bugün

ben bu yazıyı sana yazmadım

insanlar karmaşıktır.. öylesine söylemiyorum..

Seviyorum dersiniz üzerine alınmaz, ama yazdığınız her şeyi üzerine alınır. Biliyorum bunu da üzerine alınacaklar vardır. Ne sana ne de bir başkasına yazıldı bu yazı. Kendim için yazıyorum, sadece kendim.

Tutturmuşum bir türkü dilimde..

'Ne sen leyla'sın ne de ben mecnun
Ne sen yorgun ne de ben yorgun
Kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu

Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan sonradan..'

Nakaratını bilirsin sen de.. Ama ben bu yazıyı senin için yazmadım. Hiçbir yazımı senin için yazmamışım meğer. Hiçbirinde sen yokmuşsun. Ben varmışım hepsinde. içimdeki o kocaman sevgi varmış anlamaya çalışmadığın.

Ne çok sever insan, ne çok güvenir.
Ne çok ümit bağlar.
Ne çok hayaller kurar, kocaman bir merdivenin başında..
Ne çok sevgi bekler, ne çok sevgiye muhtaçtır aslında.
Ve ne çok huzur arar.
Küçücük avuçlarının sıcaklığına muhtaçtır, o kocaman kalbine bazen.

Kabullenmek istemez güçlüdür çünkü hep. Oysa sevginin ve bağlanmanın güçsüzlükle alakası yoktur, bilemez. Çünkü o kabullenmese de sevgi hep yanı başındadır, uzansa dokunabileceği mesafede. Bunu anlayamaz...

Tıpkı Tanrı gibi, varlığın kıymetini bilemeyenden alır her şeyi... Yokluğuyla terbiye eder. Öyle bir yokluktur ki bu sadece terbiye edileni değil, esirgeyeni de etkiler.

Sonrası derin ve sessiz boşluk. Artık çocukça çabalar yoktur. Ben seni okumak istemiştim denilse de denilemez. Boşu boşuna yapılmaya çalışılan kıskançlık oyunları o farkına varmasa da işe yaramamıştır. Tam tersi bu çocukluğun bedelini ödetir karşıdaki kalbe. Uzaklaştırır o kocaman kalbi.

Doğrudur oysa tüm söylenenler. Kaybeden yok bu oyunda dense de aslında kaybeden vardır. Kaybettiğini fark edemeyenlerin söylediği sözdür bu olsa olsa. Belki de hiçbir zaman kaybettiğini anlamayacak gurur yapacaktır.

Kendi kendini kandırmayı bir kenara bırakınca insan hep aynı nakarat dilinde dolaşır durur.

'Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan sonradan...'