bugün

can sıkıntısı ile yalnızlığın başa vurmasından, istem dahilinde kendi çapında felekten bir gün çalmaktır. hemen felekten gün çalmayı gümbür gümbür geçirmek olarak algılamak hatalı olur. *
kendine yetecek kadar kırmızı şarap alınır, eskiye götürecek eski parçalar "winamp" tan ayarlanır, biraz da meze alınır, hafifinden. bunların eşliği altında başlanır yazmaya... eskilerden, hayatın zorluğundan, gelecekte yapacaklarından... yaz babam yaz... içini gözlerinden dökene kadar devam etmektir, melankoli budur.
gecenin köründe yorgun argın tam kararlar verilmişken hayat düzene girmişken geçmişe sığmayan bi şarkı açılıp, hatırlanan, özlenen şeylere yanmaktır.
bitmesi için birşeylerin, bunun da yapılması şarttır; yüzleşmek, kaçmamak için.ama nereye kadardır bir yerde bitmeli ve bugünden başlayan bir çizgi çizilmelidir.
halk arasında yalnızlığı tercih eden hüzün hali olarak bilinse de aslında psikolojik bir durumdur. Nedensiz yere depresyon hissi ve birşeyler yapmaya duyulan isteksizlik olarak ortaya çıkar. Eskiden şizofren gibi daha ciddi ve fiziksel rahatsızlıklara dayandırılan melankoli, beraberinde belli bir kültür ve kült getirmiştir. Günümüzde ise aşk ya da kimlik karmaşası gibi duygusal nedenlere bağlanmaktadır.
Melankoli derin bir keder içinde hüzünlü, acı çeken, yalnız, umutsuz bir insanın içinde bulunduğu durumdur. Melankolik mizaçlı kişiler mutsuzdur. Yalnızlığı, toplumdan uzaklaşmayı ve insanlardan soyutlanmayı tercih ederler. Diğer insanlarla yakın ilişkiler içine girmekten kaçarlar. Yaşamı boş ve anlamsız bulurlar. Keder, mutsuzluk ve değersizlik duyguları içindedirler. Melankoli depresyona dönüşebilir ve ağır depresyonlarda intihara gidilebilir. Depresyon duygusal çöküntü içine girmektir.Depresif kişiliktekiler çöküntüye yatkındırlar. Özgüvenleri azdır, kötümserdirler, coşkusuzdurlar, insanlarla ilişki kurmazlar.

Depresyon genelde günlük klinik deneylere dayanan bir tanımlamadır. Depresyonun arka planını oluşturduğu sıklıkla görülen hüzün; olasılıkla yitirilen bir yakının, günlük yaşamdaki başarısızlıklar, insanlar arasındaki olumsuz ilişkiler sonucu ortaya çıkmaktadır.

Duygusal çöküntü içinde olanlar hüzünlü bir yüz ifadesine sahiptir. Gözleri ve ağzı aşağıya doğru sarkıktır. Bakışları boş ve omuzları düşüktür. Elemli ya da ifadesiz bir görünümleri vardır.

Bu kişilerde durgunluk ve yetersizlik duygusu hakim olabilir. Hiçbir şeye ilgi duymama, rahat uyku uyumama, huzursuzluk, kararsızlık, umutsuzluk ve iştahın kaybolması, iç gerginlik gibi belirtiler olabilir. Bu özelliklerin hepsi bir kimsede gözlenmeyebilir. En belirgin özellik kişinin kendini değersiz ve yetersiz görmesidir. Diğer özelliklerden yaygın olanlar yaşama sevincini kaybetme, sürekli yorgun olma, her şeye karamsarlıkla bakmadır.

