bugün

içki masasında herkesin bir kere karsılastıgı soru çeşidi.
bayılırız ülkeyi kurtarmaya zaten bekledıgımız soru bu sorudur her zaman.
bir karmaşa bir keşmekeş * bir kaos hali hakim ülkeye; deli dolu bir gündem yükü, her gün bi önceki günü burun farkıyla falan değil, ezip geçmekte. En sevdiğimiz şey yine nolcakbumemleketinhali. ocak ayından beri artarak artan bir gündem yükü içinde, neyi neden hatırlayacağımızı unuttuk. dizi takip etme yeteneğimiz politik sürprizler karşısında çöküyor. bütün bunların ortasında sanat ya da çevre, o kadar minik, ufacık, gereksiz ve hatta lükstür ki yani.... ağzına alsan elitcim olursun. elitcim sen anlamamışsın yeenim bu ülkenin sorunlarını. savaşılacaaak savaş!

PKK'yla ölen 30 bin kişi sayısını ezberle, unutma tabii, düşün... kimse aksini söylemiyor. ama cuntalarca öldürülen insanları niye bir tek anneleri hatırlıyor artık? tek tek sayamadık ki paşam, gizli gizli gömdünüz. hatta kimini öldürmediniz, yarı ölü bıraktınız, rüyalarında ölüyolar artık. onları da saysak mı bi ara? üçbuçuktan dört ederler belki, ya da üç yanlış bir doğrunuzu alıp götürür? sahi kimin savaşını savaşıyoruz biz NATO'nun en büyük ikinci ordusu olup da? Bir şeyi düşünmeyi istemek, neden illa ki "diğerini önemsememek" olarak algılanıyor? konuşulması tercih edilen acıları bile konuşarak çözememişken, hiç konuşulmamış acıların üstündeki tozu üflemezsek nasıl olacak bütün bu işler, nerden başlanacak?

etiketten çok sevilen bir şey varsa o da şablon. zira şablona uymayanı etiketlemek biraz zahmetli. bu iş zor yonca, çok zor çook.... çünkü insanlar yıllar boyunca hiç soru sormadan uyur, ondan işte. biz mesela, cetvelinde profilden Atatürk figürü bulunan çocuklardık, her sayfa kenarına çizerdik, içini boyardık. şekil şekil Atatürkçü idik. merak edip okuduk mu Nutuk'u? oh dear, biz en çok avrupa basınının Atatürk hayranlığına dair haberleri sevdik. Biz çocuksu aşıklardık, hayran. birileri aşkımıza mani oldu, aşkımız yem oldu yutuldu. gün geldi darbe yaptılar, gün geldi Atatürk her şey oldu, herkesin bir cetveli var idi işte, hangi sayfanın köşesine koyarsan o figürü, sanki bir mühür gibi.... damga yaptılar cetvelden: "görülmüştür". onaylanmıştır. sahi, en çok kim kullandı o mührü onay için? içi boşaltılmış bir cetvel kalıbı haline getirdi çok sevdiği yetkili ismi? neyse yonca, boşver. uyu sen.

güneş açınca, bahar gelince, çocuklar kuşlar falan, hala neşelenelim biz yine de.
kış uykuları bahar zamanı biter ya, elbet bi bahar, bu da bitecek.
elbet biz bir bahar, sanattan korkmiycaz, müzikten, üretmekten, düşünmekten... biz bir bahar, "AOÇ'de evi inşaası sırasında kesmek istemediği ağacı taşıtan Atatürk" hikayesini mesela, sadece övünerek değil, anlayarak anlatıcaz. öyle bir anliycaz ki mesela, yolda yürürken elimize ilk gelen yaprağı koparmiycaz belki.

