bugün

Ben kurtaramıyorum kendimi yalnızlıktan. Kendi kendime kalınca saçma hayaller kuruyorum, hayali arkadaşlarım, romantik ilişkilerim oluyor kafamın içinde. Şizofreniye bu kadar yakınken bile kopamıyorum gerçeklerden, kaçamıyorum yalnızlıktan.

Kaçmalıyım ama yalnızlıktan, sevmiyorum kendimi. Olmamışlık hissi hep mi ağır basar özeleştiri yaparken, kendine bakmaya çalışırken buğulu mudur o ayna her daim? Zaman ağır mıydı geçen aylarda da yoksa ben mi güçten düştüm eziliyorum altında.

Düne kadar dolup taşan sevgi yerinde yeller esiyor artık kalbimin. Devrik cümlelerim o kadar anlamsız ki zamanın ruhuna uymayan kalitesiz bir pop şarkısı gibi. Öylesine varlar, yarına kalmayacaklar.
hayat beni gittikçe fevrileştiriyor. herhangi bir konuda alttan alanı siksinler bu saatten sonra. bıktım usandım.
2016 yılında 1 ay gibi bir süre, sözlüğü dakikada bir kontrol ederdim.
20-25 yaş arası kızlara bayılıyorum. Genç oldukları için vücutları çok güzel oluyor. Fidan gibiler. 27-28 yaşını geçmiş ablaları gibi un çuvalı olarak devam etmiyorlar hayatlarına.
Çok pis bağımlılıklarım var.
Berbat göründüğüm halde çok sevdiğim bir fotoğraf var.
Anlamını bilmeme rağmen, emin olmama rağmen bazı kelimeleri ısrarla Googleda aratıyorum. Yani biri arama geçmişimi görse kelime dağarcığıma küfür eder.
yeterince bunaldım kafayı yemek üzereyim.
Üstteki yazarlardan birinde görünce benim de aklıma geldi. Çok katı ve sağlam olduğum düşünülen durumlarda cidden çok kırılgan olabiliyorum ama ben dahil kimse bilmiyor.
gündüz 2 tane ödev teslimim var ve ben ikisini de yarıda bıraktım okey dönüyorum.
“Kendime gelicem ama yolu bilmiyorum.”
hep kafamda kuruyorum.
Boşandım.
eski sevgilimin memelerini çok özledim. yeri dolmadı 2 senedir.
sıkıldım ama itraf edemiyorum. çünkü hiç sıkılmadığımı söyledim.
Akşam ocağın başında 3 kilo tavuğu iki ayrı tavada pişirmeye başladım. Pilavimi, salatamı yapmışım. Misafirler içeride. Oğlum ortalıkta koşturuyor. Arada tavadan yağ sıçrıyor ellerime, yüzüme vs. Bir an çok daraldım. Bitmiyor. Durdum ve "benim ne işim var burada?" Diye düşünmeye başladım. Mutfak önlüğünü çıkartıp kaçasım geldi. Bütün hayatımı sorguladım beş dakikada. Sonrada "düşüne düşüne kafayı yedin , bir şeyi de sorgulama be kadın " diye kızdım kendime.

Fazla sorgulamamak lazım mutsuz ediyor insanı.
Her şeyimi aldı. Mutluluğumu, umudumu, insanlara olan pozitif bakış açımı, eski neşeli beni.

Eski halime dönemiyorum. Herkese kötü gözle bakıyorum. Onun yüzünden en sevdiğim yerlere gidemez oldum. Gittiğimde oraların her karışı onla olan günlerimi hatırlatıyor. Kurtulamıyorum. Kurtuldum zannederken en başa dönüyorum. Daha bu yaşta boku yedim gibi hissediyorum. Hiçbir fikrim kalmadı ne yapmam gerektiği hakkında.

