bugün

Bunu aldım. içeriği çarpıcı geldi.
--spoiler--
+neden kör olduk?

- bilmiyorum

+bunun nedeni belki bir gün keşfedilir

-ne düşündüğümü söylememi ister misin?

+söyle

-sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum,biz zaten kördük

+gören körler mi?

-gördüğü halde görmeyen körler...
--spoiler--

üzerine çok yazılacak çizilecek bir kitap körlük. sadece üstteki diyalog bile yeter bu kitabı okumak için.

lanet olsun ki hayatımızın her yerinde gördüğü halde görmeyen körler mevcut, ve bu hastalığın bir tedavisi var mı inanın bilmiyorum....
"...ölüm geldiğinde herkes aynı körlüğe bürünmüş olacaktı."

tanım : 1998 Nobel Edebiyat ödüllü jose saramago kitabı.
şu sıralar okuduğum kitap.

daha yeni başladım. fakat her satırında içimi bir gerginlik ve huzursuzluk kaplıyor. dur bakalım sonunu nasıl getireceğiz?
portekizli yazar jose saramago' ya 1998 yılında Nobel edebiyat ödülü kazandıran kitap.

bugün başladım. daha kitabın ilk sayfasından itibaren okuyucuyu içine çeken bir konuya sahip. Allah Allah acaba ne oldu diyerek sayfaları çevirtiyor.

yazarın okuduğum ilk kitabı. Konuşma çizgileri kullanılmamış kitapta ancak hangi lafı kimin söylediği net anlasiliyor. dikkat ederseniz, virgülden sonra buyuk harfle basliyorsa yan cümle, baska bir konusmaci konusuyor demektir. Bu yüzden sağlam kafayla okunulmasi gerek. ikincisi kitapta karekterlerin isminin olmaması kendilerinden kör doktor, koyu renk gözlüklü genç kız de şeklinde bahsedilmesi hoşuma gitti. Bence akılda daha kolay tutuluyor.

Sindire sindire okumak istiyorum, bitince editlerim.

bitirince gelen ekleme: kitabi birakmak istedigim cok zaman oldu. Ne hikmetse ne zaman birakmak istediysem, kitap beni daha cok icine cekti. agir agir okumak gerek agir, sarsici bir konusu oldugu icin. olay örgüsünün yaninda, (bkz: üst kurmaca metin) leriyle anlatim daha da akici kilinmis. okuyun, üzerine kafa yorun.
Ah kaçan otobüsleri birde bana sor.
Gözlerin görmemesi.

Öyle birkaç dakika, göze bez bağlamakla anlaşılacak bir durum olduğunu sanmıyorum.

Empati yapalım...

Düşünün ki gözünüze bez bağladınız ve o gün bezi hiç çıkarmama kararı aldınız.
Önce bulunduğunuz odada dolaştınız, birkaç eşyaya takıldınız ama sizin için çok da sorun olmadı.
Yan odaya geçme kararı aldınız. Önce kapıyı buldunuz ve diğer odaya geçtiniz.
Çoğu kişi bu noktada gözündeki bezi çıkarır , derin bir nefes alır ve etrafındaki eşyalara ilk defa bakıyormuşçasına bakar.
Körlüğün ne demek olduğunu hissedebildiniz mi? Sanmam. Yüz binde birini belki...

Her şeyden önce siz istediğiniz an yeniden görebileceğinizi biliyorsunuz. Ya umudu olmayanlar gerçekten görmeyenler... Bence asıl zor olan bu ... görmemekten ziyade umudun da olmaması...
Hem gözleri görmeyen insanlar, sadece evlerinde geçirmezler hayatlarını. Bir odadan diğerine geçmek onlar için en basitidir. Sonuçta evde olup güvende olduklarını bilirler.
Asıl sorun, tüm insanların ortak kullanım alanı olan dışarıyı paylaşmaktır görmeyenler için. Yani güvenli ortamdan , kimin ne yapacağı ya da nerede ne olacağı belli olmayan güvensiz ortama çıkmaktır. Kolaysa dışarıda deneyin , gözünüze bez bağlayıp dolaşmayı, alışveriş yapmayı, çalışmayı... düşüncesi bile zordur.
Ayrıca ve ayrıca, gözleri görmeyen insanlar , kendilerine " kör" denilmesinden hoşlanmazlar. Çünkü kör, işe yaramaz demektir. "Kör bıçak, kör testere gibi" Halbuki onlar işe yaramaz değildir. Kamuda çalışan yaklaşık 35 bin (2017) engellinin en az 5 bini görme engellidir. Hâlâ da kamuda veya özelde çalışmayı bekleyen binlerce görme engelli vardır.
Görme engelli bir yakınım var, oradan biliyorum.
Jose Saramago’nun en bilindik, en sevilen ve hatta kendisine Nobel ödülü’nün yollarını açan kitabı Körlük, trafikte bir adamın bir anda kör olması ile başlar. Her şeyin beyaz görülmesi dışında gözlerde fiziksel hiçbir belirtiye sebep olmayan bu hastalığın diğer körlüklerden en büyük farkı ise bulaşıcı olmasıdır.

insanı hırs, şehvet, para mahveder. kural olmayınca, insanlar aşağıların en aşağısı da olabilir. kural demişken, örf adetler, devletin kanun koyması ve en önemlisi din çok çok önemlidir. yazarımız saramago, işte tam da burada kaosu ve insanın vahşi yönünü ele alıyor.

bu kuralların, neden varolması gerektiğini bir vaiz, bir hukukçu veya bir başkası bu kadar güzel anlatamazdı. tasavvuf, mesela bu nefs denilen doymak bilmeyen istek ve arzuları kontrol üzerine vardır. yazarımız bir arayış içinde ve bunu bu eserle bizlere sunmuş, saramago metafor üzerinden bir ahlaki yüzleşmede bulunuyor...

