bugün

kuvayı milliye destanını gibi bir eser vermesine rağmen hala vatan haini muamelesi gören şairimiz.
aya gidilecek
daha da ötelere,
teleskopların bile görmediği yere.
ama bizim dünyada ne zaman kimse aç kalmayacak,
korkmayacak kimse kimseden,
emretmeyecek kimse kimseye,
yermeyecek kimse kimseyi,
umudunu çalmayacak kimse kimsenin?
işte ben komünistim bu soruya karşılık verdiğim için.

26 ağustos 1959
kırmızı sarı yeşil balonlarda çocuk çığlıklarıyla güneş
gökyüzü mavi ışıklarıyla
kim derdi ki hikayem böyle biter
yağmurlar mevsimine girdim kederli şiirler mevsimine
bir şeyler bekliyorsun benden değil
sözler duruyor aramızda birbirimize ulaşamadan
çocuk çığlıklarıyla güneş kırmızı sarı yeşil balonlarda
yorgun ve umutsuz bakıyoruz sözlerimize

11 mayıs 1962, moskova
cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı' ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:
-Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir? der. Nazım' ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım' ı tepeden tırnağa süzer ve:
-Demek Nazım Hikmet sensin, der.
Nazım' a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası,
-Gidebilirsiniz, der.
Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:
-Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar.
Müfettiş hemen atılır:
-kim duymaz Hayyam' ı.
Nazım:
-Hayyam' ın zamanında iran hükümdarı kimdi? diye sorar.
Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür,

-Görüyorsunuz sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız.
Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak, der ve çıkar.
Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım'ı geri çağırır Ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur.

Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi? Gerçekten hatırlayanınız oldu mu?

not : alıntıdır.
mavi gözlü bir dev olan şairimizdir....
dünyanın en büyük ikinci şairi. birincisi için:
(bkz: pablo neruda)
kadıköy'de adına kültür merkezi vardır. aydın arkadaşlar oralarda bulunurlar... tavsiye edilir...
(bkz: duman - manası yok)
Ağa Camii

Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce

Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allah'ımın ismini daha çok candan andım.

Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,

Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...
Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,

En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde orospular yükseltiyor sesini.

Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.

Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu

Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!

Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer

Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!
biyografi yazarı paruşev'in atatürk isimli kitabının 318 ve 319 numaralı sayfalarında şöyle bir bölüm geçmekte:

"mustafa kemal'in şiire olan tutkusu, geleceğin büyük şairi nazım hikmet'i de yanına çekecektir.

nazım hikmet, şiirde daha ilk adımlarını attığı günlerde arkadaşı vala nurettin'le, bütün yurtta sözü edilen kişiyi görebilmek için, ankara'ya giderler. nazım hikmet'in dayısı ismail fazıl paşa ikisini bir handa bularak alır, meclise götürür.

ismail fazıl paşa, onları mustafa kemal'e tanıtır:

'işte sözünü ettiğim şairler.'

gençler, gözlerini karşılarındaki bu insana dikmiş, anadolu ihtilalinin liderinde başkalarında olmayan özellikleri görmeye çalışmaktadırlar. mustafa kemal, onlara şöyle der:

'bazı genç şairler, moda adıyla anlamsız şiirler yazmaya başladılar. benim size öğüdüm açık ve belirli bir amaçla yazmanızdır.'

1929 yılında bir istanbul basımevi nazım hikmet'in ilk şiir kitabını basar ve colombia şirketi de ozanın kendi sesinden şiirini plağa alır. nazım hikmet'in amcası ali fuat paşa, bir akşam mustafa kemal'i salkım söğüt şiirini dinlerken bulduğunu anlatmaktadır. mustafa kemal soluksuz dinlemektedir. plak bitince coşkunluğunu belli eden bir sesle:

'ne şair!' der.

