bugün

entry'ler (18689)

fethullah gülen

kendisi çok muhterem biriymiş.
valla bunu diyen ben değil, akp'nin adalet bakanı. ne istedilerse veren de ben değilim.
fetö diye adlandırdıkları fetullah gülen için verdikleri destek, yaptıkları övgüler, ülkenin insanların milyarlarca dolarlık kaynağını aktarmalar, holdinglerine yaptıkları sübvansiyonlar vs vs vs say say bitmez.
daha dün bu teröriste övgüler düzenler bugün sövüyor..
daha dün övgülerle destekle bir yere gelenler bugün söverek bir yere geliyor.

düşünüyorum da... selahattin demirtaş terörist. pkk terör örgütüne destek verdi-veriyor diye hapis. bugün selahattin demirtaş veya ırkçı kürt siyaseti taraftarı olup pkk desteği verenler ceza alanlar, yarggılananlar çıkıp "kandırıldık, milletim de allah da beni af etsin" derse suçsuz mu olacak?
kayyum atanan, elinden alınan, mazbata verilmeyen belediyeler yerel yönetimler var.
pkk ya destek, belediye kaynağını pkk'ya aktarıyor deniliyor.
ankara istanbul vb belediye başkanları veya bakan olan, meclise giren, kamuda en üst noktalara çıkan ama geçmişte fetö terörüne destek verenlerin aldatıldık demesi ve tertemiz olup yargılanmamaları, suçlanmamaları gibi; ırkçı kürt siyaseti yapıp pkk'ya destek verenlerde çıkıp aldatıldık kandırıldık allah da milletim de af etsin derse ne olacak?

erdoğanın bir sözüyle sokağa inen millet

taksim'i, gezi parkını girilmez özel mülkiyet haline getirecek olan lüks rezidans projesini "istemeseniz de yapacağız" demesi ve halkın toplu kullanımı olan bir alanı sermayeye birilerine peşkeş çekilmesini protesto edenlere hakaret etmesi zor kullanması düşünülürse...
tüm ülkede milyonlar sokağa çıkmış, yapılan gezi protestoları akla geldi.

allah varsa neden bu kadar kötülükler var

allah varsa neden kötülük var biliyor musunuz?

halkın yarısı bir din inancı taşımayıp kalan diğer yarısı şamanist ritüelleri olan animist bir din olan şintoist inancıyla, budist inancını paylaştığı japonya'da 9 milyonu geçkin insanın yaşadığı bölgede 9.1 şiddetine deprem oluyor.
bu deprem 6 dakika sürüyor.
öyle bir deprem ki dünya'nın eksenini kaydırıyor.
yetmiyor, japonya komple 2.5 metre kayıyor-yer değiştiriyor.
120.000 bina yıkılıyor.
1.000.000 bina hasar görüyor.
depremde 300 milyar dolarlık hasar-zarar hesap ediliyor. kümülatif değer açısından günümüzde dolar bazlı enflasyon (amerika) açısından 416 milyar dolar maliyet.
dünyanın en büyük zarar veren depremi oluyor. reel olarak yatırım imar kaybolan vergi geliri, çevre felaketi için (fukişima) temizlik ve bölgenin izalasyonu insanların ikamet değişikliği vb düşünülürse trilyonlarca dolara çıkan maliyet.
depremde ölü sayısı 667 kişi.

insanlarının %95'i müslüman olan bizde deprem oldu.
japonya'da olan depremle asla kıyaslanamayacak, japonya'da meydana gelen 9.1 şiddetinde deprem sonrası yaşanan ve 3-4 dakika süren artçı sarsıntıları seviyesinde depremi biz 1 dakika yaşadık.
100.000 insanımız öldü.
ya japonya'da olan ve dünya'nın eksenini kaydıran, okyanus akıntılarına etki eden, 40 metreyi aşan dalgalar tsunamiye neden olan, Japonya'yı komple 2.5 metre yer değiştiren depremi biz yaşasaydık ne olurdu?

