bugün

gitmek istiyorum sözlük; cehennemin ta dibine kadar gitmek istiyorum.

insanlardan, yalanlarından, yalanlarımdan, kendimden bile sıkıldım. "insan, insana muhtaçtır." diyor babam. yanılıyor mu? bilmiyorum ama başka kimsenin olmadığı bir dünya istiyorum bir süreliğine. kimseye hesap vermeden, hiçbir şeyi hiç kimseye beğendirme zorunluluğu olmadan yaşamak istiyorum.

neyse, iyi geceler...
Ben tam bir malım sözlük. cidden. sevdiğim bi kız var. her gece uyuyacağım zaman, bilgisayarı kapatıyorum. sonra onu düşünmeye başlıyorum. onu bir nevi rahmetli annemin yerine koyuyorum. her şeyim yapıyorum hayalimde. hayaller kuruyorum. ama yanından ayrılırken bir hoşçakal bile diyemiyorum. kafamı sikeyim.
hayatımın en mutlu anını yaşıyorum sözlük. hemen anlatayım.. eve geldim, soyunup dökündüm pamuk gibi pijamalarımı giydim, tuvaletimi yaptım elimi yüzümü yıkadım, yemeeemi yedim, bilgisayarımı açtım, bir güzel kuruldum yatağa. hemen baş ucumda duran çantamı açtım içinden sigara pakedimi çıkardım ve bir de ne göreyim. 2 dal sigaram kalmış!!! oracıkta bir silah olsa kendimi vurabilirdim. ilk dalı yaktım, içerken gözlerim doldu, gerekirse bütün gece sigara içmiyim ama asla dışarı çıkmaya halim yoktu. erken uyuyacaktım mecbur bu gece. sonra çantamdan tel toka almak için çantayı açtığımda yepppyeni bir paket sigarayı gördüm. eve gelmeden önce almıştım! bunu nasıl unuturum diye kendime söverken bir yandan kendi yanağımı öpmeye çalışıyordum. mutluluk bu değil de nedir!
on yıldır seni unutamadığım için kendimle taşak geçiyorum.
yazarken bile utanılandır.

bu ilk itirafım sözlük; hani isimlerin yanında bir cümle yazıyor ya, online listesinde görünen, mesaj atarken görünen, onun nasıl yazıldığını hala bilmiyorum. 1.5 yıldır burdayım evet.*

edit: zodyak aydınlattı beni, ışığı gördüm, teşekkürler kendisine*
itiraf ediyorum

geçen gün adıma gönderilen havaleyi almak üzere postaneye gitmiştim.makineden sıra numarasını aldım fakat sıra numarasının üzerindeki sırada bekleyen 67 kişi yazısını görünce yok artık daha neler dedim kendi kendime.

otobüs saatine yetişmem lazımdı aksi halde biletim yanıcaktı.o kadar süre beklememe imkan yoktu.gerçi şöyle bir postanenin içine bakınca taş çatlasa 30 yada 35 kişi vardı ve numaraların çoğu boş geçiyordu.fakat benim o kadar bile bekleyecek zamanım yoktu.

hem şu boş geçen numaraların birine girsem kim ne anlayacaktı ki? evet karar vermiştim öyle yapacaktım.gişe memurunun numarayı yakmasıyla etrafı göz ucuyla kestim ve hareketlenen kimsenin olmadığını görünce kendinden emin adımlarla gişeye doğru yürüdüm.elimdeki 60 sıra sonraki numarayı katlayarak yandaki numara atılan sepetin içine attım ve kimliğimi uzatarak havalem vardı onu alacaktım dedim.

aynen düşündüğüm gibiydi.hiç bir sorun çıkmamıştı ve bir saat beklemek yerine beş dakikada işimi halletmiştim.

