bugün

asıl adı hammamizade ismail dede efendidir. yenikapı mevlevihanesinde yetişmiş olup çok küçük yaşlarda dede ünvanını almıştır. üçüncü selim zamanında saraydan bir cariye ile evlenerek saraya girmiştir. hacca gittiğinde kolaradan vefat etmiştir ve naaşı hicaza gömülmüştür..

"ey büt-i nev eda
olmuşam müptela
âşıkım ben sana
iltifat et bana
âşıkam ben sana"
(bkz: gülnihal)
johann sebastian bach gibi ünlü avrupalı bestecilerin hayranlıklarını gizleyemedikleri bestecidir..*
müzikte "dede" mertebesine ulaşan en genç bestecidir.
ey büt-i nev eda
olmuşum müptela
aşıkım ben sana
iltifat et bana
gördüğümden beri
olmuşum serseri
bendenem ey peri
iltifat et bana
aşıkım ben sana satırlarını yazıp besteleyen büyük üstadlardandır.
Klâsik Türk Mûsıkîsi'nin son büyük bestekârıdır. istanbul Eyüb'de Cedîd Ali Paşa mahallesinde Cedîd Ali Paşa Mescidi'nin yanındaki evde doğdu. Bu mescidin imâmı babası idi ki sonradan Zekâi Dede ile oğlu Ahmed Irsoy da Kânûnî'nin vezîr-i âzamı Semiz Ali Paşa'nın bu mescidinde aynı görevi ifa etmişlerdir. Babası Hâfız Süleyman Efendi aynı zamanda hat hocası ve tanınmış bir hattattır. 1863'e doğru Zekâi Dede 38 yaşlarında iken ölmüştür. Zekâi Dede'nin annesi Ziynetî Hanım ise 1859'da ölmüştür ve Hacı Hasan Efendi'nin kızıdır. Zekâi Dede ailenin tek çocuğudur. 1865'den evvel Fatma Hanım ile evlenmiştir.

Zekâi Dede, amcasının hoca, babasının hat hocası olduğu Lâ'lî-zâde Abdülbaki Efendi ilkokulunu bitirdi. Sonra babasından hat, amcasından Kur'ân öğrenmeye devam etti. Ağustos 1843'te 18 yaşını bitirdiği zaman hâfız oldu ve babasından da hat icâzet-nâmesi aldı. Sonra Eyüb iskelesi civarındaki yaılısında oturan Balıklı Hoca Ali Efendi'ye devâm ederek medrese dersleri gördü. Aynı yıllarda gene Eyüb'te oturan Eyyubî Mehmed Bey'den mûsıkîye başladı. Sonra meşhur bestekâr ve hattat Kazasker Mustafa izzet Efendi'ye devâm ederek sülüs ve nesih yazıları öğrendi. izzet Efendi'ye bir yıl devâm etti ki bu sırada müzisyen olarak şöhreti yayılmaya başlamış ve iyi sesli bir okuyucu idi. Mehmed Bey'e bir yıl devâm ettikten sonra ilâhi ve şarkılar bestelemeye başladı. Mehmed Bey, bir yıl ders verdikten sonra Zekâi'yi , diğer talebesi Hamdi Efendi ile beraber, Dede Efendi'nin konağına götürerek büyük üstâda takdim etti. Dede'nin arzusu üzerine, haftada bir gün tek başına, bir gün de hocası Mehmed Bey ile beraber ismail Dede'ye devam ederek meşke başladı. Dede'nin Zekâi Efendi'ye meşk ettiği ilk eser Zaharya'nın Segâh Beste'si, ikincisi kendi Hicaz Nakış Beste'si, üçüncüsü de gene kendisinin Nühüft Şarkısı'dır.

Hâfız Zekâi Efendi, Büyük Dede Efendi'ye, 1844 temmuzundan Mısır'a gittiği 1845 mayısına kadar 10 ay devâm etmiş ve takrîben 88 gün meşk etmiştir. . Dede'nin konağında-Dede'nin en değerli talebesi olan-Dellâl-zâde ile de tanışarak ondan da faydalanmıştır. Dede'den meşki sırasında Hâfız Zekâi Efendi 19-20 yaşlarındadır.

ismail Dede, Zekâi Efendi'nin meşki bırakıp Mısır'a gitmesinden bir buçuk yıl sonra öldüğü için , Hamdi Efendi ile Zekâi Efendi, Büyük Dede'nin son talebesidirler. Gene Dede'nin talebesi ve Zekâi Efendi'nin Hocası olan Eyyubi Mehmed Bey ise Zekâi Efendi'den 21 yaş büyüktür ve 1850'de ölmüştür.