Japonya'da olan depremin artçı sarsıntıları seviyesinde bizde olan depremde yıkılan bina sayısı 18.200.
bizde hasarlı bina 61.890
ülkemizde ölüm sayısı yuvarlak hesap 100.000

Japonya'da depremde yıkılan bina 120.000
Japonya'da hasarlı bina 1.000.000
japonyada ölüm 667

ister din inancanız olsun, ister olmasın; kaza, kader, doğa, yaşam diye suçu ne allaha ne doğaya bulun. çıkıp allah varsa neden kötülük var diye sormayın.
kötülüğü yaratan allah değil ki sen kötüsün ve allah sana iyi veya kötü olmayı seçme özgürlüğünü sana verdi ve sen de kötü olmayı kötü sonuçlara giden yolu seçiyorsun.

oy için, rant için, para için, çürük evine tapu için, makam mevki için çalışıyor, sağlam ev yapmıyorsun. 2-3 kat yapacağın maliyete 5-10 katlı bina yapıyorsun.
sağlam olmayan eve tapu, sağlam olmayan zemine iskan veriyor, hukuksuzluk kanunsuzluğu af ediyorsun.
ondan sonra kader kaza doğa yaşam vs diye saçmalıyor, ölümlerin kötülüğün suçunu allah'a atıyor yaratanı doğayı kendin gibi çıkarcı iki yüzlü görüyorsun.

allah varsa neden bu kadar kötülükler var

bu ülkede hukuk adalet varsa neden hırsızı uğursuzu teröristi rüşvetçisi millet vekili oluyor da meclise neden giriyor diye sormakla eş değerdir "allah varsa neden kötülük var?" demek.

demokrasi yüzünden canımın içi, çünkü dağdaki çobanla(!) senin oyun bir.
dağdaki çoban derken kast edilen-anlatılmak istenen olguyu anlamayan veya anlayıp da kötü niyetle höyküren embesillere ne demek istediğimizi açıklayalım.
bu dağda ki çoban derken bu sisteme oy atan besleyen, sürmesini isteyen, bu sistemden geçinenlerin yasaları hukuku çıkarları için kullanan, değiştiren, işlemez hale getirenler kast edilmiştir.

adanada polisin saldırganın ayağına sıkması

aile içi tartışma, kız eline bıçak alıp tehdit ediyor. polis geliyor ve sonuç: kız vuruluyor ölüyor. psikopatım ya, kadınım ya, polis bana ateş edemez vs ne düşünüyorsa bilmem ama sonucunu morgda cansız yatarken düşünür.

https://www.youtube.com/watch?v=0VsYBa-Ez3k

aynı şekilde başka olay, yine aile içi tartışma. kadın polis çağırıyor, birlikte olduğu adamın kızını ittiğini söylüyor. adamdan kurtulmak istiyor.
elinde bıçak ile erkeği tehdit ediyor. adam olacakların farkında ve oturuyor hareket etmiyor. kadın psikopat mı cahil mi amerika'da yaşadığının farkında mı değil bilinmez ama elinden bıçağı bırakmıyor adamı thdit ederek ona yürüyor. sonuçta odaya giren polis anında kızının önünde kadına ateş ediyor ve kadın ölüyor.
aile içi tartışma tatlıya bağlandı artık bir tartışma olmayacak kavga bitti.

https://www.youtube.com/watch?v=j7ztwv2C6Hw

kız erkek çocuğu olun, 13-15 yaşında olun, yetişkin kadın-erkek olsun fark etmez; elinize bıçak sopa demir parçası alıp birine doğu saldırı hamle yaptığınızda, vurmasanız bile vurur gibi yapıp tehdit ettiğinizde polis tarafından öldürülme ihtimaliniz %99'dur.

adanada polisin saldırganın ayağına sıkması

dünya'da en takdir ettiğim ve saygınlık duyup imrendiğim polis gücü amerika'da polis (emniyet-güvenlik) gücüdür.
embesilin biri çıkıp türk amerika yabancı hayranlığı diye saçmalamasın. konuyu uzatmak istemem ama yasa ve kanunlar açısından diyorum.

