bugün

finlandiya ve finlandiya tarihi hakkında bilgi edinilebilecek, gerçektende bir devlet hakkında güzel ipuçları verebilecek tavsiye edilesi kitap.
bir zamanlar çeşitli meslek gruplarına gaza getirmesi için okunması tavsiye edilmiş ya da zorunlu kılınmış tam hatırlamıyom o yılları, bir milletin yeniden doğuşunu anlatan güzel kitap.
Tüm imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın halkla omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir uygarlık mücadelesi verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Herkesin kendince dersler alacağı bu kitap, ülkemizin içinde bulunduğu zorunlu geçiş sürecinde, güzel yurdumuzun halk gücüyle kalkınmasına ve toplumsal dayanışma ruhuna vesile olması açısından çok önem taşımaktadır.
atatürk'ün askeri okulların müfredatına konulmasını emrettiği kitaptır.
Finlandiya'nın tarihinin son aşaması Fin Kültürü'nün hayranlık uyandıran gelişimini ve düşünce gelişimini yakından incelemiş bir yazarın izlenimleridir. Bu izlenimlerin ağırlık merkezi, bir zamanlar bataklıklar diyarı olan Finlandiya'yı "Beyaz Zambaklar Ülkesi"ne dönüştüren kültürel ve sosyal çalışmaların anlatımıdır. Bu çalışmalar arasında Finli aydınlarla halk arasındaki sıcak ilişki ve yakınlaşmanın büyük yeri vardır.
a. Finlandiya'nın Tarihi;
Bugünkü Fin toprakları yüzlerce yıl Rusya ile isveç arasında doğal bir kale hizmeti görmüştür. Bölgede geniş bataklıklar ve girilmesi zor ormanlar olduğundan ne Ruslar, ne de isveçliler bu topraklardan ordularını ve ihtiyaç maddelerini geçirememişlerdir.
1808 yılından itibaren Finlandiya bir Rus eyaleti oldu. Bu durum 1nci Dünya Savaşına kadar sürdü. Bu süreçte Finlandiya Çar 1nci Aleksandr tarafından verilen imtiyazlar nedeniyle kendi içinde bağımsız oldu, yasalarını ve yönetimini kendisi belirleme hakkına kavuştu.
Finler, asırlar boyu kimi zaman isveçlilerin, kimi zaman da Rusların egemenliğinde kalmışlardır. Bu süre zarfında savunma ve diplomasi alanında çaba içinde olmayıp, bütün güçleriyle milli bir Fin kültürü meydana getirmeye çalışmışlardır.
b. Finlandiya'nın Coğrafyası ve Sosyal Durumu ;
Avrupa'nın en kuzeyinde bulunan Finlandiya'nın sert iklimi vardır. Havası genellikle sislidir. ilkbaharda bile don görülür. Çoğu yerler sarp granit kayalarla kaplıdır. Kalan yerler ise oldukça çukur ve bataklıktır. Ülkede maden hemen hemen hiçbir şey yoktur. Tarım güçlükle yapılabilmektedir. Halkı da hiçbir zaman tam bağımsızlıklarını elde edememiştir. Kimi zaman bir komşusunun, kimi zaman da diğer komşusunun yönetimi altında bulunmuştur.
Finler kendilerine "Suomi" derler ve çok sevdikleri ülkelerini "Suomi" diye tanımlarlar ki bu "Bataklık arazi" anlamına gelmektedir. Finlerin sahip oldukları büyük kültür ve medeniyet, halkın bizzat kendi çabasının ürünüdür. Finlandiya'da hiç kimse içki içmez. 1907 yılında çıkarılan bir yasayla insana sarhoşluk veren her türlü içkinin satılması yasaklanmıştır.
c. Lider Halk arasındaki bağlantının incelenmesi;
