bugün

entry'ler (510)

murat uyurkulak

Önce "Tol", hemen arkasindan "Har"...

Cok degil 2 yil olmus aslinda tanisali, tanismaya baslayali...

"Bazuka"ya daha sira gelemeden, hemen komsu sehirde düzenlenen bir etkinlikte, okuma gecesi icin geldiginin haberini alirsin bir gün. Eve o saatte nasil döneceginin hesaplarini bile yapmadan, son trene yetisip yetisemeyecegini bile düsünmeden Tol'u ve Har'i alip gidersin onu dinlemeye...

Önce baska bir grup cikar sahneye, yeni kitaplarini tanitmak icin. Bu arada sohbet firsati da bulursun Murat Uyurkulak'la. Saci- sakali birbirine karismis, ilk baska ürkütücü gelen ama yine de kara gözleri ice isleyen bir canlilikla parlayan bir adam yerinden kalkip elini uzatir sana. Nasil hitap etmen gerektigini bilemezsin önce, abi desen cok klasik, Murat desen cok laubali, siz desen fazla mesafeli... Murat Hocam olarak cikar agzinizdan kelime, hic fena degil diye düsünürsünüz, begenirsiniz ona yüklediginiz sifati. O da begenmistir anlasilan, tatli tatli gülümser size düzeltme geregi bile görmedigi carpik disleriyle...

Biraz konusursunuz havadan sudan, kitaplarinizi imzalatirsiniz ve yerinize gecip onun programinin baslamasini beklersiniz sonra...

Masaya gecer, oturur ve o etkileyici, tok sesiyle konusmaya baslar... Okumaya nasil basladigini, yazmaya nasil basladigini, yazdigi karakterlerin kendisiyle ne kadar baglantisi oldugunu, kurdugu hayalleri, paylastigi anilari... Öyle dogal, öyle dobradir ki konusurken, neredeyse tamamiyle onun etkisine girmissinizdir artik...

Güzel bir geceden, akilda kalacak bir cok cümle ile ayrilirsiniz salondan...

Eh meraklisi icin tanim geliyor iste;

Murat Uyurkulak budur iste; kendi gibi olan, dogalligin dibine vurmus karizmasi ile sizi etkileyen, Ihsan Oktay Anar tarzi cümleleri ile hayran biraktiran, yeni kitabi ciksin diye gözünün icine bakilan...

Sagda solda benden daha iyisi yok diye gezen onlarca isme inat, Türk Edebiyati'nin son dönemde yetistirdigi en iyi yazarlardan biridir kendisi.

az

her zaman antalya kokacak, deniz kokacak olan kitaptir...

--spoiler--
biraz bastan savma yazmis sanirim hakan günday bu kitabi, ya da anlatacak cok seyi varmis da, sadece 200 sayfa hakki varmis gibi... sürekli bir kosusturma, sürekli tesadüfler yaratma cabasi icinde bitiriyoruz kitabi.

oguz atay da fazla zorlama olmus bence, onun yerine kurgu bir karakter cok daha güzel bir etki birakirdi diye düsünüyorum.
--spoiler--

iskender

yemek olani "muhtesem", kitap olani ise "eh iste"dir.

--spoiler--
pinhan ile edebiyat dünyasina giren bir yazarin, hele hele 26 yasinda böyle bir kitap yazabilen bir yazarin elinden cikmisa benzeyen bir kitap degildir iskender her seyden önce. eski elif safak kitaplarinin (araf öncesi demek daha dogru olacak) yanindan bile gecemeyen bir kurguya sahip, sonra her sayfada ceviri oldugunu belli eden cümleler o kadar rahatsiz edici ki, bir türlü giremiyorsunuz kitabin icine.

karakterlerin gözlerinden olayi anlatmak fena bir fikir degil gerci ama cümleler o kadar kisa ve o kadar basit ki, nerede mahrem'i ve pinhan'i yazan elif safak diye merak ediyorsunuz ister istemez.