Hayatıma başkasını da aldım bir ara. Değişen hiçbir şey olmadı.
Geçmişte içimi döktüğüm yüzlerce yazdına birine daha denk geldim az önce. Başka bir yere dökmezdim zaten. Her yerden de bir yazı çıkıyor. Eğer bunlar bir bütün olsaydı birkaç kitap çıkardı eminim. Derslerimi yazdığım not defterinin tersine yazmışım birkaç sayfa. Nerede berbat hissedersem orada bulduğum kağıt parçasına dökülüyordum. Yazdığım şeylerden birkaçı: Kurtuluşun yok. Hiç çıkar yolun yok. Umudun. Bunu yazayım mı? Kimsenin umrunda olmaz ki.
Cümledeki çocuksuluk benim zaten o zaman çocuk olduğumu hatırlattı. Kendime üzüldüm. Genelde kendime üzülmem. Kızarım. O birkaç sayfayı okudum. O birkaç sayfayı kendim yazdığımı bilmesem kahrolur, yazan kişi için öyle üzülürdüm ki. Bunu düşününce, farkına varınca kendime öyle üzüldüm ki. Bunları ben mi yazmışım dedim. Daha 5 yıl geçmiş üstünden, nasıl da üzgün ve çaresiz hissetmişim. Etrafımda onca insan varken yalnız olduğumun farkında ve sonsuza kadar süreceğini düşünmüşüm. O kadar sayfa içinde tek bir olay ve isimden bahsetmeden, soyut cümlelerle nasıl da acımı aktarmışım. Böyle acı çekmeme rağmen, kendi yazdığım cümlelerdeki çaresizliği bilmeme rağmen nasıl da etraftaki insanlara katılıp kendimi duygusuz, umursamaz biri sanıp da kızmışım. Gerçekten acıdım kendime. Öyle bir acımak ki şu sıralar yapmak istediğim hiçbir şeyi yapmak istemiyorum artık. Vicdan azaplarıma farklı bir tane eklendi, kendim. O dönem üniversite sınavına hazırlanıyordum. Yıllar süren o duygu bataklığı o sene daha fenaydı çünkü eski çevremden de uzaktaydım. Okulum ve sınav sonuçlarıma bakarsak iyi bir sonuç elde etmemek için sebebim yoktu. itiraf etmezdim ama başarıdansa sevmeyi, sevilmeyi, sevdiklerimle olmayı severdim ben. Bunun bile farkında değildim ve gururumdan farkında olmamaya çalışırdım, hafif hafif hissetmeme rağmen. Şöyle düşünün, para kazanmak zorundasınız ama siz neden üzgünüm diye dert ediyorsunuz. Öyle ki bir ara yine kalem oynatmazken, kendimi çalışmaya zorlardım yine vicdan azabından. Çünkü ne paralar harcanıyordu eğitimim için. Maddi durumumuz pek parlak değildi çoğu öğrencininki gibi. Vicdan azabı tekrar. Ama çalışıp ne yapacaksın diyordu içimden bir ses, güne uyanmak istemezken. Sonra başarısızlığın getirdiği o berbat his. Döngü devam ederdi. Geleceğe inancım o kadar yoktu ki sınav neydi o zaman? Bütün bu drama ve laf kalabalığı çok normal ve belki herkes yaşamıştır ama, kötü olan yine benim ve bu sefer kötülüğü kendime yapmışım. Böyle berbat bir durumda olduğumu en yakınlarım dahi kimse görmemiş veya umursamamış da, ben de onlara katılmışım. ikide bir ölmek isteğimin en büyük sebebi de bu aslında. Çok farklı şeyler olabilirdi. Ben çok farklı olabilirdim. Bu da böyle boktan bir yazı kimseyi ilgilendirmeyen. En azından kendime not olsun da belki arada görür, benden başka kimsenin ben olduğumu bilerek okumadığı bu metinle bir şeyler hatırlarım.
monopoly oynarken kasa bende kalırsa mutlaka para çalıyorum. kendimi durduramıyorum. benle oyun oynanmaz. o yüzden kasayı asla istemem mesela. en azından bu açıdan iyi de bir yönüm olduğu ortaya çıkıyor.
Saçma ama caddede yürürken şişman birini solladığımda beni de yiyeceğini düşünüyorum. Iyyy düşüncesi bile kötü.