amerika'da sadece silahlı saldırılarda toplu ölümler 2020 yılında 610, 2021 yılında 690, 2022yılında 647, 2023 yılında 632 kişi öldü.
toplu katliam denilecek saldırı bunlar, 1-2 kişi öldürme değil.
2023'ün en ölümcül silahlı saldırısı, 25 Ekim'de Maine, Lewiston'da silahlı bir kişinin bir bowling salonuna ve yerel bara keskin nişancı tüfeğiyle ateş açarak 18 kişiyi öldürmesi ve 13 kişiyi yaralamasıyla meydana geldi.
2023 de polis tarafından vurularak öldürülen kişi sayısı 1438 kişi.
cinayet sayısı ise 673.
görev başında öldürülen polis sayısı 50.
bu rakamlar ilk ölüm veriler olup yaralı olanlar ve hastanede yaralarından dolayı ya da hastane çıkışı komplikasyonlar neticesi ölenler, silahlı saldırılarda bulunup intihar eden failler bulunamayan kayıp olarak istatistiklere ggeçen cinayet mağdurları failler vs bu rakamlara dahil değil.
silahlı saldırı-ölümler açısından abd de en iyi tahmin olarak yılda ortalama ölüm vakası en az 3.000 kişiyibulmakta.

fbı veya cia ya da fedaral-eyalet yetkilileri silahlı saldırı ölümlerini tam olarak anındda açıklamıyor. soruşturma araştırma vb yanı sıra hukuk süreçleri vb gerekçe-gereklilikler verilerin tam ve sağlıklı anında paylaşılmasına engel oluyor.

bunun için kurulan gva - gun violence archive çalışmaları internet portalında paylaşılmaktadır.
gun violence archive bir gereklilik olarak sunlight foundation desteğiyle ortaya çıkmıştır. sunlight foundation amerika kongre ve idaresinde şeffaflık ve hesap verilebilir denetimi artırmak için yola çıksa da daha sonra idarecilerine komplo iddiaları olan bir dizi cinsel taciz vb suçlamaları yapıldı.
özellikle teknoloji alanında uzmanlığı olan clay Johnson sunlight fundation da başkan olmasıyla federal ve eyalet idarecilerinin halktan bazı şeyleri saklamaması üzerine sosyal medyada yaptığı çalışmalar sonunda clay johnson - sunlight foundation hakkında yapılan taciz tecavüz iddiaları tıpkı Julian Assange - WikiLeaks davalarına benzerlik gösterir.
clay johnson istifa etmek zorunda kaldı, sonuç olarak sunlight foundation kapandı.

şunu da ek yapalım.
silahsızlanma-silah karşıtlığı diyerek yasal ruhsatlı olarak edinilmiş silahları masum insanların elinden toplamak, onların silaha erişşmesini satın almasını engellemek suçlulara suç işleme kapasitesi olanlara ruh hastası insanlara cesaret verir.
zaten insanlara zarar verecek bu tip insanlar için silahın ruhsatlı olup olmaması, satılıp satılmaması, serbest veya yasak olması mühim değil.
aksine, insanlarda silah olmaması onlara avantaj ve hareket özgürlüğü, istediğini yapmak istediği gibi yapmak özgürlüğünü verir.
delet-hükümet benim elimde silahımı alarrak beni bu psikopatlara canilere karşı korumasız bırakıyor ve benim yanımda değil de suçlulardan yana devlet tavır alıyor.
ben bugün senin arabanı çalmayı, senin evine girmeye, sana zarar vermeyi kafama koymuşsam ve bunu yapacaksam beni hangi yasa engeller?
devlet-hükümet her eve bir polis, her arabaya bir polis, her bireye bir polis koruması veriyorsa devlete silahımı teslim eder ve canımı malımı koruması için ilk hakkı ona tanırım.

özellikle okullarda toplu cinayet işlenirken, ir ıssız yerde bir kadına tecavüz edilirken, arabasında veya evinde ailesiyle olan birinin evi arabası malı parası çalınırken ortak olan tek nokta mağdurların silahsız olmasıdır.
öğretmenin silahı olsaydı ve okula silahını getirebiilseydi o saldırgan onlarca öğrenciyi öldürebilir mi?
1-2 öğrenci değil de onlarca öğrencinin katili ne kadar suçlu ise o öğrencilerin öğretmenine silah vermeyen eyalet yönetimi de o kadar suçludur.

vs. vs tartışmaları olaylar olaylar...
konu buraya nasıl geldi lan?

adanada polisin saldırganın ayağına sıkması

https://www.youtube.com/w...&list=WL&index=43

bırakın silah bıçak çekmesini, silahsız olup polise saldırdığınızda polis kendisini savunması kendi emniyeti için son çare olarak silahını çekip sizi vurabilir. Basit bir emniyet kemeri takmadığınız için vurulmanızda gerekli şartlar oluşmuş ise yasadışı bir durum yoktur.

