bugün

Boltzmann, 20 Şubat 1844'te Viyana'da Landstrasse caddesindeki bir evde doğdu.

Babası vergi dairesinde çalışıyordu, annesi Katharine Pauernfeind ise Salzburg'luydu. Çocukluğu güven ve refah içerisinde geçti. ilköğrenimini evinde, ailesinin kendisine tuttuğu bir özel öğretmenle yaptı. 15 yaşındayken babasını kaybetti. Bu dönem haricinde hep çok çalışkandı ve sınıfta birinci oluyordu. Sınıfının en iyisiydi.

1863'de Viyana Üniversitesine fizik üzerine eğitim almak için girdi. Doktorasını, 1866'da "Kinetik Gaz Kuramı" ile yaptıktan sonra, öğretmeni Josef Stefan'ın asistanlığını yaptı. Öğretmenlik sıfatını ilk kez 1867'de kullandı. 25 yaşında Graz Üniversitesinde Matematiksel Fizik üzerine tam profesörlük unvanını aldı. 1876'nın Temmuz 17'sinde, çok çekici bir kadınla*, Henriette von Aigentler ile evlendi. Boltzmann Henriette ile Graz'da geçirdiği 14 mutlu yılda, doğanın istatiksel içeriği üzerine fikirler üretti.

Akademik çevre ve devlet tarafından pek çok defa ödüllendirildi. 1878'de fakülte dekanlığına, 1881'de Rektörlüğe* getirildi. 1885'de "Imperial Academy of Sciences" üyeliğini kazandı. 1887'de Graz Üniversitesinin başına getirildi. Son olarak da 1889'da "wirklicher Hofrat" unvanına layık görüldü. 1890'da Münih Üniversitesinden gelen teklifi kabul ederek, üniversitenin Kuramsal Fizik kürsüsüne geçti. 1894'de, Viyana'daki hocası Josef Stefan'ın ölümünün ardından boşalan Kuramsal Fizik kürsüsüne getirildi. Ne yazık ki Boltzmann için bu üniversitede, Münih'te kurduğu gibi iyi bir grubu kurması, özellikle Ernst Mach'ın (1838 - 1916) 1895'de Felsefe ve Bilim Tarihi konusunda profesör olmasının ardından pek de mümkün olmadı. Bu nedenle, Boltzmann Kuramsal Fizik profesörlüğü yapmak üzere Leipzig'den gelen teklifi kabul etti. Boltzmann, Mach'ın sağlık sorunları nedeniyle dinlenmeye ayrılmasının ardından da Viyana'ya geri döndü.

Kuramsal Fizik üzerindeki derslerine ek olarak, 1903'de daha önce Mach tarafından "Endüktif Bilimlerin Tarihi ve Kuramı" adı altında verilen dersin yerine açılan "Doğa Bilimlerinin Genel Kuramları ve Yöntemleri" adlı dersi vermeye başladı.

Boltzmann'ın doğa felsefesi hakkındaki dersleri çok popülerleşti ve dikkat çekti. Ders, akıl almaz bir popülarite kazandı. En uzun süren dersi olmasına rağmen, insanlar merdivenlerde bile ayakta durup dersi dinlediler. Öğrenciler, asistanlar, profesörler, hanımlar derslere katıldı. Gazetelerde ders hakkında yazılar yayınlandı. imparator Franz Joseph bile Boltzmann'a, dönüşünden ve derslerinin çektiği ilgiden ötürü memnun olduğunu söyledi.

Yaşamının son yıllarında, Boltzmann sağlık olarak çok kötü durumdaydı. Hayatı boyunca rakiplerinden gördüğü katı uyuşmazlık sağlığını etkilemişti. Gözleri okumasına izin veremeyecek derecede bozulmuştu. Bu nedenle bilimsel yazıları okumak ve yazmak için bizzat yardım almak zorunda kaldı. Okumak için bir hemşireden, yazmak içinse karısından yardım aldı. Gözlerinin durumuna ek olarak, geceleri sert `astım krizleriyle da yaşamak zorunda kaldı. Zamanla, bunlara aşırı yoğun çalışma temposu nedeniyle yaşadığı ağır baş ağrıları da eklendi. Tüm bunlara rağmen Boltzmann bilimsel çalışmaları için sağlığını feda etmekten çekinmedi.