--spoiler--

kilise konusu, biraz havada kalmış bence. oradaki ikonalar zannımca zihinlerdeki sahte putlar... yani diyor ki saramago, siz sahteye tapanlar sizler nefsinizin kölesi olarak bunlara inanıyorsunuz ama size bu yolda ön ayak olanlar (kilise ve papazlar vs) sizden daha çok nefsinin kölesi olmuş durumda bir batağın içinde demek istiyor.

doktorun eşi neden kör değil? diye meraklandığınızı biliyorum, her karanlığa bir rehber gerekir. saramago, körlerin vicdanına bir vicdan koyuyor.

--spoiler--

Bir yerde okumuştum, bebeklik çağından itibaren kör-sağır ve dilsiz olan Helen Kellere, asıl körlerin kim olduğu sorulması üzerine cevabı şöyle olmuş; ‘‘Görme yetisiyle doğup etrafındakileri görememek’’ demiş. saramago işte, tam burada bunu konu alıyor...
Bir solukta biten, giris ve gelismesi muhtesem kitaplardan. Fakat oyle pat diye bitiyor ya sinir oluyor insan.
okudukça düşündüren kitaptır.

yazar gerçekçi olma kaygısı taşımamış, bu yüzden çok daha uzun sürecek olayları kısa zaman dilimine sığdırmış gibi geldi.

--spoiler--
kadınların bu kadar kısa sürede, yemek için kendi bedenlerini satabilecek duruma gelmesi şaşırtıcıydı. Hem de vahşi bir şekilde kadın başına en az iki erkeğin düşeceği bir ortamda. En rahatsız edici kısım da kadınların kocalarının bu konuya itiraz etmemeleriydi. Sonra kadınlarının maruz kaldıkları toplu tecavüzün karşılığı olarak getirdikleri yemekleri afiyetle yediler.

Zorluk karşısında yok olan ilk şey ahlak kavramı oldu. Öncesinde çekilen açlık yeterince betimlenmediği için de böyle hissettirmiş olabilir. Hele ki bir de bunu sinemaya uyarlayınca son derece yadırganacak görüntüler ortaya çıkıyor.
--spoiler--
okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi, yazar o kadar büyük bir karamsarlığı yansıtmaya çalışmış ki kendi hayal edemediği ahlaki dejenereyi yaratayım diye saçmalamış.

bence insan kendi hisleri dışında yazmamalı, hissetmediğini yazmış izlenimi yaratıyor kitap.
Her kırmızı ışıkta korkarım. Birden benim de kör olmam olası bir durum değil midir?
Dünyada gerçekten görenlerin gözler mi yoksa kalpler mi sorusuna yanıt arayan kitaptır.
Bana göre ise bunu çok karamsar bir örgüyle yapmış.
Okumaktan zevk aldığım bir kitap, anlatışı, kurgusu vermek istediği mesajlar...kesinlikle okunması gereken bir kitap. Kitabi okurken bazen ülkenin durumu ile bağdaştırdım, içinde tutuldukları akıl hastanesini ülkemize benzettim bizleri anlatıyor gibiydi.

"Tam anlamıyla insan gibi yaşayamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapmalıyız..."
Hakkında yapılan yorumları okuduktan sonra Bi hayli merak edip sipariş ettiğim kitap.
Jose saramago'nun sürükleyici ve bir o kadar da düşündürücü kitabı. Yaşanan körlük salgınına tamamen mecazi bir kavram olarak bakıldığında kitap daha farklı açılardan yorumlanabilir. Tek kelimeyle müthiştir.
Coronadan sonra popüler olan kitap. Her yerde adını duyar oldum.
Akp lilerde bulunan bir hastalık.
Jose Saramago'nun okuma listeme eklediğim kitabı.
“..Bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan fark et...”

(Körlük - Jose Saramago)
Jose saramago kitabı. Kitap bir sehirde aniden başlayan körlük salgınıyla ilgili. Kitabın ilk başında iş bilmeyen yetkililerin yaptıkları ve aldıkları korkunç kararlar insanı dehşet veren bir hikayenin icine çekiyor. Ordaymış gibi yaşıyorsunuz.
Henüz bitirmedim bitirince editlerim ama akıcı, güzel ve düşündürücü bir kitap.

Edit: kitap çok akıcı, garip bir sekilde konuşma cizgileri yok ama kimin konuştugunu şaşırmıyorsunuz ve kimsenin ismi kullanılmıyor. Kisilerden mesela birinci kör diye bahsediliyor.

--spoiler--
Kitabın sonunda insanlar aniden sırayla görmeye başlıyor .bu yüzden,
--spoiler--

Sırada görmek var.
görsel
Saramago’nun insanın bir anda nasıl körleşebileceğini, öteki’ne karşı nasıl vahşileşebileceğini anlattığı, bana göre bir toplum eleştirisi kitabı..

Özellikle doktorun karısının kiliside yaşadığı dialog; gözlerinin üzerine beyaz şerit çekilmiş resimler, heykeller.. “bunu papaz yapmıştır” demesine karşın, eşraftan birinin “papazı tanırım, böyle şeyler yapmaz” demesi.

Yine en güzel özet kitabın kendi içinden gelmiş; “aslında körlük, umudun tükendiği bir dünyada yaşamaktı.”
Asıl körlük umudun tükendiği bu dünyada yaşamaktı.

Ve hiç bir mutluluk sonsuza kadar kadar sürmediği gibi, mutsuzluk da geçicidir.
Yazarın ardından yazdığı görmek kitabı da körlük kadar etkileyicidir.
görsel
Geçen sene okuduğum über kitap