ya da bu durumda...

https://www.youtube.com/w...h?v=LeYN4t1oJ2E&rco=1

ruhsal bir rahatsızlık yaşayabilirsiniz ama elinize bıçak alarak birine-birilerine ya da emniyet güçlerine saldıramazsınız. sizin psikolojik rahatsızlık yaşamanız, ilaç alıyor-raporlu olmanız vurulup bir de k4 köpeği tarafından defalarca ısırılıp sürüklenmeniz (videonun 5. dakikası) sonunda ölmenize engel değildir.

https://www.youtube.com/w...h?v=wm17vqzVx40&rco=1

adam elinde bir kanca ile markete giriyor. kasiyeri tehdit ederek polisi aramasını söylüyor. kasiyer polisi arıyor, polis gelip adamla iletişime geçip teslim olmasını neden böyle davrandığını öğrenmek istiyor.
poliste biliyor ki kendini öldürmeye cesareti olmayan korkak bir katil. yaşamdan vazgeçmiş ve yaşamın bir değeri kalmamış. toplum için en tehlikeli insanlar bunlardır.
toplum bilimcileri bu insanları psikolojik veya sosyolojik sorunları olan aile iş çevre ile uyum sağlayamayan problem yaşayan kişiler olarak değil de toplum için bir tehdit olarak görürler.
neden mi?bakın canlı bombalara ve intihar saldırısı yapan teröristlere... genellikle bu ruh halinde insanlara biraz yüklenecek din veya ideolojik telkinle insan yaşadığı çöküşün intikamını toplumdan alması sağlanır.
neyse, polis vurmak istememesine rağmen adamı vuruyor.
aldığı kurşun yarası ve organ kasların parçalanmasının acısıyla yaşadığı kan kaybını görüp ölüyor olmasını fark ederek "kanıyorum, ölüyorum, bana yardım edin" demesi pişmanlık duyması ve ölürken suratında ki ifade ibretlik.

insan olarak üzülebilirsiniz ama neden sonuç ilişkisinde belirleyici rolü üstlenen insanın kendisidir.
size zalimlik gelebilir ama insan tercihini yaşar. insanın bilerek ya da bilmeyerek isteyerek ya da istemeyerek eylemlerinin, tercihlerinin sonucunu yaşaması kaçınılmaz. karma mı ilahi adalet mi ne derseniz deyin...

diyeceğim...
eline satır bıçak alan havaya ateş eden topluma rahatsızlık veren sorumsuz insanlar olan kıro çomar kategorisinde insanları eğitemezsiniz.
polis-güvenlik güçlerine vurma yetkisi verilmeden hiç bir yasa kanun onları hizaya da getiremez.

ideal duş alma sıklığı

ev işleri yapan eşinize yardım etme oranıyla alakalıdır.
ne bileyim, eşiniz ev temizliği yaparken ona yardım ederseniz...

https://www.youtube.com/shorts/z7vS5CEBC64

bu örnekte olduğu gibi eşiniz ev temizliği yaparken ona yardım ederseniz devamında duşa girmeniz kaçınılmaz.

allah varsa neden bu kadar kötülükler var

eğer genetik bir bozukluluk, akraba evliliği, ensest ilişki ürünü, anne karnında gelişim sırasında ya da doğumda veya doğum sonrası ve ileri yaşlarda bir travma-gelişim bozukluğu vb olumsuzluklar yaşamamış, sağlıklı bir beyniniz var, normal zeka seviyesine sahipseniz cevabı gayet basit.
insana verilen takdir-kaderini tayin hakkı.