bugün yine postanede işim vardı ve yine bir o kadar sıra vardı.fakat bugün yetişmem gereken bir otobüs yoktu ve bende her zamanki gibi sıramı bekleyecektim.fakat bu sefer araya çok rahat kaynayabileceğimi bilerek sıra beklemesi nedense daha bir zor geldi.bir işi bir kere hile ile kolay yoldan yapmıştım ve şimdi doğru yoldan yapması angarya geliyordu.demek ki insanlar böyle böyle yoldan çıkıyor sözlük.
üst kat komşumuzun kızının kafatasını( kaldırıma kafa üstü düşürerek) çatlattım.
(#14066829)

hem de ne itiraf... rahatlama... iyi ki varsın sözlük.
bundan sonra 3 satırdan uzun entryleri eksileyeceğim.
evlenmek ya da hayatına birini katmak değil, birini tanımak zoruma giden. girdiğin yolun çıkmaz sokak olduğunu anlamak gibi bir duyguyu yaşatması hep vazgeçiren. acaba yalnızlığımla mı evlendim ben.
bazen insan öyle bir doluyor doluyor ki bağırmak, haykırmak istiyor ama içine atıyor durmadan. bu itiraf başlığını bugüne dek çok fazla kullanmış olmam da bu yüzdendir belki, etrafındakilere diyemediğin, içinde tutmak zorunda olduğun şeyleri taşıyamadığın vakit oluşan o huzursuzluğu azaltmak için...

sözlüklerde yazılmış binlerce entry var annesi, babası boşanmış kızlara dair ya da kocasından boşanmış kadınlara dair. maksadını aşanları oluyor bolca, bolca da bilmeden atıp tutan yazarı oluyor bu entrylerin. oysaki yaşamadan fikir sahibi olmak ne büyük hata bilmiyorlar bir çoğu.

nedir boşanmış ailede çocuk olmak kısaca anlatmak gerekir belki de: ailen bölünmüştür iki parçaya ama anlamazsın ufaksındır. boşanma lafını duyan çevrendekiler üzülür sana, acır gibi bakarlar. umursamazsın, bir şey ifade etmez çünkü ufaksındır. sonra bir gün gidersin babanın evine. kardeşin olmuş meğer dememişler sana. gittiğinde bir bebek. 3 yaşındasındır sende. seversin, canındandır anlamasan da hissedersin. bu arada da annen eşek gibi çalışıyordur. akşam işten döndüğünde görüyorsundur ancak. gece yarılarına kadar yatmazsın bazen, annen de yatırmaz seni, özlem dinmez çünkü. gece birlikte yatarsın yıllar boyunca. yine de doyamazsın annene. zaman geçer, yıllar geçer. baban arada sırada sarhoş olup arayıp sizi tehdit etmekten geri kalmaz bu arada. yıllar sonra bir gün bilgisayar istersin, heves etmişsindir. anne alamaz çünkü, baban çalıştığı kurumda önemli bir mevkideyken annen sadece daktilo olarak tabir edilen bir memurdur. her telefon görüşmesinde bir isteğin var mı diyen babana hayatında ilk kez kısık sesle bir şeyler söylersin. sesini yükseltir önce. çok küçüksün bilgisayar neyine der. ağlarsın, çok ağlarsın. alınmamasına değil de reddedilişedir bu ağlayış sonradan anlarsın. o yaz babanın evine gittiğinde 3 yaş küçük kardeşinin bilgisayarı vardır. harçlık biriktirirsin deli gibi. nedir ki harçlığın bir simit parası bir de meyve suyu. annen ne yapıp eder alır sana o bilgisayarı. aradan gene birkaç sene geçer. bu arada telefon görüşmelerinde gene sorulur bir şey ister misin sorusu, ama öğrenmişsindir o yaşta daha kibarlık amaçlı bir soru olduğunu. yine bekleriz diyen misafirin söylediği yalan gibi tıpkı, yok dersin sağol baba her şeyim var. bir bisikletin vardır. pembe 12 vites. e büyürsün zaman içinde. küçük gelir artık. afili bisikletleriyle gezenlere imrenirsin. 18 vites bir bisiklete kayar aklın yavaşça. fiyatını da bilmezsin ya ne kadar diye. internet mi var o zaman bakalım. gene bir telefon görüşmesi, gene kısık sesle söylenen sözler. gene reddediliş. bu kez anne alır telefonu konuşur. ne dediğini bilmezsin. bir ay sonra gelir baban birlikte bisiklet bakarsınız. hayatında bu kadar mutlu olmamışsındır belki de. babanla ilk kez bir şey bakıyorsundur. annenle baban yan yanadır. bir bisiklet seçilir, alınır. ona bebek gibi bakılır. başına bir şey gelecek diye her gün 5. kata çıkartılır o çocuk halle, kapının önüne. aşağıda bırakmaya gönül razı olmaz çünkü. daha üç kere binmeden çalınır ama. yapacak bir şey yok belki sorumsuzluk belki gönülsüzlük kim bilir. sonra yazın gidersin babanın evine kardeşinin bisikleti vardır bianchi bir tane. hastalanırım günlerden bir gün. doktor ameliyat der. anne alır götürür ankara'ya, baba da orada yaşıyor ya gelir yalnız bırakmamak için. gene birliktesinizdir. annen baban hastanede yanında. ne büyük mutluluk. hastaneden çıktıktan sonra birlikte bir mağazaya gidilir. elbise alır babam. bir etek, bir de yeleği var. o gün gibi aklımda hala. ayrılırken anneme der ki duymayacağımı düşünerek, karım duymasın olur mu? olur duymasın. o kadar büyük bir yanlış ki bir babanın çocuğuna elbise alması. bunu düşünürsün o zaman. sen yükten başka bir şey değilsin. gene yıllardan bir yıl gitmişsindir babana. power ranger ların senesi işte. pink ranger'ı seversin sen. kardeşinde vardır kırmızısı. hoşuna gider. babana dersin ki çok mu pahalıdır ki bunlar. gidene kadar her gün beklersin belki getirir diye. hiç gelmez elinde bir şeyle. sonra seni bırakacağı gün gelir çatar, arabada verir hediyesini. almış pink ranger'ını. eve getirememiş, karısı kızar belki, huzursuzluk çıkmasın.

