bugün

Askere giderken millet sagli sollu para sikistirmisti cebime. O zamanin parasi 500 tlye yakin. Bende acemi birliginde o parayi harciyordum. Bir gun carsiya ciktim tabi para harcanacak aa bir baktim hesap bos. Annemle ortak kartimiz vardi hemen anladim onun cektigini. Sinirli sinirli aradim. Acar acmaz telefonu anne askerim parami cekiyosun ya kahveye falan gidiyoruz ne yapicam simdi dedim. Bagirarak biraz hemde. Zavalli annecim megerse kalbinden rahatsizlanmis hastaneye kaldirmislar. Ozur dileyerek soyledi bunu. Telefon kulubesinde kaldim. Sanki zaman durdu benim icin. O saniyede pisman olmustum ama geri almak mumkun degildi zamani. Yaklasik yarim saat agladim kulubede. Annem hasta olmus ve ben kahve param yuzunden kadina bagirdim. Tekrar aradim canin saolsun anne vardi zaten param merak ettigim icin sormustum dedim iyi olup olmadigini ogrendim. Ama hicbir zaman o hayvanligimi unutamadim. Askerligim bosna hersege cikti ve anneme para yolladim her ay. Genede seneler gecmesine ragmen su andada olmak uzere ne zaman aklima gelse bu olay aglarim uzuntuden hayvanligimdan. Annecim affet...
lisede sigara paramız çıksın diye öğle yemeğinde kabuklu çekirdek yerdik. daha doyurucu oluyordu.
- yumusak ekmegin arasina kuru ekmek koyup yedogim an.
- 5 kisi bi kavanoz salca ve 2 ekmek bitirdigimiz an.
- arkadasin dersi daha onemli diye ikimizden cikan otobus kart parasini ona yukledigimiz zaman.
- lastik botlari sabah ayagima girsin ve sicak olsun diye sobanin kenarina koydugum an.
- arkadaslara karnede '4' olmadiginda bisiklet alinirken, takdirsiz hicbir donemi bitirmememe ragmen bor kazagi 3 sene giydigim zaman.

sukur iyiyiz simdi.
6-7 yaşlarındaydım. o zamanlar vcd'ler vardı.. maddi durumdan o günlerde sıkışık olduğumuz için babama, anneme söylerdim. alamayız da diyemiyorlardı ama ben anlıyordum. ondan sonra bir arkadaşım vcd ile baya hava atmıştı iyice ezilmiştim. eve gittim ağladım hüngür hüngür, annemin verdiği çorbayı içmedim. uyudum.. kalktığımda babam yatağımın üzerine açılmamış vcd kutusunu koymuş. görünce sevinçten havaları uçtum.. şunları yazarken bile gözlerim doluyor.. bu yüzden anne ve babaların kıymetini bilin.
8 yaşında okuldan gelince tek kaldığım sobalı evimizde, soba o saatlerde yanmadığı için kendimi saç kurutma makinesiyle ısıtmaya çalışmam.
geçen yıldı sanırım, sevgilimle kızılay konur sokakta yürüyoruz, saatte epey ilerlemişti ne yesek diye düşünüyoruz. bi çocuk yaklaştı yanımıza gül satıyor, en fazla 10 yaşında işte 'abi okul harçlığı için ablaya bir gül al' falan diyor. bizde muhabbet etmeye başladık çocukla, kaça gidiyorsun vs derken matematik sorusu sordum hemen ayaküstü sözlüde yaptım veledi, çocuk zehir gibi herşeyi biliyor, hala para istemeye devam ediyor. bizde öğrenciyiz paramız yok falan dedik çocuk bi elime gülü sıkıştırdı diğerine cebindeki tüm parayı sıkıştırdı kaçtı gitti. gecenin bi vakti konur sokakta 'çocuk çocukkkk' diye bağırarak elimde bir gül koşuyorum arkadasından, kaçtı gitti tabi. sonra napıcaz bu parayı derken yolda çok güzel müzik yapan bi ekip gördük onlara verdik parayı, inanın o an etrafta bi çocuk aradım ona vereyim parayı diye ama yok, sanki karanfilin konurun bütün mendil satan bebeleri yer yarıldı yerin dibine girdi. o adamlara verdik paraları başka bir sokakta yakaladım çocuğu onada verdim parasını, ama o ufacık çocuğun bize para verip kaçtığı an ki kadar hiç utanmamıştım.
fakirlikten bayramda erkenden topladigim sekerleri gelip evdeki sekerlige doldurmam ve gelen misafirlere bunlari ikram etmemiz. vay anasini ne gunlerdi be...
ortaokul yıllarımdayım. bilirsiniz müzik dersinin değişik bir defteri vardır. Uzunca bir süre utana sıkıla müzik defterim olmadan okula gittim. Birgun hoca defteri olmayan gelmesin demisti. Bizimkilerinde durumu malum o gun gitmemistim bende okula. Sonra alındı tabi.
garibanlık derken umarım sadece maddiyat değildir konu, benim de var böyle anım yazayım.