birkaç yıl sonra nazım hikmet cumhurbaşkanlığı köşkü çankaya'yı ziyaret teklifi alıyor. fakat burjuva cumhuriyetinin maksatları kendi fikirlerine aykırı olduğu için, nazım bu teklifi reddetmektedir."
bundan 20 yıl öncesine kadar vatan haini olan, şimdi ise vatan şairi olmuş kişi. hayır madem kötüleyecektiniz neden şimdi baş tacı ettiniz. evet baş tacı edilmesi gerekiyor fakat neden o zaman vatan haini ilan ettiniz? sorularının sorulması gereken şahıs.
eşit sosyal statüden bahsetmiş biri olarak anılmış kişi..
Oysa ki; hapis yıllarında, parasını kimseyle paylaşmamasıyla ünlüdür..
- Uyumak şimdi,
uyanmak yüzyıl sonra, sevgilim...
- Hayır,
kendi asrım beni korkutmuyor
ben kaçak değilim.
Asrım sefil,
asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur, büyük ve kahraman.
Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman.
Ben yirminci asırlıyım
ve bununla övünüyorum,
Bana yeter
yirminci asırda olduğum safta olmak
bizim tarafta olmak
ve dövüşmek yeni bir âlem için...
- Yüz yıl sonra, sevgilim...
- Hayır, her şeye rağmen daha evvel.
Ve ölen ve doğan
ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır
(benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem)
senin gözlerin gibi, Hatçem,
güneşli olacaktır.
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
içimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

...............
hasretin yoğurduğu, memleket özleminin büyüttüğü ve şüphesiz türkçe'yi en iyi kullanan şair, büyük usta..ideolojisi, yaptıkları, ettikleri, söylemleri bir yana, 20. asrın en büyük şairlerinden biri olduğu su götürmez bir gerçektir.

ve komünisttir evet..hiç saklamamıştır bunu zaten. hep umutlu, güzel günler görmenin hayaliyle yaşamıştır. kimbilir, belki de görmüştür..

tepeden tırnağa hasret, tepeden tırnağa umut..

tepeden tırnağa "şair"..
türkiye vatandaşı olmayan(!) en büyük türk vatandaşı.
rusya'ya gittigi zaman oralardan cok etkilenmis kominist sair. rusya'da ki gelismisligi vede makinalasmisligi gorunce kimsenin bilmedigi bir siirinde su misralari soylemistir.
''trik trak trik trak makinalasmak istiyorum''
tabi vatan hayini ilan edildigide goz onune alindiginda aslinda vatan hayini degildir. sadece teknolojiden oldukca etkilenmistir.
(bkz: her s*kim salatalik diyene bir avuc tuz alip kosmak)
(bkz: run lola run) *
dünyanın gördüğü en büyük şair olarak kabul görmüş insan
akıllı adam. rus kızlarının güzelliğinden haberdar olunca soluğu rusya'da almıştır.
avrupada beyeniyle okunan okutulan türkiyede şiiri okunduğunda tutuklandiğimiz şair
kendisini rus vatandaşlığına almaları için sovyet yekilerine yalvaran vatansever zat!
GÜZ ÇiÇEKLERiNDEN ÇELENK

Niçin öldün Nazım?
Ne yaparız şimdi biz
Şarkılarından yoksun?
Nerde buluruz başka bir pınar ki
Onda bizi karşıladığın gülümseme olsun?
Seninki gibi ateşle su karışık
Acıyla sevinç dolu,
Gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım?

Kardeşim,
Öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende,
Denizden esen acı rüzgar
Kapacak olsa bunları
Bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir,
Yaşarken seçtiğin
Ve ölümden sonra sana barınak olan
Oraya, uzak toprağa düşerler.

Al sana bir demet Şili kasımpatılarından,
Al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını,
Halkların savaşını, kendi dövüşümü
Ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü
Kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
Çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret,
Benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç
Veren dostluğundan yoksun.

Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
Zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
Zulmün izlerini görmüştüm ellerinde,
Kinin oklarını aramıştım gözlerinde,
Ama parlak bir yüreğin vardı,
Yara ve ışık dolu bir yürek.

Ne yapayım ben simdi?
Tasarlanabilir mi dünya
Her yana ektiğin çiçekler olmadan?
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
Senin halk zekanı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler,
Teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.

PABLO NERUDA
konstrüktivizm ve futurizm sanat akımlarını benimsemiş, bir tren yolculuğunda mayakovski'nin yazdığı basamak şiirlerini görünce ondan etkilenmiş ve türk yazınındaki ilk basamak şiirleri kaleme almıştır. türk şiirine özgürlük kazandırmış, hece ölçüsü ve aruz vezni kullanmayarak da şiirin müzikal yapısının sağlanabileceğini kanıtlamıştır. asonans, aliterasyon gibi harf tekrarları;sözcük ve cümle tekrarları ile şiirlerinin müzikalitesini arttırmıştır. tematik olarak da türk şiirini zenginleştirmiştir.
tam 105 yıl önce, bugün doğan şair. kutlu olsun.