bugün

genelde üzülmek, ağlamak, acı çekmek kısacası yıpranmakla sonuçlanır ama yine de aşık olmak en güzel şeydir kısa ömürümüzde yaşayabileceklerimizin içinde.. bir kere olsun bunu yaşamalı insan. onu görünce kalbinin yerinden çıkacak gibi olmasını, her an onu görmek için yapabileceklerinin sınırı olmamasını, bir kez olsun elinden tutup yürümenin başka hiç bir şeye değişilmeyeceğini anlamalı. şöyle bir dönüp kendisine neler oluyor bana dediği anda işte o zaman aşık olmuştur insan..
eğer hayatta yapmam dediğiniz şeyleri bile bir anda hiç düşünmeden yıkıp geçebiliyorsanız geçmiş olsun aşık olmuşsunuz..
elinin yanacağını bile bile sıcak ütünün altına dokunmaktır.
aşık olmak, önüne aşık olunan o tatlıdan kaç tabak konursa konsun onu aşığın ağzına doldurabileceğini sanan kaşık olmaktır. ama bir kaç tabak sonrasında kaşık da aşık da anlar ki her şey bir yere kadar. ve bir yarde (bilinçli yazım hatası), kaçıncı tabakta olacağı bilinmez, kişiden kişiye oran ve miktarlar değişse de, herkesin (aşığın) bir doyma noktası vardır. o vakit geldiğinde kaşığı tabağa vurmak yerine yumuşakça tabağın yanındaki peçetenin üzerine bırakmak (ki burada peçete basit bir eğretilemeyle, birlikte terletilmiş yatak çarşafını sembolize etmektedir) yavaşça aşkın sahnesi olan masadan kalkıp ...
tek başına yürümektir. çünkü en büyük aşk ulaşılmaz olandır.
yaşadığın her saniye onu düşünmek.
yanında olmadığında rüyanda görebilmeyi istemek.
sabah kalktığında kalmış mıdır acaba ya da ne yapıyordur acaba diyip telefona sarılmak.
hep özlemek, özlemek, özlemek.
mutsuz görmeye dayanamamak.
söylediği, istediği her şeyi sorgusuz sualsiz gerçekleştirmeye çalışmak.
gecenin bir yarısı sırf onu birkaç saat daha görebilmek için maceraya girişmek.
ıssız adaya düşülecek olduğunda yanına üç değil tek bir şey, onu almayı düşünmek.
gülüşünü, bakışını, onu izlemeye doyamamak.
hayaller kurmak, o hayallerle yaşamak.
elini sıkısıkı tutmak.
yanınızdayken kendinizden bile kıskanmak.
sevmediğiniz, denemediğiniz bazı şeylere, onun sayesinde ilgi duymaya başlamak.
doyamamak.
prenses peri sanmak.
göğsünüze yatıp uyuduğunda dünyanın en mutlu insanı olmak.
görür görmez heyecanlanmak.
kalbe hızlı nefes aldırmak.
zamanı durdurmayı istemek.
hastayken sadece onun yanınızda olmasını istemek.
saçlarının içinde kıpkırmızı bir dünyada sadece birlikte yaşamayı istemek.
yaşadığını anlamak.
sadece onun olmak.
aşık olmak.
(bkz: rahat kıçına batmak)
sadece hormonal değil daha çok ruhani bir olaydır.çok uzaklarda da olsa, sadece msn'de konuştuğun biri de olsa olabilir, test edilmiş, onaylanmıştır.

sadece bir kez olabilecek ve sonsuza kadar sürecek olan duygudur.aynı zamanda gerçek ve sahte diye ikiye ayrılır.gerçek aşkı bilmeyen hoşlandığı herkese aşık olduğunu sanar.

sürekli gülümsersiniz.
söylemekten çok korkarsınız.
dayanılması zor heyecanlı bir mutluluk hissidir.
içinizi titretir ve karnınızda bir hareketlenmeye neden olur.
hayaller kurulur, defalarca dua edilir.

hele bir de yakın arkadaşa olunca tam bir işkencedir.karşılıksız olmasından korkmak ve söyleyememek süründürür. *
aradaki mesafenin cam kırıkları dolu bir havuza atladığın hissine kapılmanı sağlayacağı bitmez tükenmez hüzünlere sebep olacağı ama aklına gelecek gülümsemesi ile hayatına anlam katan kişinin de aynı kişi olduğunu farkedip zamanın hızlı akması için dua etmene sebep olacak dünyanın en acayip duygusu...
gözlerinin içine bakarken dünyaların senin olmasına sebep olan ve seni hayata bağlayan kişiye deli gibi bağlanma durumudur.
gözlerin, görülen bir güzelliği beyne iletmesi ve beynin de bu güzelliği kalbe(ruha?) yazdırması olayı.