bir arkadaşın doğum günü, ortam fena, çoştukca çoşuyor herkes. ben ise tek başıma oturuyorum. kimse de 'draco, kardeşim neyin var' demiyor. beklerken şu an burada olan kaç kişiyi tanıyorum diye düşündüm. ortalama 30 35 kişi vardı, içlerinden en fazla on kişiyi tanıyordum. bu tanıdıklarım arasından biri yanıma geldi. 'şu sarı saçlı beyaz elbiseli kızı ayarlim mi panpa' dedi. ben de ayarla dedim, valla iyi olur lan.

yarım saat falan geçti, alkol su gibi gidiyor.. çıkışı ararken baktım ki bana kızı ayarlayacak arkadaş, ayarlayacağı o kızla sağlam bir şekilde yiyişiyor. işin aslını sonradan anladım. meğerse amcık ağızlı kendi için soruyormuş. ayarlim mi güzel kız mı gibisinden.. 'heaaa' kalabalıktan bir gölgeymişcesine uzaklaştım. ağır adımlarla giderken başlıktaki gibi kendimi gariban hissettim. daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım çünkü..

6 ay taşşağı döndü dostlar arasında, öyle bir günlük garibanlık değildi..
benim merhametli annem, maaş gününden bir gün önce cebinde kalan son parası olan 1 milyonla kadıköy'den üsküdar'a geçecektir.
o bir milyon, hem yol parasına, hem ekmek almaya, hem de annemin aklındaki alınacak birkaç şeye hayli hayli yetecek hatta biraz da artacaktır. yarın maaş günüdür, sorun yoktur..

efes çarşısından çıkar, yukarı yürümeye başlar. bir dilenci görür, çok üzülür. hiç tereddüt etmeden bir milyonunu adama verir. gelin görün ki aslında aklında adama yarısını vermek vardır. parasını verir, yürümeye devam eder ki aklına hiç parası kalmadığı gelir. çarşıya dönüp yediği boku ablasına anlatmaya çekinir, işiteceği azarın yanında ablasına hiç parası olmadığını söylemek de istemez..

çaresiz döner dilenciye..
-kardeş hani ben sana az önce birmilyon vermiştim ya
-he abla allah razı olsun, allah ne muradın varsa versin, allah..
-şey, oğlum ben sana son paramı vermişim, eve dönecek param bile yok, ben aslında sana onun yarısını verecektim. bana en azından yol param kadarını versen?
-tabi abla ayıp ettin... buyur...
-sağol kardeş, allah razı olsun.
-estağfurullah abla

derken annem sol omzunda bir el hisseder. gözlüğünü unutmuştur, teyzem arkasından yetişmek isterken tüm rezilliğe şahit olmuştur.

-tü allah seni kahretmesin. bakam sen dilenciden para mı istiyorsun.. bu kadar mı havada senin aklın......

diye devam eder..

şimdi anlatır komiklik olsun diye.. ne çok canı yanmış halbuki..
mimar sinan güzel sanatlar üniversitesinin bir rıhtımı vardır bilen bilir. bir gün aldım kahvemi, sigaramı... taktım gözlükleri, saldım ayakları denize sanki dünya benim etrafımda dönüyormuşcasına keyif yapıyorum. derken tam ileriden bir yat geçti, içinde maşşallahı var bir abimiz; takım elbiseli, güzel mi güzel... ben yat ve güzelim adam kombinasyonuna salya damlatarak bakıyordum ki sen bu yatın dalgası gelsin beni ıslatmasın mı? akabinde lanet olası pis zenginler diyerek defolup gittim ama o günkü yalancı saltanatım sona ermişti... artık hayat eskisi gibi değildi...
2 bucuk hafta 5 euro'yla yaşamak. arkadaşların, kız arkadaşının evine gidip kahvaltıya,akşam yemeğine otlanmaktır, metroda kaçak gezmektir benim için. o gün bu gündür cebimdeki her kuruşa sahip çıkıp gereksiz her türlü harcamadan kaçınıyorum. aslında bana yararı oldu o boktan dönemin. yine de hatırladıkça içimi burkar kıyısından köşesinden.
5 gün üst üste makarna yemek.