konuya teolojik olarak yaklaşırsanız islam dininde insan açısından kader diye bir şey yoktur. sadece insanın seçimi-tercihi vardır.
örnekleyelim...
üzümü yaratan allah, insanı yaratan allah, insana düşünme yetisini veren allah, nefsi veren allah...
bu üzümü yeme yerine şarap yapıp içen ben.
sarhoş olup allah'ın verdiği nefsi heva ve hevese uyup bir çocuğa tecavüz eden ben. unutmadan şunu da belirtelim her 10.000 çocuk tecavüzünden anca 3-5 tanesi sarhoşluk, uyuşturucu vb etkisiyle gerçekleşmiştir. gerisi ya manastırlarlarda, kiliselerde, ya sinagoglarda, kaçak yurtlarda derneklerde vb din adına (hangi inanç türü olursa olsun) faaliyet gösteren malum vakıflarda tanrı buna izin veriyor, tanrının takdiri gerekçesiyle olmakta.
bakınız: ufacık çocuklara nikah kıymak.
neyse...
burada kalkıp üzümü beni nefsimi yaratan allah mı suçlu?
kalkıp kader diye, allah'ın izini olmadan yaprak kıpırdamaz diyerek allah'ı yaşanan insanlık suçu nedeniyle suça azmettirici planlayıcı olarak mahkemeye mi verelim? bu çocuğu benim gibi sapığın yanına kucağına aatan anne baba sistem suçsuz mu?

ben arabaya binip sürat yapıp fizik-aerodinamik-enerji-güç vb kuralları hesap etmeden önümde olan yol kenarına park etmiş tır altına girsem ya da savrulsam yol kenarına dereye uçsan veya durakta bekleyen normal trafikte seyreden başka araçlara çarpıp insanları da öldürsem, ben de gebersem kaza kader diye "öyle ya, allah bunu yazdı ya" allah'ı mı suçlayacağım yoksa arabayı yapan asfaltı yapanları mı yoksa kendi aptallığıma mı suç bulacağım?

tamam doğru da...
ya tecavüz edilen çocuk, ya durakta bekleyen veya trafikte normal seyrinde olan suçsuz insanların zarar görmesi ne mi olacak?
neden tanrı allah rab zeus bu masumları korumuyor?

siz tavuk yiyorsunuz.
kuzu eti veya dana eti ya da balık yiyorsunuz.
vegan olsanız bile sebze meyve tüketiyorsunuz. kendinize sordunuz mu, kendinizi o tavuk veya dana ya da kuzu tavada ızgarada balık yerine koydunuz mu?
doğada açan yeşeren bir ağaç, dallarında meyve onların çocukları gibidir ve tüm sebze meyveler bir canlıdır. bunları yerken pişirirken ya da buzdolabı veya saklama kaplarında yeşerdiğini, yaşamaya çalışıp ölmemeye direndiğini gördünüz mü?
onların masumiyetini düşündünüz mü?

işte öldürdüğümüz, tecavüz ettiğimiz çocuklar masumlarda yaşamda tıpkı balık kuzu tavuk dana elma armut gibi. hepsi masum...
burada eğer tanrı varsa neden çocuklar ölüyor demekle eğer tanrı varsa neden ağaçlar kesiliyor tavuklar kesiliyor topraktan havuç koparılıp soffraya konuluyor demek aynı mantıktır.

yaşamın temel olgusu bir nizama bağlıdır. bu nizam-kural olarak tanımladığınız ggerçek tam bir kaos ve belirsizliktir. kuralsızlıktır yaşam...
şu an insan aklının yaşam için tarif ettiği tüm değerler-gerçekler-olgulara ve gereklilere, kurallara uymayan şartlarda yaşam izlerine yaşamlara dünya ve evren de rastlıyoruz.
yaşam için bunlar olması gerekir derken kriterlere uymayan şartlarda yaşamlara rastlarken kalkıp yaşamın varlığını gerektirdiğimiz yaratının mantığını anlamaya çalışmak "allah varsa neden kötülük var" demek biraz absürt kalıyor.

zaten allah insanı yaratmadan önce meleklere kararını açıkladığında tüm melekler allah'ın bu kararını sorguluyor ve karşı çıkıyor. allah'a "biz sana yetmiyor muyuz da sen kan döken bozgunluk çıkaran birini yaratacaksın" diye allah'a muhalefet ediyorlar, allah'ın kararını melekler sorguluyor. allah da insanı neden yarattığını söylemiyor ve "sizin bilemediğinizi ben bilirim" diyerek tüm karşı çıkmalara rağmen insanı yaratıyor.
bu meleklerden şeytan kalkıp allah'ın emrine karşı gelerek insanlara secde edin emrine uymuyor ve haklılığını ispat - allah'ın yanıldığını ispat için süre istiyor. allah da şeytana sen mi ben mi haklıyım diye süre veriyor.

bu sırada din anlatan birine "yok olmaz öyle şey, sen yanlış düşünüyor, konuya yanlış bakıyorsun" desek dinsiz vatan haini dinden çıktı dinsiz diye boynumuzu-kafamızı keserler bizi taşlarlar.
allah'ın dini olan islam'a bak, bir de müslümanın dinine bak.

diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi

temsil ettiği makam açısından bu insana eleştirme yapmam ne dinime ne ahlak ne de etik değerlerime uymaz.
eğer bu insanla aynı dinden olsaydım, allah'a şükürler olsun ki değilim; kalkıp bir kaç kelam ederdik.