bir kere bile okul alışverişinde baban olmaz yanında, bir kere bile okul açılıyor önlüğün var mı demez, kitapların alındı mı demez, defterlerin tam mı demez. kitaplarını annenle, dedenle kaplarsın, okuma yazmayı dedenden öğrenirsin, veli toplantılarına çağırılır babalar seninki km'lerce ötededir. montun var mı, botun var mı gibi cümleler hafızanda yoktur duymadığından. annen çalıştıkça yıpranır, yemez yedirir, giymez giydirir. büyütmek için, babası yokken kız çocuğuna sahip çıkabilmek için, bu ülkede yaşadığından bir de etraftan laf gelmemesi için. genç kız olursun. liseye başlarsın baban yoktur yanında. anadolu lisesi'ni kazanamayınca zaten gözünden düşmüşsündür. süper lise de nedir ki, zaten küçük bir şehirde. annen de emekli olmuştur artık. geçim sıkıntısı dayanır iyice kapıya. kimse bilmez tabi iki kişinin dışında. bu zamanlar içinde gidersin defalarca babana. defalarca içkiye lanet okursun. sarhoşluğa, kavgalara, şiddete şahit olursun. üniversiteye hazırlanıyorsundur, dershaneye gitmek de zordur, ama gene yollar annen seni bir şekilde. ama oldu ya kazanamadım işte. gençlik, çocukluk belki olmadı. babam beni bir aydan uzun süre aramadı. kazanamadım ya, ikinci şok oldu ona. ikinci sene baştan başlar her şey. ikinci defa hazırlananlar bilirler. ama gene kazanamazsın adam gibi bir okulu. bölümünü de beğenmezler. arkadaşları sorduğu zaman utandığını fark edersin. arar seni şu var ya istanbul hukuk kazanmış der. tamam baba dersin. kardeşin lise boyunca her çeşit etkinliğe katılır. her sene ingilizce kursuna gider. kur, sertifika her neyse alır hepsini peş peşe. sen ingilizcen iyi olmadığı için ezilirsin, dil önemli derler sana. biliyorum önemli ama normal bir lisenin hazırlığında bu kadar oldu üzgünüm dersin. üniversite boyunca ayda 100-150 lirayla yetinmeye çalışırsın. 4 sene boyunca. oraya buraya çokça gitmezsin, gezmezsin, sosyal olmazsın çok fazla. sonra bir haber gelir, kötü bir haberdir. baban hastadır çok. üzülürsün, aylarca dibe vurursun. uyuyamazsın, yiyemezsin. kardeşin çok güzel bir üniversiteyi kazanır bu arada. ağlarsın duyduğunda sevinçten sen de mezun olmuşsundur. mezuniyetinde annen vardır bir tek. tezini yazarsın, savunursun bilmiyordur bile baban. aramaz, diğer arkadaşlarının babaları telefonda başarı diler oysaki.

