bugün

(bkz: ben bu yaziyi sana yazdim)

GUCUM YETMIYORA ARTIK, SANA DAYANAMIYORUM... GUNDUZLERI GOZUMDE HEP SEN, YATAGA GIRDIGIM DE SEN, HER SES SENIN SESIN, GORDUGUM HER YUZ SENIN YUZUN... AMA BU YAZI KENDIME YAZILIYOR- KELIMELER BENIM ICIN CUMLE OLUYOR, UZUYOR BENIM ICIN YAZI...
MUTLULUGUMUN VERDIGI BIR ACI VAR -BILMIYORUM NEDEN- SEVDIGIN HALDE SEVILMEMEK NASIL BIR SEY BILEMEZSSIN, TAKATI KALMAZ ADAMI SEVMEYE, UMUT HEP OLSA DA, HAYALLERDE BUYUSE DE KARSIDAN GELMEYEN KIVILCIM YAKIYOR BENIM YUREGIMI...
BU SATIRLAR HEP BEN, BU SATIRLAR HEP BENIM ASKIM...
BU SATIRLAR DA SEN YOKSUN, ASKIM VAR...

yuregım cok buyuk gelıyor vucuduma, agladıgım zamanlar seller oluyor, senı her dusundugumde -aslında hep aklımdasın ama- huzun bastırıyor, vucudumun her yerınde hıssedıyorum acıyı, ask mutlu edıyor adamı ama keske asık olan bırı de olsa...

bu satırlar bana sadece... senle alakası yok..

(bkz: yanlıs anlama senı sevmıyorum)
hep sana mı yazacağım sandın bütün yazılarımı? nereye kadar seni sevebilirdim? sen benden vazgeçmişken ben neden senden vazgeçemiyecem? güçsüz değilim. senden önce nasıl nefes alıyorsam senden sonra da alabilirim nefesi hem de hüclerimde ki oksijeni hissedecek kadar derinden...
ben artık sana değil bir başkasına yazmak istiyorum yazılarımı... benim seni sevdiğim gibi beni sevecek birine yazmak istiyorum bütün sevgi kelimelerini.
haksızlık yaptığını bil artık. sensiz gecelerde sana dair ağladım aylarca. artık bir damla göz yaşımı bile senin uğruna feda etmiyeceğim. ben bu yazıyı sana yazmıyorum. ben bu yazıyı sana olan sevgime yazıyorum. bu sevgiyi de senin gibi içimde, yüreğimde bitiriyorum artık.
yeni bir son bu. ve yeni bir başlangıca ilk adım bu.
ben bu yazıyı sana yazmıyorum. ben bu yazıyı kendime, yüreğime ve lanet olası sevgime yazıyorum. bitsin artık bu acı.
- ayy, mahmutcuğum, yazdığın yazıyı gördüm.
+ ee?
- çok tatlısın. muck (salyalı öpücük efekti)*
+ sazan karı, ben bu yazıyı sana yazmadım.
- şak. *
insanlar karmaşıktır.. öylesine söylemiyorum..

Seviyorum dersiniz üzerine alınmaz, ama yazdığınız her şeyi üzerine alınır. Biliyorum bunu da üzerine alınacaklar vardır. Ne sana ne de bir başkasına yazıldı bu yazı. Kendim için yazıyorum, sadece kendim.

Tutturmuşum bir türkü dilimde..

'Ne sen leyla'sın ne de ben mecnun
Ne sen yorgun ne de ben yorgun
Kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu

Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan sonradan..'

Nakaratını bilirsin sen de.. Ama ben bu yazıyı senin için yazmadım. Hiçbir yazımı senin için yazmamışım meğer. Hiçbirinde sen yokmuşsun. Ben varmışım hepsinde. içimdeki o kocaman sevgi varmış anlamaya çalışmadığın.

Ne çok sever insan, ne çok güvenir.
Ne çok ümit bağlar.
Ne çok hayaller kurar, kocaman bir merdivenin başında..
Ne çok sevgi bekler, ne çok sevgiye muhtaçtır aslında.
Ve ne çok huzur arar.
Küçücük avuçlarının sıcaklığına muhtaçtır, o kocaman kalbine bazen.

Kabullenmek istemez güçlüdür çünkü hep. Oysa sevginin ve bağlanmanın güçsüzlükle alakası yoktur, bilemez. Çünkü o kabullenmese de sevgi hep yanı başındadır, uzansa dokunabileceği mesafede. Bunu anlayamaz...

Tıpkı Tanrı gibi, varlığın kıymetini bilemeyenden alır her şeyi... Yokluğuyla terbiye eder. Öyle bir yokluktur ki bu sadece terbiye edileni değil, esirgeyeni de etkiler.