Depresyon sonucu ortaya çıkabilen intiharın belirtileri de duygusal çöküntü, sessizlik, kendini beğenmeme, küçük görme, kendini suçlama, uyumsuzluk ve yaşamı anlamsız görmedir. Depresyonu normal üzüntülerden ayıran özellik karamsarlıktır. Kişi yaşantısının ve içinde bulunduğu durumun değişmeyeceğine inanır. Depresyon bir hastalık biçimidir ve tedavi edilebilir.

Melankolik mizaçta olan kişiler ise bir olay sonrası hüzne ve kedere gömülmezler. Onların durumu ya doğuştan ya da toplumsal nedenler sonucudur. Melankoli dışa vuran belirtileri nasıl olursa olsun insanın varoluşunu diğer insanlarla olan ilişkilerini irdeleyen bir yaklaşımdır. Melankoli dünyaya gelmesine, fırlatılıp atılmışlığına bir türlü anlam veremeyen dünya ve diğer insanlarla ilişkilerini sorgulayan ve bütün bunlardan acı çeken, korkan, varoluş konumundan sürekli güvensizlik duyan, bir türlü kendisi olamadığını duyumsayan ve düşünen insanın durumudur.

Melankolik insan huzurlu olabilmek, sakin bir hayat sürebilmek için yalnızlığı seçer. Ancak yalnız olduğunda da hayatla ve insanlarla olan ilişkilerini sorgulaması ve sürekli düşünmesi, kendini suçlaması, varoluşunun nedenini araması gibi sebeplerden dolayı bir türlü dinginliğe ulaşamaz. Sıkıntıları ve bunalımları sona ermez.

içinde bulunduğu dünyaya ve topluma uyumsuz olduğunu hisseder. Bu durum bazen onu hüzünlendirirken bazen de memnunluk hissi verir. Olayların, yaşamın ve insanların içinde olmaktansa dışarıdan çıkarsız, amaçsız bir izleyici ve gözlemci olmayı tercih eder. Bitmeyen sıkıntısı, boşluk içinde oluşu ve hüznü onu içinden çıkamayacağı kederlere boğabilir. Hüznü bazen gülerek -Demokritos-, bazen ağlayarak -Heraklitos-, bazen de suskunluğuyla -Hölderlin- açığa çıkabilir. Melankolik kişi duyarlı bir yapıya sahiptir. insanlarla iyi ilişkiler kurmak isteyebilir. Ancak doğal olmayan yapmacık ilişkiler sahte kimlikler, maskeler, incelikten yoksun düşüncesiz davranışlarla karşılaştıkça bundan vazgeçip içine kapanır. Bir gün doğal, içten, ruhuna kulak verip onu içinden dışarı yansıtan insanlarla karşılaşmayı ummak ister ama umutsuzdur çünkü insan içinde bulunduğu toplum düzeninde böyle bir şeye pek yatkın değildir. Birbirlerine güvenemeyen insanlardan oluşan toplumlarda maskeler takılmadan rahat edilemez.

Melankolik kişi çelişkiler içinde kalır, kararsızdır. Bir yandan yalnızlığı seçmesinden hoşnuttur bir yandan da insanların içinde olamayışının hüznünü duyar. insanlarla ilişkilerinde hep bir sorun vardır. Anlaşılamaması, mizacı gereği farkındalığı, sosyal olmayı , diğerleri gibi olmayı becerememeleri onu insanlardan uzaklaştırır. Toplumsallaşmaktan, bir yere bir kimseye bağlı olmaktan korkmak melankoliklerin tutumudur. Kendilerine duydukları saygı, kendilerine yönelik olmaları belirgin özelliklerindendir. O nedenle aylaktırlar.