ciddi kurgu hatalari da var; örnegin "aney" orta anadolu'da kullanilan bir tabirdir dogu'da degil. dogu'da anne "daye"dir cünkü. pembe ismi de dogu'da kullanilan bir isim degildir. kardeslerin birbirlerine yazdiklari mektuplar da hic gercekci degil, yapaylik kokuyor kelimelerde.
--spoiler--

harry potter and the deathly hallows part 2

--spoiler--

--spoiler--
Sevip sevmedigime karar veremedim acikcasi filmi. Cünkü HP benim icin kitaplardan olusuyor, son kitaptan nefret ederek bitirmis olsam da, yillar önce yaptigim cevirileri, yazdigim hikayeleri, o karakterleri kendi kafama göre yeniden kurgulamayi hatirlatiyor.
Son kitabi okudugum zaman, hep bir yanimi da onunla birakacagimi düsünüyordum, kapagini kapatinca. Olmadi ama, asla beklentilerimi karsilamanin yanindan bile gecemedi son kitap, nefret ederek bitirdik seriyi Rowling'ten.
Simdi son filmde de, bir parcami o sinema salonunda birakacagimi düsünüyordum, yine olmadi. Gayet de tam gibi ciktim salondan, Snape icin döktügüm bir kac damla gözyasinin haricinde...

- Ilk filmin kaldigi yerden olaylara dalmak güzeldi ama Bill'in evindeki sahnelerde Ollivander haricinde adam gibi rol yapabilen yoktu. Iki saniyenin icinde gecistirip hoop bankaya dogru yola ciktilar.

- Hermione'nin Bella dönüsümü süperdi, gülümseyip durdum ekrana dogru. Hatta topuklu ayakkabilarla yürüyememesine kahkaha bile attim. Helena yengemiz cidden cok deli bir hatun, süper veriyor rolünün hakkini.
Banka sahnesini de ben öyle aman aman cok begenmedim bu arada. Kupa daha önce hic gösterilmedigi icin Harry'nin onu hissetmesi falan mantikli geldi ama yine de kasanin icini ve disindaki kacis sahnesini cok daha farkli hayal etmistim ben.

- Horkruxlarin yok edilmesi sahnesinde Voldemort ve Harry'nin onlari hissetmeleri de fena olmamis bana kalirsa, ama en son Nagini yok oldugunda Harry nasil hissetti onu anlamadim mesela, cünkü o sirada Harry artik bir horkrux degildi. Nagini'li sahneler süperdi bu arada. Keske yilani cekmek icin kullandiklari teknigi diger bazi sahnelerde de görebilseydik.

- Hogwarts'taki ilk savas da güzeldi. O kadar ölüm yiyenin nereden ciktigini anlamamis olsam da. Koruyucu büyülerin yikilmasi sirasinda, o kadar insanin yapamadigini tek basina Voldemort'un yapmasi süper bir ayrintiydi bence. Voldemort'un kim oldugunu ve neler yapabildigini sadece o sahnede gördük cünkü. Geri kalan tüm sahnelerini alip cöpe atabilirsiniz. O kadar rezildi yine, o kadar gereksiz.
Ralph Fiennes muhtesem bir oyuncudur aslinda, ama ironiye bakin ki öyle bir oyuncu bile Voldemort karakterini yansitmada sinifta kaliyor. Asla yetemiyordu Voldemort olmaya yine, kastin en basarisiz secimi belki de, o derece nefret ettim yine, o derece sinir oldum.

- Araya yerli yersiz espiri koymak da yeni moda oldu sanirim. "Luna'yi bulmam lazim, ona ne zamandir deli oluyorum." su sahnede cikip gitmek istedim salondan. Tamam kitabi bire bir uyarlamayin ama, tutup da kitapta olmayan salak sacma diyaloglari da kullanmayin bir zahmet. "Her zaman bunu yapmak istemisimdir." olduuu canim!!

- Ikinci Hogwarts savasina yani dananin kuyrugunu koptugu noktaya hic girmiyorum. Ben ömrü hayatimda bu denli salak bir kurgu, bu denli sacma sahneler görmemistim. Kendimi tutamayip gülmeye basladim bir ara, yanimdakiler kizdilar falan artik. Voldemort'un Harry'i baglayarak fantazi yapmak istemesine hadi peki diyelim de, bir ara tekme ve yumrukla dalmaya mi basladi Voldemort, ben mi yanlis gördüm? Dünyanin en büyük büyücüsü yerde bagli yatan rakibine tekme atiyor, olaya gelin!!
Öyle bir son ki, Harry Voldemort'u boynundan cekip ucuruma atliyor, satonun etrafinda bir tur dönüyorlar.
Öyle bir son ki, cevrelerinde hic kimse yok, herkes kendi havasinda büyük salonda oturmus sohbet ediyorlar, cay kahve iciyorlar.
Öyle bir son ki, Voldemort'a neler oldugunu bile kimse merak edip, sormuyor Harry'e.
Öyle bir son ki, Voldemort'da Bella'da atomlarina ayrilip ölüyorlar. Ceset meset bir sey yok yani, havaya karisip toz oluyorlar. Ikisi de bir kac dakika arayla, ikisi de ayni sekilde. Ee tabii ki 3D'ye o kadar para bayiliyor insanlar, biraz efekt görmek gerekiyor!!
Ve öyle bir son ki; Harry cotank diye dünyanin en güclü asasini, Mürver Asa'yi ortadan ikiye ayirip, ucurumdan asagi atiyor. Kendi asasi da ilk bölümde kirildigina göre, hayatinin geri kalanini simitci, kahveci, gazozcu olarak devam ettirmeye karar veriyor!!

- Oyunculuk adina cok fazla bir sey söyleyemiyorum, tamanina yakini mavi ekrandi yine, hatta bazi sahnelerde dekorun stüdyo oldugu o kadar belliydi ki.

- Lucius sadece bir kac dakika görünüyor ama o bile yetiyor. Muhtesem yine, inanilmaz bir oyuncu. Voldemort'ta olmayan tüm karizma var adamda neredeyse.
Ufak Malfoy da cok iyiydi yine. Aralarindaki en iyi rol kesen hala Tom diyorum.

- Harry ölmeye giderken, o ormana giris sahnesi de süperdi. Annesinin elini tutmak istemesi falan. "Insanin cok cani aciyor mu?... Yani ölürken..." Sirius'un cevap vermesi; "Uykuya dalmaktan bile daha kolay..." cok begendim ben, dolu dolu oldu gözlerim.

- Ve Severus Snape...
"Prens'in hikayesini anlatsinlar, baska bir sey istemiyorum." demistim daha önce, ilk filmden sonra.
En azindan bu istegimi kirmamislar ve ellerinden gelenin daha iyisini yapmislar.
Lily'nin gözleri kahverengi falan filan ama o duygu yogunlugu, o sahne gecisleri, o diyaloglar, hepsi cok cok iyiydi. Evet gözlerim sadece dolmakla kalmadi ve ciddi ciddi agladim bu sahnelerde. "Her zaman..."

- Ve 19 yil sonra...
Kitapta en nefret ettigim bölümdü. Asla bir daha okumam diyorum hala da bu bölüm icin.
Ama filmin de en baba sahnelerinden biriydi bence. Harry hayatinin rolünü yapmis, diger 7 pardon 8 filmde olmadigi kadar iyi oyunculuk sergiliyor. Cok masum, cok hüzünlü bir sahne olmus. Hikayenin basladigi yere yeniden dönmek gibi... Yillar önce yitirdigin ilkokul arkadasinla, sokakta ansizin karsilasmak gibi... "Albus Severus Potter, sana Hogwarts'in iki müdürünün ismi verildi. Onlardan biri de Slytherin'di ve ömrümde tanidigim en cesur adamdi..."
--spoiler--

--spoiler--

şairin romanı

murathan mungan'in yazmayi 15 yilda bitirdigi, onca karakteri 582 sayfaya sigdirmaya calistigi yeni kitabi.

ic ice gecmis hayatlarin, siir paydasinda kesisen yollari...

basinda vaadettiklerini, sonunda fazlasiyla veren bir kitap olmus. bariz belli, üzerinde onca emek sarfedildigi, günlerce süren kurgular yapildigi.

öyle cümleler var ki; sadece murathan yazabilirdi bunlari diyorsunuz ama yer yer derin felsefi icerikli konusmalardan ve betimlemelerden dolayi da ister istemez ilgi dagilmasi yasiyorsunuz.

--spoiler--
son 50-60 sayfasina gelince, sonunu tahmin edebiliyorsunuz zaten, ama yine de hakkinda ha bire senaryolar üretip durdum ben, onun icin belki de; sonu fazla basit kalmis gibi geldi bana. tik diye kesilmis gibi sanki, o kadar detaylara inerek anlatilan ruhsal betimlemelere inat.

cok cok sevdigim bölümler oldu, etkisinden uzun süre kurtulamadigim cümleler oldu ama hic gereksiz uzatilmis buldugum bölümler de oldu, geregi olmadigini düsündügüm kahramanlar da.

"biri zeytin dali esmeri, digeri basak sarisini..."

en cok moottah, tagan ve zeey'li bölümleri sevdim, belki biraz da serhanas'in etkisiyle. yolculugun baslangici da, bitisi de cok görkemli oldu.

"sana kalbimden bir mezar yaptim serhenas, senin uykunu uyuyorum yillardir... yerküre'de en güzel fisildanan ad seninki..."

kitapta tek bir kez kullanilan kelimenin ben de "muhtesem" oldugunu düsünüyorum.
--spoiler--

rosie dunne

behzat c icin yazdigi "izledigim en güzel finallerden biriydi kesinlikle." icerikli entry'i gidip de "var mısın yok musun 50 cent" basliginin altina atan insan modeli *

behzat ç

izlenilen en siyasi yapimlardan biridir.

--spoiler--
Kibar Feyzo'ydu degil mi izledigimiz en siyasi film simdiye kadar. hep merak ettik degil mi, 80 karanliginda nasil izin verdiklerine o filmin yayinlanmasina?

simdi durum 80'lerden de daha vakimken üstelik, cikip bir televizyon dizisi de, yillar önce Kibar Feyzo'nun mükemmel yaptigi o toplum elestirisine devam ediyor. Hayatimda ilk kez; bu kadar cesur bir tv dizisi izliyorum ben, üstelik ironiye bakin ki; dizinin bas kahramani bir emniyet mensubu.

bahar, polis diye evlilik teklifini reddederken behzat'in atladigi bir nokta vardi aslinda; bu dizideki asil solcu; meydanlarda iki bagirip, slogan atan bahar degildi, behzat'in kendisiydi. hem de harun'un söyledigi gibi "gizli solcu" falan da degil, alalen yapiyor bunu. ama tipki yillar önce kibar feyzo'da oldugu gibi öyle harmanlaniyor ki karakterler anlatilmak istenilen seylerle, bir antikahramani bile cok ama cok seviyoruz izlerken.

http://www.youtube.com/wa...cvr1I&feature=related
--spoiler--

ve izlenilen en mükemmel finallerden birini yasatan dizidir de ayni zamanda.

--spoiler--
4 yarali adam...

birincisi karisindan yillar önce bosanmis, kizi intihar etmis, delicesine asik oldugu kadin tarafindan evlilik teklifi "mutsuz oluruz." diyerek reddedilmis...

ikincisi hayatini adamaya hazir oldugu kadin tarafindan, hic düsünmeden, defalarca reddedilmis. askini kalbine gömüp acisini yasamak yerine, gün gectikce daha da cok baglanmis. aslinda sevmedigi, istemedigi baska bir kadinla nisanlandiktan bir saat sonra gidip o sevdigi kadinin evinin önünde köpeklerle dertlesmeye kadar vardirmis isi...

ücüncüsü sevdigi ugruna meslekten ihraci göze almis. onunla gecekondularin önünde son vedasini yapmis, klasik istanbul ve bogaz manzaralarina inat. sonra ayni kadindan hayatinin kazigini yemis... ve aylar sonra yeniden, bu kez bir baskasi icin cirpmaya baslamis kalbi... ayni sonmus kadinlari bekleyen, ayni sekilde izlemis ikisinin de götürülmesini...

ve dördüncüsü simsiyah ekrandan olusuyormus hayalleri, asil cinayet oymus cünkü, hayatinda ne arkadas, ne ask, sadece elinden düsürmedigi telsizinden dinledigi cinayet haberleri varmis. bir de odasinin duvarinina astigi, gazetelerden kestigi cinayet haberleri... ama kimse bilmezmis; o gazete parcalarinin aslinda hic unutulmayan bir yüzü gizlediklerini, o hayali yüzü, tek gercek olan cinayet yaptiklarini...

inanilmaz bir sahneydi, tek kelimeyle...

iz birakanlar unutulmaz... harbiden öyle...

http://www.youtube.com/wa...AnfOQ&feature=related
--spoiler--

edit: dünün en begenilen entry'lerine 1 numaradan girmis. sagolun, var olun :)

behzat ç

hakkinda yorum yapmak icin, bir kez daha izlenilmesi gereken bölümdür 30.bölüm, o kadar dolu dolu bir bölüm olmus ki, kesinlikle eminim cünkü bir yerleri kacirdigimdan.

20.bölümdeki tüm komedi unsurlari, bu kez agir bir melankoliye birakmis yerini. ama öyle yakismis ki bu melankolik hava dizinin bu bölümüne. hele akbaba, oy oyyy diyebiliyorum sadece. akbabus ne yaptin sen???

ilkokul esprileri

zamane cocuklari mi cok zeki, biz mi fazlasiyla aptaldik cözülemese de, baslik sayesinde simaya bir tatli tebessüm yerlestirmis, artik unutulmaya yüz tutmus espirilerdir. (cok sükür ki * )

öncelikle parmaklar birbirilerine gecirilerek, eller kapatilir. sorulan sorudan sonra, bir cift parmak acilarak devam eder. en sonunda, alinan tüm cevaplar kuralli bir cümle halinde tekrarlanir ve kopulur (!)

örnegin;

- senin adin ne?

- rosie. (bas parmaklar acilir.)

- soyadin ne?

- dunne. (isaret parmaklari ileri dogru uzatilir.)

- pismis mi, pismemis mi?

- himm. pismemis. (orta parmaklar)

- en sevmedigin hayvan?

- yilan. yok yok hamam böcegi. (hayatinda sadece hayvanat bahcesinde yilan gören bünye birden atilip yilan der, ama sonra düsünür ki; her yerde karsisina cikma ihtimali daha fazla olan hamam böcekleri cevap olarak da daha agir basmaktadirlar. ha bu sirada yüzük parmaklari da acilmistir tabii ki.)

- 9'dan 2 cikti, kac kaldi?

- 7.

(ve sirada acilan parmaklara tek tek dokunarak, cevaplari tekrarlama evresi var.)

- rosie dunne pismemis hamam böcegi yedi. huhehehehehe :D :D :D

- yaaaaa!!!!!!!!!!!

bundan baska, bir de "sana bir fikra anlatayim mi?" olayi vardir ki, isin icine girince aylarca cikilmaz.

sahi aklima gelmisken, size bir fikra anlatayim mi?!!

ygs 2011 kopya skandalı

biraz önce denenen ve bilgisayar ekranindan, hic kagit kalem kullanmadan, sadece cevaplari okuyarak cikarilan netler;

Matematik; 27 dogru, 8 bos, 5 yanlis.

Fizik; 8 dogru, 5 bos, 3 yanlis.

eger gercekten de böyle bir sifreleme varsa, kitapciklardaki sorularin yerlerinin degismesi pek bir sey ifade etmiyor sanki, sonucta cevap yöntemi ayni, istedigin kadar sorularin ve seceneklerin yerini degistir.

eger her sey tesadüften ibaretse ve biz olayi abartiyorsak da bilemiyorum artik. sinek kücüktür ama mide bulandirir diye bir laf vardir eskilerden, bu kez sinek baya büyük ve ortada mide falan da kalmadi artik...

kibar feyzo

su ana kadar yapilan, en güzel türk filmidir.

inanilmaz bir toplum elestirisi, inanilmaz bir kara mizah, inanilmaz dogallik, inanilmaz oyunculuk,... her seyiyle mükemmel bir filmdir.

"benim adim feyzo. kibar feyzo diyiler köyde. bu hayat bizde can ciger komadi, ama biz bilirik günah kimdedir; fukaraliktir her bi seyin basi hekim beyim, bunu gec anlamisak. bizim orda kursagimiza bi topak ekmek girdi mi, ayranimiz kabarir..."

gelmiş geçmiş en sinir bozucu türkçe kelimeler

(bkz: ukela)

söylemesi inanilmaz zor bir kelime bir kere. sekilden sekle giriyor insan söyleyeyim diyene kadar. hos agzi dolduran milyonlarca muhtesem küfür varken, bir asagilama sifati olarak 'ukela'nin yüzüne kim bakar, o da ayri bir konu ya.

uludağ sözlük aşık atışması

basligi yeni gördük, hemen damladik
tek tek okumasak da aralarda dolandik
simdi sira bizdedir; bir durduk, bir yazdik
asik olacagiz diye, aklimiza geleni sacmaladik

edit: hadi ama yapmayin. o kadar da kötü degildi ilk sefer icin :)

bir şeyi ödünç alıp geri getirmeyen arkadaş

Sayfalarini acmaya kiyamadiginiz kitaplarinizi, üzerine kahve dökülmüs ve kenarlari kiristirilmis olarak geri getiren arkadastir.

"Aman be Rosie, senin de ne kiymetli malin varmis." cümlesini duymaktir sonrasinda her seferinde.

bakir erkek vs bakire kadın

Oyuna 0 - 0 baslamaktir.

alevi

bazen, bazi konularda ki, bazi yorumlari görünce; cocukla cocuk olma diyorum kendi kendime. birak konusup dursunlar, ciddiye alma, sinirlenme, cahilliklerine ver. ama sonra ayni ben diyor ki yine bana; cocuk da cocuklugunu bilsin o zaman. tamam yine hic bilmedigi, arastirmadigi, ögrenmek bile istemedigi konular hakkinda atip tutsun ama, haddini de bilsin bir zahmet, asla saygisizlik yapmasin.

mum söndü, kizilbas, kafir, katli vacip, namusu helal, yemegi haram, vs, vs, vs...

tüm bu sifatlari yillardir üzerinde tasimasina ragmen, haklarinda yapilan onlarca kötüleme kampanyasina ragmen, agza alinmayacak küfürlere ragmen, kerbela'ya, sivas'a, corum'a, maras'a ragmen, sirf insana verdikleri deger yüzünden, agzini acip tek laf etmeyen insanlardir aleviler.

kadin-erkek beraber yaptiklari ibadetleri ile, o ibadetleri sirasinda cinsel kimliklerinden bütünüyle siyrilip, sadece insan, sadece 'can' olmalari ile, saz-söz-semah üclemesi ile, deyisleri, türküleri, düvaz imamlari ile, allah-muhammed-ali dualari ile, apayri bir yol, apayri bir kültür alevilik.
akli sürekli donunda gezen ve kadinlari sadece günah sembolü olarak gören sözde sünnilerin asla anlayamayacagi bir kültür.

elin namusuyla, sapikligiyla ugrasmayi birakip, kendi inancimizin ne kadar icten, ne kadar saf oldugunu sorgulamayi ögrenebilsek keske. ama cok zor bir sey bu anladigim kadariyla; üstteki mesajlardan sonra hele, iyice emin oldum imkansiz oldugundan hatta.

ağrı dağı efsanesi

türkce ile yazilabilecek en güzel romanlardan birisidir. yasar kemal sadece 100 sayfa ile, kocaman bir destan anlatir okuyucuya. öyle icten, öyle dogal, öyle etkileyicidir ki anlatimi, tekrar tekrar okumaktan bikmaz insan.

komünistlere yecüc mecüc diyen ist merkez vaizi

türkiye'de hala komünistligin dinsizlikten bir adim ileri gidemediginin göstergesidir.

öcü marks, öcü lenin, öcü esitlik, öcü insan gibi yasama hakki... hepsi de kiyamet alameti, dogudan cikip fesada verecekler ortaligi.

onca yil sonra bile, bir arpa boyu yol katedemedigimizin de göstergesi olan yorumdur ayni zamanda.

behzat ç

Budur.

Her seyiyle budur dedirten dizidir 20. bölüm itibariyle.

--spoiler--

3 kisi olunca 3-5-8 oynarken, 4. gelmesi ile oyunun king'e cevrilmesi ile, Ankara Misket havalari esliginde Istanbul'a girilmesi ile, kasarli döner, islak hamburger gibi Ankara'da alisik olmadigimiz yemeklere verilen tepkiler ile, kurduklari hayaller ile, BJK Carsi ile muhtesem bir bölümdü.

Tek eksiklik olaylarin cok olmasi nedeniyle, kisitli sürenin yetmemesi ve bazi sahnelerin birbirinden kopuk olmasi idi kisisel kanaatimce, onun disinda belki de en cok eglendigim Behzat.C bölümü oldu 20. bölüm. Yazanin, yönetenin, oynayanin eline saglik.
--spoiler--

yöresel küfürler

böylem p.st gibin, p.zevenk gibin bir sey olarak;

erkekler icin dürzü,
kadinlar icin fi$ki.

bir de anneannenin agzindan düsürmedigi;

yezid, maviya, $imir üclemesi cok agir hakaretler olarak kullanilmaktadir anadolu'da ki alevi köylerinde.