Kariyerindeki tüm başarılarına, iyimserliğine, doğadan aldığı keyfe rağmen depresyon onun yakasını bırakmıyordu. Hatta arkadaşlarıyla iken bile derin ve kederli düşüncelere daldığı oluyordu. Astım hastası olmasının yaratıcılığını öldürmesinden korkuyordu, bu yüzden de çalışmaya daha da fazla yükleniyordu. Trajik olarak, Trieste yakınlarında, Duino'daki tatilinde, bir depresyon atağı sırasında intihar etti.

Tüm zamanın ve dünyanın en büyük düşünürlerinden biri, Ludwig Boltzmann, 5 Eylül 1906 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Onuruna birçok önemli bilim adamının katıldığı bir cenaze alayı düzenlendi Erken ölmesi çok üzücüydü çünkü hayattayken erken ölmesinin bilimsel gelişmelere tanık olamamasına neden olacağını söylemişti. 1933'te Viyana merkez mezarlığında bulunan mezarı, kent meclisi üyesi Julius Tandler tarafından Viyana Belediyesi'nin koruması altına alındı: "Viyana halkı, kendi şehirlerinde yaşamış bu dahi adama ona layık bir defin yeri bulabilmek için çabalamıştır."

Viyanada, Gustinus Ambrosi tarafından beyaz mermere yapılmış Zentralfriedhof'taki mezarındaki büstünde, Boltzmann'ın bilime kazandırdığı en önemli ve en basit denklem yer alır:
S = k log w

(not: alıntı değildir.)
kişiliği
---------------------

Bir kişinin hayatını anlayabilmek için onun karakterini bilmek - hele Boltzmann gibi farklı bir insanın kişiliği hakkında konuşuluyorsa - çok yararlıdır.

Boltzmann'ın biyograficisi, E. Broda, kitabı "Ludwig Boltzmann: Man Physicist Philosopher" adlı kitabında, onun karakteri, felsefeci ve fizikçi kimlikleri üzerinde durmuştur.
Tarihi belgelere göre onu tanıyan herkes Boltzmann'ın güzel kişiliğinden kaynaklanan harika bir adam olduğunu ifade etmiştir. Aleyhtarlarıyla bile iyi geçinmiştir.

istisnai olarak Schopenhauer'a karşı aldığı tavır, onda bir filozofa yakışmayan bayağılık görmesi yüzündendir.
Vatansever bir insandı ve vatanı Avusturya'yı gerçekten seviyordu. Avusturya'daki politik belirsizliğe rağmen, o vatanında yaşamayı tercih etmişti.

Boltzmann, bu konuda, eski iş arkadaşı Josef Loschmidt'e 1892'de yazdığı bir mektupta şöyle demiştir: "Hala burada yaşıyorum çünkü hiçbir yer canım Avusturya'm gibi olamaz". Bunu yazdığı sırada Leipzig'deydi. Orada daha ılımlı bir bilimsel hava vardı fakat yine de rahat değildi. Zaten bu sebeple biraz memnuniyetsizliği vardı.

Vatanseverliği fanatizmden ziyade, daha çok insanları sevmesiyle ve entelektüel bakışıyla ilgiydi. Boltzmann, Prusya'ya karşı kaybedilen savaşı ima ederek, vatanseverliği hakkında şunları söylemişti: "Günümüzde kibirsizlik, tutumluluk dünya üzerinden yavaş yavaş yok oluyor. Biz, Avusturyalılar, kendimizi kutlamalıyız çünkü bizim tek kusurumuz bu faziletleri fazlasıyla barındırmamızdır. Bu kutsal duvarların arasında herkes birbirini sever, hainler asla gizlenemez, biz düşmanımızı bağışlarız. Bu tip erdemlerden hoşlanmayanlar insan olmaya, Avusturyalı olmaya layık değildir."