örn: çıkıp "ocak ayında 4.577.000 şubat ayında 4.895.000 mart ayında 5.104.000 liradan başlayan fiyatı olan en ucuz audi a6 arabayı verip onun yerine ocak ayında 13.756.000 şubat ayında 15.080.000 mart ayında 15.725.000 liradan başlayan en ucuz model-donanımı olan audi a8 arabayı alıp (araç üzerinde extra donanım-özelliklerle fiyatı daha da artar) makam otosu olarak kullanması gayet normal" derdik.
ne yani, yaratıcısının huzuruna vardığında boynu bükük mü olsun? itibardan tasarruf edilemez, koskoca yaratıcısına itibarı azalmış veya yok görüntüsü mü sergilesin?

siz hiç tatile, memlekete veya bir akraba-eş-dost ziyaretine, düğün nişan vs gitmediniz mi?
giderken iyi giyinmek, iyi görünmek için üstünüze elbise, ayağınıza ayakkabı ya da arabayı yenilemek vb yapmadınız mı-istemediniz mi de kalkıp koskoca bir dinin temsilcisi yöneticisine karar vericisine laf söylüyorsunuz?
ne yani, adamcağız kalkıp 1.800.000 liralık togg denen arabaya mı binecek? siz koskoca din temsilcisini itibarsızlaştırmaya mı çalışıyorsunuz?

ya da aptal muhalif olsam kalkıp "kamuda çalışan personelin giyim yardımına tırnak atıp kamuda görev yapan yöneticilerin lüks şatafatına kayıtsız kalmak" diye başlardım.

bakanlık da kamuda çalışan personelin giyim yardımında kesinti yok diye açıklama yaptı. Bakanlıktan yapılan resmi açıklamada, "Genel Yatırım ve Finansman Kararları" çerçevesinde kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kuruluşlara yapılan gönderimlerin yanlış yorumlandığına dikkat çekildi.
kısaca "siz konuyu anlamamışsınız" denerek "yardımlarının kesilmesi amacıyla değil, aksine bu yardımların mevzuat ve toplu sözleşmelere uygun olarak yapılmalarını sağlamak amacıyla gönderdik" denildi.
bakanlık, bazı kamu kurumlarının çalışanlarına iyim yardımını çek, nakit, hediye kartı, kupon olarak vermesini yönetmeliklere aykırı bulmuş ve kontrol mekanizmalarının yetersiz kaldığı ve mevzuata aykırı uygulamalar tespit etmiş.
tabi ki gerçekten amaç tasarruf ise bu gerekçeye anca gülünür.

uzağı göremeyen insan

insan bazen burnunun ucunda olan güzelliği göremiyor.
yer: rusya, moskova metrosunda temizlik işçisi.

https://www.youtube.com/shorts/6OXqczk7lJU

ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı

https://twitter.com/Attil...tatus/1783790006907138093 yoruma gerek yok.

getirin lan ceyda yı saksoya yatıracağım

yaran yanlış okumalar "getirin lan ceyda'yı, saksıya yatıracağım" anlaşılmış ve "acaba ceyda diye bir soğan cinsi mi var?" diye meraklara gark olunmuştur.
yok yani, geçenlerde boş saksıya çillenmekte olan soğanı koydum da nasıl yeşerdi? o bakımdan şey ettim de...

