bugün

Güneşin doğuşuyla aklıma gelen ilk şey gibi.. biraz özlem, biraz kalp çarpıntısı..
Hani kalbinde yazılı kelimelerin sessizlikle boğulması gibi.

Ama dinlemek isteyen biri yok, ben hiçkimselerden biri olunca..
Çalıntı hayatlar yaşayıp saygı görmeyi beklemek bir gün pembe kar yağmasını beklemek gibi bir şey olsa gerek.
Sözlerime başlamadan önce başlığı açan yazarımıza sonsuz teşekkürler . Söylemek istediklerim çok , başlayayım bir yerden . Kişileri ayrı ayrı entryler olarak girerim . Bugünkü kişimiz “ hoşlandım “ kız … ( Irmak sana canım bu yazı ) .

Evet ! Bir nisan günü , cuma günü okul çıkışı sırada yanımda duran -12 idim bitti artık , şu an ay Ağustos- kıza gözüm çarpmasıylan olan oldu . ilk önce inceleme ile geçiştirilen günün ardından günler birbirini kovalerken göz teması kurmaya çalışmalar , sırada kesmeler ve onun farketmesi kaçınılmazdı .Tabi her görünce kelebek uçuşması , suratına bakarak donuk kalmam, yüz hatlarına bakmam ama keşfetmemek için , hepten öğrenmemek için (tabi birazda heyecandan ) suratına tam bakamamam…Ama hala henüz konuşma yoktu , zaten suskun, sessiz biriydim . Hala öyleyim tabi , değişmeye çalışıyorum ama . O da zaten böyle olmasını istiyordu (sonradan anlarsınız ). Her teneffüs kesmeye çalışmalar derkene , bir gün cesaretle kızın sınıfına gidip “ 5 dakika konuşabilir miyiz ? “ dememle konuşmaya başlamış bulundum . O da “tabii ki “ demesiyle okulun bahçesinde turlarken , dilimin tutulması ve çenemin açılmamasıyla hiç bir şey diyemedim . Sadece “ senden hoşlanıyorum “ ve adımı heceleyerek söylemeyle kaldım(bir de çok güzelsin demiştim hatırladım ) . Sonra da son derse girdik ve çıkışta hiç ona uğramadan eve gittim . O da arkadaşıma demiş “ arkadaşın hakkında olumsuzum “diye . iyi de ben bir şey teklif etmedim ki .

Aslında sadece “ arkadaş olabilir miyiz ? “gibisinden bir şey söyleyecektim . Eve gelince arkadaş öyle dediğini söyledi . Sonra düşündüm . Sosyal medyadan - daha ilk sosyal medya hesabım (instagramdan bahsediyorum ) - yazdım . Oradan da engel vs. yedik .

işin başka tarafı “monogamist” bir kafadayım ben . Yani tek hakkım vardı kullandım . Bitti .

Evet , gelelim söylemek istediklerime (özetti yukarısı ) :

Irmak , seni seviyorum . Bunu söyleyememiştim . iyi oldu söylediğim . “ Hoşlanıyorum “ kolay söyleniyor diye demiştim . “ Seviyorum “ demesi zor . Valla nereden başlayayım Irmak ? 6 aydır aynıyım . Hiç değişiklik yok . Herhalde 10 sene geçse de böyle olacağım . 0.5 yıl geçti şimdiden .