Boltzmann çok iyi bir öğretmendi. Dersleri bir "kristal berraklığı" kadar açık ve netti. Stefan Meyer'e göre böyle yoğun bir bilgi birimine sahip bir insanın derslerini bu kadar açık ve anlaşılır anlatması nadiren görülürdü. Ludwig Flamm'ın da dediği gibi Boltzmann canlı, mizahla karışık anlatımına genelde anekdotlarla eşlik ediyordu. Arada "ah, bu tamamen benim hatam" gibi cümlelere yer veriyordu.

Hiçbir zaman teorilerine karşı olan itirazları reddetmedi aksine onları memnuniyetle karşıladı.

Öğrencileriyle arası iyiydi, onlara nazik davranırdı. Daha sonraki yıllarında öğrencilerinin hiçbirinin başarısız olmasına izin vermemiştir ve onları sınıfta bırakmamıştır. Lise Meitner'e göre öğrencileriyle olan ilişkisi onun insan sever yönünü yansıtıyordu. Öğrencilerini sadece fizik hakkında bildikleri üzerinden yargılamıyor, onların kişiliklerine de önem veriyordu. Ara sıra bazı öğrencilerini evine çağırır ve bize piyano çalar, deneyimlerinden bahsederdi.

Boltzmann'ın sıra dışı öğrencisi ve ardılı Fitz Hasenohrl, Boltzmann'ın nezaketini şöyle tanımlar: "Bilim alanında başarılı olmak için beceri ve zekâ gerekir fakat öğretmen olmak için yüreğini bu mesleğe vermiş olmak gerekir. Bir öğretmenin sahip olması gereken özellikler sempati, iyi niyet, kimin anlayıp anlamadığını anlayabilme yeteneğidir. Yani tek kelimeyle iyi bir öğretmen iyi yürekli olmakla tasvir edilebilir. Boltzmann yetkilerini asla üstünlük taslamak amacıyla kullanmazdı, herkes soru sormak, hatta onu eleştirmek hakkına sahipti."

Müziğin Boltzmann'ın hayatında önemli bir rolü vardır. O yetenekli bir piyanistti. Boltzmann'ın sanata ve güzel kavramına olan bakış açısını kendisi şöyle anlatmaktadır: "Eskiden bir ressamın bir renk üzerinde yıllarca düşünmesine çok gülerdim, ama artık gülmüyorum. Denizin rengini gördüğüm zaman ağladım. Nasıl olur da bir renk bir insanı ağlatabilir? Ya da ay ışığı... Onun denize düşen yansıması? Doğal güzelliğin dışında takdirimizi kazanması gereken diğer bir şey varsa, o da bu uçsuz bucaksız denizi keşfeden insanın sanatıdır. Gerçekten de doğanın en büyük mucizesi insanoğlunun maharetli aklıdır."

Boltzmann'ın bir diğer ilgi çekici yönü de karşılaştırılamaz bir mizah anlayışına sahip olmasıdır. Bunu kanıtlamak için örneğe ihtiyaç yoktur çünkü zaten bu durum derslerinde ve makalelerinde açıkça görülmektedir. Şöyle izah etmiştir: "Berlin laboratuarındaki ilk günümde her zamanki ruh halimle çalışıyordum, o sırada Helmholtz'un attığı kısa bir bakışla anladım ki neşe ve mizah okulda münasip görülmüyordu. Bundan Herr Glan'e bahsettiğimde mağrur bir biçimde bana "Her şeye rağmen şu an Berlin'desin!" dedi. Her ne kadar Kirchhoff, Berlin'deki kürsü teklifini kabul etmiş olsa da, oraya gitmedi. Buna, Frau Helmholtz'un bana söylediği şu sözleri neden olmuş olabilir: "Sevgili Profesör, korkarım ki Berlin'deyken kendinizi evinizdeymişsiniz gibi hissedemeyeceksiniz."

Arkadaşları onu naif, çocuksu davranışları olan biri olarak nitelerken; öğrencisi ve daha sonra ünlü bir filozof olacak olan Alois Hofler onu "Güçlü bir adam, fakat çocuksuluk noktasında çocuk gibi" olarak nitelendirmiştir. Gündelik hayatta da davranışları diğer insanlardan değişiktir. Örneğin çiftliğine bir inek aldığında zoolog olan bir profesöre nasıl süt sağılacağını sormuştur.