üçüncü sayfa haberlerine konu olur sıklıkla, şu şunu kaçırdı, filanca evden kaçtı, aşk bir kez daha engel tanımadı vs. vs.

ama dengesiz, birbiriyle alakası olmayan iki zıt kutuptan birisine seçmeye zorlar bu eylem insanı. elde ederse dünyanın en mutlu, edemezse dünyanın en üzgün insanı...kendince...

türlü türlü saçmalıklar yaptırır insana. bir kızın dersten çıkacağı saati kestirip iki saat okulunun önünde mal mal beklemenin kime ne yararı vardır ki? belki erken çıkar diye kazık gibi dikilmek ya da...amaç ne ? sahte bir tatmin duygusu...lÂnet olası ruh, daha fazlasını istemektedir hep.

onu görmek, onunla konuşmak, onun gülümsediğini görmek, ona sarılmak...kişinin en çok isteyeceği şeyler olur hayatında. ancak bunları yapamaz ise kendi kendine ceza keser, artık hep üzgündür o...

ezbere yaşamaktır aşık olmak. programlı gibidir. üzgün olacaksandır. o tüm bunlardan habersiz, sana "canım" derken senin için titrer, söyleyemezsin ki bunu ona, çünkü ellerinden kayıp giden bir silüet gibi hayallerinde kayboluverir o zaman. arkadaşlığını kaybetmek istemezsin onun, evet sen için için yanmaktasındır ama zamandır insanı tüm acılardan "acı çektirerek" kurtaran...

kimse "x seni seviyor" diye bir haber aldığı zaman o x kişisine hÂl aynı gözle bakmaz. farklı bir şey kor araya. ümitsizleri oynamaya mahkumdur bu x kişisi.

bir de tersi durumu vardır bunun. sokakta tek başına yürümeyi unutturan, ruhun diğer yarısını bulduğu bir eylemin habercisi olur bir anda aşık olmak. bir yere oturursun ve yanağını okşarsın, kocaman açar gözlerini, sanki içine bakmaktadır, sarfedilir sonra bir iki kelime "seni çok seviyorum" diye. "ben de" dir duyulan, artık geride kalan hiçbir şeyin bir önemi kalmaz. sankim dünya onların etrafında dönmektedir. ancak mutludurlar da.

umutsuzlar için ise bir yere kadar tecrübesi olanlar alışmış hislerine yenilmemeye çalışmakta devam ederler. sindirmeye çalışırlar isteklerini.

gece karanlığı ona çok şey anlatır. doğa, bir hüzün serenadı dinlermiş gibi yas tutar, özür dilemektedir tanrı'nın kendisine verdiği bu cez için. ay ise aydınlattığı gecenin binde biri kadar o kişinin ruhunu aydınlatamadığı için sessizdir...gece sessizdir. çekirgeler ağlar o duyulur bir tek.

ve deniz, her gece uzaklardan getirdiği soğuk rüzgarlarıyla fısıldar bir kez daha onun kulağına;

"o, hiçbir zaman senin olmayacak" diye...
sevmekle çok ayrı yerlerde duran fakat karışmaya çok müsait tehliklei bir durum. Üç konunun bir arada olması mutluluğu getirir: Aşk, sevgi, uyum. Bunlardan tek başına hiç biri karın doyurmaz. Ama doyursun isteriz, özellikle söz konusu aşk olunca. diğer ikisinin yokluğunu göz ardı edip hayatı kendimize zindan etmesini de çok iyi biliriz. Ne zavallıyız be biz..
'uçları' bize yaşattığı için insanın büyük bir tutkuyla bağlı olduğu histir. sevgiyle olan farkı da budur.sevgi devamlıdır,bir çizgide seyreder,iniş cıkışları yok denecek kadar azdır.ama aşk öyle değildir,o başkadır, çünkü aşık olan insan ya en tepededir ya da en dipte.
tepede olduğunda ondan mutlusu yoktur,hayat ona bambaşka görünür,her şey güzel,zevkli,anlamlı,keyiflidir.öyle ki uçmaktan ne sorunları aklına gelir,ne yapılacak önemli işleri,ne o ne bu..mutludur,hayat güzeldir ve gerisi boştur..
bir de dipte olma kısmı vardır tabii bu aşkın, ben sadece öbür kısmından alıyım,bunu istemem diyemezsiniz.o varsa bu da vardır. bunlar hiç ayrılmazlar aslında ama işin başında bu kısmı görünmez sadece. bu malum kısımda iyi olan her şey tepetaklak tersine döner birden.
aşk bir uyuşturucu gibidir belki de,inanılmaz mutluluğun ardından çöküş dönemi gelir. bunu bilseniz bile artık çok geçtir,aşkın bağımlısıdır artık insanlar.
eline almaktır.
içine almaktır.
babayı almaktır.
hava almaktir.
türkçe'yi daha iyi bilenlerin karşı çıkışına rağmen "aşkın" terimi ve "aşmak" fiiliyle ilgisi olduğunu düşündüğüm, kişinin kendine aşkın olan bir şeye karşı beslediği duygu.
kalbine almaktır.
dogru insana asık olunduysa hayatın tadını almaktır.
köpek olmaktır...
tek taşını kendi almaktır. hatta tek başına kendi takmaktır.
deborah*ın polyanna ya dönüşmesidir.
ruhen bir bidon benzini kafadan asaği döküp cakmakla tutusturmak olan eylem.
slayer ve türevlerini dinlerken, songs ohia dinlemeye başlamaktır.
suya bakmaktır.