Zekâi Dede, zamanımıza gelen klâsik söz eserlerinin en büyük kısmının başlıca kaynağı olduğu için, bu münasebetleri ve halkayı net olarak bilmek lâzımdır. 1845 başlarında bir gün, Mehmed Bey, Sûz-i Dil'den bestelediği I. Ve II. Besteler'i Dede'ye takdim edince, ismail Dede, bu faslın Ağır Semaî'sinin Zekâi Efendi, Yürük Semaî'sinin de Hamdi Efendi tarafından bestelenmesini istemiş, öyle yapılmıştır. Bu, Zekâi Dede'nin büyük formdaki ilk eseridir.

1845 ortalarında 20 yaşındaki Zekâi Dede, Prens Mustafa Fâzıl Paşa ile tanışır. Zekâi Efendi'nin delikanlı yaşında olgunluğunu çok beğenen Prens, ona sarayının mûsıkî muallimliğini teklif eder. Kâbul eden Hâfız Zekâi Efendi, prensin sarayında bir daire edinir, az sonra da onunla beraber Mısır'a gider. Nazarî olarak bildiği Arapçasını Mısır'da pratik olarak da ilerletir ve bu suretle Zekâi Efendi, Dede Efendi gibi Dellâl-zâde gibi , Mehmed Bey gibi üstadlardan mahrum olmuştur.

Mısır'da dinî ve dindışı mahalli mûsıkîyi incelemiş ve Arapça güfteli "Şugl" denen ilâhilerinin çoğunu Mısır'da bestelemiştir. Mustafa Fâzıl Paşa, 2 Aralık 1875'de , Sultan Abdülazîz Han'ın (1861-1876) son saltanat yılı içinde 46 yaşında ölmüştür. Paşa'nın ölümünde bestekârımız, 50. 5. yaşındadır. Bu suretle çeyrek asıra yakın mutlu bir hayat yaşamıştır. Zekâi Efendi, Paşa'dan sonra 22 yıl yaşamış ve bu müddet içinde Mustafa Paşa'nın efsânevi cömertliğini ve lutuflarının her vesileyle minnetle anmıştır.

Zekâi Efendi, Mısır'da iken Şeyh Şihâb'dan meşk eder. Zekâi Efendi, 1868'de Mevlevi olur(43 yaşında). Bu suretle üstâdı Büyük Dede'nin yoluna-genç bir yaşta- girer. Yenikapı dergâhı şeyhi Osman Salâhaddin Dede'ye kapılandı ki, bu zât, Mustafa Fazıl Paşa'nın dostu ve V. Murad taraftarıdır. Pazartesi ve Perşembe günleri-Dede'nin de Dergâhı olan-Yenikapı'ya devâm ederek mukâbele sırasında âyîn okudu. 1883'te Dârüşşafaka mûsıkî muallimi oldu ve ölümüne kadar 14 yıl Dârüşşafaka'ya devam ederek bir nesile Türk Mûsıkîsi sevgisi verdi. 1884 Aralığında Arif Dede'nin ölümüyle Eyüb Mevlevihanesi kudümzen başılığı boşaldı. Dergâhın şeyhi ney virtüozu Hüseyin Fahreddin Dede, Zekâi Efendi'nin talebesi idi. Hocasına, kudümzen başılığı teklif etti. Zekâi Efendi kabûl etti ve kendisine "Dede" unvanı verildi. Bu suretle Zekâi Efendi, 60 yaşında Zekâi Dede oldu. Kudümzenbaşılığı ölümüne kadar 13 yıl devâm ettirdi. 60 yaşına kadar "Hâfız Zekâi Efendi", hayatının son 12 yılında ise "Zekâi Dede" olan bu ikinci şekilde tarihe geçen bestekârımız, büyük bir cemaatle Kâşgarî Dergâhı civarına gömülmüştür.