Boltzmann'ın çalışma kapasitesi gerçekten inanılmazdı. Matematik, matematiksel fizik, kuramsal fizik ve deneysel fizik gibi farklı akademik kürsülerde öğretim yaptı. Isı ve elastikiyetin mekanik kuramı; akustik, suyun kılcallığı, calculus, diferansiyel ve entegral hesap, sayılar teorisi gibi konuların matematiksel kuramları; ileri analiz, analitik geometri, fonksiyon teorisi, analitik mekanik, gaz teorisi, elektrik ve manyetik teori, optik ve akustik, termodinamiğin özel konuları ile ölmeden hemen önce doğa felsefesi üzerine çalıştı.

(not: alıntı değildir.)
Buluşları
---------------------

Boltzmann'ın ünü, istatiksel mekanik üzerine Willard Gibbs'den bağımsız olarak yaptığı buluşlarından gelir. Kuramlarıyla atomların ve büyük boyutlu moleküllerin özellikleriyle, yığınlaşmalarıyla oluşan maddelerin davranışları arasındaki bağlantının kurulmasını sağlar.

Maxwell'in Elektromanyetik Teorisinin önemini ilk kavrayan bilim adamlarından olan Boltzmann, Maxwell - Boltzmann dağılımını 1871'de elde etti. Dağılım, kısaca, bir molekülün ortalama hareket enerjisinin her bir yönde aynı olduğunu gösteriyordu.

Boltzmann, atomların özelliklerinin, atomlarca oluşturulan maddenin özellikleri üzerindeki etkilerini belirlemek için istatistiksel mekanik üzerinde olasılığı kullanarak çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalar, 1890'larda yayınlanmış olan mekaniğin prensiplerinden türettiği Termodinamiğin ikinci Yasasıyla alakalıdır.

Termodinamiğin ikinci yasasının anlamını gösteren S=k(lnP) eşitliği, Boltzmann eşitliği olarak da bilinir. Bu eşitlikte, lnP bir olgunun var olma olasılığının doğal logaritmasıdır. S genel olarak olguyu barındıran sistemdeki karmaşa miktarını ifade eder. k ise Boltzmann sabitidir. Bu eşitliğe göre, bir şeyin olma olasılığı ne kadar azsa, o kadar karmaşasızdır.

Newton mekaniğindeki denklemler zaman bakımından tersine çevrilebilirdir ve Poincaré, bir anda belirli bir durumda olan bir mekanik sistemin, genellikle anlık olarak eski haline yaklaşacağını kanıtlamıştır. Boltzmann ise karmaşanın zaman içinde ya değişmeden kaldığını ya da sürekli arttığını ileri sürmüştür. Ancak Poincaré'in çıkardığı sonucun karmaşa sistemi için teoride geçerli fakat pratikte kanıtlanamaz olduğunu söylemiştir Çünkü Boltzmann'a göre, bir sistemin ilk haline dönüp dönmeyeceğini gözlemlemek çok uzun süre gerekeceğinden dolayı mümkün değildir.

Boltzmann, doğadaki tersine çevrilemez olaylar konusundaki düşünceleri nedeniyle, bilim dünyasında oldukça sağlam bir yer edinmiştir.

(not: alıntı değildir.)
Felsefeye etkisi ve felsefeye katkısı
---------------------

Boltzmann, Newton'cu fizikçilere ters olarak, kurulan hipotezlerdeki rasgeleliğe, keyfiliğe karşı çıkardı. Mach'ın bilinemezciliğine kaçmadan, bağımsız teorilerin eş değer doğrulukta olabileceğini söylerdi. Literatürdeki tartışmalı konular üzerine çalıştı. Mesela Atomculuk metodu ile Kirchoff'un diferansiyel eşitliklerindeki indirgeme metodu arasındaki tartışmalarda, iki yaklaşımın da bağımsız düşünsel yapılar kurmaya çalıştığını iddia etti. Boltzmann, Mach ile ortak olarak, hiçbir yapının -tam olarak sürekli olarak- bir parçacığın nasıl hareket edeceğini tanımlayamayacağını düşündü.

