bugün

Öğrencisi olduğunuz üniversiteden çeşitli gerekçelerle ayrılma nedenleridir.
Maddi ve manevi gerekçeler olabilir üniversiteyi bırakmak için.
Mesela benim de üniversite öğrencisi olduğum dönemlerde bir bırakma hikayem olmuştur;

Bir gün ağır bir sınavdan çıkmış okulun kantinine doğru yol almıştık arkadaşlarla. Elimde bir defter, içinde notlar falan. Gömlek cebinde kalem-silgi. Haziran ayındaydık, hava sıcak. Biz sınavlarla boğuşurken bir çok insan plajlarda, gezmelerde, orda burda keyif içinde. Hani ağır bir sınav dedim ya, ders ağır evet ama ilginç bir karakter olan dersin hocası yüzünden iğrençlik sınırlarını zorluyor adeta.

Kantinin önüne geldik, amacımız içeriden birer çay alıp gölgelikte nefeslenmek, sınav hakkında biraz yorum yapmak ve dersin hocasına saydıraraktan deşarj olmaktı. Tam kantinden içeri girecekken büyük bir afiş gördük girişteki panoda. Her zaman olurdu o panoda bişeyler. Hatta bazen arkadaşlara yaptığımız muziplikler için de kullanırdık o panoyu, mesela bir arkadaşı fakülte sekreteri çağırıyormuş gibi yazı asardık panoya ve arkadaşın tedirgin oluşunu, fakülte sekreterinden azarımsı sözler işitmesini gülerek izlerdik. Öyle bir panoydu yani bizim için. Genelde okulun etkinlikleri de o panodan bildirilirdi. Yine bir etkinlik bildiriliyordu bir yazı ile, büyük de bir resim vardı. Resim dikkatimizi çekti ilk başta zaten. Böyle karmakarışık, ne olduğuna anlam verilemeyecek derecede karışık bir resim. Hani böyle çığlık tablosu gibi. Hatta daha karışık. Belki de picassosever birinin hazırladığı bir tanıtım resmiydi. Yazıda da kantinde bir heykel sergisi olacağı bildiriliyordu. Tarihe baktık, o gündü. Yani birazdan çay almaya gideceğimiz yerde bir heykel sergisi vardı.

Benim için önemli bir fırsattı bu. Çünkü çok fazla kültürel faaliyetlerde bulunmuyordum. Bir üniversite öğrencisi olarak, ne sinemaya gidiyor, ne yeteri kadar kitap okuyordum. Ne sosyal sorumluluk, ne sergi, ne seminer, ne konser, ne müze, ne ören yeri... Hiç bişey yapmıyordum. Neyse ki bir tiyatrocu arkadaşım vardı da, kültürel eksikliğimi onun oyunlarına giderek azaltıyordum. daha doğrusu ortamlarda en birinci kültürlü oluyordum bir kaç tiyatro oyunu ve bir kaç şiirle. Ve şimdi bu ayağıma kadar gelen fırsatla, heykel konusunda da bilirkişi misali ahkam kesebilecek ve çokça prim yapabilecektim ortamlarda.

içeri girdik arkadaşlarla, içeride bi 20-30 kişi vardı sergiyi gezen. ilk başta fazla takılmadım heykellere. Önce etrafı süzdüm. Kendime done toplamaya çalışıyordum, insanlar nasıl davranıyor, bir sergi atmosferi nasıldır falan. Sıra geldi heykelleri incelemeye.

ilk incelediğim heykel ve sessiz düşüncelerim:

-eveeet, merhaba ilk heykeeeel. heykel mi? ne lan bu? bu ne olum? Nasıl heykel bu lan. Şimdi bir dakika... burası kadının gövdesi, burası saçları mı lan? Oha ağzından ayak çıkmış kadının...

ikinci heykel ve sessiz düşüncelerim:

-Dur bi sakin ol, çözeceksin bu işi. 1. heykeli unut. Onu çözemedik. Kafanı iyice toparla. Unutma iyi prim yapacaksın bu sanat-manat işlerinden. Eveet, bak bunu çözerim he. Adamla kadın var, birbirlerine bakıyorlar. Bak ne güzel çözüyorum. Lan ... Kadının elindeki... Oha...