Bu kitapta, bir milletin kamu kuruluşlarının, okullarının ve askeri kurumlarının birbiriyle işbirliği yaparak ülkeyi kalkındırmak ve yükseltmek için neler yaptıklarını açıkça göstermiş, özellikle Finlandiya'nın yükselmesi için bazı kişilerin gösterdikleri fedakarlık ve başarılardan söz edilmektedir. Bazı kahraman ruhların, Fin milletini nasıl kahraman millet haline getirdikleri anlatılmıştır.
Carlyl'a göre millet cansız bir kil tabakasından ibarettir. Eğer ona bir sanatçının eli değmeyecekse, sonsuza dek şekilsiz ve hareketsiz kalacaktır. Ama Cesar (Sezar), Napoleon, Büyük Petro, Sokrates ve Muhammed gibi bir sanatkar, bir büyük adam, bir önder, bir kahraman çıkıp da bu kili eline alacak olursa, ona istediği şekli verebilir.
Evet, büyük adam bir kahramandır, bir yıldırımdır. Ama halk kitlesi ne kil tabakası, ne de saman yığını değildir. O, yıldırımı meydana getiren milletin kendisidir. Ne zaman bulut kümesi, elektrik oluşturursa yıldırım da kendiliğinden oluşur. Eğer bulutlar elektrikle yüklü değilse, hiçbir zaman şimşek veya yıldırım oluşmaz, yalnızca bulut nemli bir buhar halinde kalır.
Milletler de böyledir. Eğer bir millet büyüklük ve kahramanlık özelliklerini taşıyorsa ondan yıldırımlar doğar, kahramanlar çıkar. Eğer halk kitlesi nemli bir buhar yığınından ibaretse, hiçbir güç ondan yıldırım çıkartamaz.
Ülkenin refah ve mutluluğunun ve toplumun onur ve şerefinin halkın iradesine bağlı olduğunu kanıtlayan çarpıcı bir örnek olması açısından küçük ve yoksul bir ülkeyi gösterebiliriz. Burası iki milyonluk bir nüfusa sahip olan Finlandiya'dır.
d. Kitapta incelenen sosyal olaylardan örnekler;
Bataklık ve ölüm vadisi, yoksulluk ve sefalet yuvası olan Finlandiya diye bilinen, yeryüzünün kuzeyinde, kışı uzun, toprakları verimsiz ve çorak bir ülkede; köy kooperatiflerinin, köy öğretmenlerinin, gönüllü doktorların gayret ve aydınlatmalarıyla, bugün nasıl mutluluklar ve güzellikler ülkesi olduğunu; halk gücünün en küçük ortaklık ve belirtisinin aynı yıl içinde ne şekilde biri, yüze, bine, on bine, milyona çıkarttığını servetler ve mutluluklar fışkırttığını, demokrat bir millet ne demektir, topyekün bir millet nasıl yükselir, aydınların halka karşı rolü nedir, gerçek yurtseverlik nasıl olur? Halka gerçek hizmet nasıl yapılır? Bir avuç aydının kendilerini halka adayan fedakarlıklarıyla, bütün bir çalışma ve üstün gayretler sayesinde Fin ailesi gaflet uykusundan uyanmış ve büyük bir hızla ilerleme ve yükselmeye başlamıştır.
Bu kitapta; harap olmuş bir ülkeyi imar eden, yurdun gelişmesi ve yükselmesi için hiçbir sınıf farkı gözetmeden hep birlikte ve aynı amaçla çalışan; bataklıkları kurutan, sarı tenli, uçuk dudaklı, zayıf bilekli insanlarla çalışarak, bataklıklarını gül bahçelerine ve zümrüt ovalar haline; sarı tenli insanlarını tunç rengine, uçuk dudaklı çocuklarını yakut kızıllığına, zayıf bilekli çocuklarını demir bileklere dönüştüren bu çalışkan Finlerin milli şuurunun bu kadar olağanüstü ve benzersiz olduğu anlatılmakta.