kekeme olan biri doktor olurmu

kekemeliğin tedavisi var, mallığın yok. zeki olmayan biri kekeme olan birinin doktorluğunu (cerrah) savunabilir. tıpkı tremor rahatsızlığı vb birkaç rahatsızlık yaşayanları genelleme yaparak doktor olabilir demek aptallığı gibi...
sahi ya, insan şaşırıyor; bu çağda bazı şeyleri bilmemek için ya aptal olmalısınız ya embesil olmalısınız. nasıl bunu başarıyorsunuz?
hoş bu ülkede doktor olmayanlar da doktorluk yapıyor, hukukçu olmayan anayasa mahkemesine başkan, ekonomi eğitimi almayan maliye bakanı vs vs vs oluyor.
ne bileyim, diksiyon bakanlığı kurulsa bu ülkede kekeme olanı bakan yaparlar. evet, hatırlayın; bir ara ahmet mete ışıkara en seksi erkek seçilmişti.

edibüdü: tremor rahatsızlığı vücudun belli bir bölümü el ayak baş vb bir organ veya organların ya da genelinin istemsizce ritmik bir şekilde hareket etmesidir.

millet açsa neden kafeler tıklım tıklım

yok canım, öyle demeyin.
biz geri zekalıyız ya ne demek istediğinizi anlamayız.
şöyle deyin; millet açsa neden fırınlar harıl harıl ekmek üretiyor? millet açsa neden ekmek kuyruğunda insanlar var? neden marketler dolup taşıyor? raflarda çeşit çeşit ürünler dolu, bu ülkede aç yok demektir.
düşünün millet aç olsa milleti temsil edenler istakoz yiyip, milyonluk saat takabilir mi, saraylarda oturup milyonluk arabalar milyarlık savurganlık harcama yapabilir mi?

şimdi ne demek istediğinizi anladık. malum, sizler kadar süper zekalı değiliz de...

edibüdü: siz zahmet etmeyin, yazarken ben kendime yeteri kadar küfür ettim.

türkiyede çok abartılan arabalar

markadan çok model olarak abartılan arabalar çoktur...
en son elektrikli arabalar hayatımıza girdi. bu abartma olayının nirvanası da yerli ve milli(!) arabamız togg.

azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım

bence git konuş...

aristoteles in orta yolu

bizim gibi insanlar için aristo mantığı ...
lakırdıyı kesmeyin, bizim gibi insanlar derken; her kızla yatayım ama evleneceğim kız bakire olsun anlayışında; çıkarcı, bencil, iki yüzlü, yetersiz insanlar kast edilmiştir.
aristo reyiz bize diyor ki " tamam, bazı şeyleri yapmaya yeterliliğin-imkanın yok ve bu şeyleri elde ederken aşırıya kaçmayı, ortaya çıkan durumu-görüntüyü de önemsemiyorsun ama hiç olmazsa sorumlu zeki akıllı alçak gönüllü ol, insan olamıyorsan bari insan rolü yap" diyor.

unutmadan...
aristo veya başka düşünürler sizi insan yapma (sorumluluk sahibi olma, empati yapma, anlama, düşünme, aklı kullanma vb) ya da gerçeği gösterme gayretinde değildir.
aslında insan olarak biz filozofların tikinde değiliz.
onlar (düşünür-filozoflar) sadece ve sadece ortaya çıkardığımız görüntü kirliliğinden rahatsız olan insanlar. tıpkı sen yemek yerken senin karşında burnumu karıştırdığımda bana verdiğin tepki gibi bir durum bu, hani var ya diyojen reyizin dediği "gölge etme, başka ihsan istemem" yaklaşımı gibi.

asla unutmamanız gereken bir durum var; daha önce de yazmıştım; bir insanı ergenlikten sonra (hadi 18 yaş diyelim) eğitemezsiniz.
ister tanrı olsun, ister peygamber olsun, din-kutsal bir emir getirsin.
ister anne-baba olsun, ister arkadaş olsun, ister eş-sevgili olsun, ister öğretmen olsun, ister filozof olsun ne olsun bir insanı 18 yaşından sonra eğitemez.
öyle ya...
eğer tanrı, peygamber, anne, baba, eş, arkadaş, öğretmen (üniversiteler) filozoflar başarılı olsaydı ve insan eğitilebilseydi dünya'da insan yaşamı yok eden virüs gibi yaşamazdı.
daha önce de yazmıştım. yetişkinliğe adım atmış ve eğitilen tek canlı hayvanlardır, insanı belli bir yaştan sonra eğitemezsiniz.