iş bulamazsın aylarca. her telefonda daha erken, yeni bitirdin der baban. kpss'ye gir de atan der. bölümünden alınan ortalama sayıyı bilmez, aldığın formasyona yatırdığın ücreti bilmez. bilse de sormaz. laptopu aylarca para biriktirip aldığını bilmez, telefonunu iki sene para biriktirip aldığını bilmez. liseden beri üstündeki her şeyini, iç çamaşırına kadar kendi paranla aldığını bilmez. parmağını oynatsa emekli olduğu kuruluşa seni sokabileceğini bilirsin. ama teklif etmez, akrabaların neden oraya girmiyorsun, baban ne diyor dediğinde hiçbir şey diyemezsin. o kartı kardeşin için saklıyordur muhtemelen. mezun olalı 5 ay olmuştur. işin hala yoktur. eline geçen aylık sıfır liradır. bir yandan da formasyon alıyorsundur, formasyon stajın vardır. biriktirdiğin para da suyunu çekmiştir iyice. müfredata uygun giyinmek için gereken iki pantolonu bile alamazsın, bir pantolonla geçirirsin tüm staj dönemini. kardeşin eline geçen 750 lirayla geçinemediğini söylerken telefonda sen ayağındaki 5 senelik bota bakarsın. onunla aynı zamanda aldığın kabanı giymemek için de kışın ortasında bile üşümüyorum ki dediğin zamanlar olur. sonra karar verilir dersaneye gidilmelidir kpss kazanılsın diye. istek dışı bir şekilde gerçekleşir. her ay o dersane taksidini denkleştirmek, ders aralarında bir tost alacak paranın çıkışmaması ne demek öğrenirsin bu zamanlarda. işsizliğine, kimsesizliğine söversin sadece. içine oturur bunların hepsi. en çok da babanın seni kızı olarak görmemesi. sadece bir yük olarak görmesi.

buraya sığmayacak binlerce şey ve daha fazlası. hayat şartları zor. milyonlarca insan açlık sınırında yaşarken, insnalar asgari ücretle 4 çocuk okuturken bir kısmı da lüks içinde yaşıyor böyle. herkesin hayatında bir dert, bir yük. omuzlamışız hepimiz. kimimiz ezilmişiz ağırlığı altında. artık ayakta duracak gücümüz kalmamış. bugüne kadar gösterilen dirayet, aklı selimlik yerini yavaş yavaş deliliğe bırakmaya başlamış. her şey ters gitmesine rağmen şükretmesini bilirken, çıkıp da bilmediği, yaşamadığı hayatlar için akla mantığa sığmayacak sığlıkta yorumlar yapanlar görüldükçe iyice tahammül sınırları zorlanmış. bilmeden, yaşamadan hassas olan bazı konularda iki kelam etmek için durup düşünür belki bazı insanlar.
daraldım çok bunaldım. yine aslında... ne garip değil mi mutlu olduğumuz anlarla mutsuz olduğumuz anlar eşit ama biz hep mutsuzluklarımızın uzun sürdüğünü düşünüp onlara katlanmakta zorlanıyoruz. ama bile bile soruyorum ne zaman bitecek bu mutsuzluk, bu hiçlik hissi?.. bu yalnızlık?..

sıkıldım uğraşmaktan, hep ilerideki günleri düşünmekten, hep yorulmaktan, hep üzülmekten, hep çabalamaktan ve hep yalnız başına olmaktan. bir yandan da alıştım belki bu tempoya ve özellikle de yalnız olmaya.

