bugün

Son zamanlarda farklı günlerde olan olayları birbirine karıştırıyor, yaşıyor gibi hissediyor veya hiç hatırlamıyorum. Çok aptalca hissettiriyor bu durum.
Artık, Türkiye cumhuriyeti ve Atatürk'ün aziz hatırası tehlikede olmadığı kemalistliği bıraktım.

Yeni savaşım halk için.

Çocuklar yatağa aç girmesin, Halk yeteri kadar protein alabilsin, Gençler umudunu kaybedip yurt dışında tuvalet temizlemesin istiyorum.

Bu yüzden akp'nin ve Erdoğan'ın gitmesi gerekiyor.

Sizi Kılıçdaroğlu'na oy vermeye davet ediyorum.
Yedi büyük günah vardır derler, yedisine de bayılıyorum.
verdin mi.
verdikce verirsin bu işin kuralı bu.
bir kere verince hep verirsin.
Anneme: depresyonda olduğumu yataktan zor çıktığımı anlatmaya çalıştım. Geç yattığımı söyledi. Halbuki eminim depresyondayım. Eşime: bugün siz dışarı çıktığınızda kendimi asmak istedim, dedim. "Kendini bir benim yerime koysana" Dedi. Çalışıyormuş, geliyormuş evde küçücük çocuk üstüne ben depresyona giriyormuşum. Ne kadar mücadele ettiğimi kavrayamıyor. Nasıl savaşıyorum bu hastalıkla.
Sonra bana giysi alışverişi yaptırdı ve mutlu olmadım.
Bipolardan nefret ediyorum. Üç kişilikli olmaktan nefret ediyorum. Şu an mesela boşlukta sürüldüğümü hissediyorum. Günde en az 5 litre su içmeme rağmen her sabah korkunç böbrek ağrısıyla uyanmaya başladım üstüne üstük.

Ama ne düşünüyorum biliyor musunuz? Ölmemeliyim. Oğlum henüz çok küçük. Onu bu korkunç dünyada yalnız bırakmamalıyım.
Aklımdan geçen şeylerin %2 si falan şunlar son 2 dakikadır.
Üniversite 1. Sınıftayken kütüphanede bir kıza yazmıştım.
çıtı pıtı minyon tipli bir şeydi. Böyle ciddi durmasını çok beğenmiştim. Cesaretimi toplayıp Yanına giderek:
"bu kitap sever kızı tanıyabilir miyim acaba?" demiştim.
Hatun da Cebinden kartını çıkarıp göstererek:
+ öğretim görevlisi meltem xxx. Peki ben bu kitap aşığı öğrencimizi tanıyabilir miyim?
Ardından Utanç ve şaşkınlık içinde afallama durumları tabi. swh.
Ben yaklaşık altı ay önce ulusalcı - kemalist bir insandım.

Ne zaman çanakkale'de boş bir siteye taşındım, tüm fikirlerim değişti, özüme döndüm. Eskiden radikal kemalist teorisyen'den bir farkım yoktu. Tek farkımız o Kenan Evren'i destekliyordu, ben desteklemiyordum.

Meğerse, toplum baskısından dolayı kemalist-ulusalcı olmuşum.

Burada bana baskı yapan tek insan yok.