Melankolik mizaçlı kişilerde hayata karşı ilgisizlik, bezginlik bıkkınlık olabilir. Çökkün, yılgın ruh hali içinde görülebilirler. Geleceğe karşı umutsuzlukla birlikte çaresiz ve zavallı olduklarını hissedebilirler. Yaşamı kendi ellerinde tutamama, var oluşun amacını bulamayıp, kendini oluşturamama korkusu melankoliye neden olur. Kendini oluşturamayınca, bu kendi elinde olmayınca çaresizliğe düşer. Kendisiyle uğraşan, oynayan bir varlığın oyuncağı olduğu duygusuyla bilemediği şeylere kızar*. Ölümün kaçınılmazlığının, varolmanın karşıtı olan varolamamanın ya da hiçliğin bilincindedir. Ölüm hiçlik duygusunu yaratır. Ölüm düşüncesi melankolik mizacın peşini bırakmadığı içindir ki dünyayı okumayı en iyi bilenler melankoliklerdir.

Ölümün kaçınılmazlığının arada bir fark edilmesini ya da boşluk, yalnızlık ve insanlardan soyutlanma duyguları içerir. Ancak kendi varlığının farkında olabilmesi için olaylarla etkileşimde bulunması gerekir. Bu etkileşim olmadan dıştan bakışta bir insan gibi görünse de diğer insanlar için hiçbir anlam taşıyamaz. Olaylarla iletişimi ve ilişkisi dış dünyadan soyutlanmamasını sağlar.

Melankolik kişi yüreğini yiyip bitiren bir şeylerin varlığını hisseder. içini kemiren bu şeye teslim olmak istemez ancak çaresizlik içinde onunla mücadele etme gücünü yitirir. Uyum sağlamayı, boyun eğmeyi beceremez. Sürekli arayış içindedir. Tüm şeylerin hiçliğini keşfeder. içinde kıpraşıp durduğu olumsuzlama boşluğunda güvensizliği tek olumluluk olarak kalır. Ama güvensizlik verimsizdir, tüm içsel kuvveti tüketir.

Arayış olanaksız bir dünyaya doğrudur. Bu dünyada olmayan başkalıkların özlemi içindedir. Uyumsuzluğu ve kabullenemeyişi bundandır. Dünyanın zevklerini hor görür. Nietzsche nin dediği gibi; sürülere özgü zevkler herkes için değildir. Uyumsuzluk acı verse de, acıdan kıvransalar da kendilerini bir yere, bir tanıma yerleştirmek istemezler ve herkes gibi yaşamak onlara korkunç görünür.

Yabani olmak, yalnız bir münzevi olmak, hırs içinde olmamak belirgin özelliklerindendir. Kendine kaçışları hem en güzel hem de en sıkıntılı anlarıdır. Güzeldir çünkü kendisini kendinden başka anlayacak biri daha yoktur. Sıkıntılıdır çünkü sorgulamaları, kendini suçlamaları, düşüncelere dalması onu içinden çıkamayacağı durumlara götürür. Melankolik kişi yanlış giden bir şeyleri sezer. Daha iyilerinin olabileceğini düşler ancak başarısızlığa uğrayınca acı çeker. Bu gerilimli ortam sanat ve yaratıcılığın da ortamıdır belki de. Melankolik insan da hep bir karşı koyuş ve başkaldırı görülmüştür. Özgürlüğü arar. inançlardan uzaklaşınca da acı ve boşluk içine düşer.

Aristotales; Sorunlar adlı kitabında melankoliye yer vermiş ve Neden ister felsefede ya da politikada ister şiir ya da sanatta olsun olağanüstü kişilerin hepsi melankoliktir diye yazmıştır. Sıradan insanlarda melankoli hastalığı görülürken doğaları gereği melankolik olanlar hasta değillerdir. Sırdan hastalardan farklıdırlar. Bu farklılık ve olağanüstülük olumlu anlamdadır. Melankolik mizaçlarda normal koşullarda baskı altında tutulan yetenekler ve yaratıcı güçler özgün koşullarda serbest kalır. Hippokrat a göre korku ve hüzün uzun sürerse melankolik durumdan söz edilebilir. Hippokrat melankoli üzerine çalışmalarda bulunmuştur. Melankoliyi çökkün, umutsuz, tüm cesaretini yitirmiş bir durum, acı içinde kıvranma, ışıktan insandan kaçma, karanlığı sevme ve konuşmaktan kaçma olarak tanımlamıştır. Melankoliklerde uykusuzluk, dalgınlık, korku, öfke, hüzün gibi durumlar görüldüğünü belirtmiştir.

