bugün

hayata dair iç burkan detaylar

yeni yılmış zaman -oysa ben çoktan yılmışım- aslında zaman diye de birşey yokmuş ve yıldızlar ve güneş ve ay ve dünya tüm piçliğiyle salınımlar, tutulmalar, dönmeler ve gidip gelmeler ekseninde cilveleşirmiş gölge oyunlarıyla ve saatlere, aylara, takvimlere bölünürmüş umut, yokmuş başka cehennem, yaşıyormuşuz işte... sonra hep bir yerden bir yerlere yolcu edermiş insanı aynalar -ki yolunurmuş saç'akları kentlerin,acı çektikçe-, nereye gitsen yalnızlığının başkenti orası olurmuş, öyle demiş üstad ve bir serçe ölüsüne takılırmış gözlerin, hani yol bi'yere gitmezmiş ya o serçe ölüsü bi' durma biçimiymiş hayatın ya da z'amansız bir illetin habercisiymiş ve aslında orada gizliymiş s'özü geçmişin... gelmişine geçmişine sövüp kentinin, kendinin ve kalbinin, ana avrat düz gidermiş, bir arpa boyu yol gidermiş anka kuşunun kanatlarında kalan. cam kenarından akıp giden hayatın durdurak bilmez sancısıymış sokaklar ve iki çocuğun parmaklarını keserken elden düşen bıçağın k'an kardeşiymiş sokak lambasından sızan. kaldırım taşlarından ayak izlerini silmeye çalışırmış bir yaşlı adam,- o kadar ki kurulamaya yetmezmiş zaman- yine de varmış ömrüne biçtiği bir yalan. seyrüsefer etmeye ne hacetmiş, aslında bi kitabın arasında kurutulmuş bir baharmış eski yar(a)dan kalan, ya da yetermiş acıyı tartmaya başıbozuk harflere cephelenmiş bir talan.... bir varmış bir yokmuşken...