bugün

(bkz: waiting for godot)
henüz bir hoş geldin bile almamış yazar.
hoş gelmiş, yazdıklarına bakılırsa boş gelmemiş.
(bkz: godot bile geldi sen gelmedin) gibi esprilere konu olan aslında insanların ömürlerini beklentileri uğruna harcadıklarını anlatan tiyatro eseridir.

güzide bir yazar imiş bir yandan da.
hep seveceğim bir yazar.
"godoşu beklerken" demem onu kızdırmakla beraber güldürür.
bana hem kızar hem güler. hem nefret eder hem sever.
(bkz: 3 sene once uye olmus yazara hosgeldin demek)
a: geliyo, geliyo.
b: kim lan?
a: şey işte şey.
(bkz: #5073669) enrtysi ile alkışladığım yazar kişi.
"godot bugün gelmedi, ama yarın mutlaka gelecek.''
bir senedir yazmayan, bir yazar. yılların böyle devrilişini görmek tuhaf..
samuel beckett eseri aynı zamanda tiyatro olarak uyarlanıp beyaz perdeyede aktarılmış güzel bir eser. anlamlı ve sıkıcıdır. insanım diyen herkesin bir godot'u mutlaka vardır.
Godo kimdir nedir nesne mi insan mı bilinmez sadece beklenir. Samuel de bizim kafadan.
kavuşmanın beklemekten her zaman daha güzel olmadığını farkedersin..
öyle romantikleştirmeye lüzum yok, bekledikleri kişi hz. isa'dır.
arşivimde filmi de olan eserdir, ancak -herhalde sıkılırım seyrederken diye mi düşünüyorum nedir- bir fırsat bulup seyredemedim.
Oyun, absürdlüğü ve göreceli olarak farklı bir dünya görüşüne sahip olmayı anlatır. Bu dünya görüşü, bireyin varlığını ortaya koymasında bir başkasına sığınmayı amaçlamasının saçmalığını, savaşların sonuçlarının insanların psikolojik bunalıma girmesine, ezen-ezilen sınıflarının oluşmasına yönlendirdiğini ve bireyin yaşama amacının olmasının kendisini kandırmaktan başka bir şey olmadığını savunur. Buna göre insan bir amaç doğrultusunda yaşadığında, sonu gelmeyen ve eziyet dolu bir bekleyiş sürecine girmektedir.

Bireyin birilerine bağlı olma ve sürekli birilerini bekleme arzusunun absürdlüğünü anlatır. “Godot’ya mı? Godot’ya mı bağlıyız? Ne aptalca bir düşünce bu! Söz konusu bile olamaz! (Bir an) Şimdilik.” (Beckett, 25) Birey, saçmalığının farkında olduğu bir şeyi yapmaya ısrarla devam etmektedir. Godot’ya bağlı olmayı reddederken, gidememek, ayrılamamak; günümüz toplumlarında bireyin zavallılığını imgeler. Birey o kadar çaresiz durumdadır ki sırf bir yaşama amacına ulaşabilmek için, sonuçsuz kalacağını bildiği halde; varlığını bile kanıtlayamayacağı bir varlığı beklemekte ve onun sayesinde sahnelenecek kurtuluşunu hayal etmektedir. Birey sadece bekler, itaatkâr bir şekilde, sorgulamadan, kayıtsızca; bu bekleyiş de zamanla yaşamının amacı haline gelir. Birey kendini, bir ağacın altına yaslanmış, görünürdeki hiçliği beklemeye mahkûm eder. Suçu ise, yaşamaktır.

Beckett, aslında o saçmalıkların ve garipliklerin ardından bize göz kırpıyor ve hayatı sorgulamamız için, sorgulamayan iki örnek gösteriyor. Sımsıkıya sarıldıkları hiçlik yüzünden hayatlarının geri kalanını aptalca bir bekleyiş içinde geçirmeye kendilerini mahkûm etmiş iki insanı örnek gösteriyor. Varlığımız için mutlu olmamız ve alışılmışın dışına çıkmamız gerektiğini söylüyor. Bunalımlı dönemler, ülkelerarası veya ülke içi gerilimler geçicidir; esas olan söylediklerimiz, yazdıklarımız, çizdiklerimizdir. Bir kurtarıcıyı beklemek ya da ayağımızın içine sıkıştığı botla uğraşmak değildir. Kimseyi beklemeden, insani bir sabırsızlıkla üretmektir yaşamın amacı; ilahi bir sabırla varlığı sorgulananı beklemek değildir.
bugün de gelmedi, ama mutlaka gelecek.
ismail abinin gemisi gibidir.
Kaç evleneceksen gel programı izledim, gelmedi.
Artık farklı taliplerimle yoluma devam etmek istiyorum.
--spoiler--
"Dünyadaki gözyaşı miktarı sabittir. Ağlamaya başlayan biri için, bir yerlerde bir başkası keser ağlamayı. Aynı şey gülmek için de geçerlidir. (Güler.) Bizim kuşak hakkında kötü şeyler söylemeyelim öyleyse, önceki kuşaklardan daha bedbaht değiliz çünkü."
--spoiler--
20. yüzyılın deneysel edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan Samuel Barclay Beckett’in absürdizm akımı etkisi altında yazdığı “Godot”yu Beklerken” adlı eserinde, baş karakterler olan Vladimir ve Estragon, özgürlükten aynı ölçüde yoksunlardır çünkü her iki karakter de bir başka karaktere bağımlıdır. Birçok olgunun ortaya çıkısı ve vurgulanışı, bu olgudan yoksunluk halinde olunmasından dolayıdır. “Özgürlük” de bu olgulardan biridir.

