bugün

entellektüel çevresinden gördüğü kültürü, genellikle sorgulamadan kabul eden tiptir. diziler kalitelidir dublaj yapılmamıştır ona eyvallah. fakat birçoğu sanımca kültürlü görünmeye çalışmak için dublajı yapılmış filmi altyazılı izleme girişimlerinde bulunurlar.

ingilizce konuşulmayan birçok yabancı ülkede de bu böyledir. fakat, onların anadilleri gibi ingilizceleri vardır, altyazıyı okumazlar. dublajın en iyi yapıldığı ülkelerden biri olan ülkemizin sinema endüstrisine, orjinal sesleri duymak için altyazılı izliyorum demek büyük bir hakarettir.

filmdeki yazıları okuyacağım derken kaçırılan mimikler de bunun cabasıdır. aklı başında kişi dublajı bekleyen kişidir.

ek: altyazılı film izleyenler tarikatının hedefi haline geldiğim için ek açıklama yapma gereği hissettim. birçok başlık açtım ama bu başlığın böyle tutmasının nedenlerini düşündüm. nedenleri belki de insanların birkısmının kendinden sakladığı gerçeklerdir. saygı duyarım elbet herkesin iç dünyasına. böyle büyük bir yaraya parmak basacağımı düşünmezdim. altyazılı film izleyenler hakkındaki düşüncelerimi yazdım, altyazı hatalarını bana sundular. isteyen özele yazsın mükemmel ingilizcesi olanlar diye başlığı çevireyim, buraya yazanların mükemmel ingilizce bilgisi ortaya çıkar. fakat benim gibi yarım yamalak ingilizce biliyorsan ve sadece fuck dendiği an altta defol yazmasını örnek olarak gösteriyorsan, emin ol sen de bilmeden filmin birçok yerinde kandırılıyorsun.

ingilizce geliştiriyorum diyorsan, geliştir ama gerçek anlamda film izliyorum deme. ingiliz gibi ingilizce biliyorsan da yazıyı iyi oku bak yukarıda ne demişim. yazıyı okumadan olumsuz eleştiri olarak görüp köpürmen, yazının muhattabının sen olduğunu gözler önüne seriyor.
sağır olma ihtimali bulunan sinema severdir.
hiçbir dublajın orjinal gibi kaliteli olmadığını bilen tiptir. özellikle bağırma, hüzün gibi duygu içeren repliklerde tam olarak duyguyu veremezler.

ama japon filmlerini altyazılı izlemek zordur. adamların konusurken kızıyorlarmı gülüyorlarmı belli değildir. onun için; japon filmleri haricindeki filmleri altyazılı izlemek gerçek keyfi yakalamaktır.
yabancı dilini geliştirmeye çalışan tiptir.
filmi genel anlamda anlayan, anlamadığı zamanlarda ise altyazıya bakan tiptir.
sorgulanacak birşeyin olmadığını bilen, her ne kadar iyi dublaj yapan bir ülkede yaşıyor da olsa, orjinalini, dublaja değişmeyen ve ayrıca okurken izleyebilen tiptir.
(bkz: o hikayedeki mal benim)
türkçe düblaj ve altyazı seçeneği olan dvdlerde ikisini birden yapan türleri de vardır. çok zevkli herkese tavsiye ederim. birbirini tutmuyor ama ikisini de görünce düdüklenmemiş gibi hissettirir.
ingilizceyi ve işini bilenin işidir. dublajlı filmde ingilizce yapılan bütün kelime oyunlarının ve kendilerine has şakaların anlaşılmamasıyla film cacığa döner.
filmdeki oyunculuğun dublaj ile katledildiği versiyonu yerine, orijinalini izlemek isteyen tiptir efendim. mesela, taxi driver'ı izleyip, "robert de niro ne rol kesmiş arkadaş ya" diyebilecek kişidir. dublajlı izleyen kişi ise, bu konuda yorum yapamaz. zira o "bana mı söylüyorsun?" ayarında saçma bir dublajla filmi izlemiş ve o oyunculuğun keyfini çıkaramamıştır.
* *
hakaret sınırlarına varmadan bu konuda nasıl entry yazacağımı bilmiyorum ancak yine de deneyeceğim.

diyelim ki esaretin bedeli filmini izliyorsunuz ama türkçe dublajlı. meşhur "ilk gece kim ağlayacak bahsi" nin geçtiği sahneyi de hatırlar bir çok kişi. 'şişko, şişko..' diye bağırıyorlardı hani türkçe seslendirmesinde. 2. ve 3. kattaki elemanlar bağırıyordı ama sanki şişko adamın hemen yanında gibiydi sesleri. seslendirme bu haldeyken, sen nasıl o adamın düşüncelerini anlamayı planlıyorsun merak ediyorum altyazıyı beğenmeyen arkadaş. yönetmen 2.kattaki adamların seslenirin uzaktan gelmesini istiyor çünkü başka türlü bir hapishane atmosferi oluşturamazsın. ayrıca orjinal dilde izlerken ses efektlerinin hiç birini kaçırmazsınız.