Eserin en güzel bölümlerinden biri de, askeri kışlaların nasıl bir halk okulu olduğunu anlatan kısımlardır. Eski Finli Subayların eğitimi eksikti. Okuldan çıktıktan sonra hiç okumaya, araştırıp düşünmeye yönelmezler, hiçbir toplumsal ve ulusal idealleri yoktu. Yalnızca mağrurca kılıçlarını şakırdatmasını bilirler, şık üniformaları içinde sürekli para harcamaktan başka şey bilmezler, dans salonlarında dans etmekte üstlerine yoktu. Çoğu içki ve kumardan başını kaldırmazdı, Askerlere karşı sürekli kırıcı, kaba ve hatta zalimce davranırlardı, Askerler terhis olduktan sonra Vatan Ana, subaylara, generallere "Evlatlarımı nasıl yetiştirdiniz, sizin ellerinize teslim ettiğimiz yüzbinlerce civanıma ne öğrettiniz?" diye soracaktır.
Kışlayı bir halk okuluna dönüştürme, hatta üniversite haline getirme ideali, Öyle ki, her bir asker, kışlada yaşadığı günleri yaşamı boyunca sevgi ve övgüyle ansın; kışladan öğrendiklerini hayatında başarıyla uygulayarak gurur duyması düşüncesinden hareketle; halk; bereket versin, onu kışla ıslah etti, o eğitimini kışladan aldı, askerliği sırasında dürüst, atik, çalışkan ve kibar olmayı öğrendi..., desin ve bu sözler birer atasözü olsun.
Finlandiya, doğal zenginliklerinden yoksun, kıraç göllerle dolu bir ülke, bir zamanlar işgal altında, yabancı kamçısı altında inlemekteymiş. Bu ülke 60-70 yıl içinde akıllara durgunluk veren bir devrim yapmış, ileri ülkelerle yaptığı yarışta rekor kırmış. Bu ilerlemeyi de öyle büyük bilim adamları, güçlü liderleri olmadan yapmış, ama güçlü nesiller, büyük yurtseverler, çalışmayı seven yurttaşlar, inançları granit gibi sağlam bir toplum yaratmıştır. Ülkenin yetiştirdiği bu insanlar, isimsiz kahramanlar, yer altında çalışan işçiler, halkın aydınlanması için çalışan kültür savaşçılarıdır. Yalnızca yurtlarını ve halklarını düşünmüşler ve bu uğurda her şeylerini feda etmekten çekinmemişlerdir.
Finler uzun yıllar milli kültürlerinin gelişmesi ve ilerlemesi için çalışmışlar ve bugün birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek bir uygarlık derecesine ulaşmışlardır. Artık büyük ve küçük komşularının saldırısıyla, özgürlük ve bağımsızlıklarını kaybetme tehlikesinden kurtulmuşlardır
içinde zararlı hiçbir ideolojiyi beslemeyen, bir ülke halkının silkinip neler yapabileceğini gösteren eserdir.elimde olsa bütün lise öğrencilerine ve kışlalara gelen askerlere dağıtılmasını ve okunmasını sağlardım.
konuyla alakalı olaraktan - bir nevi- kaputt
Kadıköy Alkim'de 2 hafta boyunca 5 YTL ye alınabilecek kitap.
grigory petrov'un her satırında rusya'ya bok atmasa harika olacak romanı, kaç kere okuduğumu hatırlamıyorum; ama kitaptan tek cümle de hatırlamıyorum. şöyle bir yer vardı, yok fin trenleri süpermiş, yok rus trenleri tükürüklüymüş. bok atacak başka şey bulamadın trenin üzerindeki tükürüğü mü yazdın lan eşek herif?
'' çalışalım arkadaşlar çalışalım '' sözünün aklınıza her paragrafında gelebileceği; yada toptan birkere söyleyip sindirebileceğiniz; bir ülkenin nasıl kalkınabileceğini güzel bir şekilde betimlemiş grigory petrov kitabı.