Arkadaşlar Valla tüm söyleyeceklerim kaçtı . Aslında biri görür diye yazamıyorum rahat .

buraya kadar okuyan varsa hatırlatsın , hala seviyor musun diye . Ne kadar süre geçtiği fark etmez 5 yıl - 10 yıl hiç farketmez .
Çabuk sevgilimin bana attığı videoya bakın. *.*

https://www.instagram.com...4DtGi/?igshid=YmMyMTA2M2Y=
Söylemek istediklerimden çok 'söylememiş olmak' istediklerim oldu. Söylediklerimle mutlu ettiğimi - emin olamasam da- düşündüğüm, çok daha fazla kişi olmasına rağmen, 'keşke söylemeseydim' dediklerim yüzünden, kendimi asla affetmeyeceğim. Hiçbir şey maalesef göz yaşının bende bıraktığı lekeyi temizleyemez, bunu biliyorum ve bu beni çok derinden üzüyor. Umarım bir gün azalır.
Bir gün son defa her şeyi buraya uzun uzun yazıp temelli gideceğim.
işte budur be işte budur. Aradığım sözlük buydu. Samimi küçük bir ortam. Ne kutup gibi tamamıyla terkedilmiş ne de ekşi gibi suyu çıkmış. Hem okuduğum okul hem de sözlüğüm Uludağ. Dubledik.
Bu arada harbi tıpçıyım lan niye inanmıyonuz. illa özelden transkript mi atak.
her istediğimizi söyleyebiliyor muyuz? (bkz: gülşen)
Özledim dostum, çok özledim. Kibarca istemediğini söylese de özledim.
çok uzun bir zaman kendiyle kavga ederse insan, zamanla gerçekliğini kaybediyor bazı şeyler. sanırım felaketler değil, düşünmek mahvedecek sonunda.
I swear I understood from your eyes that there would be no one for me.

edit: hayır arkadaşlar çevirisi gözlerini oyarım değil.
willam shakespeare diyor ki;
''sevgisini bağıra çağıra anlatmıyor diye sevgisiz diyemezsin kimseye.'' ve turgut uyar da şöyle der; gizlenen gösterilmeyen, hissettirilmeyen sevginin zerre değeri kıymeti yok gözümde.
bu duvarda beni çok seviyor olabilir, bilemem.
Yaşıtlarım her gün başka otellerde cirit atarken ben yerimde sayıyorum. Nolurdu be kale gel senle şu plaja gidelim deselerdi. Zalımsın dünya.
kale gel senle şu plaja gidelim.
Sıcaktan beynim fokurduyor. Biraz da başım ağrıyor..
Aşırı moralim bozuk bugün.
Boşluktayım sözlük, düşüyorum.
1 bedende 2 ayrı insan, karakter gibi hissediyor; aralarında git-gellerle sürükleniyorum.

Bir tarafım karamsarın tekiyken diğer tarafım iyi şeyleri düşünmeye çalışan, ne olursa olsun hayatın bir anlamı olduğunu düşünen, korkan ama yaşamaya meraklı olan bir taraf. Ancak bu tarafım yine de bir diğer kişiliğimden besleniyor ve karamsarlık buraya yine, yeniden sürüklüyorken gün geçtikçe bu kişiliğim de kendisini kaybediyor.

Artık Öyle ki bu karakterler arasında bir savaş çıksa ve kazansam bile kaybetmiş sayılacağım.

Oyunun sonu görünüyor, apaçık bir mağlubiyet.
daha öncesinde defalarca fizyolojik kalp ağrısını çektim ancak şimdi çok iyi anlıyorum ki gerçek kalp ağrısı çok daha farklı bir hismiş.

birçok hata yaptım ama yaptığım hataların bedeli kendilerinden çok daha fazla. bunları hak etmediğimi düşünüyorum.

en kötüsü de ağlamak isteyip ağlayamamakta. sanki gözlerimden birkaç damla yaş boşalsa gerisi gelecekmiş gibi. kelimeler kifayetsiz.
yav he he demek istiyorum. ütopik bi dünya da yaşayan insanları anlamlandıramıyorum.
Olacağı varsa olur ya.
Allah herkesin yollarına çiçekler sersin. Ama bazılarına o çiçekleri koklamak nasip olmasın.
çok sözle çok şey anlatılması kabul edilebilir; az sözle çok şey anlatılması gerekir.

salih mirzabeyoğlu
yeniden doğur anne beni, başka hikaye yazalım.