Sonrası derin ve sessiz boşluk. Artık çocukça çabalar yoktur. Ben seni okumak istemiştim denilse de denilemez. Boşu boşuna yapılmaya çalışılan kıskançlık oyunları o farkına varmasa da işe yaramamıştır. Tam tersi bu çocukluğun bedelini ödetir karşıdaki kalbe. Uzaklaştırır o kocaman kalbi.

Doğrudur oysa tüm söylenenler. Kaybeden yok bu oyunda dense de aslında kaybeden vardır. Kaybettiğini fark edemeyenlerin söylediği sözdür bu olsa olsa. Belki de hiçbir zaman kaybettiğini anlamayacak gurur yapacaktır.

Kendi kendini kandırmayı bir kenara bırakınca insan hep aynı nakarat dilinde dolaşır durur.

'Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan sonradan...'
"Zaten o şarkıyı ben sana yazmadım farzet çok uzaklardaydım
Söz verdim kendime ağlamak yok diye dönülmez yollardayım"

Unutmaya beş kala gözlerini ve sana dair ne varsa bitmeye yakın
işte o gün ben herşeyimi sende bıraktım
Sırf aşkımı aldım yanıma
Onu da kaybettim
Hükümsüzdür
artık bahçe kapısını kapatmak zorunda değilim, çünkü köpeğim o kapıdan kaçıp sağa sola havlamayacak, bisiklet ya da motosikletleri kovalayıp, sonra da sanki iyi birşey yapmış gibi kuyruğu ve kafası dik, sağa sola salyalarını saça saça eve dönmeyecek.
artık o, hiçbir yere dönmeyecek.
bir daha onu göremeyeceğim.
bir daha onu asla göremeyeceğim.
bir daha onu göremeyeceğim.
bir daha, ben eve geldiğimde sevinçle üstüme atlamayacak, sağımı solumu tüy yapmayacak. kendi evime döndüğümde, yıkanmış çamaşırlarımın üstünden onun permalı gibi, uzun tüylerini çıkartmaya çalışırken söylenemeyeceğim. ona kızdığım zaman kafasını yana yatırıp bana o tuhaf bakışını atmayacak, zaten bir daha ona kızamayacağım.
bir daha onu göremeyeceğim.
çikolatalı dondurma severdi. sonradan sonraya arada fıstıklı da yemeye başladı. dondurma alacağım zaman 3 kişilik alırdım, anneme, kendime, ona.
bir sürü kıyafetimde hala diş delikleri var. bana birşey anlatmak istediğinde, kıyafetlerin kolundan, paçasından yakalayıp çekiştirirdi.
çok kıskançtı. olur ya, başka bir köpeği sevip eve döndüysem, tabii ki kokusunu alırdı ve bana postu döner, çeker giderdi.
arabaya binmeyi çok severdi. kapı her açtığımızda, direkt arabaya atlardı. rica minnet, "bir dahaki sefere seni de götüreceğiz" yalanlarıyla kandırıp indirirdik arabadan.
bizimle yürümeyi de çok severdi. hiçkimsenin arkada kalmasına izin vermezdi. sonuçta bir çoban köpeğiydi ve herkesi göz hizasında isterdi. önümüzden arkamızdan yürür, sürüsünün dağılmasına göz yummazdı.
gelişlerime çok sevinirdi. ağlar gibi sesler çıkarır, hasreti bitene kadar eve girmeme izin vermezdi. ne zamanki elimde valizlerle kapıdan çıkayım, ağlar gibi sesler gene başlardı.
kendimi kötü hissettiğim zamanları bilirdi. o zamanlarda oynamak için sağımı solumu çekirtirmez, gelir, başını dizlerime koyar, sessizce benimle otururdu.
onu fırçalamam gerektiğinde gelir, beni devirip kucağıma otururdu. neresi eksik kaldıysa, döne döne fırçalatırdı kendini. sıkılınca, fırçayı ısırmaya çalışırdı ama bir kez kalkıp gitmedi.
yazın, ceryan yapsın diye açık bıraktığımız ev kapısının eşiğine yatardı. kimse ondan destur almadan eve giremezdi.
kedileri severdi. çok yılışık olanlar hariç. gece beraber uyurdu evin kedileriyle. geçen yıl annesiz kalan 2 yavru kediyi evlat edindi. atmamıza izin vermedi kedileri. ciddi ciddi yemeğini paylaştı, onlarla uyudu, başka kedileri sokmadı bahçeye. sanırım kediler de bunu babaları sanıyorlardı. çok korumacıydı.
böyle birşeydi işte.
annemin "diğer" oğlu.
o evden ben gittim, kardeşim gitti, babam gitti.. annem o evi, o da annemi bekledi hep, bizim dönüşümüz için. artık beklemeyecek. biz döndüğümüzde orada olmayacak.
bir daha onu asla göremeyeceğim...
(bkz: YALAN DOSTUM ASK DIYE BIR SEY YOK)
skörtıl, balbazar, pikachu
bunların hepsi birer poki
ben bu yazıyı sana yazmadım ki.
(bkz: seni seviyorsam bundan sana ne)
"gelirmisin ki"...
Geldim.
Hem de hergün... ve bekledim seni, aptal gibi, vazgeçmeden, her aşık gibi. Çoğu zaman yoktun bile ve bundan acısı, öyle zamanlar oldu ki, önümden geçtin gittin, gözlerine bakmaya çalıştım, bir kez daha gözlerine bakabilmeyi istedim, bir kelime söyle, bir bak, bir nefes ver istedim, ... yüzüme bile bakmadan sadece gittin.
Ordaydım, ordaydın, biliyordun... bekledim seni, sevdim, hala bekliyorum, ve de bildiğim tüm aptal aşıklar gibi, seviyorum. Nasıl da güzel biliyorsun bunu aslında. Nasıl da hoşuna gidiyordur kimbilir, ama olsun, ben gene de burdayım, gururum öbür çantamda....
Ama "gelirmisin ki" ne şimdi? Zaten orda değil miyim? Bilmiyor musun? Neden soruyorsun? Neden sadece bakmıyorsun? Neyden korkuyorsun ki? Ben hala burdayım...
"daima benim, daima senin, daima bizim"...
- BiR KISA VINSTIN LAYT, BIR EKMEK.. (KAPIYA ASILAN KAGIT, KAPICI ICIN)