M.Kemal Atatürk , bu kitabın tüm okulların müfredatına konulmasını istemekle ; birkez daha toplumun birlikte hareket etmesinin gereğini işaret etmiş ; Türk toplumuna , çalışmaya ve başarıya olan inancını bizlere göstermiştir.
zamanın cumhurbaşkanı * bu kitabı okudu diye benim birader bana hediye etmişti bu kitabı. okumuştum ve bayağı beğenmiştim. üniversite zamanı hoca bu kitabı bize ödev olarak vermişti.

daha önceden okumanın faydası olsa gerek dersi geçtim.

kitap bir ülkenin kalkınması ve gelişmesi için gerekli olan şeyleri anlatıyor. her kesimin (memur, işçi vs.) üstüne düşen vazifeler var. eğer herkes üstüne düşen vazifeyi yerine getirirse finlandiya gibi olabilir. adamların refah seviyesi dehşetül vahşet . isveçlilerden az çekmemişler lakin.

okumak gerektir efendim.

ayrıca "beyaz zambaklar ülkesi" bildiğim kadarıyla incilde geçen bir ülke.
edebi bakımdan zayıf olsa da hikayesindeki idealist yan, ve sonuçların olumlu olması * kitabı okunur kılar. ülkenin kültürü hakkında çok bir şey anlatmasa da, zaten ince bir kitaptır. çalışma hayatını bir bakıma içgüdüleriyle düzenleyen bir milletin, kendini nasıl kurtardığından çok, yazar kendilerini nasıl kurtarabileceklerini anlatmıştır.
(bkz: finlandiya)
finlandiya'nın doğuşunun anlatıldığı kitap. okudukça şaşkınlık seviyeniz yavaş yavaş yükseltiyor. öyle bir ülke olma dileklerini gönülden geçirten bir kitaptır.
--spoiler--
"vatan için yaşamak, vatanın ilerlemesi ve yükselmesi için çalışmak da, vatan için ölmek kadar şereflidir."
--spoiler--

türkiye'de yayınlandığı ilk dönemlerde, ülkede kuran ı kerim'den sonra en çok okunan kitap olmuştur.
özellikle müteşebbis ruhla bir yerlere gelmiş reçel, ayakkabı, yumurta krallarının konuşmalarında çalışmanın öneminden, sanat ve futbola bile bir şekilde el atan kitaptır. genelde çalışmak ve birlikte olup bir amaç için bir ülkü uğruna bataklıklar içindeki finlandiya yı alıp beyaz zambaklarla çevirilmesini anlatan kitap. özellikle snellman ve arkadaşlarının başarı hikayeleri gaza getiricidir.
finlandiya'ya olan sempatimin katlanarak artmasına sebebiyet veren bir kitap oldu. henüz bitirmiş değilim ancak okuduğum kadarıyla bile içimde bir hizmet aşkı doğmuş bulunmakta.* hakikaten tüm liselere dağıtılması, zorla da olsa okutulması gerekiyor bence. bu kitaptan ne kapılırsa kârdır.

--spoiler--
finlandiyalılar şöyle diyor: okul bizim en önemli varlığımızdır. bizde ne sizdeki ural madenlerinden, ne de sibir altınlarından var. doğa, nimetlerinden bizi mahrum etmiş, her şeyi kendi gücümüzle yapıyoruz. vatandaşlarımızdan ellerinden gelen her şeyi yapmalarını istiyoruz. bu yüzden fabrikada çeliği işler gibi okullarda gençleri işliyoruz. her şeyi okullarımıza borçluyuz. okullarımız ellerimizden alınırsa, bizlr mahvoluruz.
--spoiler--

eğitime ve kültüre muazzam derecede önem veren finlandiyalılar'ı bu yönleriyle bizim gibi olan tüm ülkelerin örnek alması lazım. kitapta geçen bir bölüme göre kör olan bir kişinin bile kendi toruna okutarak da olsa gazeteden mutlaka yararlandığı geçiyor. bizde ise gazete ekseriyetle cam silme amaçlı kullanılmakta.*
seneler önce okudugum güzel kitap. petrov'un süper kitabı.
--spoiler--
Ve anlamıyorum, krallıkları ve halkları fethedenler hakkında neden saygıyla bahsediyorlar.
--spoiler--