artık ailemin yanına gittiğimde bile oraya ait hissetmiyorum kendimi. benim şehrim Bursa değil, benim şehrin istanbul da olmadı, benim şehrim izmir hiç değildi zaten. o zaman benim şehrim, benim yalnızlığımın başkenti neresi? nereye ait hissedeceğim ki kendimi sonunda.
çok acı bir şey bu ve anlatılmaz yaşanır türünden. insan annesiyle babasıylayken bile mutlu olmaz mı? kendini daha güçlü hissetmez mi? yok hissedemiyorum işte.. ben hep yalnızım 40 kişiyle de olsam, 2 kişiyle de olsam, tek başıma da olsam hep yalnızım... anlatamıyorum derdimi hiç kimseye, anlatsam da anlamıyorlar ki zaten...
ben bir b.ka yaramam. anca içince konuşabilirim. oda sınırlı. herkesin şakır şakır döküldüğü dertlerini ben bir çırpıda anlatmayı bırak o kadar alkolden sonra anca 2-3 kelimeyle anlatıp sonra susarım. suskunluğumdan birşey çıkarmasını beklerim herkesin. sonra da anlamadılar diye kırılırım. ama suç bende değil, lan oğlum çok zor günler geçirdim birkaç yıldır öyle böyle değil. böylemiydim ki ben. nasıl canlıyıdım anlatamam sözlük. ama çok canım yandı be, sesim, avazım kesildi..
(#11313388) çok sevmiştiniz ya hani bunu, aynı bok bir daha başıma geldi.

ama bu sefer çok rahatım, tam olarak terk edilmedim ama tam olarak terk eden de ben değildim.

ne mi yaptım bu sefer, hacı yine bir kız sardı bana. olur yani niye olmasın yargılamıyorum kimseyi. neyse işte ben yine iyi davrandım, hatta bu sefer adeta pamuklara sardım. yine olmadı lan, efendi erkeğin laneti desem... üniversiteyi kazandığımdan beri bir kızla 2.haftayı göremedim ya la. neyse canlar ne diyordum, he işte kıza yine eppeyi iyi davrandım. geçen seferin aynısı değildi ama, geçen seferki kız seksi iken bu tatlı bir şeydi, lakin kızlar bana tutunamıyor. sanki biraz ödeşme gibi oldu geçmişimle ama... olmadı da.

geçen entry'de bir sonraki kıza yolda çelme takacağımı söylemiştim ya. yok hacı ben kendimi değiştirmeyeceğim, yaptıklarımla vicdanım rahat. ben bu sefer rahatım geçen sefer ayrılık bana koydu demiştim ya, koymadı bu. bir şekilde hatalı taraf olmadığıma eminim artık... sadece kolay vazgeçiyorum. ultimatom çekilse dahi bırakıyorum ben, mal mıyım? evet. fazla gururlu muyum? evet. pişman mıyım? olmadığımı düşünmeyi tercih ediyorum, ama insan emin olabilir mi ki.

neyse şu mutlu-hüzünlü karışık şarkıyla kapatıyorum bu entry'i de.
http://fizy.com/#s/140chq
öyle yazarlar var kı, sadece yazmakla kalmayıp mizahıyla , düşündürücü öğeleriyle yazarken döktürüyolar. kıskanıyorum sözlük.
insanların beni anlamadığını düşünüyorum sözlük.
ne yaparsam yapayım, her ilişkim bir süre sonra yatağa bağımlı hale geliyor.
nefret ediyorum bu durumdan. bu benim lanetim galiba.
kimin âhını aldım? bilmiyorum ki.
(bkz: çantadan çıkan bir haftalık simit) başlığını görünce gözlerim bulutlandı.
Gün geceye evrillir ve ruh feragat etmek ister candan.
Durup durup aynı sesler yankı yaparken 4.5 metre karelik odamda,
Ben şansıma söver, olmak istediğim yere tiksintiyle bakarım.
Sinsice sırıtır mantığım bir köşeden," şans yoktur!!"diye an itibariyle.
Bilinçaltım da alkış tutar mantığıma, "şans değil bu, senin eserin." dercesine.
uzun bir aradan sonra merhaba sözlük...

galiba aşık oldum sözlük, bunu kimseye söyleyemiyorum bari sana anlatayım. aşık oldum oldum da keşke olmaz olaydım. ya sevgimi içimde yaşayıp en sonunda pişman olup üzüleceğim yada bi cesaret gidip açılacağım * ocağına düştüm sözlük akıl ver bana. **
9 yaşlarımda falan, ücra bir yerde, tahtaların arasına sıkışan bir kediyi, elimde tornavida olmasından dolayı öldürme isteğime karşı koyabilmiş ve kediyi yarım saat süren bir iç hesaplaşmamdan sonra serbest bırakmıştım.
bol sarımsaklı paça başlığını gördüm , midem kazındı, boğazım düğümlendi,

götüm dona dona şehzade'ye gittiğim geceleri hatırladım, çorbanın yanında hep salatalık ve biber turşusu verirler,

ama o biber nerenin biberiyse , daha yiyeni görmedim. herkes salatalığı yerdi zaten.

