bugün

içim bile kalmadı.
Kabullenemiyorum, toparlanamıyorum.
Niye böyle oldu?
Neden bizim başımıza geldi diye sorgulamıyorum.
Olanı engelleyemem.
Canım çok yanıyor, her nefes aldığımda şuramda bir ağrı batıyor.*
görsel
Arkadaşlar cidden aşk acınız o kadar saçma geliyor ki, hayır duyar kasmıcam kıskanıyorum sadece keske ben de böyle şeylerle uğraşsam lükse bak acı olarak aşk acısı çekiyorlar.
Şu son iki gündür hayattan hiç zevk almıyorum. Yemek yemek zorunda kalmamak için duşa girip yatıcam.
Kafamı okşamayacak ve gözyaşlarıma dokunmayacak olmasına rağmen,
ağzımı doldurarak adını çağırmak istediğim adama.
Sana değil.

Satır sonuna sığmayan son hece kadar yersiz yurtsuzum. Dahil olamadım hayatına. Sıkıştırsaydın keşke biraz harfleri. Çağırsan gelirdim. Güzel bir cümle kurardık belki.Hem başlık da bulurduk, büyük harfli. Söylenenler kötü olmasaydı beklemezdim bir dakika, gelirdim. Artık olmaz. Ölmek ne demek hiç öğrenmek ister miydim. Nefesim içime sinmiyor, aklımda sen olmayınca. Gururu kafaya takacağım ama özlemekten önümü bile göremiyorum ki. Ortalık toz duman. Göndermelerin ağzı burnu kırık. Utanmadan "içini dök" diyor, kulaklığımdaki adam. "Döktük de ne oldu?" diyemiyorum tabii. istemek ve sevmek ardışıktır. Ama hangisi önce gelir bilemezsin. Öncelik önemli sayılmaz. Yaşamak isteseydin severdin birçok şeyi ya da sevsen isterdin birçok şeyi yaşamak. Ben istedim. Tam sevecektim ki seni, istemediğini söylediler. Belki seviyordur diyemedim tabii. Bir kadına onu istemediğini söylemenin çok yolu vardır ama onu sevmediğini söylemenin yolla hiçbir ilgisi yoktur. Ben o an bir liste yapmaya başladım sana dair. Unutmak kolay olur sandım, her maddenin üstünü çizerim ve biter sandım. Liste önümde ama kalem oynatamıyorum. "Sevmek değil ama sevmek istemek böyle bir şeymiş demek ki." diyebiliyorum sadece. Bu da bir madde olsaydı bunun da üzerini çizemezdim herhalde. Bir dizide gördüm, adam kadına "Bana yanlış yapmış olman sorun değil, beni yanlış tanıman sorun." dedi. Sonra da vurdu kadını. Bu cümle benim maddelerimin özeti gibiydi. Ama böyle şeyler sadece filmlerde olur.

edit: hepi topu bir blog yazısı. neresini rötuşlamam gerekir anlamadım ki.
Çok yorgun hissediyorum. Her şey o kadar anlamsız ki anlamsızlıklara anlamlar yüklenmeye çalışmak insanı acayip yoruyor.
aslında 1 yıldır birlikteyiz biz. sadece onun haberi yok.
birlikte uyuyoruz, istisnasız her güne beraber uyanıyoruz. erken uyanıp beni uyandıransa hep o. tam 1 yıl oldu ; gözlerimi her kapattığımda, yanımda olduguna, hala var olduguna inanmak isterim. ve gözlerimi açtığımda... o her an yanımda. sadece farkında değil.

arkama dönüp baktığımda peki hatırlar mıyım.. hatırlayacak mıyım?

o savaştığım ilk insan, yenildiğim tek insan. sadece bilmiyor. bilmeyene de kızamazsın ki. iyi ki var...
Ben hiç gerçek bi insanla tanışmadım sözlük.

Hiç bi zaman da özgüveni tam bi insan olamadım.

Ne zaman özgüvenimsel hareketlerde bulunsam yanımdaki biri mutlaka bunu hiç edecek bi laf etti.

Laf soktu. Yersiz yere gercekleri yuzume vurdu. 2 kurusluk ozguveni, yasamam için gerekli olan özgüveni cok gördüler bana.

Ve bugün yine boş felsefik dusuncelere dalmami sagladilar. Insa daveanislaei uzerine dusunecek cok vaktim olacak kadar yalniz kaldım ben.