bu cümle ve kitabın o bölümünde * bulunan diğer cümlerle ne kadar da güzel anlatmış.. önemli olanın ülke sınırlarını genişletmek olduğu değil, bilakis bulunduğun sınırlar içerisinde sorumluluğunu taşıdığın halka iyi hizmet verebilmek, onu eğitmek, kültür seviyesini mümkün mertebe yükseltmek olduğu ve gelecek nesillere de onları yetiştirmek üzere gerçek anlamda aydınlar bırakmanın kutsal bir görev olduğundan bahsetmiş.

ve osmanlı'nın 3 kıtaya yayılıp da en çok neyi eksik bıraktığını bu kitaptaki cümleleri okuyarak bir kez daha anlayabiliyor insan sanırsam.
Finlandiya'nın herşeyi nasıl yoktan vârettiğini anlatan harika kitaptır. Ülkenin kaderi birkaç aydının ülke için uğraşmasıyla köy köy dolaşarak halkı eğitime teşvik etmesiyle değişiyor ve günümüzdeki hâlinin ilk adımlarını anlatıyor. Bana göre her yaştan insanın okuması gereken bir kitaptır. Herşeyin doğal zenginlik olmadığını eğitimin herşeyden önde olduğunu anlatan nadir kitaplardan...
grigory petrov'un kaleme aldığı, finlandiya'nın esaretten kurtuluşundan sonraki kalkınmasının, medeniyet anlamında yükselişinin nasıl bir örgütlenmeyle gerçekleştiğinin anlatıldığı ibretlik kitap.
bu kitap atatürk'ün 83 yıl önce okuyup türk gençlerine okumalarını öğütlediği bir kitaptır. yazık ki birçok öğüdü anlaşılmadığı gibi bu kitabında okunup irdelenmediği aşikardır. okurken 83 yılda bunların hiç birini neden güzel ülkem uygulayamadı diye iç geçirmemek elde değil.
kitapta gençlere, memurlara, doktorlara, öğretmenlere, tüccarlara kısacası her vatandaşa değinilmiş. 83 yıldır okunup irdelenmesi gereken bir eser, hala geç kalınmış değil...
mustafa kemal atatürk`ün okuduğunda çok etkilendiği ve askeri okulların eğitim müfredatına sokulmasını istediği kitaptır.
kitap finlandiya`yı işkal ve gericilikten kurtaran aydınların bütün dünyaya örnek olacak mücadelesini anlatır.
yazılmasının üzerinden 90 yıl civarı bir zaman geçmesine rağmen, hala bir çok insana, hangi milletten olursa olsun, kendisi ve milleti için nasıl mücadele edilebileceğini, nasıl zorlukların üstesinden gelinebileceğini, yaşanmış olaylardan örneklerle ve nasihat vermeden anlatan kısa ve öz bir eserdir. yazarı, aslen bir rus olan ancak bolşevik devrimiyle rusyadan kaçarak hayatını çeşitli avrupa ülkelerinde devam eden grigory petrov dur.

bir kaç kez finlandiya ya gitme şansı bulan petrov, burada gördüklerinden, bir ülkenin neredeyse baskın bir liderleri olmadan *, sadece ve sadece halkının yekpare halde çalışarak şahlanmasından çok etkilenmiş ve bu kitabı yazmıştır.
eskiden öğretmen okullarından mezun olanlara hediye edilen kitapmış, öğretmenler yeni nesili şekillendirecek diye veriyorlarmış sanırım. şimdi bence üniversiteden mezun olan tüm öğrencilere dağıtılması gereken kitaptır. gerçekten bir şeylerin değişmesi için kafada fikir yaratan bir kitap, okunmalı.
(bkz: kuba gibiyim kendi kendime yet) sayesinde aklıma gelen kitap. Finlandiya'nın isveç sömürüsünden kurtulması ve kalkınma sürecini anlatır. Hoş kitaptır.