Üçüncü heykel ve sessiz düşüncelerim:

-Lan iyice psikolojim bozuldu he. Eciş bücüş şeyler, onlar ne öyle lan. Bak bu heykel biraz daha derli toplu. Hatta bu heykel bir top. Anaa, bildiğin top lan bu. Adam top mu yapmış. Top yapmış lan taştan. Lan sağında solunda bişeyler vardır. Orda yok, burda da yok bişey. Lan... yusyuvarlak, olm hiç bişey yok ki?

Olm bunları ben de yaparım ki, hatta tornada çalışmışlığım da var, her türlü şekli veririm bu taşlara ben. O ne lan, hee altta notlar varmıış. Bak orada yazıyormuş ne oldukları. He bak bi de fiyat yazıyor. Peh, kim para verir lan bunlara. Du bakiim kaç paraymış.

Sessiz çığlığım : OOOOhaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
14.500 dolar mı? 14.500 amerikan doları. hem de bu şekilsiz taş.

Bu yaşadığım travmadan sonra, arkadaşların yanına gittim, elimdeki defteri yere fırlattım. hepsiyle vedalaşmaya başladım. Hepsiyle tokalaşıyor, haklarını helal etmelerini istiyordum. Şaşırdılar, hafif de bir korku oluştu bakışlarında. Her biri ayrı bir soru soruyordu:

Ben : Arkadaşlar hakkınızı helal edin, kendinize iyi bakın.
Arkadaşlar : Olm noldu lan? Hayırdır? Kötü bi şey mi oldu?
Ben : Arkadaşlar ben gidiyorum. Unutmayın beni, görüşürüz yine inşaallah.
Arkadaşlar : Lan saçmalama, ne gitmesi, nereye gidiyorsun. Noldu şimdi?
Ben : Ben bırakıyorum abi okulu, devam etmicem.
Arkadaşlar : Abi ne oldu anlatsana, lan manyadın iyice he. Sınavdandır sınavdan. Çay verin yiğidime, ehe ehe eh
Ben : yok olm, okulu bırakıyorum. bi numara olmaz bu okuldan.
Arkadaşlar : Olm biz de biliyoz bi nane olmayacağını, ama ne kaldı be olm, 1 sene nedir ki?
Ben : Yok abi ondan değil, adama bak olm, taşları yapıştırmış uhuyla, 14.500 dolar istiyo. Ben de heykeltraş olacam. Sanata adayacam kendimi. Bundan sonra bu konularla değil sanatımla gündeme gelmek istiyorum.

Güldük tabi, yorumlar yaptık, bi sanat atölyesi açalım. Önce oyun hamuruyla başlarız gibi fikirler, çayla birlikte iyi gitti sınavdan sonra bu muhabbet.

ama ben bir ara ciddi ciddi düşündüm bu işi. Sonra biraz araştırdım. Öyle değilmiş işin aslı tabi. Adamlar yıllarını veriyorlar, camiada kendilerini kabul ettiriyorlar falan filan. Yoksa benim o taş dediğim eserleri 1 dolara bile satamıyorsun.Gelmez bana bu kadar sanat.

Ben de okula devam ettim. Sanata bu sığ bakış açımla, çok da iyi ettim.
5bin kişinin içinden seçilip ilk 5e giremediğin için sanat okuluna bir merso parası vermek zorunda kalırsan okumayı bile bırakabilirsiniz efendim.
Tamamen Çukurova üniversitesinin meziyetidir. Anasını ağlatır öğrencisinin.
Bursu kaybetmek.

senede 25-30 bin lira nasıl verelim ki okula arkadaş? Ben mesela, bursu kaybedersem sanayi sitesine düşey geçiş yapacağım (yaptırılacağım).