1 ay boyunca 2 kontörle idare etmek. (tl sisteminin olmadığı zamanlar)

evden okula 4 km yolu yürüyerek gitmek.

bulaşık deterjanı bitince çamaşır deterjanı ile bulaşık yıkamak.
küçükken 1 tlm yok diye 4 km yol yürümüştüm.
otobüsü kaçırıp yeterli param olmadığı için bir gece terminalde sabahlamışlığım var. o zamanlar fakirdim hatırladıkça içim acır.
türkiyenin en iyi üniversitelerinden birisindeyim, burslu kazandım ve puanım başka yerlere de yettiği halde sırf burs için bu üniversiteyi seçtim. yurdun bulunduğu semt aşırı derecede pahalı olduğu için yemeğimi kendim yapıyorum.

bir gün bir arkadaş, kız arkadaşına bizim yurdu gezdiriyor. ben yan odadayım, bunlar beni görmüyor ama ben bunları duyuyorum rahatlıkla. kız arkadaşına bizim mutfağı gezdiren arkadaş benim mutfak malzemelerimi gösteriyor kıza (ya da ben öyle zannediyorum)

- (kız) yaa bunlar ne böyle, benim annemin bile bu kadar mutfak eşyası yoktur herhalde.
- (erk.) bir arkadaş var burada da sürekli kendisi yapıyor yemeğini. ne zaman görsem burada eleman, ne ara okula gidiyo bilmiyorum.
- (kız) enteresanmış yaa.
- (erk.) burada var öyle manyaklar yaa, adam sürekli burada yiyor. garip yani.

ben tabi o sırada yan odada sınavıma çalışmakla meşgulüm. buzdolabında ertesi gün yemek için hazırladığım yemekler duruyor.

edit: herkesin fikri kendinedir ama aşağıdaki entriyi üstüme alındığım için cevaplama gerekliliği hissettim. insanlar her zaman bir doğruyu, bir gerçeği ya da yaptıkları bir tespiti dile getirmek için konuşmazlar. kimi zaman da mutluluklarını, mutsuzluklarını, uğradıkları haksızlıkları başkalarıyla paylaşma gereği duyarlar. ben arkadaşlarımla burada anlattığım anılarımı paylaşmam. yanlış anlaşılması bana ciddi şekilde zarar verir çünkü. ama internette paylaşmakta bir sakınca görmem, turkoman20 gibi saçma salak, beni hiç bir şekilde çağrıştırmayacak bir kullanıcı adıyla bu yazıyı yazıyorum çünkü. burada beni tanıyan kimse yok, veya varsa da ben onu tanımıyorum. yani hiç kimse bu yazıyı okuyup da "aaa bizim xxxx bunları yazmış yaa" demeyecek. benim burada yazdıklarım sizin ne işinize yarayacak peki? işte orası tamamiyle size kalmış. "vay be, bak böyle yaşayan insanlar da varmış" diyebilirsiniz mesela, ya da "aha lan, yalnız değilmişim. geçende ben de buna benzer bir şey yaşamıştım" da diyebilirsin. veya sosyal bilimlerle haşır neşirsen benim burada yazdıklarımı sosyolojik, psikolojik ve iktisadi açıdan yorumlayabilirsin örneğin. buna dair çözümler üretebilirsin. veya tüm bunların dışında, "kendini mi acındırıyorsun arkadaşım" da diyebilirsin. orası sana kalmış.
milletin anlatırken gurur duyduğu, hatta eski nesillerin fıldır fıldır anlattığı ve dinleyen ki$inin de eline geçen nimetleri savurmaması gerektiğini göğüsleri kabararak anlatırken $ahsen benim buna bakı$ açım asla anlatılmaması gerektiğidir. ben anlatmam birader niye kar$ımdaki insan benim zor durumlarımı bilsin ki? acındırma isteği mi?
öğrencilik zamanlarında cepte beş kuruş yok ama sigara vardır. saat 7 de uyanmışsındır ama yurda henüz alışamadığın için, ağlaya ağlaya yatakta saati 6 7 yapmışsındır. aç mide de yarım paket sigara ile.
adının uyuşturucu bağımlısına çıkması da cabası. mal ağlıyorum lan saatlerdir.
ilkokul 3. sınıftım maddi durumlar sıkıntıda babamın maaşı asgari ücretti, annem bizi banyoda traş ederdi bir makine vardı saçları öye çok çekerdi öyle acıtırdı ki anlatılmaz neyse yine acılar içinde traş etti,ertesi gün okul var 0'a vurdu galiba.Bahçede sıra olmuş koca sınıf ben de geçtim sıraya bir kahkaha bir tufan bir gülücük,aptal berber yaptı dediğimi hatırlıyorum.Ne günlerdi be şimdi ise zevkten kestirmiyorum 6 aydan aya kestiriyorum hey gidi..
altıncı sınıftayken gülsüm adında baya gariban bi kız vardı. en yakın arkadaşımla beraber bi öğle arasında paralarımızı birleştirip bu kıza döner kola almıştık. kızın "demek dönerin tadı böyleymiş." demesi aklımdan çıkmaz.
bir keresinde berbere gittik.
dönüyoruz dönercinin önünden geçerken aç mısın dedi babam evet dedim
girdik içeriye oğlana bir çeyrek dedi
bana baktı ve benim işim var ye sen dedi
tamam dedim bende.
bi masaya oturdum cam filtreliydi babamı izledim babam gitti bir pogaca aldı ve yedi.
9-10 yaşlarındaydım. hiç unutmam bunu.