- ELKTRIK FATURASINI UNUTMA, DOGALGAZI DA UNUTMA, ARTIK OTOMATIK ODEME TALIMATI VER.. (BUZDOLABININ USTUNDE)

- HOT BLONDE GIRL.. (YUTUB DA VIDEO ARARKEN)

- LISELI KIZLAR.. (GOOGLE DE ARASTIRMA YAPARKEN)
-ben bu yazıyı sana yazmadım , sen okuma. (aslında deli gibi istiyorum okumanı)
+peki, neden herkesin görebileceği bir yere yazdın? (tabii okuyacağım, bana hala nasıl aşık olduğunu bilmek çok güzel),
-okuma, zaten yazdıklarım benimle ilgili değil bir arkadaşımla ilgili. (yalan söylüyorum)
+o zaman daha iyi ya ne sakıncası var okumamın? (yalan söylüyor)
-peki istiyorsan oku (oku ne olur oku, lütfen oku)
+tamam bakarım bir ara (hemen okuyacağım)
-mutlu musun peki o adamla (onu hala sevdiğimi anlayacak şimdi)
+ bilmem, sanırım (beni hala seviyor)

pek çok alt metini beraberinde taşıyor bu ifade. ben bu yazıyı sana yazmadım ayrıca.
yersen tabii.
- bir omo matik 2 kiloluk, bir ekmek, bir süt , iki sütme..( kapıcıya şakacı kağıt)

- artık kendinden 2. şahıs gibi bahsetmeye başla, aa yapmışım .. ( çamaşır makinasının üstüne ciddi kağıt)

- sezen aksu - bile bile (yuu tüuba yaz, akabinde sörçe bas)( bu aklımda bi yere yapıştırmadım)

- ünivesitede kızlardan teklif almanın 5 altın yolu ve de kuralı ( googılda arama yapmak için hazırladığımız metin)

dü düüt: bir süre sonra kapı delice çalıyordu. yazılışını bile tam beceremediğim röptoşambır isimli giysiyle kapıya yöneldim.

aynı anda hem zile basılıyor, hem yumruklanıyor hem de tekmeleniyordu kapım. bir an hüdaverdi geldi sandım. nostaljik yanım ortaya çıkmış, içimdeki çocuk su yüzüne vurmuştu.

yanaklarımı sıkan birisi olsa sevinçten ölebilirdim.

bu hezeyanla kapıya yöneldim, delikten baktım. kapıcımız rüstem efendi kapıda kızgın ve eblek bir suratla bekliyordu.

sebebi ne olabilirdi..!!

kendimi telefon kulübesinde sıkışan kapı sonucu sıkışıp alan süpermen gibi hissediyordum.