Seçimlerde tip'e oy vereceğim. Daha önce vatan partiliydim.
Galiba hayatta hep güvendiğim insanlar tarafından kazık yiyeceğim. iyi davrandığım Herkes beni eşşşşek yerine koyuyor da.
Mutlu değilim üzgünde değilim.
Geçenlerde biriyle tanıştım. Ne kadar efendi ne kadar şöyle böyle derken geçen görüştük. Sonra eve geldiğimde bir anda "gülüşün o kadar güzel ki seni güldürmek için kölen olabilirim." Gibi bir şey yazdı. Ben de bunu normal iltifat olarak algıladım. Meğer cidden kölen olabilir miyim diyormuş. Bir de cinsel anlamda değil. Beni aşağıla vs diyor. Kibarlığımı bozmadan "hayır ben böyle biri değilim." Dedim. Sonunda o kadar çileden çıkardı ki. "Salak salak konuşmasan mı." Demem üzerine "evet evet işte böyle. Bu şekilde devam edebilirsin. Diyor.
Sonunda engelledim.
Sanırım biri bana bahtsızlık büyüsü yaptırmış.
Belgesellerde gördüğüm fillere güneş kremi süresim geliyor. Güneş kremi olmasa bile bi arko krem sürülse öyle çatlamaz derileri yumuşacık olur.
Az önce kafamda kurduğum senaryo şuydu ;
Ramazan davulcusu çingene. Oğlu da adamın kopyasıydı. Yüzlerinde aynı yerde kocaman bir et beni var. Neyse 2. Kez geldikleri için eşim bahşişi daha az verdi. Adamın parayı az bulduğu için ve oğlunu sevimli bulup ona sevgi göstermediğim için eve girip beni öldürecek olması.
Sonra oturup güldüm tabiki. Yok lan bu kadar delirmiş olamam! Her gün buna benzer bin senaryo yazıyorum. Eşim gece değil de gündüz çalışsaydı keşke. Hayat işte... Bir de görevlendirmeler olacak iki hafta şehir dışına gidecek ki o zaman ki senaryolarımı paylaşırım.
plaza türkçesine rakip mi geliyor, diye marak uyandırır.
işyeri kovsa diye fırsat kolluyorum kovmir kavatlar.
Bold medya adında bir kanalın belgesellerini beğendim diye fetöcü ilan edildim.
hasbelkader kesişen yollarımızın çok da sürpriz olmayan şekilde ayrılışının ruhum üzerinde bıraktığı tahribatı henüz onarabilmiş değilim.
Yakışacağını düşünerek yakasız gömlek giyme girişiminde bulundum. Önüme gelen “teravih kaçta?” Diyip durdu akşama kadar. Yakasız gömlek-imam esprisini bırakalım artık lütfen.

Bir an herkesin “saat kaç” diye sorduğu zenci gibi hissettim.

Gerçi zenci gibi hissetmek de fena değil aslında ama öff neyse ya yatıyorum ben.
Bazı insanlar erkek kardeşimle yaşadığımı sanıyor *
Eşim kendisine yeni bir telefon aldı bende hemen koltuk takımı istiyorum diye mırıldanmaya başladım. 100.000 TL borcumuz var. "Ayranı yok içmeye..."

(bkz: swh)
Yaşadığım yer şehir dışında. 30 yıl istanbul'da yaşamış biri olarak getir ve yemeksepetinden kolayca sipariş ettiğim şeyler için arabama atlayıp önce 8 km'lik bir tarla ve Orman yolunu, sonra 20 km'lik e-5'i geçmem gerekiyor. Mesela bu gece canım caramel macchiato istedi. istanbul'da olsam hemen sipariş verebilirdim.

Ama burada öyle değil.

Shell'in marketine girdiğimde caramel macchiato bulamadım frappuccino aldım.

Hani bazen sahil kasabasına yerleşme hayali kurarsınız ya? hah işte öyle bir hayat yaşıyorum ama çeşitli zorlukları da olmuyor değil yani. Mahrumiyet bölgesinde gibiyim. Şehre inince kalabalığı garipsemeye başladım.

Yaşadığınız şehrin kıymetini bilin.
maalesef ki bütün Uludağ sözlük yazarlarını seviyorum...
Ali express ' den ise yaramayan saçma gereksiz şeyler almak istiyorum. Bilin bakalım ne eksik?.
acım diyorsunuz para yolluyoruz öteki gün donum yırtıldı tekrar yolla diyorsunuz.
ben de işçi adamım borç batağındayım 500 bin yollayın da gidip canlı poker oynayım diyor muyum.
hadi diyorum hadi sıkıysa yollayın.
köşeyi dönersem kırışırız.
dün modada manyak gibi içip hayatını bağıra bağıra anlatmayacaktın Kemalciğim, olmadı bu.
Zamanımın büyük kısmı biri beni izliyor mu diye düşünerek geçiyor.