Bu davranışında nedeni, toplumda varolan liderlik cabası.

3 tip insan var.

Liderlik tasiyan (ustunluk saglayabilen)

Liderlik tasimayan (ustunluk saglanmaya musait -ki her insan yni liderlik tasiyan bile bunlarin icinde- insan)

Liderlik tasiyan ve tasimayanin bu ozelliklerini gostermedigi ortak alan.

Sondaki alan saglanirsa mutluluk havasi saçılır. Topluluklarin ilk bulusmasi genellikle bu havada gecer. 1 2 gune 1 ve 2. Maddedekiler ortaya cikar.

Şöyle; 3. Maddedeki alan liderlik kurulmaya musait bir alan. Ama ilk bulusmada cakallar bu ozelliklerini cikartmazlar. Bunu goren lider zamanla liderlik tasiyan, liderlik tasimayan veya ikisini de tasiyan birisine ne oldugunu bilmedigi birisine de liderlik taslamay baslayacaktir.

Liderligi tasladigi kisi liderlik taşiyan biriyse orda kavga cikar.

Tasimayan biriyse eve gider icine atar ve uzulur.

Her ikisini de tasiyanlar uyum saglayabilmektedir.
Galiba rahat 4-5 senedir dudaklarımı yiyorum. Bu illete nerden başladım bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki babama ne zaman bişeyler anlatsam veya onu gözlemlesem eliyle çenesini tutarak dudaklarının içini ısırırken görürdüm. Aklımda bu görüntüsünün çok fazla kopyası var. Bunun bişeyleri çok fazla düşünen insanlarda bir dışa vurum belirtisi olarak görüyorum. Soyut bir sıkıntının dışarıdan ufak bir görüntüsü gibi. Bilemiyorum.
Farklı zamanlarda farklı sebeplerden dudaklarımı farketmeden yediğim çok oldu. Artık o kadar benden bi hareket olmuş ki en önemli işlerin arasında bile yine kendimi bu şekilde yakalıyorum. Neden diye düşündüğümde bunun net bi sebebi oluşmuyor kafamda.
Büyük bi olay olmasına gerek görmüyorum. En ufak aklıma takılan bi şey de bunu körüklüyor..

Bir şeyleri düşünmemek için türlü yöntemler deniyorum. Bu bir şeyler bazen beni gerçekten üzen şeyler olurken bazen de geçmişteki bir olay, gelecekten bir beklenti, en ufak kırıcı bir söz, özlem duyduğum bir insan olabiliyor.
Tüm bunlar olurken içimde giderek benimle büyüyen bir boşluğun varlığı da beni düşündürüyor. Kendimi çoğu zaman gülerken bulsam da bu boşluk muhakkak bana kendini hatırlatıyor. Yerini doldurmaya çalıştığım şeyler sadece günü kurtarıyor. Ya da haftayı..
Sonrası? Yine aynı durum.

Bu boşluk bende her şeyi uçta yaşamama da sebep oluyor. Sevdiğim şeyleri çok sevmek,alıştıklarımdan vazgeçememek, üzüldüğüm şeyleri büyütmek, bazı şeyleri takıntı haline getirmek gibi.
Kendime tahammül etmekte zorlanırken bi başkasından bunu beklemem de giderek zorlaşıyor haliyle..

bu başlığın bir işe yaramadığını bilsem de dönüp arada kendime bi bakmak için yazmak mantıklı geldi.
zorunluluktan giyip, kötü olduğunu bildiğim bir elbise gibi yakışıksızım şu sıralar. benliğim ve bedenim birbirine uymuyor. beynim başımın üstünden atlayıp gidiverecek sanki, öyle sıkılmış ve ağrılıyım.
insanlara iyi gelme çabamın karşılığını isteklerimin gerçekleşmesiyle aldım ama ne istediğimi bilmiyormuşum. isteğimin bana getirecek olduğu zorluğu görüp kaçtım. çok mahçup hissediyorum, hatta utanmış.
razı gelsem de, kabul etsem de pişman olacağım.
bencillik yaptım belki. belki kaderim bu. düşünceler yine yük oldu üstüme.

