bugün

Ekşimtırak bir yaşanmışlık başlıyor şimdiki zamana münhasır;
geçmiş zamana kalacak acı tecrübeler var çokça şimdikinin içinde, geçmişinin özünde! miş'li zamanın küflenmiş raflarına doluşacak delişmen ama bir o kadar da hislere ayraç koyan tecrübe-yaşanmışlık sevinin ölümsüzlüğünde ama aslında kökeninde... Anlamak yok, anlatmak istenenler haybede saklanan birer koz, kelebek olmadan önce tırtılın kaldığı örtüde... Ama insan bu, kozanın ya da heybenin içinden tüm sıfat ve fillere olumsuzluk ekleyiveriyor en acımasız halleriyle.

Bir aşk;
Güzel başlar en yalın haliyle.
En gerçek coşkunluğu ile akar durur iç deryalarının oluk tartmaz kıvrımlarına. Meylettiği gönülle -ama bedenle değil- çiftleşmek ve aynı olan ama ayrı meyvesi olan ağaçta yine ayrı olarak ama bir bütün bakmak isteyerek açar gönlünü koşulsuzluğa, heyecana, tarifsiz kıpırtıya, dipsiz keşif, köşksüz ve köksüz alemlere iç yakıcılığıyla.

Sonra başlar zamanın doğum sancıları, içte büyüyen farklılıkların, tutarsızlıkların, bencilliklerin, aymazlıkların, dahasını istemelerin; yani kısaca doyumun; - bir bebek bekleyen kadın bedeninde oluşan vücut çatlakların oluştuğu pürüzlü yüzeyde, sancıdır son noktayı koyan pek çokça. Bu pürüzlü yüzeyde, zamanın doğum sancıları kendini hissettirdiğinde, zaten bilinçte, biliçaltıda hazır eder kendini, yaklaşmakta olan doğumun her şeyi değiştireceğine ve belki de bitireceğine.

Bu gebeliğin bitişi akabinde insan çoğalır; hisler tükenir canfeza duyguların yılgınlığıyla...

taraflardan biri kırgın fakat hala istekli, muhatabın öteki yanı şefkatli fakat kızgın, artık vereceği bir şey olmadığından. muştulanan birine güzel-özgür haber deminde, diğerine kahrolmak tazeliğinde, hem de her mevsiminde...

doğru mudur bilinmez ama; iki taraflı ilişkilerin birinde seven, ötekinde sevilen dururmuş; yani biri aşık diğeri maşuk olurmuş, yani biri kavuşan, diğeri kavuşulan olurmuş; roller kişinin karakteriyle ve aslında en çok da verdikleriyle değil, zulalarında sakladıklarıyla biçimlenir, kimlikler bellenirmiş. biri etkin, diğeri edilgen bu yüzden olurmuş.

Yani hayatta ne görünen tamdır, ne de yaşanan bilenen kadardır; hep dahası, hep ilerisi vardır. Ama insan son noktayı bir yerde koyar; koyduğu nokta ile de o konuyu kapatır.

Haa sonradan o noktanın virgül deminde olup, konunun ve durumun devam etmesi olasılığı da varmış; en çok da bu sıkar, bu yakarmış can. Yeniden gelen, yineden olan Havva ya da adem. Ezberler zati akılda kalem kalem, tutam tutam. işte burada baskın olan, ilkinde anlaşılamayan ama bu defa çok da fazla can yakan sevenle-sevilenin artık imbiğinden akan gerçeklerin sahneye koyulması olurmuş. Yani sevilen çoktan bitirmişken fakat ezberini tazelerken, seven hep o filiz olan dalları ile baharı beklemenenin mahcubiyeti ile çiçek çiçek açar sevdiğine, yârına, yarınına, özlemine, hayaline, bergüzar tadındaki anısının kahramanına!..

Tükenen tükenmiş, biten bitmiştir. Aslında istenenin ne olduğunu kişi-ler bilmiştir:

Ya iki elma, aynı dalda iki olup bir görmeye devam edermiş;
Ya iki elma, aynı dalda bir olup, bir görmeye devam edermiş;
Ya da iki elma, aynı dalda iki olup, ayrık, iki görmeye meyledermiş. Birinde anı tatlı, diğerinde de anı iç çektiren bir anı oluverirmiş.
ıı

iki damla seğirtti yanaklara;
biri aşkından yanan maşuka, diğeri aşka karşılık vermeyen aşıka.
havvadan ve ademden devşirilen insanoğluna.

biri tükenmeye razı gelin edasında sevgili,
diğeri tüketmeye dahi yanaşmayan katli vacip olan hain incitici.
biri kalemdi, yazdıkça ömründen götürülen, diğeri de yazıldıkça kıymete binen sayfalar dolusu kelam.

iki yol vardı hayat çizgilerinde:
ya aşık ile maşuk olarak tamamlarlardı ömürlerini,
aşk bitince yerini alırdı meşk güzellikleri;
yahut biri yanar dururdu leyla misali, mecnun onu aradığını bilmeden aranır dururdu leyla dilberini.

