ya da on beş seyirci vardı. Sahnede hiçkimse ağlamadı, kuliste ne halt ettiler bilemem ama ağladıklarını sanmıyorum. Aynı gün 'Operadaki Hayalet' kapı kırdırıyor, tam sekiz ay sonrasına bilet satılıyordu. Yirmi sterlinlik bilet karaborsada iki yüz sterline kapışılıyordu. Ben de iki yüz papel kazıklandım. Ama 'Fare Kapanı' da sürüp gidiyordu işte...

Lakin, koskoca Müşfik bu yaşından ve bu deneyiminden sonra kalkıp da yok Nasreddin Hoca, yok Keloğlan gibi saçmalıklar sergileyecekse, hiç üzülmeye kakmasın ve de hiç boşuna 'kapkaç var, trafik sıkışık' gibi bahaneler üretmesin.

Satacak malın olsun, alıcısı Bağdat'tan gelir. 'Eskiden insanlar Pendik'ten gelirlerdi oyun seyretmeye' demiş. Sen tutacak oyun koy, Pendik'ten de gelirler Kartal'dan da. 'Operadaki Hayalet'i ben Hamburg'da da seyrettim, insanlar bırakın Altona falan gibi banliyö kasabalarını, taa Frankfurt'tan Köln'den özel otobüslerle geliyorlardı!...

Tutacak oyun dedik, tabii Levent-Oya ikilisi, ya da Yılmaz-Demet ikilisi gibi ilkokul müsameresi yapın demedik...

Müşfik Baba, bir kahve içelim, ben sana iki saat içinde beş yıllık repertuar yapayım... içinde Shakespeare de olacak, Brecht de, Müsahipzade de... Tutar, tutar, merak etme...

Yeter ki, 'şimdi halk bunu anlar' diye Nasreddin Hoca gibi işlere girme.

Ayrıca, otoparkı olmayan yere, trafiği tek yönlü caddeye tiyatro binası yaptırırken bana mı sormuştunuz abla kardeş? Sofita yaptınız, kulise duş da koydunuz ama işin bu yanını hiç düşünmediniz.

Çok kişi bilmez ama bu yazıda adı geçen herkes hatırlayacaktır: Bendeniz eski bir tiyatro oyuncusu, tiyatro yazarı ve tiyatro eleştirmeniyim efendim. Tabii kendi çapımda. Fakat işkembe-i kübradan atmıyorum, bilerek konuşuyorum.

Bazı gazeteci arkadaşlar da anlamadıkları konularda ahkam kesmekten vazgeçsinler. Sırf oyuncu ağlamasın diye seyirci şuradan şuraya gitmez. Sen iyi oyna ve de iyi oyun oyna, eşek değildir, gelir.

Lakin, tiyatro yöneticisi yazara para vermemek için oyunu kendisi yazmaya, hele hele, onun bunun şiirlerinden çekiştire çekiştire olmayacak ve tutmayacak gösteriler üretmeye kalkmayacak. Oyun gibi oyun oynayacak.

engin ardıç
tiatro sahne-yapısı genelde küçük olduğu halde
çok azdan bile bir büyük şeyi yaratabiliyor.
oyunculuk.
huzur verici bir manzara gibi izliyorsunuz.
tiyatro; sozlukte entry girme anında; yarınki oyunun 2. sahnesinin sonundaki ağlama bölümünde yere kapanmaktansa masaya kapanmanın daha makul olduğunu düşünmektir. başka da bi bok değil zaten. * * **