yanımda birileri olsa rahatlayacak gibiyim. oyalanmak için de kimsenin rahatını bozamam, bariz bir bencillik bu.
şimdi Kefaretimi birilerine koşulsuz sarılarak mı ödesem yoksa birilerinin reddedip birilerinin 'kalıbını bastığı gibi' kötü mü olsam kararsızım.
Hayatımı s2yim, benim elimde olmayan şeyler yüzünden bana fatura kesenleri s2yim, yaşamın zorluğunu s2yim, çıkarken bana gelcen mi diye sorulmuş da bende he demişim gibi yaşattıklarını s2yim, alayını s2yim.
Bok gibiyim. Herkese bir yalanı pazarladım. Herkese. Aslında bu kadar rahat ve duygusuz değilim, aslında zora düşen bütün insanlara yardım eden o kahraman ben değilim. Kendi kafamın içerisinden geçen şeyleri ben bile anlamıyorum. Kendim de dahil bir yalana aşık ettim herkesi. Pişmanlıklarla doluyum aslında. Bu yönden kendimi sokak lambasına benzetiyorum, gecenin karanlığı beni sarmalamış ama ben kendimi aydınlatamasam da çevreye yalancı bir ışık yayıyorum. Aslında şuan daha mantıklı buldum bu olayı, çünkü yalancı ışık saçmak sadece bana özel değil. Her sokak lambası güneşin bir sahtesi değil midir zaten? Neyse, umarım gecenizi aydınlatan şey sokak lambaları değil de; güneş ve yıldızlardır. Çünkü bir yalana inanan insan; kendine yalan söylemiştir en başta.
Senden nefret bile etmek istemiyorum. Ayrıca sarhoş değilim.
Ama sen bir pisliksin. Öl. Öl. Öl.
“Annemi özledim. Özlemi anniyorum. Anlıyorum. Zenit bana ne söylediydi, hatırlanamıyor. Kurumlar ve kuramlar beni anneme üzüyor. Bende şiir yazabilme kaabiliyeti varmış, öyle söylüyorlar. Ne dediğimi bilmemek istiyorum. Hakkımı aramamak istiyorum. Boş başıma dolaşmak istiyorum. Sosyalleşmek istememek gibi bir hak tanınmak istendiriliyorduğum. Sahipsizim. Sonra sokokta dolaşırken her şeyi rasyonalize etmek durumunda kalıyorum. Bazı kediler rasyonalize olmak istemiyorlar. Annem rasyonel ne demek, ağlamıyor. Kendimi bana bırakmak istiyorum. Annemi özlediğim için kızlardan uzak duruyorum. Kızlar bana yaklaşmakda zorluk çekiyorlar. Köfteci de öyle. O da bana yaklaşmakda zorluk çekiyor. Canım akşamları daha çok sıkılıyor. Annem daha çok. Akşamları hava siyah oluyor. Havaya bakıyorum. Hava bana bakıyor. Bana salık verilecek sevgiliyi doğrudan reddetmek durumundayım. Kızlar bana önem vermemek konusunda tutarlılar. Köfteci de öyle. O da bana önem vermemek konusunda tutarlı. Annemi özleyince, annem yok ya hani, böylece Hayati'ye bakıp, Hayati'ye bakıyorum işte. Yani şey oluyor. Hayati benim hayatımda etkili bir yere sahipmiş ben de hani Hayati'ye bakıyorum ya, hah, işte Hayati'nin yani şey. Sonra dışarı bakınca bir küçük irrasyonel kedi görüyorum. Kedi bana aç aç bakıyor. ben ona artık annemi özlediğim için konuşmakmak istemediğimi ancak rasyonel anne kedisiyle gidip gitmesini işte istedim. Kedi bana bakıp gitti. Ben gece korkunca istemediğim kitaplar okuyup anlamadığım annelere saygı duyuyorum. Ataya saygı hamurumun içinde varmış. Benim hamurum orda. Annem beni sevip özler. Ben de böylece yalnızken annemi düşünüp irrasyonel kedi gibi annemin peşinden gidemem. Sonra annemi de rasyo… Neyse...”

En az bu şiir kadar kafam karışık. kimi özledim, bilmiyorum. irrasyonel özlem, irrasyonel ben, irrasyonel ah muhsin ünlü şiirleri.
Artık daha az stresliyim.
Kötü gelişen olaylar bana mutluluk vermeye başladı.
Durduk yere gülmelerim arttı...