Melankolik insan her çağda içinde bulunduğu toplumsal koşullardan mutlu olmadığını, olamadığını, yaşama bir anlam veremediğini, topluma uyum sağlayamadığını, toplumsallaşamadığını, bunun içinde bir tür iç göçle kendi içine çekilerek ruhunun bir kısmını olsun kurtarmaya çalıştığını söylemiştir.
tam hazırlanıp dışarı çıkma hevesiyle kapıyı açtığın an havanın kasvetli, yağmurlu, fırtınalı olduğunu gördüken sonra yaşanılan duruma benzer. o anın hemen bitmesini ve güneş açmasını beklersin. ama gerçek senin beklediğin gibi değildir aslında. gerçek havanın uzun bir süre daha sana acı çektireceğidir.
ne istediğini bilmeyen kız ların en sık karşılaştıkları durum, zira çok insanın ahını almaktan kaynaklıdır kanımca.
garip bir olaydır. örnek vermek gerekirse aşk acısı çektiğiniz sıralarda slow ya da damar parçalar dinlediğinizde anlaşılmaz biçimde zevk alırsınız. kafayı yemeğe başladığınızı düşünürsünüz ama aslında doğal bir olaydır, fazlası zarardır. unutmadan, (bkz: sagopa kajmer)
ruhu serbest bırakma durumu. bütün yokluğunla varolduğunu hissetmektir melankoli. hiçliğe gözlerini açtığında kendinden başkasını görememek, içinde kendine ait bir dünyayı bozup bozup baştan kurmaktır.
bir grup duygunun, icinde bulunulan bir cesit ruh halinin tek kelime ile ozetlenmis halidir. ölümcüldür ayrıca. yüksek dozda alınmaması gerekir. bilene degil yasayana sorulmasi lazim nedir
intihar mektubunu sozluge yazmak gibidir. veyahut intihar etmeden once dinlenen son sarki..
hissedilebilecek en asil duygulardan biridir

aslına bakılırsa bilinmezlik içinde, nasıl anlatılır sözlerle. denenir belki ulaşılır. kalem dayanırsa kelamlara, yürek dayanırsa yazarken yaşanan hisse, belki söyleyebilir bir kaç şey. en azından denenmeye değer çünkü belkide sonunda kendini anlatmak vardır. belkide gecelere katılabilecek bir anlam saklıdır içinde. derinlerde. kim bilir?

şahsi midir, kim bilir ama melankoli deyince akla yağmur geliyor. her saatte ayrı anlamı olan yağmur. istanbul geliyor her mevsimde bir başka güzel istanbul. ve fikirler birleşiyor istanbul ve yağmur. şöyle bir düşünülürde bu iki kelime ile alakalı ne kadar yazılır, tahmin etmek zor gibi. öykü gibi bir yaşam hayal etmeye gelince, istanbulun sessiz sokaklarında arada bir geçen arabaların tekerleklerinden sıçrayan yağmur suyunun sesleri, yağan yağmurun her damlasında sanki tokatlar atar gibi ok fırlatır gibi yüreğe duygu seli akması. biraz acı gülümsemelerle hatırlanabilecek çocukluk anıları, belki sevdiği tarafından söylenilen acı bir söz, hem acıtması hemde acı bir sevgi bırakması.