tıpkı tek katlı gecekondu yapıp sonra imar affı ile üzerine 5 kat çıkmanız sonunda kendi ağırlığını çekemeyen taşıyıcılar yüzünden depremde çöken bina altında kalmak durumu.
sonradan insana yüklenen din ve ahlak ile yasa-kanunlar insanda yozlaşmanın kutsallaşması ve insanlığın yaşadığı yıkımın tek nedeni olur.
bakınız din uğruna yapılan savaşlar, tecavüzler vs. demokrasi hukuk diye çiğnenen haklar.

insanı çocuk değilse eğitemezsiniz, yetişkinlikte insana yüklediğiniz tüm din ahlak ve yasalar değersiz işlevsiz olup aksine bu din ahlak yasalar yaşanan yıkımın haklılık gerekçesi olur.
sonra çıkıp “insan, hür doğmuş ama her yerde zincire vurulmuştur.” diye j. j. Rousseau reyizi ağlatırsınız.
18 yaşından sonra yaşamda din veya ahlak kuralları ya da kanun yasalar seni insan yapmaz.
seni insan yapan çocuklukta almış olduğun eğitimdir.

gerçekten filozofların tikinde değilsiniz.
burada aristo reyiz sadece rahatsız olmuş, orta yolu bulun demekten çok "tamam, insan olamıyorsun... bari insan rolü yap amk" diyor.

15 yaşındaki kızını 100 bin liraya satan aile

bunlar satmış.

ya satmayanlar...
hep derim, bu ülkede 90 milyon insan yaşıyor. bu 90 milyon insandan evlenen, ehliyet alan, oy kullanan 90 milyon insanı vatandaşlık, yurttaşlık, ahlak ve etik değerler (insan olma erdemi olarak basitleştirebileceğimiz aile olma, çocuk sahibi olma, eş olma vb aile ve çevre-topluma karşı sorumluluklar) testini uygulayın ortaya çıkan sonuca şaşırırsınız.
bu insanlar tek tük extrem bir durum mu sanıyorsunuz?
ufacık çocukları evlilik nişan adı altında ruhsal ve fiziksel taciz tecavüzlere-sapıklıklara maruz bırakıyorlar.
ensest ilişkişi açısından ve sakat doğum-gelişim bozukluğu açısından (fiziksel, ruhsal açıdan) avrupa'da üst sıralardayız.
gündüz kuşağında işlenen konulara bakın. toplum olarak bu kadar çöküş ve yozlaşmayı insanlık tarihi yazmamış diyemeyeceğim; yazmıştır ve bu toplumlar tarih sahnesinden silinmiştir. toplumsal bir yok oluşa gidiyoruz. artık çöküşü aştık ve geri dönülmez bir yerdeyiz.

ekranlara bakıyorum da...
insanlığa sığmayan davranışlara yokluk fakirlik zorunluluk bahaneleri.
en acı olan da aşk sevgi ilişki hak-özgürlük vs diye orospuluğu namussuzluğu şerefsizliği karaktersizliği yüceltenler. bizim annemiz babamız kardeşlerimiz biz yokluk çekmiyor muyuz-çekmedik mi?
birilerini görünce bu insanlara evlenme izni verilmemeli diyorum. hadi verdiniz, kedi köpek gibi bu insanların kısırlaştırılması gerekir.
bu insanların yanında büyüyen yetişen çocuklar nasıl bir sorumluluk duygusu taşıyacak?
nasıl bir etik ahlak değerleri olacak?
bu insanlardan öyle çok var ki?
eskiden bu durumlara yol açanlar mahalleyi şehri köyü kasabayı terk eder başka yerde yaşardı. adlarını değiştirirlerdi. şimdi yaptıkları insanlığa sığmayan davranışı çıkıp ekranlarda konuşuyor ve toplum bu insanlık düşmanı ahlaksız karaktersiz orospular şerefsizler yüzünden yaşananları artık kanıksıyor ve normalleştiriyor.

tehlikenin farkında mısınız?
kadın-erkek başkalarıyla yatması, orospuluğun şerefsizliğin adı aşk oldu.
toplum da artık bunu kanıksayıp normalleştirdi.

aşktan işlerin iyi gideceğinden umudu kesmek

insanın içinde heyecan bırakmaz. bazı şeyler anlamsızlaşır, hem aşk hem iş hayatı monoton olur.

https://www.youtube.com/shorts/s-6KEeXQeZ8