alıntıdır.
manevi garibanlık olarak bütün arkadaşların sevgilileriyle hep beraber buluşup program yaparken seni "abi sen sıkılırsın diye çağırmadık" diye geçiştirmesidir. akabinde gider sahilde 16 tane bira içip tek başına oturursun.
boşandıktan sonraki ilk bayramdı. herkesle birlikteyken güzeldi, bir sorun yoktu. sonra herkes eşiyle bir yere giderken sap kalmanın burukluğunu tek başıma kalınca yaşamıştım. o yüzden oldum olası sevmem çiftlerin yanında olmayı. herkes eşiyle gidiyor ve yalnızlığın tokat gibi yüreğinde patlıyor. evet, saplar saplarla takılmalı. net.
ortaokul son sınıftayım. yer eskişehir...

nasıl oldu bilmiyorum eskişehir' in en zenginlerinin okuduğu bir okuldan tabiri caiz ise fıstık gibi bir kızla tanışmıştım. kız hem zengin hem güzel. futbol maçını izlemiş bizim takımın orada hoşlanmış. takım arkadaşım da bunun arkadaşı o gelip söylemişti.

neyse aradan iki gün geçmedi arkadaş vasıtısıyla mektuplaşıyoruz. cep telefonu falan onda bile yok o dönemler. nitekim buluşma kararı da alınmıştı. sabahın köründe kalkıp hazırlandım. tek eksiğim paraydı, babama söylememe rağmen bırakmamıştı onunda elinde değildi bir şey söyleyemedim. eskişehir' de yaşayanlar uçak müzesini bilir evleri oraya yakındı orasını buluşmak için uygun gördük. kızla buluşunca kendi kıyafetimden vs utanmıştım. çok güzeldi ve çok kaliteli kıyafetler giymişti. daha sonra biraz yürüyünce uçak müzesine girmeye karar verdik. giriş ücretli ve o zamanın parasıyla 2500 lira madeni para var cebimde. amcaya uzattım tmm geçin dedi camda kişi başı 2500 yazıyordu fakat o gün 2 kişi bu fiyata girilebiliyormuş. mecburen oralardaydık o zamanlar avm vs bir şey yok eskişehir' de. arı sineması ve kılıçoğlu var sadece. içerde aptal aptal uçaklara baktıktan sonra müzenin içindeki hamburgerciye girelim dedi. ayaklarım geri adım atıyordu. cebimde tek kuruş para yoktu ve sonuma doğru ilerliyordum sanki. aslında girmesek, kapalı yerlerden hoşlanmıyorum, daralıyorum gibi söylemlerimden hiçbiri fayda etmedi. hamburgercinin kapısına yaklaştım kapıyı açmak istedim kilitliydi. o kadar sevinmiştim ki. sonra adalara gittik, yürüdük, gezdik. hiçbir kafeye girmedik, hep dolaşmak istedim. konuştuk konuştuk... sonrası mı ne yazık ki bir daha mektup yazmadım, yazmak istemedim, bana göre değildi...
bundan yaklaşık 15 yıl önce, 10 yaşlarımda küçük kardeşim ile birlikte mahallenin berberi aziz abiye gitmiştik. aziz abi babamın arkadaşı, neyse girdik içeriye kafamızı üç numara vurdurduk. tam çıkarken aziz abiye borcumuz ne kadar diye sordum. aziz abi " hadi len ben sizden para almam " dedi. elimde olan 10 milyon lirayı * dükkanın içine atıp kaçmıştım. o zamanlar zar zor geçiniyoruz. * *