ve yolları dünyadan bağımsız sadece tek kişilik şehiri, istanbulu sel götürmesi. düşündürmesi yaşanan acı olayların hatra gelmesi, eskimiş fakat değeri çok ama çok artmış bir sürü olayın gözler önüne hortlaması sanki. belki bir şarkı ile, yada sadece düşünce. yağmura aşık yorgun bir serçe gibi. çektiğin acılar esnasında, sevdiğinin mutlu olmasını istemek gibi. acımak gibi. geçen zamanın arkasından ağlamak gibi. kaleme alınmamış bir sürü melankolik duygu gibi.

oysa sorulsa neye yarayacağı akıtılan onca göz yaşının zamanın arkasından, ne olur ki cevabı? sinir eden delirten, ölmek ile öldürmek arasında cambazlık yaptıran olayların içinde, her ne kadar düşünebilme ihtimali bilinmeksizin, öykü gibi yaşamlar düşlemek. ağlamaktan neredeyse ağlamanın manasız olacağını düşünme noktasına ulaşmak. bazı tehlikeleri, isteyip istemediğini bilemeden, ne istediğini bilemeden yokmuş gibi görmek, görmeye çalışmak. arkanızdan bağıran birine aldırmamaya çalışmak, tabiri caizse takmamak, fakat sonra odaya geçip kapıyı kilitleyip ağlamak. yoran olaylarda bir nefes ağlamak ve devam etmek. kimileri gülmekten yorulmuşken, ağlamaya korkmak. korkmak..

bir düşünce vardır. istanbul veya her ne aşık olunmuş şehir olursa olsun herhalde bunun gibi olurdu fakat istanbul'u anlatacak olursak, ayrılık olunca bir gün, o gün, aşık şehirle yaşanılan her günden çok, her geçen anı ânından çok güzel olduğunu hissetmek. o gün martıların daha bir aşkla çırpınışları göz önüne gelmesi. vapurların çıkardığı sesler, dalga sesleri, sokak kokusundan gökyüzünün maviliğine.. anlatılamayacak bir istanbul hayal etmek o gün. acı çekmek ve kurtulamamak belkide kurtulamamasına kendisi de yardım etmesi insanın. zor bir duygudur. vardır melankoli. olabilir..

anlatıpda bir nokta koyulabilecek bir duygu mudur belki değildir ama onca olabilecek önyargıları unutmaya çalışarak, sevgili ile göz göze iken etraftan gelebilecek etkenleri hiçe saymaya çalışmak gibi söylenmek ister. kelama dökülmek, kalemden akmak ister bu gibi bazı duygular. hayatı bir sinema gibi görüp mekandan çıkmak ister belki. mekandan veya zamandan..
hakan peker'in düş ve fantezi albümünde, nilüfer'in sen mühimsin albümlerinde söylediği bir kayahan şarkısı. sözlerini vereyim de tam olsun:

mühürlenmiş gözlerime insafsız uzaklar
gel gör, çıkmaz yollarına
saplanmışım ben
sana muhtacım
dört yanımda uçurumlar
perişanım

dört yanımda uçurumlar
la la la la
paramparça bir hayat
la la la la
çıldırtan yalnızlıklar
ve melankoli

senle topla beni
çarp uzaklarla
ekle sensizliği
böl saatlere
ne kaldı ? ne kaldı ?

dört yanımda uçurumlar
la la la la
paramparça bir hayat
la la la la
çıldırtan yalnızlıklar
ve melankoli