Onun dışında niye bırakıyonuz lan manyak mısınız? Okuyun işte. Herkes bill gates, steve jobs değil arkadaşlar.
- yatay geçiş yapmak.
- üniversiteden uzak bir yerden gelen cazip iş teklifini kabul etmek.
- üniversitenin mezun olmak için verdiği 7 yıllık süreyi doldurmak (bu eskidendi).
Adam belkide sanayide kariyer yapmak istiyordur ne biliyonuz dimi????
Asiri zor bi bolum. Kolay olmasina ragmen ananizdan emdiginiz sutu burnunuzdan getirmeye yemin etmis hocalar.istemediginiz ve alakaniz olmayan bi bolumde cevre baskisi nedeniyle okumak. Kotu bi ilde okumak. 7 8 sene surekli kalmak akabinde okuldan atilmak suretiyle universiteyi birakmak vs vs bu liste uzar.
Yaşam yerinin Antalya, okuduğun şehrin Erzurum olması bırakma sebebidir.
Bir Erzurum gazisi daha görüyorum. (bkz: donny donowitz)
amk hazırlığını geçememek.
Istemediginiz bi sehirde istemediginiz bi bolumde 25 milyara okuyup ailenin bunu surekli basiniza kakmasi, babanin gereksizce birsuru harcama yapip telefonda hergun cok para harcama param yok demesi derslerin nasil diye soracagina buara isler cok kotu demesi ama kendine 250 milyarlik araba almasi her harcamadan sonra aramasi surekli senin okulun bitsinde oyle de boylede sonrada demesi akabinde benimde sikerim paranida okulunuda demem ve birakmam o gunden beri para da istemedim umarim cenazesine paralari gider.
bitti de biraktim. bitmese siksen birakmazdim. siz de birakmayin (mucbir sebepler disinda), kafayi yemeyin. paraniz da yoksa calisarak yasayin, kendinizi orda cevirecek parayi kazanmak hic zor degil emin olun ve buna deger. universiteyi bitirince bok gibi bir hayat seni bekliyor. evet doktor da olsan muhendis de olsan universiteden sonra bok gibi bi hayat var disarida.
Benim biyoloji bölümünü bırakma nedenim, halkımızın biyoloji bilgisinin "4 yıl boyunca üreme konusu işlenir, mezun oluncada milletin otu boku incelenir" ile sınırlı olması. Tabi işsizlik konusuna değinmiyorum bile.
Makina mühendisliğine geçtim, biyolojiyi bırakıp bu bölüme geldim deyince hala erkeklerin yüzünde o sinsi gülüşü görüyorum. Biyoloji eşeyli üremeden ibaret bi bölüm değil. Sonra neden türkiyede bilim gelişmiyo? Gelişmez tabi.
Her patlama haberinde arkadaşlarına nasıl olduklarını sormaktan yorulmak. Ölmemiş ya da yaralanmamış olmanın "şansıyla" yaşamaya devam etmenin şaka gibi olması. Ailenin her patlama haberini izledikten sonra hemen arayıp "sen geçiyor musun oralardan" sorusuna üzülerek "benim okul yolum orası, evet o duraktan biniyorum otobüse, bizim fakültenin hemen orası zaten" gibi cevaplar vermek zorunda kalmak. Hiçbir şeyden bıkmadığım kadar bıktım. Okul bitmeden ölmezsem başlı başına bir başarı olacak benim için.
haftaya pazartesi kaydımı sildirmem ile rahatlayacağım.
Kpss ye bile mülakatla girdiğimiz için. Ya da kendimizi kandırıyoruz bazı bölümlerde.
alttan onlarca dersim vardı. sikerim böyle hayatı deyip bıraktım, iyi ki de bırakmışım boşa zaman kaybı.
para para para.
maddi imkansızlıktır. başka bir açıklaması olamaz. üniversiteler eğitim bakımından geri kalmış oluşumlardır ancak nedense halen kabul görüyorlar. üniversite okuyan kişi zaten bizim gibi fukara çocuğudur. daha yüksek maaşlı iş bulma derdindedir. bir şirket kurup köşeyi dönme ihtimali pek olmayan kişidir. çünkü şirket kurmanın maliyetlerini karşılayamaz. asgari ücretin katlarını kazanmasının tek ihtimali üniversiteyi bitirmektir. bu nedenle üniversite okur ve bitirir. arada bir açık bulup voleyi vurabileceğini düşünüp bırakabilir veya aç kalmaktan korktuğundan çalışmaya başlayıp bırakır. maalesef 1. neden bizim ülkemizle pek uyuşmuyor.
Etrafınızda okumaktan başka her işle uğraşan arkadaş çevresi. Ben bu sebeple bıraktım çünkü o tiplerle eğitim hayatım ilerlemezdi.