Zekâi Dede'nin ilk büyük formlu eseri Sûz-i Dil'den olduğu gibi, ilk âyin'i de bu makamdandır. Mustafa Fâzıl Paşa'nın isteği üzerine bestelenmiş, ona ithâf edilmiştir. 1870'de birkaç günde bestelenen bu âyin, Zekâi Dede o tarihte Mevlevi olmadığı için ancak 1891'de Bahariye Dergâhında ilk mukaabelesi resmen yapılmıştır. Oğlu Ahmed Irsoy, babasının 5 âyin, 100 kadar Kâr, Beste ve Semaî, 400 küsur ilâhi, Şugl, Şarkı ve Marş bestelediğini söylemiştir. 5 âyin ile 95 Kâr, Beste ve Semaî elimizde olmasına rağmen, küçük formla bestelediklerinin yalnız 163'ü günümüze gelebilmiştir. Zira bir çok ilâhi ve şarkısını

Zekâi Dede, büyük eserleri gibi meşke değer bulmamış ve nota da bilmediği için unutulup gitmiştir. Son 4 âyin'ini bir yıl içinde bestelemiştir. (1884 Aralığından 1885 Aralığına kadar). Bu Zekâi Efendi'nin Dede'liğinin ve kudümzenbaşılığının ilk yılıdır. O ateşle bir yılda 4 âyin bestelemiştir ki, ilk âyin'inden 15 yıl sonradır. 2 âyin olan Mâye'nin ilk mukaabelesi Yenikapı'da yapılmış, ertesi hafta Bahariye Dergâhı'nda tekrarlanmıştır. Bir çok bestesini güftesine bir göz attıktan sonra irticâlen bestelediği bilinmektedir. 80 fasıldan 2. 000 kadar parça Beste, Durak, ilâhi, bir çok şarkı ve 30 âyin-i şerif ezberinde idi. Mûsıkî öğretmekteki kudreti fevkalâde yüksekti. Hamparsum notasını hayatının son yıllarında talebesi Dr. Suphi Ezgi'den öğrenmiştir ki, Suphi Bey'e öğreten de arkadaşı Raûf Yektâ'dırSuphi Ezgi, son 8 yılında (1889-1897) kendisinden meşk etmiştir. Biraz ney de üfleyen Zekâi Dede faziletli, nazik, kanaatkâr, terbiyeli bir insandı.

Hayatının sonlarında batı notası da öğrenmekle beraber, gerek bu notayı, gerek Hamparsum'u hiç kullanmamıştır. XVI. asırdan sonra yavaş yavaş unutulan Türk Mûsıkîsi bilgisini yeniden ve modern anlayışla kurmakta safha safha çalışan şeyh Hüseyin Fahreddin Dede, Ahmed Avni Konuk, bilhassa Raûf Yektâ Bey'le Dr. Suphi Ezgi, Zekâi Dede'nin talebesidirler. Klâsik Repertuarı zamanımıza aktarmakta da en büyük hisse onundur. Bu bakımlardan da Zekâi Dede'nin Türk Mûsıkîsi tarihinde ehemmiyeti vardır.

177 parça dindışı eserinin notası, 3 cild halinde oğlu Ahmed Irsoy ile talebesi Dr. Suphi Ezgi tarafından istanbul Konservatuarı yayınları arasında basılmıştır. 5 Mevlevi âyini ile bazı dinî parçaları da gene bu iki zât ile Raûf Yektâ ile Ali Rıfat Çağatay tarafından yayınlanmıştır.

Bayatî-Bûselik terkîbini , ilk defa bestekârımız kullanmıştır. Kürdî ve Bûselik'le biten mürekkep makamları da seven Zekâi Dede'nin bazı parçaları tamamen didaktik mahiyettedir. Buna rağmen Klâsik Türk Mûsıkîsi'nin rûhunu çok iyi kavramış, duymuş ve duyurmuştur.

Hatta Klâsik ekolün son büyük bestekârı olarak kabûl edilebilir.

Eserleri içinde Hisâr-Bûselik, Şehnâz-Bûselik, Hicazkâr fasılları, Ferahnâk Beste ve Semaî, Acem-Aşîrân Beste, Sûz-i Dil Semaî, Mevlevî Ayinleri'ni sayabiliriz.

Mûsıkîmize çok büyük hizmetleri geçmiş bu değerli insanı saygıyla ve rahmetle anıyoruz.