Karakterlere sembolik açıdan yaklaştığımızda Estragon'un fiziksel ihtiyaçları ve istekleri ile bedeni, Vladimir'in ise sezgisi ve sağduyusu ile aklı temsil ettiğini görürüz. Vladimir’in, yani aklın Godot'yu bekleme amacı bellidir. Vladimir' e göre, Godot onu kurtaracak, özgürlüğünü geri verecektir. Estragon'un Godot'yu bekleme amacı ise çok farklıdır. Bedensel aktiviteler dışında hiç bir faaliyet göstermeyen (havuç yemek, uyumak) Estragon, aklı yani Vladimir olmadan devam edemeyeceğinin farkındadır. Vladimir’in “Tek başına pek başarılı olamazsın.” Sözüne karşın Estraragon şöyle cevap verir: “Çok kötü olur, gerçekten kötü. Ha didi? Çok kötü olmaz mı?” (Beckett, 18). Bu alıntı Estragon’un, Vladimir’e olan bağımlılığını kanıtlar niteliktedir. Bu farkındalılık olayı, figürleri iyice birbirine bağlar. Vladimir, Estragon için düşünür; Estragon ise Vladimir için bedensel etkinliklerini sürdürür. Bununla birlikte pasiflikleri devam eder. Bekleyişlerinin amacı ise bellidir: "Tam olarak nasıl davranmaları gerektiğini öğreninceye kadar beklemek" (Beckett, 21). Birliktelik süreci, beden ile ruhun ilişkisine göndermedir. Mekanikleşmiş dünyada Vladimir'e gülmek yasaklanmıştır: "Yasak olmasa gülerdim bu söylediğine"(Beckett, 23) Vladimir ise Estragon'un bedensel faaliyetlerini kontrol eder: "Havuç ister misin?" (Beckett, 24), "Aman Gogo, öyle deme"(Beckett, 69) ve "Pantalonun çek"(Beckett, ?). Zaman zaman ayrılmayı düşünseler bile, birbirlerini tamamladıkları ve Godot'yu bekledikleri için bir arada dururlar. Vladimir’in Godot’ya bağımlılığı, Estragon’un ise Vladimir’re bağımlılığı karakterler arasında bir iktidar ilişkisine dönüşerek karakterlerin özgürlüklerini sınırlayan bir etken haline gelmeye başlar.

Antik Yunan’da Atinalı bir devlet adamı olan Perikles’in, özgürlük kavramını “iktidarların yaptıklarına muhalefet etme cesareti” olarak tanımlaması, eserdeki “özgürlükten yoksun olma” temasını açıklamak için kullanılabilir. Godot’nun Vladimir üzerine, Vladimir’in Estragon üstünde iktidar kurmuş olması ve hiçbir karakterin buna karşı çıkmayışı, bekleyişi, bağımlılığı her iki karakterin de özgürlüğünden aynı derecede yoksun olduğunu açıklamaktadır.
Bu yıl tiyatro festivali kapsamında Maslak Uniq istanbul sahnesinde izlediğim muhteşem tiyatro oyunu. Oyunculuklar absürd oyunculuğun dersi niteliğindeydi. Kurgu çok sadeydi ve "bu oyun böyle oynanırsa güzel olur" dedirtti. Yaklaşık 900 kişi Godot' yu merakla ve keyifle bekledik. Şahika Tekand ve oyuncuları bu eşsiz performanstan dolayı kutluyor ve Godot'yu beklemenizi tavsiye ediyorum.
estragon-hepimiz deli doğarız, bazılarımız öyle kalır.

(sayfa 105)

edit:imla.
beklemenin zirvesidir. estragon ve vladimir in diyaloğuna özeniyor insan. yok ki hayatımızda bizi bu kadar bekletip gelmeyen birini konuşa konuşa bitireceğimiz bi ahbabımız. ha vardı evlendi bir ay önce doğru ya. şimdi de onun yalnızlığını baş köşeye oturt konuş. sanki benim yalnızlığım bana az geliyormuş gibi. anlamıyorum bu hayatı. elimizde ne varsa çekip bekletmekle eline ne geçiyor? nasıl olsa ben işsizim ya işim gücüm pozzo olmak...
Bu yılki öabt ingilizce öğretmenliği sorusu. Türü nedir diye soruldu.
(bkz: absürd tiyatro)
Oyunla ilgili en absürt nokta "godot" içinde "god" kelimesi geçiyor yani tanrıyı bekliyorlar yorumu olabilir. Bilen bilir, becket "not I" oyunu için kadının verdiği kargacık burgacık ayrıntılardan yola çıkılarak "acaba travmasının sebebi tecavüze uğraması mı" sorusuna olumsuz yanıt vermişken müthiş bir şey keşfettim godot içinde god kelimesi geçiyor yani tanrı demek istiyor gibi bir düşüncenin nasıl yavan kaldığı daha net anlaşılabilir.

Fikrimce godot'nun ne olduğu, kim olduğunun zaten önemi yok. Önemli olan onu beklerkenki pasiflik, hiçbir şey yapmadan, öylece dururken değişimin gelmesini beklemek. ki bunu savaştan çıkmış pasif agresif bir 20. Yüzyıl insanı denklemine oturursak taşlar biraz daha yerine oturuyor sanki. Bir sürü sorunla yaşayan ama onlardan kurtulmak için kılını kıpırdatmayan bir toplum eleştirisi. Belki eleştiri fazla etkin oldu, durumu olduğu gibi yansıtma da olabilir.