bugün

gayet sade ve düzgün bir dille anlatılmış yer yer güldüren çoğu zamanda ağlama noktasına getiren ve bir çok yönetmenin ya da sinema dahisinin gözardı etmeyi tercih ettiği bir konuya değinen oyuncularının kalitesiyle süslenmiş içinde çeşitli absürdlükler ve topluma aykırı dokunuşlar içermeyen izlenesi belki de ödüllenesi film.

Yönetmen koltuğunda bir başkası olsaydı ve yine birebir bu şekilde bir film ortaya çıksaydı yapılan yorumların şimdiye kadar 10 sayfayı bulması muhtemel başlıktır.
(bkz: önyargı)
fragmanları ile acayip merak uyandıran ,kadrosu ile konusu ile ve film için harcanan meblanın büyüklüğü ile ilgi çeken mahsun kırmızıgül filmi.Fakat diğer taraftanda mahsundan cıksa cıksa ne cıkar diye şüpheye düşüren, yinede emeğe saygı diyip gidip izlenmelidir.
soundtrack albümü çıkması halinde koşarak alacağım filmdir. oyunculuklar mükemmel çekimler harika birkaç senaryo eksiği dışında herşey dört dörtlük. ellerinize sağlık. yaşamın kıyısında filmini gölgede bırakan bir film. onun kadar usta işi değil ama ondan çok daha etkili.
toplumda mahsun kırmızıgül ismi bir itici hale gelmiş ve duyulduğu anda hemen kötü damgası yapıştırılıyor.
şimdiye kadar yaptıklarını beğenmeyebilirsiniz, imajını, sesini, şarkılarını kötüleyebilirsiniz gerçi kötü değildir.
Adam tutmuş bir film yazıp yönetmiş, başrol oyuncuları arasında da oyunculuğu da yapmış. çok da güzel olmuştur. Ağlatmıştır, hüzünlendirmiştir ve başarılı olmuştur.
içinde mahsun olduğu için filmi direkt kötüleyenlere sesleniyorum. bu filmi james wan yazıp yönetseydi hiç bu eleştirler olmayacaktı. ön yargılardan kurtulup izlenmesi gereken bir film.
eksi sozluk, uludag sozluk'de bulunan yazarlarin bircogunun mahsun kirmizigul tarafindan cekilmis olmasinin sonucu kotulenen film.
ben de sevmem mahsun kirmizigul'u ama sirf yonetmen, senarist ve oyuncu diye o filme gitmemek biraz haksizlik. elestiri yapabilmek icin o filme gitmek gerekiyor. ben gitmedim ama acikcasi cok merak ediyorum. belki kotudur bilmiyorum ama sozluklerde yazilan yorumlari cok agir buluyorum ozellikle "iyyy mahsun" seklinde olanlari. bu kadar kaliteli oyunculari biraraya getirebilmis olmasi bile turkiye'deki yapimlar icinde onemli bir yeri hak etmesine imkan sagliyabilir. ne yazikki bizim ulkemizde sanatcilarin degeri oldukten sonra anlasiliyor. en azindan bu ustalarimizi bir kez daha hatirlamis olacaz bu film sayesinde.
ayrica muzigi icin bile cok ozen gostermis oldugunu okudum gazetelerde. belki mahsun kirmizigul sinema bilgisiyle yetersizdir ama bu iyi bir baslangic olabilir.
yıldız kenter, gazanfer özcan, erol günaydın, hüseyin avni danyal bu filmi mahsun yönetiyor diye gocunmasınlar ama bizim halk-i faraiye "ığğğ mahsun muuu? olamaz yaa o adam mı yönetmenmiş inanmıyoooruuuuaaammm" modunda takıla dursun, isterseniz şu kıralamayan ön yargıyla devam edelim.

Şimdi bi kere en başta şunu söyleyeyim, filmi izlemedim. O yüzden bana filmin içeriği, senaryosu, oyunculukta çıkartılan iş, görüntü açılarının, müziklerin kullanılması vs. vs. konularında tek kelime etmek düşmez. ha eğer öyle bir şeyde yapılıyorsa b.k yemekten başka bir şey değildir.

Evet filmi o öteleştirdiğimiz, kro(!), pis kokulu(!), ağzı soğan kokan mahsun kırmızıgül yönetiyor. işte tam bu noktada da "ego" devreye giriyor. Ne diyor bu ego? diyor ki "oğlum sen manyak mısın? bu filme gidipte etrafa nasıl mahsun'un filmine gittim ben dersin" diyor. çünkü adam tek karesini bile izlemediği filme baştan kusmaya hazır.

Yani rahatsızlık "bir başkası ne der rezil oluruz" ile başlıyor. Efendim filmde ajitasyon varmış, babam ve oğlum'u izleyip zırıl zırıl ağlarken bi bok yoktu ama değil mi? mahsun kırmızıgül'ü kişilik olarak, karakter olarak sevmeyebilirsiniz. Bu çok normal. Ama bu sevmediğiniz adam bir iş yapmışsa ve yapılan işi bile görmeye gerek kalmadan bol keseden sallamaya başlarsanız o zaman karakterini sevmediğiniz adamı bırakır sizin karaktersizliğinize tükürürüm ben.

bizi bizden uzaklaştıran bu ön yargılar olmadı mı? bu yanlış anlaşılma korkuları yüzünden belki de ağzımızın ucuna kadar gelen "allah razı olsun"ları yutkunur olmadık mı?

Bakın, bir başkaları tarafından entellektüel, bilgili, kültürlü, zevkine tapılası insan rolleri yapabilirsiniz. Bu beni de ilgilendirmiyor. Ama sırf sen böyle gözükeceksin diye bir adama tu kaka deyip onun yaptığı her şeyede bok atmaya kalkarsan orda dur derim arkadaş!

Senin bu ego saplantın için bir başkasının sırtına basamaz, ezemezsin.

not: inat olsun yarın bu filme gidiyorum.
türk sineması ancak iki tür film üretir, birincisi genelde belden aşağı vuran saçma sapan espirilerle dolu komedi(!) filmleri, ikincisi duygu sömürüsü üzerine kurulu, halkımıza moral depolayan(!) arabesk filmler. ""beyaz melek" ikinci gruba giren bir film.

ömrümüz yeterse güzel bir film izleyeceğiz inşalah.
yönetmeni sırf mahsun kırmızıgül hedesi olduğu için sinemada gitmeyeceğim film.
madem herkes film çekebiliyor bu ülkede,biz niye okul okuyoruz arkadaş.
mahsun kırmızıgül önyargısı yüzünden birçok kişinin izlemediği film. aslında, mahsun kırmızıgül'ün yapamayacağı kadar güzel de bir film. inanasım gelmiyor.
Ahmet HAKAN
ahmethakan@hurriyet.com.tr

Mahsun un filmi

TAMAM... Ne harcadığı paraya ve emeğe bakıp, "Çocuk çok hevesli. Aman hevesini kırmayalım" şeklinde bir yaklaşım içine girelim... Ne de "Mahsun işte! Onun çekeceği filmden ne olur" diye önyargılı bir yaklaşım içinde olalım.

ikisine de tamam.

Ama şu "işte ikinci Yılmaz Güney! Hoş geldin Mahsun kardeş" gazlaması da neyin nesidir?

Sonuçta fazla ince eleyip sık dokumadan "Vasatın biraz üstünde bir filmle karşı karşıyayız" diyebiliriz.

Cirit sahnesindeki başarıyı, iyi oyunculukları, bazen yakalanan duygu yoğunluklarını falan düşünerek "Fena değil" yorumunu yapabiliriz.

Hele Mahsun Kırmızıgül adının bizde oluşturduğu olağan önyargıları hesaba kattığımızda...

"Beklediğimden daha iyiydi. Aferin Mahsun a" bile demek mümkündür.

Ama mümkün olmayan şeyler de var:

Bir kere Mahsun dan "Bir Yılmaz Güney çıkarma" gayreti boşunadır.

"Yaşlıları seveceksin" şeklindeki aşırı didaktik bir mesajı, en klişe duygu sömürüleri ve "Ulan seyirci burada garanti ağlar" uyanıklığıyla hamurlamış bir filmi çeken adamda, bir Yılmaz Güney potansiyeli aranamaz.

Ayrıca bir filmin yapımında gösterilen olağanüstü fedakárlık ve içtenlik, o filmin "şaheser" kabul edilmesinin yeterli gerekçesi olamaz.

Kısacası demem o ki, Mahsun kendi çapında iyi bir iş çıkarmıştır, ancak bu durum onu "Fellini Mahsun" diye selamlamamız için yeterli değildir.
fragmanda ve filmin içinde geçen müzikleri ile beğenimi kazanmış filmdir. bir çok büyük bütçeli hollywood yapımında bile böyle müzik duymak gerçekten zor. festivallerde en iyi oyuncu ya da en iyi film ödülünü almasını beklemiyoruz ama bu müzikler ödülsüz kalmamalı.
"bir mahsun kırmızıgül filmi" *
"büyük şehirlerde yaşlılara saygı yok, bakın anadolu da öyle mi ama" çok genel temasını, filmin akışı içinde her vesileyle ortaya çıkarılan "memleketimle ilgili her temel soruna barnak(!) (parmak) basiyim" amacına yönelerek çeşitlendirmiş, bu özelliği ile bir mesajlar salatasına dönmüş bir mahsun kırmızıgül filmi.

teknik yönden ise, oyuncularının çoğunun eski yeni tiyatro sanatçıları olması ve her birinin yer yer kendi teatral yeteneklerini sergilemeleri, filmin bir tiyatro oyunu havasında başlamasına ve sürmesine yol açmış(özellikle başlarda).

filmin genel akışına derinlemesine bakıldığında (bilerek mi bilemem, çünkü daha ileri tetkikler gerekir); ülkenin, son dönemlerde yaşanan hemen her tür sosyal ve ekonomik sorununa, pkk ve terör olgusu hariç, el atılmış, kıyısından köşesinden dokunulmuş olması filmin ilgi çekici diğer bir yönü.
sonunu bana gösterme, bırak da ben bulayım mahsun! *
senaryo açısından eh işte, kadro açısından hobarey, teknik açıdan ise mahsun bsg türkü söyleyemeye devam et sen diye iç geçirdiğim film...

şöyle ki;
1. senaryo: ahım şahım bi konu işlemeseler de idare eder, götürür tarzı bi senaryoya sahip bi film beyaz melek.

2. kadroya değinmek istemiyorum. para nelere kadir!

3. zurnanın zırt dediği nokta... tamam mahsun um teknik bilgin yok. anladık ama zerre film izlemiş olsan bu hataları yapmazsın. arka planı flulaştırma, insanların kafasını kesme, kamerayı oynatma hataları yapılır da 75 kere yapılmaz.

sonuç olarak mahsun un da dediği gibi; duygulanmak, ağlamak istiyorsanız buyrun sinemaya... ha gerisi mi? gerisi yok...
benim gibi sinemadan anlamayan, aglamak icin bahane bulan insanlarin begenecegi turden bir film.
ben sinema cahiliyim. oyle oturup kelli felli terimler kullanamam. acikcasi mahsun'u da hic sevmem ama filmini begendim. utaniyorum sozluk ben mahsun kirmizigul'un filmine gittim ve hungur hungur agladim. allah'im canimi al da kurtulsun herkes benden.
yatalak oldugunda 5 cocugundan 3'u tarafindan bakilmayan bir kadinin torunuyum belki de ben bu yuzden agladim. hatirliyorum da anneannemin elleri titremeye basladiginda bizden saklamak icin ne numaralar yaptigini... tuvaletini altina kacirdiginda ben ki cocuk bezi degistiremeyen insan anneannesinin altini temizlemisti. ne yazikki bunlari yasiyan binlerce hatta milyonlarca yasli insan var. sehirler buyudukce, hayatlar hizlandikca bir kenarda unutulan yasli insanlar da var. korkuyorum yaslanmaktan ben de bir basima kalirsam diye. filmi izlerken annemin, babamin yanina gitmek gelmedi icimden cunku zerre kadar hayirsiz bir evlat oldugumu dusunmuyorum. agladim cunku ya anneannemin yasadiklarini ben de yasarsam diye.
belki metropol kentlerde de annesine, babasina sahip cikan cok insan var ama anadolu'da bunun daha fazla oldugu da bir gercek, kandirmayalim kendimizi. bireysellestikce arkamiza, sagimiza, solumuza bakmaz olduk. hep daha fazlasi icin eziyoruz birilerini. peki ya sonra?
yurtların durumunu o kadar güzel anlatmıştır ki zannediyorum %80 lik olan rakam daha da azalacaktır.bir filmde yaşlıların psikolojisi bu kadar mı güzel anlatılır dememe sebep olandır. hele de karşılıklı bir konuşma sahnesinde, 'ben hergün tokat yiyorum.' demesiyle daha da ağlamama sebep olandır. izlenesidir. bir de kendimin anormal olduğunu düşünmeme sebep vermiştir. çünkü koca sinema salonunda bir tek ben başından sonuna kadar ağladım. *
çıkışında çocukların filmi nasıl buldunuz sorusuna ''bence yaşlılara böyle kötü davrananların ellerini kırsın allah'' cevabı verdikleri film.
manisa'nın hollywood 2000'inin ilk defa dolu olarak görmemi sağlamış filmdir bu. alışmıştık koskoca filmin 3 5 insancığa oynatılmasına şaşırdık kaldık. teyzeler amcalar fragmanları görüp ellerinde selpaklarla gelmişlerdi filme. ikinci bir babam ve oğlum vakası mı yaşanacak diye mi düşündüler acep?.

--spoiler--
cirit sahnesi ve dicle'deki karpuz kabuğunun yüzdürülmesi dışında hiç beğenmediğim yeter lan bitse de çıksak zaten yurda alınmayacağız diye düşündürttü film. tamam ilk filmdir şudur budur ama kısa ve acısız'da bir ilk filmdi be mahsun. yine de emeğine yüreğine gönlüne sağlık. yine de her şeye tüm aksaklıklara bilmemneye rağmen kimsenin kolay kolay cesaret edemeyeceği bir işe kalkışmışsın sen. sırf bu yüzden verdiğim para harcadığım zaman helali hoş olsun. yılların sinema tiyatro oyuncuları vardı filmde ama ben beklediğimi alamadım. ya koskoca bir erol günaydın hırsız polis'tekinin yarısı kadar oyunculuğunu sergilese, yıldız kenter sanki ilk sinema filmiymiş ilk defa kamera görmüş gibi bakmasa gazanfer özcan gibi bir usta oğluyla olanları bize sadece gözleriyle anlatsa diye çok bekledim ama olmdı. nejat uygur ise filmin yaşlıları arasında en süperiydi. hastası olduğum hareketler yaptı sağolsun. sarp apak takım elbiseler içinde pek bir yakışıklıydı diyerek tüm abazanlığımla pek değerli düşüncelerimi yazmayı kesiyorum.
--spoiler--
huzurevi müdürünün dediği gibi:

--spoiler--
ellerine sağlık
--spoiler--

diyemeyeceğim.. elbette on numara bir film değil.. bir kere huzurevi yaşantısı, orada yaşayan insanların sorunları fazla abartılmış.. tamam bunlar gerçek hayatta karşılaşılabilecek durumlar ki neredeyse her hafta en az bir kez üçüncü sayfalarda görüyoruz bu tür haberleri.. bunun filmde seyirciyi rahatsız edici derecede tekrarlanması sırıtmış.. ha yok ben film boyunca bunu anlatıcam diğer ayrıntılar önemli değil derse bi yönetmen, ona belgesel çekmesini tavsiye ederim nacizane.. bunun yanısıra hıçkırık seslerinin duyulduğu sinema salonunda birden kahkaha seslerinin yükselmesi, kahkaha seslerine müteakip tekrar hıçkırık seslerinin duyulması da az karşılaşılacak türden bir durum.. neyse biraz da iyi yanlarından bahsedelim.. imkansızlıklar yüzünden annesini huzurevine bırakan, onu huzurevi müdürüne emanet eden oğulun şu sözleri:
--spoiler--
anneme iyi bakın ha o size emanet
--spoiler--
söylediği sahne ve akabinde koşmaya başlaması, hem görsel hem duygusal açıdan eşine az rastlanır, belki de üzerinden yıllar geçse unutulmayacak bir sahnedir.. türk tugayı'ndan 19-50* kore gazisi nejat uygur'u da unutmamak lazım tabiki.. hoş bu devirde kim siker gaziyi..

velhasıl para verip gitmeyin diycem ama diyemiyorum, bilmem kaç milyon dolar para harcanıp çekilmiş, malum kadroyu toplamanın mazliyeti az olmasa gerek.. hiç değilse kadrodaki bazı sanatçıların hatrına gidilip izlenmesi gereken bir film.. öyle büyük umutlar bağlamayın yeter..
özellikle yaşlıların fırçayla yıkandığı sahnede, bu kadar da olmaz, abartı, dememe rağmen çocuk esirgeme kurumlarında çocuklara yapılanları düşününce, e bunların çocuktan ne farkı var, onlara yapılıyorsa yaşlılara da yapılıyordur, diyerek huzur evindeki huzursuzlukları abartılı bulamadığım filmdir.
her şeyden önce ortada bir emek var, hem de böyle oyuncular.. üstelik ilk defa sinemaya ve film çekme olayına girişen birinin desteklenmesi taraftarıyım. gerçi mahsun kırmızıgül'ün, ekranlarda o kadar çok ajitasyon yapmasını doğru bulmadım ama yine de bu filme gitmeyi düşünüyorum. film iyiyse ne ala, destek * olmuş olur, sonrakilere * motive etmiş olurum, yok kötüyse mahsun en çok bir bilet parası kazanır sırtımdan..
reklamı bol yapılan film. bu da şu demek oluyor; fos.
"sinema bilgim fazla yok, filmin çok iyi çekilmiş olması da umrumda degil, sadece ağlamak istiyorum" diyenler için birebir bir film.

mahsun kırmızıgül yapacağı duygu sömürüsünü orjinal bir fikre bağlayarak yapmıştır. bu bakımdan da başarılıdır bence.

not: filmin bazı sahneleri volt crafter reklamı gibi olmuş. insanın minibüs şöforü olası geliyor.