kaynak: http://www.turkmusikisi.c...estekarlar/zekai_dede.htm

bir numunesi için: http://www.youtube.com/watch?v=IKTQvsJlys0
turk sanat muziğinin dinlendiren gerçek sanat muziklerini yapmış ,günümüze kadar ulaşmış büyük üstad.
Zülfündedir benim baht-ı siyahım
Sende kaldı gece gündüz nigâhım
incitirmiş meğer ki seni âhım
Seni sevdim budur benim günâhım.
sizin müziğinizle vals olmaz diyen bir densiz avrupalıya 5 dakika gibi kısa bir sürede gülnihali bestelediği rivayet edilir. düşünüldüğünde hiç de imkansız değildir. bu insanlar her saniyelerini müzikle geçiren insanlardı. nur içinde yatttığı kesin olan insan.
Klasik türk musikisinin en büyük bestecilerinden... günümüze iki yüzü aşkın eseri ulaşan, III. Selim' in başmüezzini "gülnihal" şarkısının bestecisi ünlü sanatkar.
Muhabbet esnasında zikreden hakkında "Hayda, adam kötü yerden yakaladı. Kardeşim bu hacı dede efendiye benim gibi sanat muziğini hiç dinlememiş bu dedenin elini öpmemiş adamda hayran, gözünü kapatıp iniltiyle hacı dededen bişeyler okuyan sanat müziği düşkünü ince ruhlu dimaglarda hayran. Fakat birisi sahte diğeri gercek sen hangisisin şimdi" diye bir düşünce baloncugu oluşmasına sebebiyet veren entellektüel muhabbet konusu.
piyanoda dede efendi çalmayınız
bırakınız kanun kendi anlatsın hüznünü
ne ut ne tambur ne de ney
insan karanlıkta koklamalı gülü

eşyanın heyecanlandığı bir ölümdür çünkü
yağmur yukarı koşan çocukların büyüdüğü,
bir gün uyursa sizin de yüzünüzde eğer güz
lütfen gülle örtün üstünü
iyi ki vardı! hala eserleriyle yaşıyor. teşekkürler dede.
türk insanının kendi kültüründen uzaklaşmasının en belirgin örneğidir. batılılar bile kendi operalarında, konçertolarında bilmem nerelerde kendi enstrümanlarıyla dede efendi'nin müziklerini çalmaya çalışırken türk insanı bu insandan habersiz gayet de mutlu mesut yaşamakta ve bunda bir beis görmemektedir. sonra da diyorlar ki asimilasyon yok filan. ulan esas soykırıma biz uğruyoruz, kimsenin haberi yok. geçmişimiz soykırıma uğruyor lan.

bu ülkede gülnihal şarkısını hakkıyla anlayabilecek insanlar sadece edebiyatçılar ve türk sanat musıkisi ustaları kaldı. rezalet!
"müzik öyle bir denizdir ki, ben paçalarımı sıvadım ama hala içine giremedim" sözünün sahibi.
bir kurban bayramı doğup 71 yıl sonra yine bir kurban bayramı ölmüş Türk bestecidir.

(bkz: ertem şener tadında entry girmek)
Dede'nin sanatına çeşitli düzeylerde bakıldığında, birçok farklı öğeyi doğal bir uyum içinde kaynaştırdığı görülmektedir. Yaşadığı dönemin karşıt yönlerinin onun sanatında bir uzlaşmaya vardığı söylenebilir. Müziği hem dünyasal, hem de dinsel ve mistiktir. Geleneklere bağlı olduğu ölçüde onları geliştiricidir de. Seçkinlere seslenirken halktan uzağa düşmez. Eski ile yeniyi yadırgamadan kaynaştırır. Sanatının özü, bu ikiliklerin uyumundadır. Yüz elli yıldan sonra da geniş bir dinleyici kesiminin duyarlığına seslenebilmesi, sadece sanat gücünün değil, aynı zamanda, eski zevki yeni zevke bağlayan bir köprü rolünü oynamış olmasının bir sonucudur. Bu niteliğiyle, Türk müziği tarihi açısından da büyük önem taşır.

Bugün en çok bilinen ve seslendirilen eserleri arasında şunlar vardır:

Rast Semai Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü
Hicaz köçekçe Şu karşıki dağda bir yeşil çadır
Rast Kar-ı Nev Gözümde daim hayali cânâ
Hicaz Yürük Semai Yine neş'e-i Muhabbet etti dil-ü canım etti şeyda
Hüzzam Yürük Semai Reh-i Aşkında edip kaddimi kütah gönül
Ferahfeza Yürük Semai Bu gece ben yine bülbülleri hâmûş ettim
Hicaz Semai Ey büt-i nev-edâ olmuşum müptelâ
Gece oturup Ud ile Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü sünü dinlerken duygulanmamak elde değildir.
Klasik türk müziğinin üstadı. ruhu şad olsun.
eğer canımız sıkılmasın ve müzikte başka alemlere de yol alalım deniyorsa mutlaka irdelenmesi gereken sanatçı.
saray musikisi, tekke müsikisi ve eğlence musikinde eserleri vardır.
insan ismini ve bazı eserlerini görünce aşırıd indar ya da farsi hayrani falan sanır da türkçe yi harika kullanan büyük bir dahidir.
öyle dine felan da yakınlığı çok değildir.
o yüzden keşfedin.
rock, pop, klasik ve dede.
valla hastası olursunuz dede nin.