görsel
Ben niye dogdum yaaa (bkz: swh)
Şu dünyada hiç sevilmedim ama hep sevdim. Bu da benim ömürlük lanetim sanırım.
Edit büdüt
Ne kadar kendi kendime unuttum desemde ara sıra yine geliyor aklıma Allahsız... ama Artık hayal kuramıyorum. Sadece aklıma geliyor...
Geçen gün bir iş görüşmesine gittim. Önce bir form verdiler, doldurdum. Cok garip sorular vardı. Is hayatı hakkinda görüş ve önerileriniz nelerdir, arabanız var mı falan gibi...
Yahu ben senin işine ortak olmaya mı geldim...Bana vereceğin belli bir meblağ maaş karşılığında önceden tanımlanmış standart bir takım ofis işleri yapacağım altı üstü. Sanki wall sitrite broker arıyor adam. Yemin ederim her şeyden be herkesten bir olmamislik bir sentetiklik bir yapaylık akıyor...
Neyse, adamla bir odaya girdik başladık mülakata.
Sigara kullanıyor musun dedi, sigara pahalı tütün sarıyorum kendim ama mesai saati içinde içmem icabinda dedim.
Kariyer hedefin nedir, nasıl yükselmeyi düşünüyorsun dedi.
Açık konusabilir miyim dedim, tabii dedi ben devam ettim...
Bakın beyefendi, benim şimdilik yani kisa vadede tek hedefim bir an önce bir işe girip para kazanmak ve aldığım maaşla geçinmek. Yani şu durumda kurumsal bir kariyer hedefinden ziyade, daha nesnel ve varoluşsal bir takım mecburiyetler ön plana çıkmış durumda dedim. Özel sektör çalışanlarının yarısı asgari ücrete, diğer yarısının da büyük kısmı asgariden bir kaç yüz lira fazla bir ücrete çalışıyor. Ayrıca emeklilik yaşı altmisbes, ve bu yaşa kadar özel sektörde aynı kurumda çalışmak mucize gibi bir şey. Mesela bir insan elli yaşında işsiz kalsa, farzimahal iş yeri kapansa o insan o yastan sonra nerede iş bulacak. Demek istediğim, insanlar artık öyle bir duruma geldi ki, çalıştıkları kurumdan ya da kariyerden ziyade kendi durumlarını düşünmek zorunmdalar. Şimdi allah aşkına, ikibinbesyuz lira maaş alan bir insanın kariyer hesefinden ne olacak de mi, komik değil mi...dedim.
Hobilerin var mı diye sorudu sonra ama beni çoktan eledigini suratının şeklinden anladım tabii. Edebiyat severim dedim ne mesela dedi durum hikayeciligini ve bilinç akışı na bayılırım bir de techno müzik delisiyim, plastikman ve autechure ve de paula temple dinlemedigim gün yok dedim. Teşekkür etti çıkabilirsin dedi, hayırlı işler dedim çıktım...
Dindar sayılabilecek biri galiba benden hoşlandı sözlük. Nedeni hakkında tek fikrim yok.
Çevresinde gerçekten dindar sayılabilecek çok kişiyi reddetti.

Ardından cuma ile işi olmayan, namaz kılmayan beni buldu.

Ha tamam harama bakmam, yalan söylemem, vicdanıma ters düşecek bir şey yapmam.

Kız ne kadar yanıma geldi gitti.
Sevgili olmak yanlış, evlenilmeli diyordu. Ben ise hem uzak dursun hem de gerçek düşüncem diyerek evlilik düşünmüyorum, tanımadan olmaz deyince kız da bunu savunur oldu.

Ama en son baktı namaza başlayacağım yok, 25 yaşına gelmiş birini ben adam edemem ve Allah istemezse ben de isteyemem temalı sözlerle benden ümidini kesti.

Bu arada mesleki fark nedeniyle kızın maaşı benimkinin 3 katıydı.
Benim arkadaşlar bile kızın sevgisini fark etmiş, kızı kaçırma, sorarsa kılıyorum de geç diyordu.

Ama ben sevmediğim, kafa yapım uyuşmayan insanla uzun bir yola giremem.
Hem bana, hem o insana yazık.

Yolu açık olsun.