bugün

Ayrıldık, iki hafta kadar aramadım onu, ama belki o arar diye telefonu hep gözümün önünde tuttum. Ara sıra bitti bu iş deyip ondan kalan ne varsa, çöpe atmayı düşündüm ama atamadım. Birlikte gittiğimiz yerlerin önünden geçtim içim üşüdü içeri girmek istedim ama içim daha fazla acır dedim, girmedim. Fotoğrafları defalarca silmek istedim ama yapamadım, düşündüm hani bir gün dönerde sorarsa bunu ona açıklayamam. Kaneperi değiştirdim, bana aldığı bir kaç küçük eşya ile konuştum ama onu unutamadım ama dedim ki unutacağım. En sonunda bir gece çok sarhoştum, bir ay kadar geçmişti.. Birini öpmüşmüdür diye düşünürken çok kızdım bağırdım çağırdım duvar yumruğuma çarptı. Elim iyileşmeden başka biri ile olduğunu öğrendim.. ama, dedim.. ama.ama. . ama. .
amana koyayım.
önceden gece tilkisi gibiydim.
bayılırdım gecelere, gece vakit geçirmeye...
ama şimdi nefret ediyorum. insanın bütün yaşam enerjisini alıyor bu geceler. üstelik ortada hiçbir neden yokken.
işin kötüsü, uyumak istesen de uyuyamıyorsun.
bazen gururumdan nefret ediyorum.
az kalsın birinin okulu bırakıp gitmesine sebep olacaktım. bütün gün vicdan azabı çektim. neyse ki sayısız özürle durumu düzelttim. ya düzeltemeseydim diye düşündüm bütün gün. neyse düşünmek istemiyorum bunu.
reddedilmiş olmanın ağır yükü ile artık kafa yorulacak,davranışlarının üstüne düşünceler üretilecek biri kalmadığının bilinci arasında bir yerdeyim şuan.aslında erkekler niye şöyledir böyledir tarzı cümleler kurmanın genelde absürd olduğunu düşünen ben, şuan bu absürdlüğü yapmak istiyorum.ümit verici konuşmalar,ışık yakan hal-tavırların üstüne neydi bu şimdi? allahtan belamı arıyordum buldum galiba...
Kendimi çok gereksiz hissediyorum. Sanki ben olmasam dünya refah seviyesi artacak yahu.
havasızlığı hiç sevmiyorum.
bugün de aşırı boktan bi gün olacak belli.
3 4 yaşlarındayken gırgırı, dolap sanıp kuzineli sobanın fırınına koymuşluğum var. kaybolan gırgırın nerede olduğu, akşam olup ta soba yanınca ortaya çıktı*.
charlize theron varya ben onu uzunca bir süre charlie steron diye bildim.
kızıl olan biri çirkin olabilemez.

olamaz demiyorum bak istesede olamaz.
Tas bir hatun tarafindan temasli tacize ugradim ve cok hosuma gitti.
eve hırsız girip yatağıma otursa uyuya kalır.
tembelliğime değil yatağa atıyorum suçu sözlük.
bugün abimi hastahaneye uğurladım. normalde ankara istanbul arası gidip geliyorum işlerim dolayısıyla. çocukluğumdan beri yokum yanlarında. bir döndüm, abim mahvetmiş kendini. şimdi hastahanede, sabah ayrılırken sıkı sıkı sarıldık. ağlamamak için zor tuttum kendimi, o da tabi. ve arkasına bakmadan girdi kliniğe. çok kötüyüm, onu şimdiden özledim. kendine çok iyi bak abicim, ben varım artık yanında, üzülme.
açlıktan gebericem allama kitabıma ya. huuuuuuuuffff
alev alev dizisini izlerken salya sümük ağladım, ulan nasıl biliyorlar reyting toplamayı, akşam da yeni bölümünü izlicem, evet tam bir işsizim.
ev arkadaşım denen göt bu sabah memlekete gitti ve salı ya kadar yalnız kaldım. yemek yapasım, oturasım, televizyon izleyesim, hiç bi sikim yapasım yok. eve davet edecek arkadaşım da yok amına koyayım. hadi dışarı çıkalım diyecek biri de.

özet: ekmek alıp gelcek varsa yemek benden. @çapa

edit: ya da en güzeli böbreği gasteye sarın. hiç uğraştırmayın. çapa'daki seyran'a bırakın, ben ordan alırım.
insan çok sevdiği, canından çok değer verdiklerinden de soğuyabiliyormuş. hepimiz insanken ve hatalar yaparken sadece tek bir tarafın suçlanması, adeta günah keçisi ilan edilmesi çok can sıkıcı bir durummuş. yapılan hataların unutulacağı söylendikten sonra, her yeni tartışmada defalarca kez insanın suratına vurulması, insanı cidden, cidden çileden çıkarabiliyor. öfkeden kuduracak gibi olmanın ne demek olduğunu daha iyi anlıyorum artık. bu öfke hissinin boşaltılamaması, yerine birşeyin konamaması, insanın yüreğine yakın bir yerlerde adeta aç bir kurt gibi yerleşiyor. zamanla soğuyan öfke, beraberinde getirmiş olduğu o aç kurdun yerine bir delik bırakıyor sadece. ama bu delik dolmuyor. sadece büyüyor. insanı daha büyük hatalar yapmaya doğru yavaş yavaş itiyor. duygusuzlaştırıyor. zamanında coşkuyla yaşanan duygular sadece külleniyor, yitiyor, anlamsızlaşıyor. anladım ki bu dünya üzerindeki kimse durması gereken noktayı bilmiyor. incinmemek için incitmeyi göze alıyor ve söylenen çoğu söz birer yalandan ibaret. yalan olmayanlarsa duygusuz ve boş. kabuk gibi. ambalaj güzel ama açtığınızda hayal kırıklığı yaratıyor. şu yaşa kadar sigaraya başlamamış olmaktan gurur duyan ben şimdilerde neden başlamadığımı sorgular oldum. ne zaman elim uzansa, duruyorum bir an ve düşünüyorum "değer mi?"... ucu çok açık bir soru bu ve insanı derinlere çekiyor. ama birşey biliyorum ki insanın kalbini açması sadece hayal kırıklığına giden bir yolun başlangıcı. bu hayal kırıklığının nasıl olacağı bir muamma... insanı yıldırabilir ya da öldürebilir. nasıl gerçekleşeceği bu iki insanın kararlarına bağlı. satranç oynar gibi ama sonunda kimse kazanmıyor.
kendimi de sevmesem resmen yaşamak istemezdim.
hala açım.
Seviyorum hala aramasını bekliyorum ama aramayacak bnm aramam işlerin daha da kötüye gitmesine sebep olacak, acı çekiyorum..
Hadi gel dışarı çıkalım dicek arkadaşım yok lan. Çok sıkıldım
hoşlandığım kızın karşısına çıkıp saati sorup, bu saatten sonra benimsin diyesim var.
8. sınıfta anafene gidirken tek kaldığımda ordaki batataniyenin arasına boşalmıştım çok pişmanım.
bazı hemcinslerimin anormal olduğu kanısındayım.