Kendimize ilahi bir örnek olarak seçtiğimiz adamı kendi yanlışlarımız uğruna modifiye etmeyi bırakıcaz: zira seçtiğin örnek zor ise zorlanacaksın. Biz mesela, hani tapılmasın diye peygamberinin resmini çizmeyen bir dine inanan bir ülke olarak, resmini her yere çizdiğimiz bu adamın bir "insan" olduğunu da hatırliycaz bir bahar günü belki. Hadismiş gibi başvurulan vecizeleri her ağızda başka bir anlam taşımayacak, "neyi ne zaman neden demiş" diyicez, belki de kim bilir, bir gün yeni vecizeler üretecek insanlar bile görücez.

biz mesela, yaşam damarlarımızdan birini, sanatı, çok sevicez, tutucaz bırakmiycaz. o sanat ki her şeyi söyleyebilecek, sadece bizim istediklerimizi değil. hani gazetede falan düşman arıyoruz iyi de, sanatta aramiycaz artık o zaman. tek dokunulmazımız olucak.

bir bahar, düşününce acımayacak canımız, ne düşünürsek düşünelim. güneş açınca, baharı karşılayacak düşünceler.

zira o profilden çizdiğimiz kafa çok düşündü çok.
korkmadan düşündü. korksa da düşündü belki de.
belki bi bahar vaktiydi yine, kim bilir?
aklıma geldi bi an.

(bkz: konuşur gibi yazmak)
http://www.youtube.com/watch?v=WlSvzLYT2dc
(bkz: başbakana soralım)
yeni nesil çaylak.
ülkemizdeki hortumcuları, katilleri,abd işbirlikçilerini, şehitlerimizin kanı ile sulanan toprakları el oğullarına satanları gördükçe kendi kendime sorduğum hatta kendi kendimize sorduğumuz soru.
lafla siyaset yapmak.
ülkenin içinde bulunduğu durumdan ve gidişatından hoşnut olmayan bünyenin az merak katılmış endişe içerikli sorusudur.

Bana göre son dönem türk insanının ruhunda tezahür etmiş multi bencilliğin had safhada ortaya çıkışıdır bu soru cümlesi.

Her türk hayatınd enaz bir kez bu soruyu kendisine ya da etrafındakilere sormuştur.

Şahit olunan bir dialog... Yer herhangi bir kahvehane... gazetedeki haber başlıklarına göz atan bünye yanında iddia kuponu dolduran hemcinsine sorar :

+ mahmut lan nolcak bu memleketin hali?
- nolmuş lan memlekete?
+ baksana olum, haber seyretmiyon mu sen?
- lan biz kendimiz haber olmuşuz, neyini seyredim, hep aynı şeyler mına goyim...
+ abicim boka dooru gidiyoz halimiz kötü be.
- Len hiç gelip de benim halimi soran var mı be? sokayım memlekete...
+ neyse, bilmemne maçına ne yazdın lan?

Aşağı yukarı böyleydi. Sanırım ülkenin her kahvehanesinde benzer diyaloglar yaşanıyordur. Belki biraz daha vizyonu geniş olanlar, ciddi ciddi memleketi kurtarma formüllerini halka arzediyor da olabilirler, ama hepsi bu kadar.

Bencillik bunun neresinde diye soruyorsunuz kendinize. Cümleyi tekrar dikkatli okuyun, cümle sabittir, asla değişmez :

-ne olacak bu memleketin hali?

Bu, cevabı daima bir başkasından beklenen bir sorudur. Bünye asla kendisi cevap vermez. Başkasından bekler...

Birilerinin çıkıp "aha kardeşim çözüm budur" demesini beklemektir aslında bu. Ama kimse çıkmaz, çünkü herkes başkasından beklemektedir. Birileri çıkacaktır, asacaktır, kesecektir, sorunları çözecektir, yurdum insanı da üstüne konacaktır, rahat edecektir.

Yıllar yılı hep böyle olmamış mıdır zaten?

Bu, cehaletten farklı birşeydir. Çok farklı. Bu bariz bencillik olsa da, altında çok farklı unsurlar yatmaktadır.