şarkının hakan peker yorumunda kendisine seden gürel ve eda özülkü, kayahan yorumunda da demet sağıroğlu eşlik etmişti.
en derinde yatan, kendinizden sakladiginiz hayallerinizi, kirginliklarinizi, birer birer cikarirsiniz. (bkz: ve film ba$lar).
sağlam bir ataol behramoğlu şiiri.
(bkz: ode to melancholy)
her bünyenin kolay kolay hazmedip kaldıramayacağı bir duygudur. aslında yaradılıştan gelir önemli oranda, yani tohumundan yatkınlık gerekiyor biraz. çünkü melankoli içerisinde hayatı irdeleme vardır, neden vardır, niçin vardır. hadi ben melankolik olayım denince olunan bir duygu değildir kısaca, hamurdan olmak gerekiyor fazlasıyla. yaşamı insanlar farklı farklı sorgular, kimisi zerre etkilenmezken kimisi sınırlarda dolaşır. peki hayatı bu derece ciddiye almak gerekiyor mu? birilerinin bunu yapması gerekiyor, işte bu noktada görev melankoliklerin üzerine düşüyor. yaşanan tecrübeler, çekilen acılar, ızdıraplar belkide en net biçimde melankolikler tarafından değerlendirilir. son derece asil bir duygudur, yaşamı biraz olsun merak eden varsa onlara sormalılar, cevabını uzun uzun alırlar. pek çok şeyi bu derece değerlendirebilecek bir başka insan yoktur daha. bu arada çok ilginç bir noktada melankolik mizacta olan insanlar sürekli bu durumda olmazlar aslında, şayet kapağını çevirip baktığınızda son sayfada bir mağlubiyet yazmıyorsa...
bir ilhan gecer siiri.

Melankoli
O sehirde gene sarkılar söyleniyordur
Karsılık görmemis sevgiler üstüne
Isıkları sönmüs odamda
Yarım kalmıs sarkımı duyuyor musun?
Beni sorarsan gene yapayalnızım
Sen sıcak yatagında rahat uyuyor musun?
Bos kalan yastıgımı baskası mı doldurmus?
Ellerini oksayan o yabancı kim
Öyle uzak bakma yüzüme
Seni artık yolundan döndürecek degilim
Ne o gözlerin dolmus yoksa aglıyor musun?
Kırk yılda bir olsun beni anıyor musun?
Özledigin hayatı buldun mu bilmem
Gözlerinde hala hüzün var gibi
Gene yüzün gülmüyor anlat nedendir
Gene asksız gene bombos mu için
Niye ellerin soguk yoksa üsüyor musun?
Mutlulugun pesinden hala kosuyor musun?
Kar mı yagdı güvendigin daglara?
Seni de bir türlü umdurmadı mı kader?
Üzme kendini her seye ragmen
Dünya yasanmaya deger
Bu yerler bu alem her seyden yoksun
Sana sesleniyorum duyuyor musun?
ilacı sekstir.
Odaya girip ışıkları kapatıp, ruhunuza en çok işlediğine inandığınız şarkıyı açıp zamanı unutmanızdır. Melankoli yaşanmaz , sevilir diyenlerdenim. Sevmeyen içine giremez ,sevense çıkmakta zorlanır.
içinden çıkılamaz, belirtisiz ruh hali.
sagopanın en çok sevdiği kelimelerinden biridir.
digerleri için kuvvet mira,pesimist gibi gibi...
Melankoli halk arasında yalnızlığı tercih ve hüzün hali olarak bilinse de aslında psikolojik bir durumdur. Nedensiz yere depresyon hissi ve birşeyler yapmaya duyulan isteksizlik olarak ortaya çıkar. Eskiden şizofren gibi daha ciddi ve fiziksel rahatsızlıklara dayandırılan melankoli, beraberinde belli bir kültür getirmiştir. Günümüzde ise aşk ya da kimlik karmaşası gibi duygusal nedenlere bağlanmaktadır.
(bkz: uludağ sözlük melankolik yazarlar topluluğu)
yunanca kara safra manasına gelmektedir. kişi üzüldüğünde insan vücudu da buna tepkisel olarak kara safra sıvısını salgılar. mutsuzluk, depresif hal devam ettikçe bu salgılama işlemi devam eder. melankoli yani sürekli bir mutsuzluk, umutsuzluk anlamına gelen sözcüğün kaynağı işte budur.
genellikle ulaşılması imkansız olan düşünüldüğünde, eski anılarla cebelleşilen anlarda, yanlış şarkılarda, karanlık bir odada kişiyi esir alan durum..