haftada 3 gün orada çorba içmezsem olmazdı.

başlığı açanı kınıyorum, işin içine duygu muygu da katayım sizin de canınız çeksin istedim.
keyif zehirlenmesi yaşıyorum.
insan 1,5 yıllık bir ilişkiyi bitirince bile amı götü dağıtıyorsa, boşanma kararı alanlara saygı duyuyorum abicim hemde çok büyük saygı duyuyorum...

http://www.youtube.com/watch?v=iH7HvAP3mCE

arkadaşlarıma oturup dert yanmak istemediğim için yazıyorum bugün buraya. ilişkimiz boyunca duygusuzluktan dem vurdun be kadın, ben bir kere olsun 'sensiz yapamam', 'beni bırakma aşkım' demedim amına koyduğumun yerinde. Ama sen ayrıldık, bir ayda buldun birini, ben aylardır herkesi kendimden uzak tutuyorum. Utanıyorum lan bu halimden. Sen yoluna devam ettin, bense geride kalmışım gibi hissediyorum, sen sanki bana tur bindiriyorsun gibi hissediyorum. Sevişin lan yeni sevgilinizle, dertleşin, ağlaşın içim acımıyor artık düşününce.

kadınların 'kararlı' olduğu zamanki tavrına da aşinayım. bir değil iki değil, sorsak şimdi 'erkekler duygusuz olur'. Bu kadar kararlı olabilecek kadar duygusuz kadınlar varken bunları söylemek ayıp lan.

Geride de kalmamak lazım tabi yada gerinde kalmamam lazım; senden daha dik durmalıyım da sırf yalnız hissetmeyim diye yalan söyleyebilecek yaşta değilim.
Hiç birşey olmamış gibi yapacak kadar 'unutkan' değilim.
Hiç sevmemiş gibi yapacak kadar 'gururlu' değilim.
Birine kendimi hiç sevilmemiş gibi gösterecek kadar 'muhtaç' değilim.
Hiç acıtmadı diyecek kadar 'yalancı' değilim.
Yaptığım bir çok şey için pişmanım diyecek kadar kendimden 'utan'mıyorum.
Hiç olmasaydın diyecek kadar 'nankör' değilim.
Aslında seni hiç sevmedim diyecek kadar 'kötü' değilim. değilim lan.

bir gün gelirde, kimse beni anlamaz diye sözlüğün itiraf kısmına yazacağım hiç aklıma gelmemişti. Bu da bir itiraf en nihayetinde.

Kaldırıma takılıp tökezleyen insanların, dönüp kaldırıma pis pis bakarak trip attığını görüyorum. O kaldırım yıllardır orada, sen takıldın malak! diyesim geliyor, susuyorum. Sen benim için o kaldırımsın, ne sen bunun farkındasın ne de kaldırımın umrunda....

Burnunu sildikten sonra peçeteye bakan insanlar görüyorum yada sifonu çekmeden bokuna bir göz gezdirenleri. Herkes yaptığı şeyi görmek istiyor heralde, iğrenç yada çok güzel farketmiyor. Elindeki peçete gibiyim, aklına gelince şöyle bir dönüp bakıyorsun. Vurdum ama öldü mü diye? evet öldüm...
itiraf ediyorum babam çok çılgın biri! nasıl mı?

akşam üstü marketten kıyma aldık. neyse geldik eve ben sağı solu toparlarken baktım o tavaya kıymayı doldurmuş yağını falan da koymuş bi güzel kavuruyor ama ne kavurmak...

dedim baba naapıyosun? kıymalı yumurta yapıcam demez mi! lan dedim o ne kadar kıyma koymak öyle! köfte olur onlardan köfte! yuhh!

sonra dedim ki bak baba annem eğer böyle bişey yapmış olsaydı bu tavadaki kıymanın çeyreği kadar kıyma koyardı en fazla! ne kadar gözün aç ya!! bi' de bana gözü aç dersiniz!