öyle kötü durumdaydım ki, yazan arkadaşın kapıcının kızgın gelmesini benim yaptıgım şakaya bağlayarak sonunu getirememesi beni şu zalım hayatta öylece bırakıveriyordu. *
(bkz: yaran mı var da gocundun)
(bkz: ben ozlemedim ki seni kedi ozledi)
(bkz: çalış seninde olur)
(bkz: Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla)
(bkz: ben özlemedim ki seni zuzu özledi)
herşeyi üzerine alınan tiplere, izah edilmesi gereken beyan.
"kendini olduğundan fazla önemsiyorsan ve tüm dünyanın etrafında döndüğünü sanıyorsan bu senin sorunun ve benim bununla hiç bir ilgim yok" demenin kısa ve öz şekli...
hiç kimsemisin bilmem ki nesin, hayatımın yüzde kaç bölümünü oluşturuyorsun bilmiyorum ki en büyük paydamısın, içtiğim sigaranın dumanı kadar değerin kaldımı acaba bende, sigaramın dumanı bile görünen bir şeydir, sen bende böylemisin acaba?
baktığım her yerde varlığını görsemde içim acırmı yine eskisi gibi, yoksa yanına varıp saçma sapan odunluklarına balta mı vurmalıyım?
bilmem ki nesin, hangi yüzdeliksin, yoksa hiçmisin bana kalan.
evet sana yazmadım, senin için kopyalayıp yapıştırıyorum.

bir fotoğrafa.

karşımdasın işte...
bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...

köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
bakış açım belli oldu yine.
geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
dağlara çarptım her esişimde.
yollara küfrettim her gidişinde.

demiştim sana hatırlarsan:
"önemli olan 'zamana bırakmak' değil,
'zamanla bırakmamak'tir.."
şimdi bana, geçen o zamanın
unutulmaz sancısı kalır

gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
niye yazayım ki sana denilesi durumdur.
günlerdir birilerine ithafen yazılan yazılar görüyorum okuyorum hepsi fos, hepsi günlük tadında kazık yediği sevgililerine işte efendime söyleyeyim veresiye vermeyen bakkala, harçlığını kesen babasına, sözlüğe , ota boka hep yazılan yazılar.
kimse mektup kalmadı mirim bizim zamanımızda mektup vardı ucunu yakardık falan gibisinden efkarlanmasın mektuplar hala yazılıyor ama sözlüğe. daha pratik demek ki bilemedim neyse.

iyi bir sözlük yazarı olmanın olmazsa olmaz kuralları vardır bunu biliyoruz. bu kuralları yerine getirmeyen yazarlar sivrilemez, kendini ifade edemez ve yok olur giderler bunu da biliyoruz. peki nedir iyi bir sözlük yazarı olmanın kuralları işte ben şimdi açıklıyorum değerimi bilin fghjk.

* içinde sorunsal kelimesi geçen başlıklar açmak,
* nutellayı sevmek,
* sözlük yazarlarının iç çamaşırı renkleri , sözlük yazarlarının sevişirken dinlediği şarkılar tarzında anketler başlıklar açmak,
* sersar ortaç'dan nefret etmek,
* sözlük yazarı olan karşı cins hakkında iğneleyici, gıcık, dikkat çeken entryler girmek, ( en sevdiğim, çünkü bence erkekler aptal yaneeeee ahahah )

ve tabi son günlerin yeni trendi olan ota boka ithafen yazılar yazmak.

ben bu kurala henüz alışamadım. evet nutellayı da pek sevdiğim söylenemez ama sonuçta seviyormuşum gibi yapabiliyorum ama birilerine ithafen yazı henüz yazamadım. bu beni kötü bir sözlük yazarı mı yapar bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki eğer bu saydığım maddeleri yerine getirdiyseniz iyi bir sözlük yazarısınız demektir. dolayısıyla sözlükte popiniz tavan hayırlı işler yani daha ne denir aşsldkf. artık kız düşürmeler daha kolay, özel mesajlaşmalar falan gırla.

neyse efendim işin özü ne yapıyoruz bir yandan nutellamızı yerken bir yandan da birilerine yazılar yazıp methiyeler dizip öne çıkıyormuşuz başka şekilde sorunsallarımızdan kurtulamıyoruz. ha bu arada iç çamaşırı rengim sıçtın mavisi ve sevişirken serdar ortaç'dan herhangi bir şarkı dinliyorum böylece sevgilim daha geç boşalıyor ahahah serdar ortaç bu ya boru mu ?
insanın belli bir kişi haricindeki tüm insanlığa verdiği mesajlardır. yalnızca o kişinin hakkında değildir veya yalnızca ona bir mesaj yoktur yazılanda.