ve;
iki damla seğirtir yanaklara;
biri aşkından yanan maşuka, diğeri aşka karşılık vermeyen aşıka.
havvadan ve ademden devşirilen insanoğluna.
çok güzel bir kolera şarkısı.
kolera nın inziva albumunde yer alan parcalardan biri

Okyanusların girdabında kaldım
Hortumların markajında kaldım
Dedikoduların cereyanında çarpıldım
Yunus oldum dibe daldım.
Hayat altta kalanın canı çıksın oyunu
Ben altta kaldım,dersimi aldım,yüzüstü kaldım,hastalık salgın,leşleri yaygın.
Yine yalnız başımayım,
Yine işi başından aşkınım,
Beni sevdiğin kadar sana aşığım
Bana kızdığın kadar sana kızgınım,bağışlayın ben bir kaçkınım.
Saatler yine erkene geldi ben yine geç kaldım
Yeni bir uyarı daha aldım konuşurken yine ayarı kaçırdım,inzivama daldım.
Öğrendim güzellik her şeymiş,
Çok seven de kalırmış elbet yaya takva haya kıymetsiz binmiş değere edepsiz
Öğrendim güzellik her şeymiş,
Sakatlanma koca terk edermiş,hüzünlenme zulüm var ona da çünkü Ya Kahhar o günü beklermiş.

Nakarat
----------
Senin benden başka birçok sevgilin var am benim tek sevgilim sensin.
Deniz bile kabul etmez beni atar karaya bir hiçim,içimi bilensin.
Talihin bir zerresi rast gelseydi ya bana sana kavuşurdu maşuk.
Ruhum beden odasında hapis hergün ağlar, yine demir perde bedbahtım.

Gözyaşları mum gibi mensubun
Yırtma son satırları bu mektubumun
Güvercinin bileğinde onca yolu kat etti
2 gün 2 gece harp etti.
Ben şefkatli bir aşığım ben de şefkate açım
Kafa bedenden uçacak geçmişe takılır saçım her gün tövbekar her gün günahkarım.
Kah bir dert kendimden
Kah bir meltem rahmetten
Korkuyorum kendimden nefis bana hakimken mutluyum sen bana sahipken.
Kolera iyice düşünür ben büyürüm ve de düşlerim küçülür
Canım maşuk aşığa aşık , maşuka aşık.

Nakarat
----------
Senin benden başka birçok sevgilin var am benim tek sevgilim sensin.
Deniz bile kabul etmez beni atar karaya bir hiçim,içimi bilensin.
Talihin bir zerresi rast gelseydi ya bana sana kavuşurdu maşuk.
Ruhum beden odasında hapis hergün ağlar, yine demir perde bedbahtım
" suçu, tanrı'yı onda görmüş olmasıydı.
suçu, tanrı'yı maşuk(ta) görmesiydi;
"ben tanrı'yı x kişisinde gördüm."

tek konuştuğu şey aşktı.

suçu, tüm o ilmine rağmen maşukun eğer âşık olmazsa 'bu aşkın' hakkını yerine getiremeyeceğini iyi bilmiyor olmasıydı. aşk, aşığın benliğine baskın çıkar, maşukun benliğine değil.

ayrışım, maşuk, âşık ve âşık olma arasında yaşanır, âşk ve âşık arasında ise böyle bir ayrışım imkânsızdır. maşuk isterse âşık olabilir isterse olmaz. kendisine âşık olandan haberdar dahi olmayabilir ama bu âşk da değil!

suçu, tanrı'nın maşuk olamayacağını bilmemesiydi. aşığın maşuktan üstün olduğunu hiçbir zaman bilemedi. aynı şekilde âşıklık lezzetinin âşkın lezzettinden daha fazla olduğunu da fark edemedi.

nice maşuklar, aşkın sevdasında olmadıkları için acı çektiler, acı verdiler. oysa bu durum hiçbir âşık için söz konusu olmadı.

tanrı'nın kendisi âşıktır.

hangi maşuk, "yüz kere eğer tövbeni kırdıysan yine gel" diyebilir. bu sözün kendisi âşk değil mi? bu sözün kendisi maşuku için kendini paralayan bir âşığın hâlet-i ruhiyesi değil mi? heyhat ki! o, maşukunu zorlu bri sınavdan geçirmek ve onun amansız bir takibe alabilmek için yüzünü gizleyen hilebaz bir âşıktır.

aşk oyununu hafife alan hamdı. onun ateşine düşmemek için ibrahim olmak gerekir. en son anlarda gözün, dostun cemaliyle münevver olması için talep vadilerin toprağını bir ömür boyu arşınlamak gerekir. işte ancak o zaman gerçek âşık olduğun anlaşılır. orada sen âşık o maşuk, sen maşuk ve o âşık olursunuz. zemin ve zamanda ikinizin bir olması için feryat ederler ve sen haykırırsın: ben oyum, o da ben...

vuslat anı, aşkın, aşığın ve maşukun bir olduğu andır.

( öyle bir anda ) ene'l-hakk dersin, mest olmuş bir şekilde darağacına koşarsın ve diğerlerinin ne gibi bir işle meşgul oldukları kaygısını taşımazsın.

mansur'un yolu tehlikeli bir yoldur. ( o yolda ancak ) mansur olunmalıdır. mansur olmak gerekir.

arzu etmek imkânsız değildir. aşkın yatağında bir olmayı arzulamayı, ana rahmindeyken ruh örtüsü altında bizlere hediye etmişler. hangimiz ruh örtüsü altında bizlere verilen o gizli hediyeyi fark edip de ibrahim ile mansur'un yoluna girebilmiş?

can-ı canan ile aşk yaşamayı, koyun pazarındaki alım satımlara dönüştürdük. babadan kalan miras meşgalelerini ana yatağına savurduk ve aynı yataktan hayatın bilinmezliklerine gafilce asıldık!

onun da kendimizin de büsbütün bir nur olduğunu görememek ve kavrayamamak gaflet değil midir?

bu çirkin hicapların ortadan kalkması ve nurların birbirilerine kavuşması için himmet etmek gerek... "
--spoiler--
insan, hayvan, nebat, cemat her şey, birbirine aşıktır. bir adam bir şeyi sevdi de muradı o oldu. başka bir şey dilemez bir hale geldi mi o muradı olan sevgilide muratsız hale gelen aşıkına aşıktır. muratsız hale gelen aşıklar bir murat etrafında döner, dolaşır yalnız sevgililerini dilerler ama muratları maksatları olan sevgililerde onları kendilerine çekip dururlar.

fakat aşıkların meyil ve muhabbetleri aşıkları zayıf bir hale getirir. maşukların meyil ve muhabbeti ise onları güzelleştirir parlak bir hale sokar. sevgililerin aşkı onların yanaklarını parlatır. aşıkların aşkı aşıkların canlarını yandırır. kehlibar niyazdan müstağni davranan bir aşıktır.
--spoiler--

mesnevi
(bkz: asik ile masuk)
kolera'nın inziva albümünde yer alan bir şarkısı;

okyanusların girdabında kaldım
hortumların markajında kaldım
dedikoduların ceyranında carpıldım
yunus oldum dibe daldım
hayat altta kalanın canı cıksın oyunu
ben altta kaldım dersimi aldım
yüzüstü kaldım hastalık saldım
leşleri yaygın
yine yalnız başımayım
yine işi başından aşkınım
beni sevdiğin kadar sana aşığım
bana kızdığın kadar sana kızgınım
bağışlayın ben bi kaçkınım
saatler yine erkene geldi
ben yine geç kaldım
yeni bir uyarı daha aldım
konuşurken yine ayarı kaçırdım
inzivama daldım
öğrendim güzellik herşeymiş
çok sevende kalırmış elbet yaya
takva hayat kıymetsiz
binmiş değere edepsiz
öğrendim güzellik herşeymiş
sakatlanma koca terkedermiş
hüzünlenme zülüm var onada
çünkü ya kahhar o günü beklermiş.

senin benden başka bir çok sevgilin var ama
benim tek sevgilim sensin
deniz bile kabul etmez beni atar karaya
bir içim içimi bilensin
talihin bir zerresi rast gelseydi ya bana
sana kavuşurdum maşuk
ruhum beden odasında hapis her gün ağlar
yine demir perde bedbahtım

gözyaşları mum gibi meczubun
yıkma son satırları bu mektubumun
güvercinin bileğinde onca yolu kat etti
2 gün 2 gece harp ettiği
ben şevkatli bir aşığım
bende şevkata acım
kafa bedenden uçaçak
geçmişe takılır saçım
hergün tövbekar hergün günahkarım
kah bir dert kendimden
kah bir meltem rahmetten
korkuyorum kendimden
nefis bana hakimken
mutluyum sen bana sahipken
kolera iyice düşünür
ben büyürüm ve de düşlerim küçülür
canım maşuk aşığa aşık
maşuğa aşık

senin benden başka bir çok sevgilin var ama
benim tek sevgilim sensin
deniz bile kabul etmez beni atar karaya
bir içim içimi bilensin
talihin bir zerresi rast gelseydi ya bana
sana kavuşurdum maşuk
ruhum beden odasında hapis her gün ağlar
yine demir perde bedbahtım.
genelde eve alınan bir çift muhabbet kuşuna verilen isimdir.
aşık ile maşuk olarak kaldıkları sürece her zaman bir şeylerin eksik olduğunu hissedecek fakat anlam veremeyecek eksik ikili. maşuk da aşığına aşık olmadığı sürece yani her iki taraf da aynı anda hem aşık hem de maşuk olmadıkça durup şöyle düşündükleri bir an aşık sevilmenin, maşuk sevmenin eksikliğini ta derinden hissedeceklerdir. ne mutlu sevdiği kişi tarafından sevilen aşıklara...

"Birini sevmek, bunun karşılığında sevilsen bile, sevilen kimseyi ilgilendirmeyen kişisel bir sorundur."

cesare pavese.
koleranın inziva adlı albümünün 2 numaralı şarkısıdır. allaha aşık bir kulun yakarışını anlatır. tabi sevgiliyede uyarlanabilir.*