zaten altyazı yerine, dublaj izlenmeli diyen adamlara dinledikleri yabancı şarkıların türkçe seslendirilmiş halini dinletmek isterdim. hatta bu parçaların serdar ortaç tarafından seslendirilmiş olmasını isterdim.

anlatmak istediğimi bir çok orjinal dil seven adam anladı zaten. türkçe dublaj meraklısı, altyazıyı okurken yukarıdan bir şeyler geçer göremem diye korkan adamlar ise anlayamadı.

hurley ın "whats up dude" yerine "kanka naber ya" demesini sevenler ya da sawyer ın "son of a bitch" yerine "lanet olsun" demesini sevenler size sesleniyorum: 'gidin kendinize facebook'ta grup kurun'
çok uzaklara gitmeye gerek yok, gladyatör filminde bir arena dolusu insanın spaniard tezahüratının üç beş kişi tarafından seslendirildiğini görmüş, gülmüş kişidir.

düzeltme için david brent'e teşekkürler
orijinali her zaman dublajın üstünde tutan izleyici.
uzaklara gitmeye gerek yok. wanted filminde bizim elemanın ı am sorry deyişi bile ayrı karizmadır. halbuki türkçe dublajınında hiç bir asalet yoktur.
diğerleri gibi ya filmi mi izlicem altyazıyı mı okucam demeyen insandır bundan ötürü sevilesidir.
izlediği filmden maksimum seviyede keyif almak isteyen insandır. zira dublajlı film izlemenin herhangi bir şarkıyı dublajlı dinlemekten hiçbir farkı yoktur. kimse marlon brando'yu marlon brando gibi seslendiremeyecektir ya da film içinde yapılan bir espri, izleyiciye tam olarak aksettirilemeyecektir.

ayrıca ingilizce konuşulmayan ülkelerdeki insanların ingilizceyi anadili gibi konuşuyor olmaları yalnızca bir efsaneden ibarettir. kişinin dil öğrenmesi, yani kişisel gelişimi(adı üstünde), onun kişiliğine bağlıdır. öyle ki roma şehrinin en turistik yerlerinde yol sorduğunuzda cevap alamazsınız, ya da münih'in ünlü marienplatz'ında ünlü bir mağazada tezgahtarla ingilizce konuşamazsınız.
türkiye dublajda her ne kadar iyi de olsa orjinali başka diyen insandır.
orjinal seslerin daha iyi ve çekici olduğunu bilen ve orjinali en iyisidir diyen insandır.
(bkz: hurley)
(bkz: jack e polat alemdar dublajı) gibi örnekler mevcuttur.
çeviriye güvenmeyen insan modelidir.

(bkz: yaran türkçe altyazı çevirileri)
bir zamanlar tgrt diye bir kanal vardı. bu kanal fox a dönüşmeden evvel haftada bir mutlaka blade filmini yayınlardı *. o sıralar divx çok yaygınlaşmamıştı, dvd desen lükstü.

yine günlerden bir gün, arkadaşlarla blade 2 ye gittik sinemeya. olm manyak filmmiş lan söylemleriyle çıktık salondan, eve geldik. iş bu ya, tgrt de de blade oynuyor. dur lan bakalım bi şuna dedik.

(...)

işte o günden beridir filmleri altyazılı izlemeyi seven insanız hepimiz.

the simpsons movie yi bile dublajlayarak gösterime sokan zihniyet olduğu sürece de sanırım öyle kalacağız.

(bkz: d oh)*
adı ustunde seviyor,eskiden zevkler ve renkler tartısılmazdı.

sen 7 yasındakı cocuga 35 yasındakı birinin yaptıgı dublajı dinlemeyi seviyorsan ona da saygıyla karsılarım.
orjinal: i am constantine john constantine asshole.

dublaj: ben constantine john constantine pislik.

birinci örnek ile keanu reeves e hasta olan*, ikinci örnek ile ona gülen* kişidir.
film izlemekten anlayan, kaliteye önem veren, dublaj olayının ne kadar dandik olduğunu bilen insandır.
filmin orjinalliğini bozmayan zevkli insandır.
divxplanet ile oldukça içli dışlı olmasi kuvvetle muhtemel insandır.
filmleri orjinal sesleriyle izlemek varken ne gerek var türkçe dublaja diyen insandır.haklıdırlarda o orjinalinde olan vurgudaki güzellik hic bi zaman dublajlarda olmaz.