Kime sorsanız, atatürk'ün geri gelmesini isteyecektir. Ama hiçkimse, ulan içimizden bir atatürk daha çıkar mı diye sormamaktadır. Bir keramet beklenmektedir, bir mucize beklenmektedir. Kimse kendisinin aslında bu keramete sahip olduğunu kabullenmez.

Haberleri pürdikkat okuyan birine söylenen "sen mi kurtaracan lan memleketi" cümlesi de aslında gizli kalmış gerçeğin ta kendisi olup öyle kabak gibi gözümüzün önünde durmaktadır.

Çoğunluğunun hayatı iş-ev-kahve üçgeninde geçen bir toplumun vizyonunun da bu üçgenin dışına taşması asla beklenemez. Kitap okumanın ibnelik alameti sayıldığı bir toplum da asla bu üçgenin dışına çıkmak istemeyecektir.

Birbirimizi kandırmayalım, bu tembellik, bencillik, kurnazlık ve aymazlıkla daha çoook vikvikler dururuz.
geyik yapmakla bir bok olmayacağı kesin.ne yapabilirm mi düşünmek bu karamsarlığı aza indirgeyecektir. bu mevzuda kahve geyiği durmundan çıkacaktır.
*
Memleketi kurtarma politikasıdır. Erkeklerin yüzde 99unun günlük muhabetti içine girer.
geyik yapmakla bir bok olmayacağı kesin.ne yapabilirm mi düşünmek bu karamsarlığı aza indirgeyecektir. bu mevzuda kahve geyiği durmundan çıkacaktır.

(bkz: okeye dördüncü aranıyor)
insanların mesleğini unuttuğu bir ülkede sorulabilecek sorulardan biri. çalışma ve sosyal güvenlik bakanı, "tuzla'da bakanlığımı ilgilendiren bir durum yok." dediyse eğer sormak lazımdır. ayıptır faruk çelik, ayıptır...
kardeş bir rakı daha sözüyle ara verilen sonsuz geyik.
köşe başı siyaseti yapanların kullanılmaktan yıpranmış cümlesi.
soru cümlesi değildir, retoriktir.

12 eylül 2010 sonrası tartışılmaya tekrar başlanmıştır.*
vatan diskoteklerden kurtarılacak kıraathanelerden yönetilecek zihniyetinin kullanmaktan çekinmediği soru cümlesidir.
(bkz: hiçbir fikrim yok)
yemin etmeyenler, boykot edenler, tükürmeler yalamalar, diz çöktürmeler derken bir ülkenin ağzına edildi günlerdir. tüm bunlar olurken haber aralarında geçen şehit haberleri dikkat bile çekmedi. cenazeler, gözü yaşlı aileler, yememiş içmemiş çocuk büyütmüş ailelerin acı günleri. bu ailelerin hayatı bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak, kahkaha atamayacaklar bir daha. gülemeyecekler. ama umrumuzda mı? değil. varsa yoksa iç siyasetin vatandaştan uzak gündemi. ne olacak bu memeleketin hali?
bir yiğit bulut sorusu. zira 10 yıllar öncesi kahve muhabbetini sürdüren birtek o kaldı aramızda koruyup kollayalım.
(bkz: ben bilmem tayyibim bilir)
- ne olacak bu memleketin hali burhanettin?
+ benim başa geçmem lazım kardeş, aksi takdirde böyle gelmiş böyle gider.
kahve önündeki emekli amca repliği. memleket sorunlarını gerçekten tartışmak isteyen adamın kuracağı cümle değil. sadece muhabbet açılsın isteyen amcanın sözleri.
genellikle 3-5 dubleden sonra hemen hemen tüm masalara meze olan finalden önceki muhabbettir.

ayık kafa ile çözülemeyeceğinden, biraz nahoş kafa ile tüm sorunlar çözülür.

bazen o kadar aydın fikirler çıkar ki hükmetlerin değerlendirmesi gerekmektedir.
kahvede ki futbol muhabbetinden memleket meselesi konularına geçişi başlatan cümle.
ne olacak bu fener'in hali sorusunun eş anlamlısıdır.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar