bugün

sevdiği entry'ler

sözlüğün seviyesi

Orta yerde açıp bakabileceğiniz, yazarı olmaktan gurur dıyduğunuz, eşi dostu çağırıp üye yaptırabileceğiniz elitlikte bir sözlük inşaa etmenizi istiyoruz arkadaşlar. Bakın ben 2017de arkadaş tavsiyesiyle geldim. O gün bu ortam olsaydı gelmezdim. iyice folloş ettiniz sözlüğü.

taş parçaları

birhan keskin'in havsalasında sahildekinden bile çoktur. unufak olmuşlar sanki, kum gibi. bir nefesle dahi fırtınaya maruz kalmış gibi savrulanları bile kişiye ve zaman göre ummadık taş baş yarar cinsinden olabilir.

en iyisi daraldıkça okuyup haz almak. *
iii

madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
al bu taşlar senin olsun... o halde ve bundan böyle
bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
kan kusacağız.
kan kusacağız.
madem dünya bunca zalim
madem yakışmıyor kalbimize.

bütün davullar gümlesin
boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
boşluğa böğüreni
vursunnnn.

bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
dünya görsün.

iv

her kezim ben
küle ne öğretebilirse hayat
onu öğretti bana da.

(...)
ben külün içinde çok uyumuşum.
ben külün içinde çok uyudum.
ben külün içinde çok uyudum.

ii

içerde tıkanan çığlık dışarda inliyor
sabaha karşı
uyku kabul etmiyor beni
dışardan bir yerden uzuuuuunnnnuzun
bir inilti kopuyor.
içimde zulmün duvarları.
uykuuuuuuuu
alsana beni koynuna.

kalktığımda,
banyoya seyirttiğimde gözümden sesler boşanıyor.
içerde,
sonra bu sessizce akan yaşlar senin, diyor. içimin duvarlarında
bu taşlar oturuyor,
çıkaramadığım bir ses var, benden onu çıkarıyor,
taşın sessizliğinde:
kalın, ilkel, boşluğa doğru, gecenin kovuğundan
dışşşşarı doğğğruuuu:

seni bu yalan dünyaya saldım sonunda
acıyor çooooooookkkkkkkkkkkkk,

vi

ben seni hep sevgilim ben seni hep
yüzünden geçen dalgalardan okudum.
gözlerine sevgi okudum ellerine şefkat okudum
annen seni inkâr etmişti
aldım etime dokudum.

v

yanmamı bekleme benden
ben ne çok yandım, biliyorsun.
yanamam ben yanamam
yanamam küllerim uçuyor.
rüyamda sapladığın jiletler etimde
kanamıyor acımıyor.
acımıyor
bu dünya buz, bu buz
zzzzzzzzzzzda
hiçbir şey acımıyor.

bunlar yalan,
yalan söylediklerim
yalan söylediklerin
bunlar sadece dünyaya yakışıyor.

küldüm ben zaten
küldüm zaten küldüm zaaaateeeen
kalmışsa eğer
külün içinde şimdi insanım
uyanıyor.

dünya görsün şimdi.
bembeyazzzz
dünya.
yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa
kan kusanı.

i

tek tek dururken onlar
öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
o ikisi yan yana, alt alta geldiklerinde
dünya böylece daha geniş oluyor.
biri ötekine ateş sunuyor
ve eski kitaptan çıkıp başka bir anlam
oldukları gibi oluşlarını da beraberlerinde taşıyarak
çoook eski bir kitapta, ısınsın diye
masalı tetikliyor
ama yine de olduklarının ötesine taşan bir başka masal oluyor.
öbürü, henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
masal mıydılar, soruyor...
maaaasssssssaaaaallllllllllllllll...

vii

dünya ne ki sevgilim,
benim sana yaptığım kubbe yanında?
düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
ister sal kendini dünyaya, ister kal yanımda.
her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
yoluna baş koymak diyoruz
biz barbarlar buna.

viii

kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım
çıksın diye ortaya
çırrrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak:

sen benim yuvamsın,
yuvanım ben senin.

ix

beni bilmediğim bir dünyaya attı..

bir cümlem yok darrrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan.

bir düşümüz vardı, "birlikte yaşamak" koymuştuk adını,
çok acıyor, belki bundan. aşkî bir cümle mi bekliyorsun benden.
beklemeeeeeeeee.
mutfakta reçel yapan iki kadın. kırmızı biberleri filan.
rüzgâr alan biraz tepe bir yer. bakınca, iki yandan da
uffffffffffffuk filan.
dünya yuvarlak değil de hafif elipsmiş gibi.
kaldı ki iki kadın, dünyanın yuvarlağını zaten anlamayan.
böyle. kendime inandığım gibi inanmıştım ona da.
aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah
bir inançtı desem.
bu kadar dağılmam kendimi şimdi
bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan.
ne söylememi bekliyorsun
hava aldıkça sızlayan bir diş var içimde.
susmam bundan, konuşmam bundan.
ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
insan olmuştum ilk o zaman.
ya da bozmuşlardı beni yenidoğandan.
kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım,
ölünmüyordu, hatırladım.
ölünmüyoooooorrrrrrrrrrdu.

xi

acı çekerken de adil ol, diyor bana.
adil ol. sen değil misin inanan
hayatın büyük bir kader olduğuna,
kaderi yönlendirmek bile o büyük kader'in
içindedir filllllllllllan.
o yüzden şimdi adil ol.
sus. söyleme böyle şeyler! adil ol.

inanmıyorsun değil mi?
beni bilmediğim bir dünyaya attı,
diyyyyyyyorum.

diyorum ki,
sözde kalıyor her şey. sözzzzzzzzde kalıyor.
bir de bana adil ol, diyorsun.

x

ey duymayan insanı,
ey hayat dedikleri büyük kusur.

ey kimselere değişmediğim
ayrılığın neden bunca ağır?

hani adalet?
bir kasım'dan öteki kasım'a
bir yanım kör bir yanım sağır.

xiii

darmadağınım.
darmadağğğnıııımmmm ve
hepsi burada; aprın çor tigin
haşim, kadı burhaneddin
hepsi burada, kör, topal, haşin
bağğğğrrrrıyorlar:
bırak soğusun,
bırrrak soğusssuuun
bırak soğusun parçaların
tekrar bitiştiğinde
başka bir şey olacaksın.

xv

ben başka bir şey olmak istememmm
istemedim başka şey.

sabırla sevgilim sabırla
acılarımız eşitlensin bu şehirde
diye diye.
bu şehirde etten geçip kalbe erişene
dek sabırla. tek, sabırla.

kaç kişi var bu şehirde
ruhunu sana kubbe,
kubbeeeeeeeeeeeeeeeee
etmiş!

xiv

büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım
etten geçip aşka varanın sevgisi.
bunun yanında sevgilim bunun yanında
etin ihaneti, kısaca
hiçbir şeydir.

xii

şimdi bir masaldan bir peri
sessizce dinlesin beni,
alsın yorgun başımı

alsın cümlemi
usulca kalbine koysun.

benim cümle taşıyacak halim
yooooooğğğğğğğ.

xxxi

katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından
bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından
ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir,
değil dışarıdan.
beyhude insanın yuva arayışı ama
yine de yuva arar insan.

dışarısı sevgilim, dışarısı senin
kendini sürekli kaçak kılacağın yollardan başka nedir?
yollar ki hep gider, hep yatay.
ah ben bu kubbe fikrine o yüzden
takılmışım; kubbe ki yüzseksen derece bir şey,
büyük bir arzuyla mümkün.
gayret'in bildiğimiz ve unuttuğumuz anlamıyla örülen.

xvi

in ordan, in ordan
innnnnnnnn, diyor bana
zamanın ensesinden.

ey adalet'ten söz eden zalim
şimdi bi dur, düşün:
ev ki, en büyük mahremiyetti
kimdi vuran, kimi, en mahreminden?

xviii

en acısını sevgilim en acısını
tadayım istedin:

en acısı buydu.

xvii

omurgamı aldın benim.
omurgamı aldın.
omurgamı aldın.
omurgamı.

niye?

xix

varla yok arasındayım
varla yok arasındayım
hep, varla yok arasındaydım.
zaten.
ben bilmedim ki
niye teyelliyim, niye?

varla yok arasında
varla yok arasında
elimde bir kırık testi

elimde bir kırık testi
nereye bırakayım!

xx

gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.

bilemem, belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.

xxi

ah benim sesimle
söylesem de, inanmazlar
benzemiyor çünkü bir dile.

döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu semâ sensin. dönnnnnnnnn
düğüm.

sen benim kara ömrüme vuran
suyumu harelendiren sevincimdin.

xxxv

onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.

bağışla kendini artık onu da
bırak gitsin.
bırak gitsin.

o senin ezel gününden kaderin
sen onu nasılsa bin kere daha
seveceksin.

xxii

günler öylece kendi kendine geçsin diye
bir camın arkasında durdum
bana dokunmasın hiçbir şey
hiçbir şey yarama merhem olmasın
iyileşecekse, hiçbir şeysiz iyileşsin diye
bir camın arkasında durup
akan hayata ve zamana baktım.

bilirdim, biliyordum, biliyorum,
bittiğinde, geçtiğinde,
azaldığında sızı, iyileştiğimde,
o saman tadıyla karıştığında;
her şey daha acı olacak.

xxxiii

ne sanıyorsun?
ne sanıyorsun?
benim olan artın
senin de kaderin:

dağbaşı,
oradaki yaralı ıssızlık.

xxiii

biz iyileşemeyiz diyor ilhan
biz iyileşemeyiz bunu bil, diyor,
biliyordum: ağırdı
biliyordum: çok ağrıdı
biliyordum: adım adım

ben seninle sevgilim
mutsuz ama bahtiyardım.

xxiv

bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi?
olurmuş meğer

birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.

benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!

xxv

evet kara bir ömür bu benimki.
kara bir toprak.
gerçekle değil, hakikatle değil,
kalbimin aklıyla kurduğum
kara bir ömür.

yalnız değilim, biliyorum
binlercesi var, onbinlercesi vardı.
kara bir ömürle buradan geçen.

sen bundan böyle
gerçeğin yan yana getirilmiş
yamalarıyla yaşayacaksın.
ben çoktan çıvdırılmış bir şeydim
sevgilim.

xxvii

gözlerimde bir çita oturuyor birazdan deppppp
parrrrrrrrrrrrrrrrrr.

içimdeki çilekeş fuji'yi tırmanıyor sana
eski bir mektuptan gözlerime yağma
dünyanın bütün neonları yanıyor sönüyor
ve bir fotoğraf iki jiletle paramparça.

bir su aygırı kadar yaralıyım dünyadan
anlıyor musun?
içimde uzağa bakan bir zürafa var
hayat orda burda her yerde kaynıyor.

birazdan öleceğim, içeceğim su nerde?

xxx

kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla
vardı gece yarısı dağlarına. gelemem artık yanına.
ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla.

xxviii

ömrümü adadımdı.
elimden aldığın ve parçaladığın şey bu!
adaletin adını neden anmıyorsun burada da?
o yüzden büyük yaram
o yüzden büyük öfkem
o yüzden dinmiyor
içimde hepsi, hıncahınç.

hıncahıııııııııııınnnnnnç.

xxvi

o kadar uzun yol geldik ki seninle
şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu
nasıl yürüyeceğiz?

(biz seninle yoldayken
yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen
rüzgârlar akmıştı. bir yolumuz olduğunu,
yol kazılarını, yol yorgunluğunu
o zamanlar biliyor muyduk?)

xxxii

ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında
duymadın mı, çok söyledim?
o uzun gurbette,
ben senin "adalet" diye diye nasıl unufak olduğunu
gördüm.
göre göre, duya duya
yine de bigâne olarak her şeye.

bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için
kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede yaşadım.

tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi?

adaletin içinde bir zalim oturur.

xxix

sonra, çoook sonra, bu parçaların sonunda
sen beni kızını çok seven
bir anne olarak hatırla.

ben ki hiç kavuşamamıştım sana.

xxxxii

ve huzurla, içerde bir yumuşak ışık
dışarda dağların etrafını saran kızıllık vardı.
durmak için dünyanın dışında iyi bir sebep
ve bir ana enstrüman;
incecik bir müzikle piyanonun tuşlarına vuran.
yüzünde yeryüzünü gördüğüme duyduğum bir şükran.
her şeyin sertliğini gömen ve uyutan bir kış,
san ki, de ki grand teton'a kar yağdı.
o karın ortasında önümüzden bir nehir
karla karışık akardı.

sarartma beni.
sarartma beniiiiiiiiiiiii.. sarartma.

xxxxiii

fazla insansın sen sevgilim fazla insan
bir barbarım ben oysa, bir hayvan
dilim bağışlamaktan söz eder benim
seninki adalet ve intikam.

söylemeye gerek var mı sevgilim
söylemeye gerek var mı şimdi
yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni
klimanjaro'nun karları sevgilim
klimanjaro'nun karları
innnnniiiiiiyor aşağı.

xxxiv

birini seviyorsan onu öldürme! demek kolay
oysa her âşık önce kendine sonra yanındakine cellat.
ve aşkta ölümün bir anlamı vardır, görklü kılınan
bozulsun diye im
her ateş önce kendi yanını yoklar sevgilim.

bundan böyle ne vakit bir yangından artakalan
isle kararmış bir şair gölgesi görsen
başıboş, duran, susan, içinden yanan:
ya da bir kızkardeş, ağlayan kekliğine,
uzak ve göğsünde klarnet sesiyle dolaşan.

xxxvi

bunca zaman sonra, neden ona dokunmadığımı
neden çekmediğimi silahlarımı kınından
olanı biteni kalbime koyup kendimi çektiğimi
soruyorsan...

dokunmadıysam tek bir sebepledir...

bir barbar ancak eşitine dokunur.

xxxvii

akan sokaklarda yan yatmış otlara benziyorum
rüzgârla yana savrulan dallara.
aşk için ihanetle vuran aşk aşkm'ôla?
ah ciğerimin köşesi, kavrula kavrula
kopuyor gönülbağım, sen bağla.

xxxxi

bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan
diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan
görmeli, eline almalı, sıvazlamalıydın, öğretemeden
yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.
buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan.
onaramazdım kırdığım yerleri
onaramazdın kırdığın yerleri.

son bir nefesle sana sarıldımdı.
en acısı buydu.
en acısı buydu.

xxxix

aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir
ben bir divan şairi değilim ki sevgilim
sana bercesteler düzeyim
yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına
tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.
ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının
paramparça edilmiş şairiyim. ne diyeyim!
yine de içimde, çok eskiden kalma bir
ya leyl... ya leyyyllllllllllllle.
bir çöl gecesine ismini bırakayım.

xxxviii

bir dalda iki kiraz gibi
aşk ile öfke arasında
yanayana.
dursun bu aşk. aşk, mola!
ey yaban!
ayaklanacağım
ayaklanacağım!

dizlerimin bağını bağla.

xxxx

sözde kalır sevgilim
sözde kalır bütün sözler
aşk çünkü, aşk çünkü kendine
bir yol, bir ideoloji ister.

bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar.
sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
bir tarihe başlayacaksın, orası işte
benim tarihimle başlar.

ve say, geriye doğru, tek tek
sende kalsın şimdi al bu taşlar.

günün aforizması

"Kimse izlemiyormuş gibi dans etmelisin,
Hiç incinmeyecekmiş gibi sevmelisin,
Dinleyen yokmuş gibi şarkı söylemelisin,

Ve yeryüzü cennetmiş gibi yaşamalısın."

- William W. Purkey

beyler biraz sözlük için içerik üretin lütfen

“Beyler bira için ve üretin” okuyan tek ben miyim?

bir erkeğin bir kadına verebileceği en iyi şey

Sevgi, saygı, destek, yoldaşlık vs. hepsi eyvalllah da en iyisi;

(bkz: mükemmel bir orgazm)

bir erkeğin bir kadına verebileceği en iyi şey

saygı, huzur, güven ve her ne olursa olsun rüzgarın estiği tarafa geçebilmek.

baba

özlenendir.

bugün sırf sana daha yakın olmak için döndüm trabzon’a hasret dedikleri bu mu bilmiyorum, dünyada kapladığım yerin küçüldüğünü düşünüyordum ilk zamanlar hatta yaşama devam etme güdüsünü dillendirmenin fahişelik olduğunu idrak ışığı yapmışlığım var.

bir jestin aynı biçimde asla tekrarlanamayacağı yegane durum seni kaybetmek. son okuduğun kitabın ayracına baktığımda, her sabah gün aydığında, yaşa/yaşama ait sıralaması değişken önemlilerim ile karışmışken, her gece uykumdan bir adım önce, günün en zarif vakitlerinde buralardasın biliyorum.

bütün hırslarımın tetikleyicisi, güvenli alanlarım, tutkuyu devraldığım, her şeyi sorabildiğim, görece başarılarım, acı eşiğimin yükseklik belirleyicisi, en temel korkum aslan babam. Bir yıl daha sensiz geçti, anlatacak şeyler biriktirerek.

çok çalışıyorum babacığım, hiç gerek yok oysa, meşgale en iyi tedavi mahiyetinde inan çok çalışıyorum söz verdiğim gibi. sırf senden, emanetlerinden uzaklaşmamak için terk etmiyorum bu ... batmış ülkeyi.

'bugün beraberiz evlat, kimseye söz verme'yi unutamıyorum baba.

zihnimdeki son fotoğrafın, gözlüklerinle kitap okuyorsun, kapıyı çalıp içeri giriyorum, gel bakalım evlat diyorsun, o tebessüm varya unutamıyorum...

kitapların, araban, plakların hepsi aynı yerinde merak etme, gözüm gibi bakıyorum.

bakma anlık hissiyatıma, her şey hiç olmadığı kadar yolunda, senden sonra öyle bir kalktım ki ayağa, arkamda sen varmışsın gibi hep kazandım. emanetlerin güvende, pek çok mutlular merak etme.

öğütlerin kalbimin en güzel yerinde.

her geçen gün eskisinden daha güçlü uğurluyorum seni.

sadece ' nasılsın evlat ' sualini biraz fazla özledim, bugün gözlerim başköşeye biraz fazla ilişti o kadar.

babacığım, seni pek çok seviyorum.

toprak seni incitmesin, huzur içinde uyu.

https://youtu.be/hxCKMakV9vU

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Ve anlatabilsem sana
Ne çorap yıkamak geliyor insanın içinden
Ne de bulaşık
Televizyonda biri düşse yere
Aklıma çok komik bir espri gelse veya
Kime anlatacağım duvarlara mı
Sanki hiç yaşanmamış gibi şahitsiz
Taşınan ev önüne bırakılmış zigon gibi sahipsiz
Neden toplayayım yatağımı
Akşam sen yatmayacaksan
Var mıdır gereği yemek yapmanın
Akşam kimse yoksa

Hayran oluyor böyle zamanlarda insan
insanın yaşam sevgisine
Bir anlam bulma çabasına
Mıcır dolu yollarda takılmasına
Ama asla düşmemesine
Biraz camdan bakacağım şimdi
Belki göz göze geliriz

Karlı bir pazar günü
Pencereden derin bir nefes çekmek gibi
Ferahlatır ruhumu sana bakmak
Ve içini sıkan her şeyi
Saçlarının uçlarından
Ellerime toplayıp
Pazartesinin yine geleceğine
Her şeyin çok iyi olacağına inandırabilmek

Düşüşlerim ve yenilişlerimle
Rezillikler ve kepazelikler belki
Yaşayamadıklarını yaşatmaya çalışan
Kandırmadan, yalan söylemeden
Anlatmak arzusu tüm içimizden geçenleri
Birbirimizin içinden geçtiği gibi

Biraz sahilde yürürsünüz birlikte
Bir akşam oturmasında gülmesini seyredersin
Belki o da aynı bu kadar mutlu olur bilirsin
Sen çok yemek yediğinde
Ya da dertsiz dertsiz güldüğünde
Uzakta bir sigara yakar, yakından seyredersin
Tüm tekel bayiileri ona günaydın der
Mini etekli kızlar ona gülümser
Nasıl da her şey normale döner
En son da sen dönersin
Geçmiş acıların
Yeni umutlarınla

Bir fikir rüzgarı estiğinde kafamda
Hayatını düşünürüm senin
Nasıl doğdun ve büyüdün
Kimlerle arkadaştın
Hangi kafede otururdunuz
Kimler terk etti ve bıraktı seni
Kaç hayali başarabildin
Belki baban gitti bir perşembe sabahı
Hafta sonuna az kala
Otursak birlikte teras manzarasında

Bir şeyler yapıyoruz işte
Her sabah ve akşam
Kainatın, insanın ya da aşkın sırlarını çözemeyeceğiz
Belki akşam bir şeyler içeriz
Bir daha görmeyiz birbirimizi

dişi yakarış

bedduacı ve eşinin sürekli pırasa yemeği yapmasından dolayı hep cırcır gezen cengiz budak'ın yakarışlarını da içeren bir programdır.

stüdyoya telefonla bağlanıp, "öncelikle yayında emeği geçen tüm arkadaşların allah belasını versin" diyecek kadar da içtendir.

formunuzu nasıl koruyorsunuz

https://i.hizliresim.com/ng3olz9.gif

uludağ sözlükten ne öğrendiniz

Hakkında kimseye bir bilgi vermemek gerektiğini..

evden ayrılmaya karar vermek

Bir kez daha iyice tüm yönüyle düşünülmesi gereken durum. Evden ayrılmak yerine özgür ruhlu olduğunuzu ve büyüdüğünüzü ailenize tatlı dille anlatın. Ekonomik açıdan durumunuz yerindeyse ayrılın tabi o ayrı ama aile ailedir. Ayrı yaşasanız da mutlaka ziyareti ihmal etmeyin. Unutmayın siz hâlâ ebeveyninizin minnak yavrusu sunuz.

evlenince yemek yapmam ev temizlemem diyen kız

Normal kızdır "zaten ben de yapmam ne çok ortak noktamız var" şeklinde karşılık verilir.

evlilik bir başarı mıdır sorunsalı

Evlilik bir tür kekoluk gibi bir şey kendini bu kurumun uzağında tutabilmek başarıdır.

bir anda gelen bu işi başaramayacağım hissi

"eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek neden buraya kadar geldik?" (rocky müziği yeniden başlar)

erkek olmanın zorlukları

Yıllar önce üniversite için başka şehre gittiğimde yurt murt çıkmamıştı ben de özel yurt apart ne olursa artık diyerek araştırmaya başlamıştım ve ne gariptir ki bu tip oluşumların alayı kızlar içindi.

Bir iki tane apart tarzı yer vardı erkek için fakat sanki 5 yıldızlı otel gibi fiyat çekmişler. Oralarda kalmak da imkansızdı.

Uzun uğraşlar sonunda nihayet bir erkek yurdu buldum ve keşif için içeri girdim. O da Cemaat yurduymuş. içeride geçirdiğim 5 dakikada ruhum 10 yıl yaşlandı, zincirlere vuruldu. zorla namaz için uyandırılıp kalkmadığımda kırbaç yediğim görüntüler kafamda belirir gibi oldu ve derhal bu hapishane bozmasından uzaklaştım.

En son artık ulan sokakta bankta mı yatacağız bu ne sike sürülmez bir akıl tutulmasıdır falan diye söylenerek son bir yere daha sormak için kapıdan girdim.

Henüz içeri girmeme gerek kalmadan kapıdaki bekçi burası kız yurdu dedi. Ben de hiçbir yerde yok mu erkeğin kalacağı bir yer yahu sabahtan beri nereye baksam her yer kız için dedim.

Adamın dediği: "yav nolacak erkek en kötü gider bankta yatar kızlara öncelik veriyorlar."

Kendi kendime dalga geçmek için söylediğim şeyi adam bana ciddi ciddi söyledi. eğitim hayatına "erkek olduğun için" bankta yaşayarak devam etmeni normal gören bir düzeneğin içindeydim. sizin ben pozitif ayrımınızı sikeyim diyerek bankta yatmaya gittim. Şaka şaka eve çıktım amk mallıklarıyla mı uğraşıcaz.

hiçbir şeyi istemediğini kabullenmek

Şu hayattaki herhangi bir şeyi istemeye değer görememe halini kabullenmek ve bir şeyleri istemeye çabalamaktan vazgeçmektir. Depresyon sebepli bir durum vs değildir fakat depresyona götüren bir sebep olmaya iddialı bir adaydır.

Adeta ayıp olmasın diye zorunluluktan bir şeyler istiyormuş gibi kendini kandırsan da er ya da geç özünde hiçbir şeyin sikinde olmadığı gerçeği yeniden kapını çalacaktır.

Aşk, para pul, itibar, mal mülk o bu şu vs... Dünya üzerinde mal mal oradan oraya gezinen 8 milyar farklı(!) insanın aynı istekleri.

Yok Ferrarisi olduğunu hayal ediyormuş, yok sonsuz bir aşk istiyormuş, hayalindeki evmiş, yuva kuracakmış, bilmem neyi arzuluyormuş, Fransayı gezecekmiş, piramitlere gidecekmiş, müdür olmak hayaliymiş, 3 dil öğrenmek istiyormuş, kayak yapmak onun için bir yaşam felsefesiymiş, boş zamanlarında bowlinge gidermiş, kariyer yapacakmış, spor yapmayınca kötü hissediyormuş, evine süs eşyası alırsa mutlu oluyormuş, iflah olmaz bir sanat aşığı ve kitapkurduymuş, yeni insanlar tanımak hobisiymiş, güne kahvesiz başlayamıyormuş, maksatsız uzun yürüyüşler yapmak onu ferahlatıyormuş falan filan. Bunların hepsini sikeyim.

Keyif almıyorsun çünkü istemiyorsun. Çok basit bir denklem.

sakat vs özürlü vs engelli

en başta "sakat" denirken bir süre sonra hakaret gibi algılanarak "özürlü" kelimesi türetilmiştir. daha sonrasında "özürlü" kelimesi de çeşitli hakaretlerde kullanıldığı için "engelli" icat edildi fakat surprise mother fucker engelli de hakaret olarak kullanıldı. yani bir şey neyse onu olduğu gibi söylemek gerek. böyle boş çırpınma duyarlarının alemi yoktur. çöpçüye çöpçü, bulaşıkçıya bulaşıkçı, sakata sakat, can yücel'in dediği gibi göte de göt diyeceksin. gerisi tatava yapmaktır.

geceye bir söz bırak

Zamanın ters, sohbetin faydasız, herkesin bezgin ve her başın bir ağrı taşıdığını görünce evime kapanıp haysiyetimi korudum.

Farabi.