Hepsinden öte, Boltzmann şüpheciliğini, matematikçi dürüstlüğüne borçludur. Güzel bir yazım şekli vardı, yazıları diyagramlar ve eşitliklilerle dolu olurdu. Alternatif matematiksel yapılar oluşturmada ustaydı. Adeta, felsefeyi matematiğe elle müdahale aracı olarak kullanıyordu. Bu noktada fizik ve felsefe arasındaki çapraz düşünme metodunu somutlaştırdı. Boltzmann, aynı zamanda Niels Bohr'un, çelişen hipotezlerin tek bir bilinmezliği açıklamada kullanılabilirliğine dair olan tamamlayıcı prensibini öngördü. Mach'tan daha az kavgacı ve Stöhr ya da Wahle'den daha az yıkıcı olan Boltzmann'ın, alternatif hipotezleri kabul ettirmekteki aşırı isteğine rağmen intihar edişi oldukça ironik ve sarsıcıydı. Onu bilimsel bir abide olarak niteleyen rakibi Ostwald, Boltzmann'ın araştırma uğruna kendini feda eden bir şehit olduğunu söylerken herhalde derinliklerde ona karşı olan sevgisinin borcunu ödüyordu. Tüm araştırmaları oldukça kapsamlı bir araştırmayı hak edecek kadar derin bir teknikliğe sahip olan Boltzmann, uzman bir matematikçinin felsefeye ne denli çok şey kazandırabileceğinin bir göstergesidir.

**

Ludwig Boltzmann, bir fizikçi ve filozoftur.

felsefesini kısaltarak iletmek gibi bir hatayı, "özet" kisvesi altına sığınarak gerçekleştirirsek, boltzmann'ın felsefesini şöyle maddeleştirebiliriz:

1 - Bir felsefi ya da bilimsel kuram "doğanın temsilinden" başka bir değildir. Tanrı gibi bir varlık tarafından yaratılmış "mükemmel kanun" değildir ve bu şekilde değiştirilemez değildir.

2 - Kuramlarımız bizlerce üretilen basit temsillerden ibaret olduğu için, Doğayı farklı kuramlarla da -birbirilerine zıt gözükseler bile- tanımlayabiliriz.

3 - Yukarıda belirtilen noktaların ışığında, insanın hiçbir şekilde dogma olarak ele alınabilecek hiçbir "mükemmel kanun"a sahip değildir. Bu nedenle, doğayı anlamak ve doğruya ulaşabilmek için ihtiyaç duyulan şey dogmatik düşüncelerden uzak kalmaktır.

4 - Hiç bir şey kuramlardan daha uygulanabilir değildir. Bu nedenle filozofiye, tam bir kuramsal bilim gibi yaklaşmak gerekir. Bununla beraber kuramları ortaya koyarken gerçekçi olma gerekliliği göz ardı edilemez.

5 - Bir kuramı açıklamak için matematiksel formüllere ihtiyaç yoktur. iyi bir kuram özel dil kullanımına gerek duymaz ve iyi bir teorisyen, kuramını basitçe dilsel kelimelerle anlatabilir.

7 - Matematikte kesinlikler olduğuna inanmak bizi dogmatizme götürür. Oysaki Matematik de insan yaratısı bir dildir.

(not: alıntı değildir.)
hayatı boyunca atom teorisini doğrulamaya çalışmış, yaşadığı yüzyılın sonları olan 1890'larda ise ona karşıt görüşler çoğalmıştı. yalnızca genç matematikçilerin ilgisini çeker bir konuma düşmüştü. 1906 yılına gelindiğinde viyana'da yaz tatlini yaparken kendini asarak, intiharı seçmiştir. halbuki 1905 yılında einstein isimli genç bir fizikçi tüm hayatı boyunca doğrulamaya çalıştığı teoriyi fotoelektrik olayı ile doğrulatmıştı. bilim dünyası çok büyük bir insan ise kaybetmişti.